daha ilk sezonunun 2.bölümündeyken 2.sezon onayını alıp da 2.sezondaki hızlı reyting düşüşüyle iptal edilip müzikalsever beni üzmüştür. başarılı coverlarının yanısıra çok da iyi orijinal şarkıları bulunmaktadır : let's be bad, i never met a wolf who didn't love to howl, i'm not sorry ve şahsen favorim they just keep moving the line çok ama çok iyidir.
şu hayatta canlı dinlemek istediğim 3 sanatçıdan biriydi. daha konser biletleri çıkar çıkmaz ilk gün biletimi aldım ve bekledim, bütün heyecanla o temmuzu. ama işte belgrad'daki o performansından sonra türkiye'ye geldiği gibi gitti, konser iptal oldu,bir ay sonra da öldü. o kadar buruk bir his ki onu canlı dinleyememek...hele de eğer türkiye konseri gerçekleşmiş olsaydı kendisinin son konserine gitmiş olacak olmak, onu son dinleyenler olmanın vereceği o farklı his...
son 2-3 yılda yeniden popülaritesi artan ingiliz boy band akımı sonucu ortaya çıkan, glad you came şarkısı ile nefret etseniz de dilinize dolayan ingiliz grup.
bounce, change your life, work parçalarıyla yükselişe geçen avustralyalı rapper iggy azalea'nın charlie xcx ile düet yaptığı, çıkışında kısa süre sonra billboard hot 100'da 1 numaraya oturan ve 1 aydır da bunu koruyan, iggy azalea'nın artık kendini kanıtladığının kanıtı olan mükemmel parça. ayrıca 90ların ünlü filmi clueless temalı klibi ile kendisini bir kez daha sevdirmektedir.
ilk başta klasik bir disney projesi olan ariana grande'yi duyunca düşünmenizi sağlayan ancak dinledikten sonra özellikle de iggy azalea sayesinde sizi kendine bağlayan, şimdiden billboard chart'a 3 numaradan giriş yapan bu yazın hit parçalarından.
[ıggy:]
uh huh!
ıt's ıggy ıggs!
ı got one more problem with you girl
one less one less!
problem
[ariana grande:]
hey baby even though ı hate ya!
ı wanna love ya
ı want you!
and even though ı can't forgive you
ı really want ta
ı want you!
tell me, tell me baby
why can't you leave me?
cause even though ı shouldn't want it
ı gotta have it
ı want you!
head in the clouds
got no weight on my shoulders
ı should be wiser
and realize that ı've got
[big sean:]
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
[ariana grande:]
ı got one less, one less problem
[big sean:]
one less problem without ya
ı got!
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
[ariana grande:]
ı got one less, one less problem
[ariana grande:]
ı know you're never gonna wake up
ı gotta give up
but it's you!
ı know ı shouldn't ever call back
or let you come back
but it's you!
every time you touch me
and say you love me
ı get a little bit breathless
ı shouldn't want it
but it's you!
head in the clouds
got no weight on my shoulders
ı should be wiser
and realize that ı've got
[big sean:]
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
[ariana grande:]
ı got one less, one less problem
[big sean:]
one less problem without ya
ı got!
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
[ariana grande:]
ı got one less, one less problem
[ıggy:]
ıt's ıggy ıggs!
uh!
what you got?
smart money bettin'
ı'll be better off without you
ın no time
ı'll be forgettin' all about you
you saying that you know
but ı really really doubt you
understand my life is easy
when ı ain't around you
ıggy ıggy
to biggie to be here stressin'
ı'm thinkin' ı love the thought of you
more than ı love your presence
and the best thing now
ıs probably for you to exit
ı let you go
let you back
ı finally learned my lesson!
no half-stepping
either you want it or you just playin'
ı'm listening to you knowin'
ı can't believe what you're sayin'
there's a million you's baby boo
so don't be dumb
ı got 99 problems
but you won't be one
like what!
[ariana grande:]
one less, one less problem
one less, one less problem
head in the clouds
got no weight on my shoulders
ı should be wiser
and realize that ı've got (ı've got)
[big sean:]
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
[ariana grande:]
ı got one less, one less problem
[big sean:]
one less problem without ya
ı got!
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
[ariana grande:]
ı got one less, one less problem
[big sean:]
one less problem without ya
ı got!
one less problem without ya!
ı got!
one less problem without ya!
[ariana grande:]
ı got one less, one less problem
booty shake yapılacak şarkıların başında gelen, amerikalı şarkıcı kelis'in 3. albümü tasty'den çıkmış enfes parça. üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen efendim hala kitleleri senkronize şekilde dans ettirebilmektedir.
ingiliz/sri lankalı rapper mi.i.a.'nın 2013 tarihli matangi albümünden çıkan, m.i.a.'in en en en iyi parçası. şu parçayı duyup da hala yerinde durabilen varsa, içinizde bir hücreniz bile dans etmiyorsa- işte o zaman bir sorununuz var demektir.
ayrıca klibi, içerisinde birçok apaçi ögeyi barındırmasına rağmen apaçi olmamayı başarmış, mükemmel zevklidir.
nasıl yapılabileceğini hala aklımın almadığı, dahası bir insanın bundan nasıl zevk alabileceğini asla anlayamadığım ve açıkcası biraz çarpık bir eğlence anlayışı olduğunu düşündüğüm aktivite
sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!
her hafta farklı bir komedyen/oyuncunun sunduğu amerika'nın 1975'ten beri "cumartesi gecesi eğlencesi" komedi programı. bizdeki olacak o kadar vari, zaman zaman gündemdeki bazen de sırf güldürme amaçlı epey de başarılı skeçlerden oluşur şov, her hafta ünlü bir konuğun monologu ile açılması yanısıra müzisyen konukları da barındırır.
kadrosundan bu zamana kadar hollywood'da günümüz komedisinde epey yer edinmiş kristen wiig, andy samberg, seth rogen, will ferrell birçok komedyen/oyuncuya ev sahipliği yapmıştır.
skeçlerin yanısıra, müzikal performanslar konusunda da hatrı sayılacak şekilde başarılılardır.
lady gaga, justin timberlake ve andy samberg'in üçlüyü anlatan "golden rule" -
cameron diaz'lı tatil için eve dönen gençlerin hükümdarlığını anlatan "back home ballers" -
adam levine'li 70 milyon hitli "yolo" -
natalie portman'ın yoldan çıktığı rap performansı -
- allah aşkına şu şeffaf askı olayından vazgeçin.
- kendinize bakmadan elalemi kezban vs bilmemne diye eleştirmeyin, az özeleştri.
- ikinci haftadan sizi ''eve'' çağıran erkekten daha fazlasını beklemeyin. kabul edin, sizde amacının ne olduğunu biliyorsunuz.
- zaten amacı yatak olan insanla zorlamayın başka şeyler için. ha sizde no strings attached takılmayı seviyorsunuz tabi olabilir ama eğer cinsellik sizin için önemli bir konu ise böyle sokacak delik arayan tiplere prim vermeyin, sevişmeyin. az burunları sürtsün de et parçası olmadığınızı anlasınlar.
- yürüyemiyorsanız topuklu, taşıyamıyorsanız dekolte, hele de palyaço gibi duruyorsa kıpkırmızı ruj sürmeyin. bi aynaya bakın önce.
- en önemlisi, ne olursa olsun sırf karşınızdaki erkeğin özgüvensizliği vs sizden çıkarmasına izin vermeyin, kendinizi sorgulamaya sebep olacak bu insanlara bu hakkı vermeyin.
twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.
bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:
''merhaba anne,
sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.
sevgiler -oğlun. ''
birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:
''sevgili oğlum,
ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.
güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.
gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.
sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.
ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!
ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.
birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.
öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.
siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.
sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.
çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.
yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.
ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.
üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.
eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.
arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.
eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...
göbeğine rağmen iyi gözükmek için elinden geleni yapan erkektir. kendi beden ölçüsüne göre olduktan sonra slim fit ile olduğundan bir nebze de olsa zayıf gözükebilir kişi(ki 120 kiloyu görmüş ve o zaman bile slim fit giyebilen bir kişi olarak söylüyorum). çiroz ve skinny gömlek içindeki dar gömlek beylerden olmaktansa, en kötü senaryo azıcık göbeğiniz belli olsun daha iyi!
yaşadığım onca başarısız date sonrası geçen sene bu zamanlar son çare ''bi de burayı deneyeyim'' derken pek de bir şey yaşamayıp; son 3 ayda beni allak bullak eden arkadaşla tanıştığım mecra olmasından da yeri bende ayrı. canımsın tinder. her açtığımda '' it's going down, i'm yelling tindeeeeeer'' diye bağırasım geliyor bir ke$ha'ymışcasına. kendimi ne zannediyorsam.
bu arada algoritmasında mı neyindeyse bi sorun olduğunu düşünüyorum zira %100 masc, saglamtip, gaybro bir errrkek olmama rağmen karşıma bazen kadınlar, hetero hetero abiler falan çıkıyor bir kendimi sorgulamama neden oluyor. gereğinin yapılmasını rica ediyorum yetkililerden.