fatgalcga

Durum: 1905 - 0 - 0 - 0 - 05.10.2016 22:59

Puan: 27558 - Sözlük Kaşarı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

dağlar dağlar.
  • /
  • 96

lgbti temalı filmler

izlediğimde beni çok etkileyen, klasik hollywood aşk hikayesinin bir nebze de olsa eşcinsel açıdan-versiyonu olarak işlediği sorunlu aşk teması ile keep the lights on.

bir de yine benzeri bir konuyu işleyen ( tahminen, henüz izlemedim) 2009 yapımı lucky bastard var.

true blood

7 x 02 i found you

------ spoiler -------

oy dağlar dağlar... nereden başlasam? yıllardır beklediğim eric ile jason birleşmesi sonunda gerçekleşti. izlerken sıcak basmalar, gerim gerim gerilmeler, az daha ufak çapta bir kalp krizi geçiriyordum. dizide böyle bir olayın gerçekleşme olasılığı %1 olduğundan, en baştan bir rüya konsepti olduğu da aşikardı, yine de tatmin edici bir 4 dk idi.

devamında hikayenin gittikçe bilinmezlere girmesi beni endişelendirmedi değil de dahi. 6 yıldır türlü türlü mistik yaratıklarla, bunların zımbırtılarıyla uğraşıp sonun hasta vampirlerle geleceği inancı açıkcası çok ama çok kötü bir senaryo hareketi gibi geliyor bana. yıllar içinde maryann'di, psycho cadılardı, russell edgingtondı ve warlowdu derken çıtayı hep yükseltmişken şimdi bu, olmadı. bir anlamda vampirlerle gelen şey yine vampirlerle son bulacak teması bu sezon ele alınmış da olabilir.7

------ spoiler -------

eski ama unutulmayan şarkılar

believe - cher

snow - informer

don't let go - en vogue

hard out here

lily allen'ın son albümü sheezus'un çıkış parçası. gerek piyasadaki kadının seks objesi olması yönündeki parodik klibi gerekse allen'ın önceki şarkıları smile, fuck you yanında vasat kalsa da dinlenmesi hoş bir parça. özellikle de ' forget your balls and grow a pair of tits ' kısmı ile sevilesi.

yine lily allen'ın piyasayı eleştirdiği the fear parçasına da benzerlik göstermektedir

the scientist

coldplay'in a rush of blood to the head albümünden çıkan, hele de depresif bir zamanınızdaysanız, insanı ağlatabilecek nitelikte güzel mi güzel bir parça. sözlerini de yazalım :

come up to meet you
tell you i'm sorry
you don't know how lovely you are
i had to find you
tell you i need you
tell you i'll set you apart
tell me your secrets
and ask me your questions
oh let's go back to the start
running in circles
coming in tails
heads are a science apart

nobody said it was easy
it's such a shame for us to part
nobody said it was easy
no one ever said it would be this hard
oh take me back to the start

i was just guessing
at numbers and figures
pulling the puzzles apart
questions of science
science and progress
could not speak as loud as my heart
tell me you love me
come back and haunt me
oh when i rush to the start
running in circles
chasing tails
coming back as we are

nobody said it was easy
oh it's such a shame for us to part
nobody said it was easy
no one ever said it would be so hard
i'm going back to the start.

let's dance

ayrıca bir the gods of macho şarkısıdır.

dövme

yıllardır çok ama çok istediğim ancak hem beyaz tenli hem de bahar alerjisi vs alerjilere yüksek oranda sahip olmam sebebiyle yaptırma konusunda çekindiğim husus. şu hassasiyetim vs var mı yok mu öğrensem orhun kitabeleri gibi dört bir yanıma yazdırıcam çok güzel şeyler

ayı sözlük itiraf

abimle çocukluğumuzdan beri anlaşamayız : egoist, bencil, kendini beğenmiş pisliğin tekidir. 'böyle' olduğum için çocukluğumda bana çok çektirdi, özellikle de psikolojik baskılarla vs... çocukluğumda bana terör estiren homofobik abimin, entel gazetecilik anlayışıyla benim out olmadığım için gidemediğim pride'a gitmesi bana çok koydu. eşcinsel olduğum ve ailece tahmin edildiği için çocukluğumuzdan ergenliğimizde dahil bana demediği 'top vs' kalmayan homofobik abim prideda cirit atıyor falan, kendimi nasıl hissettiğimi anlatamıyorum bile. tek anlatabileceğim bunun ne denli büyük bir ikiyüzlülük olduğu

şili nin nasıl oluştuğunu merak etmek

lisede yeni geçtiğim okulda ilk gün hoca tahtaya kaldırıp 'şili nerede' dedi (harita üzerinden) hatta kalem gibi ülke' dedi ve hala bulamadım, bi 15 dk fln bulamadım yani-ki fotografik hafızama da güvenirim.

kendisinin benim için yeri çok ayrıdır bu sebeple. bu da böyle bir anım

leverage

2008-2012 arası 5 sezon sürmüş, başrollerde timothy hutton (nate) , gina bellman (sophie), christian kane (eliot), beth riesgraf (parker) ve aldis holge (hardison)'un yer aldığı polisiye-komedi.

eski bir sigorta müfettişi olan nate, oğlunun ölümü ile parçası olduğu sistemin yozlaşmışlığının farkına varır. bunun üzerine birtakım eski suçluyu : dolandırıcı (sophie), hırsız (parker), kas gücü (eliot), hacker (hardison) toplayarak 'kötü adamların gazabına uğramış ve adaleti bulamamış masum insanlara' haklarını geri kazanmaları için yardım ederler.dizinin adı da buradan gelmektedir, nate ve takımı hakkı ihlal edilen kişilere bir leverage (üstünlük,koz) sağlar, sanırım bu bir ekonomik terim/gönderme.

modern robin hoodlar denilebilir. nate ve arkadaşları, her bölümde çevirdikleri düzenbazlıklar-oyunlar ile hakkı yenen masumlar için adaleti sağlar. dizi sarcasm dolu diyaloglarıyla kısa sürede kendisini sevdirir, izlemeye doyamazsınız. dizinin sloganı 'get ready to get even' , yani ödeşmeye hazır ol demektir. sırf parker'ın delilikleri, ifadeleri için bile izlenebilir.

covert affairs

başrolünde coyote ugly, imagine me and you'dan tanıdığımız piper perabo'nun yer aldığı polisiye/aksiyon - drama dizisidir.

annie walker üniversitede dil okumuş, 7 dil bilen, fashionista (belirtme ihtiyacı duydum), zeki, çevik bir hanım kızımız. annie cia'e başvurma kararı alır ve olaylar yeni cia ajanı annie walker etrafında, her bölümde bir görev çerçevesinde gelişir. annie coverı olarak smithsonian müzesinde çalışmakta, ikili bir hayat sürmektedir. dizi her sezonunda bir olay örgüsünü izlemekte ve bu bağlamda merak unsuru ile de kendisini izlettirebilmektedir. ajan dizilerini sevenler için alias ve nikita'nın uzun zaman önce bitmesi sebebiyle açık kalan boşluğu doldurabilecek, izlenesidir.

5.sezonu henüz başlamış bulunmakta ve gerek aksiyon-gerekse içerdiği iğnelemeli esprileriyle yazın birçok dizinin sezon finali yapması sebebiyle öne çıkabilecek bir yapımdır. sadece annie'nin louboutinleriyle kötü adamların hakkından gelmesi, başarılı kombinleri için bile izlenebilir.

maleficent

bir arkadaşım filmden sonra aynen şu cümleyi kurdu :

'' ya malefiz'i çok yanlış anlamışlar ona çok üzülüyorum matmazel ''

günün sözü

maya angelou'dan,

'' try to be a rainbow on someone else's cloud. ''

alttaki yazara soracaklarım var

aslında severim, ama özellikle bebekleri çok seviyorum, viyak viyak bağıran- şımarık çocuklardan ve dahası ergenleri pek sevemiyorum.


böyle güzel bir havada, cuma akşamı evde olmak 1-10 arası ne kadar kötü ?

ayı sözlük yazarlarının diline dolanan şarkı sözleri

(çok ergen ama) cuma akşamı ve henüz bu saatte, durduk yerde ağzıma glee'nin i feel pretty/unpretty mash up'ı takıldı.

my outsides are cool, my insides are blue
everytime i think i'm through it's because of you
i've tried different ways but it's all the same
at the end of the day i have myself to blame
i'm just trippin'

mini etek

üst bacağı amerikan çizgi filmlerindeki koca bir but jambona benzeyen kızların giymemesi gerekendir. göz var nizam var değil mi, biraz özeleştiri biraz sağduyu

parfüm reklamları

paco rabanne - invictus

yazın ilk defa amsterdamda bir vitrinde izlediğimde içindeki futbolcu/rugbyci abi sayesinde hücrelerime kadar sıcak bastı

uyuyan sevgiliyi izleyen salak sevgili

romantizmin dibi top 5'da ilk 3te yer alabilir bence, tabi durust olmak gerekirse biraz da creepy (ürkütücü) sanki

yazarların bugün nasılsın sorusuna verdikleri cevaplar

her zaman iyiyim derim ama genelde değilimdir. gercegi söyleyip da " aaa neyin var " diye kendimi acınası-yardıma muhtaç duruma düşürmekten pek hoşlanmadığım icin boyle diyorum

nahid sırrı örik

2.sınıfta kıskanmak'ı okunmakla kendisi araştırdım. cinsel yönelimi zaten kitapta kadınları anlatımı ile erkek karakterleri resim gibi tasvirleriyle farkından ufaktan belli etmektedir. filmi de izledim ancak kitap çok daha çok başarılı, sizi farklı yerlere alıp götürür/ bir tık şaşırtır.

neden bilmiyorum ama ilk okuyuşumda bana başrolde keira nightley'in olduğu ve yine roman uyarlaması olan atonement (kefaret) ı animsatmistir bir nebze
  • /
  • 96
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1905

chris hemsworth

sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!

saturday night live

her hafta farklı bir komedyen/oyuncunun sunduğu amerika'nın 1975'ten beri "cumartesi gecesi eğlencesi" komedi programı. bizdeki olacak o kadar vari, zaman zaman gündemdeki bazen de sırf güldürme amaçlı epey de başarılı skeçlerden oluşur şov, her hafta ünlü bir konuğun monologu ile açılması yanısıra müzisyen konukları da barındırır.

kadrosundan bu zamana kadar hollywood'da günümüz komedisinde epey yer edinmiş kristen wiig, andy samberg, seth rogen, will ferrell birçok komedyen/oyuncuya ev sahipliği yapmıştır.

skeçlerin yanısıra, müzikal performanslar konusunda da hatrı sayılacak şekilde başarılılardır.

lady gaga, justin timberlake ve andy samberg'in üçlüyü anlatan "golden rule" -


cameron diaz'lı tatil için eve dönen gençlerin hükümdarlığını anlatan "back home ballers" -


adam levine'li 70 milyon hitli "yolo" -


natalie portman'ın yoldan çıktığı rap performansı -

transseksüel

onedio postlarını çaladursun, buzzfeed'in transseksüellere yönelik farkındalık yaratma yolunda çok güzel videoları bulunmaktadır.

bir insana trans olduğunuzu söylediğinizde neler olur? -


açılma süreci -


basmakalıp/ önyargılara ilişkin -

gaylerin heterolardan daha iyi oldukları şeyler

bizi kızdırmamalarını öneriyorum.

ayı sözlük'ten heteroseksüel kadınlara tavsiyeler

- allah aşkına şu şeffaf askı olayından vazgeçin.
- kendinize bakmadan elalemi kezban vs bilmemne diye eleştirmeyin, az özeleştri.
- ikinci haftadan sizi ''eve'' çağıran erkekten daha fazlasını beklemeyin. kabul edin, sizde amacının ne olduğunu biliyorsunuz.
- zaten amacı yatak olan insanla zorlamayın başka şeyler için. ha sizde no strings attached takılmayı seviyorsunuz tabi olabilir ama eğer cinsellik sizin için önemli bir konu ise böyle sokacak delik arayan tiplere prim vermeyin, sevişmeyin. az burunları sürtsün de et parçası olmadığınızı anlasınlar.
- yürüyemiyorsanız topuklu, taşıyamıyorsanız dekolte, hele de palyaço gibi duruyorsa kıpkırmızı ruj sürmeyin. bi aynaya bakın önce.
- en önemlisi, ne olursa olsun sırf karşınızdaki erkeğin özgüvensizliği vs sizden çıkarmasına izin vermeyin, kendinizi sorgulamaya sebep olacak bu insanlara bu hakkı vermeyin.

aileye açılmak

twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''

16 eylül 2014 lady gaga istanbul konseri

güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.

gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.

sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!

doğru insanı beklemek

ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.

hayaller :
vs gerçekler:


özetle -

çocukken hayal edilen tanrı şekli

hornet kezbanlarından inciler

''ben vodafone gibi anı yaşatmayı, turkcell gibi hayata bağlatmayı ve avea gibi ohhh be dedirtmesini bilirim...''

sözlükteki hdp düşmanlığı

birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.

öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.

siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.

sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.

çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.

yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.

ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.

üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.

eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.

breaking bad

hemen hemen birçok yabancı diziyi izlediğim halde bir turlu isinamadigim ve herkesin bu kadar bayılmasının da biraz abartı olduğunu düşündüğüm dizi...

geçmişe dair silmeye kıyamadığınız fotoğraflar

arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.

eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...

slim fit kesim gömlek giyen göbekli erkek

göbeğine rağmen iyi gözükmek için elinden geleni yapan erkektir. kendi beden ölçüsüne göre olduktan sonra slim fit ile olduğundan bir nebze de olsa zayıf gözükebilir kişi(ki 120 kiloyu görmüş ve o zaman bile slim fit giyebilen bir kişi olarak söylüyorum). çiroz ve skinny gömlek içindeki dar gömlek beylerden olmaktansa, en kötü senaryo azıcık göbeğiniz belli olsun daha iyi!

tinder

yaşadığım onca başarısız date sonrası geçen sene bu zamanlar son çare ''bi de burayı deneyeyim'' derken pek de bir şey yaşamayıp; son 3 ayda beni allak bullak eden arkadaşla tanıştığım mecra olmasından da yeri bende ayrı. canımsın tinder. her açtığımda '' it's going down, i'm yelling tindeeeeeer'' diye bağırasım geliyor bir ke$ha'ymışcasına. kendimi ne zannediyorsam.

bu arada algoritmasında mı neyindeyse bi sorun olduğunu düşünüyorum zira %100 masc, saglamtip, gaybro bir errrkek olmama rağmen karşıma bazen kadınlar, hetero hetero abiler falan çıkıyor bir kendimi sorgulamama neden oluyor. gereğinin yapılmasını rica ediyorum yetkililerden.
Henüz takip ettiği biri yok.