fatgalcga

Durum: 1905 - 0 - 0 - 0 - 05.10.2016 22:59

Puan: 27558 - Sözlük Kaşarı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

dağlar dağlar.
  • /
  • 96

yanında huzur bulduğunuz insanlar

daha tam öyle biri(leri)ni bulamadım. en yakın olasılık eski dostlar

ayı sözlük itiraf

ne kadar straight ya da daha kötüsü "sadece aktif" (ki bu ayrıma pek inanmıyorum) tip varsa bir çekim duyuyorum. bundan da kötüsü out olmadığım içinse yapayalnızım. kedi uzanamadigi ciğere mundar der hesabı galiba bu çekim

sevgili 17 yaşımdaki halim

ailene açıl, açıl ki 4 yıl üniversitenin her anında yanında "arkadaşların" olsa daha iyi yalnız hissetme. en azından denemekten zarar gelmezdi. bu kadar kilo verdin, ne olursa olsun geri alma, asla ve asla okulda başarılı olayım diye heba etme bunu. ve en büyüğü, sakın ama sakın hukuk fakültesine girme, hayatın başlamadan bitecek-hic bitmeyen düşüşün başlayacak

ayı sözlük yazarlarının hayat fonunda çalan şarkılar

florence + the machine - shake it out

angel haze

bu senenin yükseleni iggy azalea ile otis'in try a little tenderness'ına yaptıkları cover- mash up baya başarılı

gmag

tanıtım filmini izledim de... hani baya, gerçekten bir gay yaşam vs dergisi yapıp da kiloluları ' tatsız ' olarak nitelendiriyor ?! nerede kaldı lady gagacı ' just love yourself and you're set 'vb kendimizi sevelim mottosu acaba, ; reklamdan anlaşılan yağ oranı %5 üzgün kaslı olma gerekliliği galiba - ki ne yazık ki bir anlamda doğru bir tespit ancak bu, bütün gaylere hitap etme başlığı altında tamamen ikinci bir ayrıştırma değil de nedir.

ayı sözlük yazarlarının depresyondan kurtulma taktikleri

ne yazık ki, zor ama gerçek, sorunun temeline inmek. kendi görüşüm, sorun ne olursa olsun, yapılan bütün şeyler onu sadece geçiştirmeye-ertelemeye yönelik ki bu da kesin bir çözüm değil. sizi bu ruh haline iten neyse onu halletmek-kabullenip devam etmek...

hornet kezbanlarından inciler

kullanmıyorum ama 'arkadaşlık' sitelerinde görüp en çok beni güldüren :

'' sadece e-l-i-t beyler. ''

yüksek topuklu ayakkabı giyen kadın

açıkcası topuklu ayakkabı giyip de söylenen-yürüyemeyen kadın görünce gıcık oluyorum. giymek zorunlu değil, ha seksi mi gösteriyor kişiye göre değişir ama evet. bunu bilim bile kanıtlamış bacaktaki bir kası tetiklemesi sebebiyle, ama ne zamanki topuklu giyip yürüyemeyen-sızlanan kadın gördüm mü cidden rahatsız oluyorum. yani siz de rahatsızsanız giymeyin kurtulun, ya da söylenmeyin. bu konuda deha christian louboutin'in birkaç sözünü paylaşayım :

'' high heels are pleasure with pain. ''

'' people say i am the king of painful shoes. i don't want to create painful shoes, but it is not my job to create something comfortable.''

her şeyin ingilizcesi havalıdır

yabancı dilden bazı kelimelerin türkçe'de artık bir yer ettiği açıktır ama bu husus üstte de belirtildiği gibi plaza türkçesi olarak karşımıza çıkmaktadır. bir başka versiyonu ise bunun kendi şahit olduğum, eğitim olarak ileri- amerikan okullarda da görülmektedir : vize değil, midterm. araştırma ödevi değil paper. gibi gibi

yaşlı eşcinsel

ilerde böyle olup şimdiden de yalnız olursam diye korktuğumdur, bu noktada önümüzde 2 seçenek var gibi : 1- yaşlanmayın. 2- yaşlanacaksanız da sporu, bakımı elden bırakmayın, güzel yaşlanın.

yoksa çook zor

halk plajında kadınlara kapanın broşürü

bunların bir benzerleri de bir ara istanbul'da, özellikle de otobüs bekleyen bayanlara ' kızım ne güzel bir bayansın, keşke kapansan' vb telkinlerde bulunmuştur, teyzemin ve arkadaşlarının yalancısıyım

ayı sözlük itiraf

'ayı' olmaktan hoşlanmıyorum. vki sonucuma göre, bu gruba girdiğimi söyleyebilirim herhalde. hayatım boyunca hep kilolu bir insan oldum. yemek yemeyi,yapmayı seven ve tembel birisi olmanın da verdiği ve gerek ailemin bu konudaki sürekli telkinleri, gerek onlardan bana da geçen mükemmeliyetçilik sebebiyle kilo konusundan hep muzdarip oldum. her ne kadar özgüveni yüksek olan-öyle bir görünüm çizen birisi olsam da kilonun birçok şeye engel olduğunu düşünüyorum. bunun en basit örneğinin de ilişkiler olduğunu kanaatindeyim.

görünüm, kim ne derse desin heteroseksüel ilişkilerde de önemli ancak en yazık ki iyi-kötü gözlemlediğim, bizim ' çevrede ' bu önem daha da artıyor. bu filmlerdede böyle, medyaya yansıyan çoğu gerçek aşk hikayelerinde de böyle, henüz tersine rastlamadım (olabilir tabi). geçenlerde yine bu başlıkta çok güzel bir şey demişti ' iç güzellik karpuzda önemli ' diye, hani gerçekten öyle. tabi ki şimdi çok iyi gözüküp, içi boş vs olan yüzeysel insanlar hakkında saatlerce konuşabiliriz ama dürüst olmak gerekirse, parçası olduğumuz toplulukta görünüm hemen hemen %80-ki bunu kimsenin inkar edebileceğini de düşünmüyorum. bu heteroseksüel ilişkilerde de böyle, eşcinsel ilişkilerde de böyle - kimya diye açıklanan, kişiye duyduğunuz o çekim ilk başta fitili ateşleyen. hani haksız mı deseniz, değil ? çirkin kızlar bile yanında ryan gosling gibi birilerini isterken genelde kendine her anlamda bakan eşcinsel camiasında herkesin iç çamaşırı mankeni gibi birileriyle birlikte olma isteğini de bir bakımdan anlıyorum. sonuçta herkes yanında hem kendisinin beğeneceği hem de de diğerlerinin imrenerek bakacağı 'seksi' birini istiyor, hakkıdır da. ' sevimli ' olarak nitelendirilmek kötü olmayabilir ama ne yazık ki oyuncak ayı değiliz.

belki çok sınırlı- önyargılı bir bakış açısına sahibim bu konuda : bu zamana kadar bir ilişki yaşamadım - bir ilişki teklifi, flört aşaması bile yaşamadım, düşündüklerim belki yaşanmamışlıklarımdan da olabilir ama çevremde açık olup da ilişki vs yaşayan insanlar da bunu gözlemlemekteyim, hani herkes kendi 'puanında' birileriyle. buraya katıldığımdaki o kilolu-ayı olma durumunun okey olmasının açıkcası gerçek hayatta etki bulduğuna inanmıyorum. yani her ne kadar kendimizi benimsesek de aslında istediğimizin-aklımızdakinin bu olmadığını düşünürüyorum, bana bunu düşündüren de buradaki tutum- en azından benim yaptığım çıkarım bu. hepimiz (birçoğumuz) kilo konusundan muzdaribiz ama çoğu entry'ye konusu olan erkek tipi kaslı vb görünümlü fit erkek gibi geliyor bana.

uzun lafın kısası, belki çok önyargılı ve yanlış düşünüyor da olabilirim ama bu olayın- ' kendimizi sevelim ve bu sayede birileri de bizi sevicek' mottosunun- sadece lafta kaldığını düşünüyorum. yani iyi bir kalbi olan ve iyi gözüken birini de bulabilirsiniz (iyi şanslar), hani bu bence piyango olur ama görünümün kişiliğin önüne geçtiği kanaatindeyim.

true blood

7. ve ne yazık ki son sezonu (sonunda) başlamıştır. ilk bölümden anlaşılacak olan bu sezon boyunca hep v'ler ile bir olay örgüsü yaratılacak ancak ilk bölümde baştaki o hızlı geçiş,o noktaya nasıl gelindiği olmamış, sanki aceleye getirilmiş gibi her şey. umuyorum ki ilerleyen bölümlerde aklımızdaki soru işaretlerini azaltsın.

ayı sözlük yazarlarının hayalleri

her şeyin yerli yerine ' click' diye oturması. bu belki aşık olmakla olacak, belki gözükmek istediğim gibi gözükmekle, belki de çok başarılı bir kariyerle (pek olası değil ama. hani o oraya ulaşma hazzını yaşayıp rahatlayıp arkama yaslanmak istiyorum kafamda bi şey olmadan. galiba kendime göre mutluluğun tanımını ne yaptım sebastian

eşcinsel bir arkadaşın hetero evlilik haberini almak

kimse bir baskasının hayatını boyle mahvedecek kadar bencil olmamalı

özgürlük

ilkokulda " başkasınınkini ihlal edene kadar olan bağımsızlık" olarak tanımlamışlardı, o zamandan beri de aklıma boyle yer etmiştir. beni şaşırtan, insanların bir iliski içerisinde, özellikle hetero iliskilerde erkeğin kadına uyguladığı bu yapamazsın-edemezsin tavırları ve çoğunlukla da kadının buna (içten içe) razı gelmesi. aşk bu degil, özgürlük hic degil zira kimse kimsenin sahibi degil

kezban

bıktım bunlardan. hayır sadece ucuzları değil, parayla marka giyip kaliteli kezban olanları da var. doğru dürüst vizyonu, stili olmayan, tek amacı gösteriş, o anda moda-trend ne varsa üstüne atlayıp ' ay bayılıyooraam' olan, kendini carrie bradshaw sanan kız tipi. hepsi erkek/ ilişki uzmanı, hepsi ' tek başım ayaktayım' modunda ama sürekli ' evli mutlu çocuklu ' tribindeler. gına geldi azalarak yok olun

unutulmayan türk dizileri

böyle mi olacaktı ? resmen çocuk yaşımda entrika çevirmeyi öğretti

zombi istilasında kullanılacak en iyi silah

kesinlikle 1 - katana/balta 2- crossbow ( tataryayı)
  • /
  • 96
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1905

unbreakable kimmy schmidt

başrolünde the office'ten hatırlanabilecek ellie kemper'ın oynadığı 2015 yapımı komedi dizisi.

konusu ise: kimmy, 15 yaşındayken evinin önünden, kıyamet günü geldiği ve artık kimsenin hayatta kalmadığını iddia eden papaz tarafından kaçırılır ve kendisi gibi 3-4 kadınla bir yer altı sığındağında yaşamaya başlar. tabi bu hapsedilen kadınlar, 1800lü yıllardaki gibi bir hayat sürmeye mahkum kalıp dışarıdaki hayattan mahrum kalırlar. 15 sene sonra fbi tarafından kurtulan bu "köstebek kadınlar"dan olan kimmy, kendisini büyük bir pozitiflikle new york'a atar ve olaylar gelişir.

gerek kimmy ve ne kadar kötü olursa olsun durum her şeye pozitif yaklaşımı, gerek kimmy'nin ev arkadaşı titus'ın mükemmelliği ile epey komik, eğlenceli bir yapım. öyle ki, 13 bölümlük netflix yapımı olmasına rağmen hemen 2.sezon onayını almış bulunmakta. bu kadar iyi bir senaryoda herhalde tina fey'in de olmasının etkisi büyük. ayrıca inanılmaz komik, anında insanın beynine kazınan bir açılış müziği bulunmakta, izlenilesi!

sezon 1 -


sezon 2 -

still alice

julianne moore'a kazandığı oscar'ı sonuna kadar hak ettiğini gösteren, enfes bir drama. alice (moore), columbia üniversitesinde dil bilimi üzerine uzmanlaşmış, bu konuda kaynak sayılan bir kitap yazmış profesördür. bir gün üniversite kampüsünde koşarken kaybolduğunu hisseder. bunun ve birkaç şeyin üzerine doktora giden alice'e erken alzheimer teşhisi konur ve devamında alice ve ailesinin yaşadıklarına tanık oluruz filmde.

--- spoiler ---

julianne moore'u her filminde ayrı bir sevsem de, hep the hours'taki rolünün yeri bende ayrıydı ta ki alice'e kadar. julianne moore'un o güzelliği, hikayenin de epey iyi olmasıyla film boyunca ilginç bir etki doğuruyor insanda-ki alice pek de öyle süslü püslü bir kadın değilken. dahası, linguistik yani hayatı konuşmak üzere olan bir kadının anılarını unutması(alice kendisini anıları ile ifade ediyor) dahası filmin sonunda neredeyse konuşmayı bile unuttuğunu görüyoruz, epey sert bir yerden vuruyor insanı. ayrıca film boyunca alice'in annesi ve kardeşini içeren o anısından izlenen kesitler filmin sonunda beyaz bir ekran ile sonlanarak aslında alice'in film boyunca hep tutuntuğu o anısını da artık unuttuğunu göstererek bir kez daha üzüyor.

ve tabiki o alzheimer derneği'ndeki konuşması, her şeye bedel.



--- spoiler ---

transseksüel

onedio postlarını çaladursun, buzzfeed'in transseksüellere yönelik farkındalık yaratma yolunda çok güzel videoları bulunmaktadır.

bir insana trans olduğunuzu söylediğinizde neler olur? -


açılma süreci -


basmakalıp/ önyargılara ilişkin -

chris hemsworth

sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!

ray stevenson

rome, thor, book of eli gibi birçok yapımda rol alan, gözüme ise dexter'daki duygusal ama belli etmeyen, gay mafya babası isaak sirko olarak giren 64 doğumlu irlanda asıllı ingiliz aktör.

kendisi dünyadaki en üzgün ama bir o kadar da güzel bakışlara sahip beylerden. buna bir de ingiliz aksanını ekleyince kendisi daha da bir çekici hale geliyor. biz türkler'in ''karizma'' dediğimiz şeyin sözlük karşılığı kendisi.











aileye açılmak

twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''

16 eylül 2014 lady gaga istanbul konseri

güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.

gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.

sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!

hornet kezbanlarından inciler

''ben vodafone gibi anı yaşatmayı, turkcell gibi hayata bağlatmayı ve avea gibi ohhh be dedirtmesini bilirim...''

doğru insanı beklemek

ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.

hayaller :
vs gerçekler:


özetle -

çocukken hayal edilen tanrı şekli

sözlükteki hdp düşmanlığı

birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.

öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.

siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.

sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.

çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.

yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.

ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.

üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.

eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.

breaking bad

hemen hemen birçok yabancı diziyi izlediğim halde bir turlu isinamadigim ve herkesin bu kadar bayılmasının da biraz abartı olduğunu düşündüğüm dizi...

geçmişe dair silmeye kıyamadığınız fotoğraflar

arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.

eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...

horizonmersin

seri artı oy veren meleklerdendir kendisi, pek de bir kibar üslubu var.

terslediğinizde iyi davranan insan modeli

ne kadar sabırlı olsanız da, her şey bir yere kadar. bazen, gerçekleri söylemek için kötü adam olup sert olmak, insanları terslemek şart
Henüz takip ettiği biri yok.