fatgalcga

Durum: 1905 - 0 - 0 - 0 - 05.10.2016 22:59

Puan: 27558 - Sözlük Kaşarı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

dağlar dağlar.
  • /
  • 96

geçmişe dair silmeye kıyamadığınız fotoğraflar

arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.

eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...

sapık

her ne kadar herkesin basit düzeyde yaptığı stalkerlık, ileriki boyutlarında yukarıda da bahsedildiği gibi ciddi anlamda tehlikeli olabilmektedir. yanlış bilmiyorsam stalkerlık katalog suç olarak düzenlenmemiştir, oysa ki abd'de bu bir suç olarak kanunda yer almaktadır.

michonne

daha çok yeni the walking dead izlemeye başladım ve o diger karakterlerdeki klasik amerikan filmi kahramanı havasının dışında elinde kılıcı, rastalı saçlarıyla 2 katı adamları kill bill tadında dogramasiyla beni kendisine hayran bırakmıştır. hele de o vali ile kavgası...you go girl !

aşk

hayatta bazı insanların parayı, bazılarının kariyeri, bazılarının aşkı bulduğuna, bazılarınınsa gerçekten çok şanslı olup bu üçüne de sahip olduğuna inanıyorum. aşkın herkesin tadamayacağı bir duygu olduğunu, biraz şans biraz inanmasam da kader olduğunu düşünüyorum. ne zaman inancımı kaybetsem çevremdeki 2-3 tane çift sayesinde bir nebze de olsa inanmaya devam ediyorum ama sanki ne biliyim boş gibi. bu dünyada bir insana bahşedilebilecek en güzel duygunun olduğunu düşünmekteyim...

şanslıysanız, hayatta 2 kere aşık olurmuş-sunuz öyle diyorlar.

silver daddy

özellikle de böyle kendine bakan, azıcık genç görünümlü ama olgunluğunu belli edenler, enfes...

the normal heart

larry kramer'ın 1985 yılında tiyatro oyunu olarak yazdığı, hafızam beni yanıltmıyorsa, 25 mayıs'ta hbo'da tv filmi formatında yayınlanmış, 80lerde aids hakkında bilinçlenmeye dikkat çeken film. yapımcılığını ryan murphy üslenmiştir.

2 broke girls

her ne kadar ilk bakışta cheesy gözükse de kısa sürede kendisine bağlayan,o 20 dakika bitmesin dedirten, 3 sezonu devirmiş, 7 imdb puanını sonuna kadar hak eden whitney cummings ve michael patrick king'in senaryosunu yazdığı dizi. birkaç alıntı yaparsak :

' if you're gonna be hated, you better look damn good. '

' i wear knit hats when it's cold out, you wear knit hats because of coldplay. '



hakan akkaya

'modanın dahi çocuğu' terimi aslında jean paul gaultier için kullanılmaktadır da...neyse

jean jacques rousseau

kendisini ilk olarak lisede edebiyat derslerinde duymuş ve daha sonra 4 sene hukuk fakültesinin ilk 2 yılında hemen hemen her konuyla ilişkilendirilmesiyle aşina olduğum fikir babası. kendisi toplum sözleşmesi'nde insanların güvenlik vb ihtiyaçları için birleşip millet olarak devlet çatısı altında toplanmalarını ve bu çatı altında toplanma yüzünden de mülkiyet hakkı ve bir kısım özgürlüklerini kendi elleriyle sınırlamaları bakımında russo eleştiride bulunmaktadır.

sözlük yazarlarının meslekleri

avukat olma yolundayım ama dürüst olmak gerekirse ne olacağımı tam olarak ben de bilmiyorum

homofobi

homofobik insanların birçoğunun aslında gizli eşcinsel olduğuna inanıyorum ve yanlış hatırlamıyorsam yapılan bir deneyde, homofobik kişilerin %94'ü kendilerine gösterilen eşcinsel görüntüler karşısında ereksiyon sağlamış, bu oran heteroseksüel görüntülerde ise %36ile sonuçlanmıştır. hani açıkca konu ne olursa olsun kendinde beğenmediğin-sorun olarak gördüğün şeyi başkası üzerinden nefret ile döndürme eylemi, çok acınası

ağız tadıyla sıçamama sorunsalı

alaturka tuvalet olan her yer. yıl olmuş 2014 ve hala, gerçekten mi ?!?!

vücut geliştirmenin yararları

sevecek birilerini, en azından sevişecek birilerini bir-iki kat daha hızlı bulmaktır. her ne kadar günümüzde herkes sözde 'iç güzelliğe' önem verse de, kimya deyin cinsel çekim deyin dış görünüşün hep ilk safhada geldiğii özellikle de eşçinsel dünyasında iyi yapılı-kaslı vücudun +1 olduğu aşikar

hangi ressam senin ruh eşin

daha ilk başlığı görmem ve kişisel hayranlığımla van gogh'tur ya diye düşünürken testi çözmemle de van gogh çıkmam beni haylice mutlu etti

orange is the new black

6 haziran'da ikinci sezonu (sonunda) başlıyor, heyecanla bekliyoruz!

ayı sözlük itiraf

üniversiteye kadar başarılı giden eğitim hayatımın geri dönüşü üniversitede kocaman bir başarısızlık oalrak geri döndü, hani resmen ' from honor roll to toilet roll' hesabı. ilk iki sene bunu çok kafama taksam da 3.sınfıtan beri bir akışına bıraktım, kabullenip elimden geleni yapmaya çalıştım ama pek çok fark etmedi. en son bu sabah çok da önemli bir finalim varken çalışmadım, hatta uyudum ve 1 soru yapmak için okula gitmeyeyim diyerekten sabah da uyumaya devam ettim. işin kötüsü, 1 gr bile suçluluk duymadım, içim öyle rahat. anlamsızca. herkes mezun olurken yine yaz okuluydu ekstra dönemdi bilmemne hani kulağıma vız geliyor.

bu rahatlık beklemediğim bir anda çok fena patlayacak gibime geliyor

the sims

yanlış bilmiyorsam the sims 4 eylül 2014'te çıkacak (sonunda) ! çoktan bir create a sim ve build mode trailerı yayınlanmıştır

christina aguilera

lady marmalade'ın en güzel bölümü. kendisinin the voice within şarkısı hani dünya üzerindeki en güzel, en anlamlı slow şarkı olabilir,dinleyin dinletiniz.

kova burcu

zaman zaman 'dahiler burcu' diye anılmasından gurur duysam da bu özelliğini ya da kova burcuna bahşedilen yaratıcılık,yetenek vs şeylerin hiçbirini içermediğim, bilhassa obezlik vb şeyleri okuyunca resmen söylemeye utandığım biricik burcum

hypatia

agora'yı izleyince kendisine hayranlığım artmış ve filmin sonunda yaşadıklarıyla beni kedere sürükleyen bilim kadını.

insanlar binlerce yıldır nankör, kıymet değer bilmez sözlük
  • /
  • 96
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1905

still alice

julianne moore'a kazandığı oscar'ı sonuna kadar hak ettiğini gösteren, enfes bir drama. alice (moore), columbia üniversitesinde dil bilimi üzerine uzmanlaşmış, bu konuda kaynak sayılan bir kitap yazmış profesördür. bir gün üniversite kampüsünde koşarken kaybolduğunu hisseder. bunun ve birkaç şeyin üzerine doktora giden alice'e erken alzheimer teşhisi konur ve devamında alice ve ailesinin yaşadıklarına tanık oluruz filmde.

--- spoiler ---

julianne moore'u her filminde ayrı bir sevsem de, hep the hours'taki rolünün yeri bende ayrıydı ta ki alice'e kadar. julianne moore'un o güzelliği, hikayenin de epey iyi olmasıyla film boyunca ilginç bir etki doğuruyor insanda-ki alice pek de öyle süslü püslü bir kadın değilken. dahası, linguistik yani hayatı konuşmak üzere olan bir kadının anılarını unutması(alice kendisini anıları ile ifade ediyor) dahası filmin sonunda neredeyse konuşmayı bile unuttuğunu görüyoruz, epey sert bir yerden vuruyor insanı. ayrıca film boyunca alice'in annesi ve kardeşini içeren o anısından izlenen kesitler filmin sonunda beyaz bir ekran ile sonlanarak aslında alice'in film boyunca hep tutuntuğu o anısını da artık unuttuğunu göstererek bir kez daha üzüyor.

ve tabiki o alzheimer derneği'ndeki konuşması, her şeye bedel.



--- spoiler ---

eşcinsellerin genelde kendilerine benzeyen kişilerden hoşlanması

fiziksel olarak bakıldığında sanırım "ben böyle gözüküyorum ve en azından aynısını hak ediyorum" gibisinden, bize hep daha iyisini en iyisini elde etmemiz-kazanmamız söylendiğinden doğru olan önerme. zaten daha ilk entryde de çok güzel açıklanmış birçok kaslı beyin kendileri gibilerini beğenmeleri, veya 20 kilo kabarık saçlı erdemlerin yine kendilerine gitmesi gibi. ya da en basiti direkt, yüzeysel olunmasa bile çekiciliğin, cinsel kimyanın gücü azımsanayamacağından herkes seksi bireyleri talep ediyor.

belki bir sebebi de, yine bahsedildiği gibi narsisizm, belki istemli belki istemsiz. sorunlu ya da sıradan, normal bir insan da olsanız da kendimizi hep "okey" görmekle, yani aslında kişilik-romantizm bazında iyiyim, problemim yok kafasıyla yine insanın kendisi gibi birisini tarif etmesiyle kendisine göre "olağan"ı tanımlaması sonucu doğuyor haliylen.

ayı sözlük itiraf

insanların yaşadıkları bana kendimi sorgulatıyor. duyduklarım, hele de burada okuduğum aşk acıları, maceralar, büyüklü küçüklü aşklar vs vs... kendimi eksik demeyeyim (zira herkesin her zaman öğreneceği bir şey vardır) ama çoğu zaman bi şeyler yaşamak için yeterli birisi olarak görüp; 23 yaşında artık ne bileyim bir-iki kayda değer bir şeyler yaşamış olması gerek diye düşünüyorum. ben mi çok dışında kalıyorum bazı şeylerin diyorum utangaçlıktan vs... son 1 yıldır artık yorulmaktan çok bıktım, sıkıldım. seks applerini bile çoğu zaman en azından düzgün birileriyle tanışma amacıyla kullanırken bu ülkede, bu zamanda, insanlardaki bitmez bilmez ego ve yüzeysellikle nereye kadar diye diye...

bazen diyorum ben başka gezegenden miyim, nasıl bu kadar izole kalmayı başardım istemeden.

chris hemsworth

sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!

la vie boheme

fransızca ''bohem hayat'' manasına gelen, bütün ekibin katıldığı enfes rent parçası. hele de idina menzel'in ''hey mister, she's my sister'' ve anthony rapp'in ''mucho masturbation '' kısımları ayrı bir güzel.

benny
you make fun - yet i'm the one
attempting to do some good
or do you really want a neighborhood
where people piss on your
stoop every night?
bohemia, bohemia's
a fallacy in your head
this is calcutta,
bohemia is dead

mark
dearly beloved we gather here to say our goodbyes

collins & roger
dies irae - dies illa, kyrie eleison
yitgadal v'yitkadash

mark
here she lies, no one knew her worth
the late great daughter of mother earth
on these nights when we
celebrate the birth
in that little town of bethlehem
we raise our glass - you bet your ass to -
la vie boheme

all
la vie boheme
la vie boheme
la vie boheme
la vie boheme

mark
to days of inspiration
playing hookey, making
something out of nothing
the need to express-
to communicate,
to going against the grain,
going insane, going mad
to loving tension, no pension
to more than one dimension,
to starving for attention,
hating convention, hating pretension
not to mention of course,
hating dear old mom and dad
to riding your bike,
midday past the three-piece suits
to fruits - to no absolutes-
to absolute - to choice-
to the village voice-
to any passing fad
to being an us for once ... instead of a them!!

all
la vie boheme, la vie boheme

mr. grey
ahhemm

maureen
hey mister - she's my sister

waiter
so that's five miso soup, four seaweed salad
three soy burger dinner, two tofu dog platter
and one pasta with meatless balls

roger
eww

collins
it tastes the same

mimi
if you close your eyes

waiter
and thirteen orders of fries
is that it here?

all
wine and beer!

mimi & angel
to hand-crafted beers
made in local breweries
to yoga, to yogurt, to rice and beans and cheese
to leather, to dildos, to curry vindaloo
to huevos rancheros and maya angelou

maureen & collins
emotion, devotion, to causing a commotion
creation, vacation

mark
mucho masturbation

maureen & collins
compassion, to fashion, to passion when it's new

collins
to sontag

angel
to sondheim

four girls
to anything taboo

collins & roger
ginsberg, dylan, cunnigham and cage,

collins
lenny bruce

roger
langston hughes

maureen
to the stage

bohemians
to uta. to buddha. pablo neruda, too.

mark & mimi
why dorothy and toto went over the rainbow
to blow off auntie em

all
la vie boheme

mr. grey
sisters?

maureen & joanne
we're close

angels & collins
brothers!

mark, angel & mimi
bisexuals, trisexuals, homo sapiens,
carcinogens, hallucinogens, men,
pee wee herman
german wine, turpetine, gertrude stein
antoniotti, bertolucci, kurosawa
carmina burana

all
to apathy, to entropy, to empathy, ecstacy
vaclav havel - the sex pistols, 8bc
to no shame - never playing the fame game

collins
to marijuana

all
to sodomy, it's between god and me
to s & m

benny
waiter ... waiter ... waiter ....... waiter!

all
la vie boheme

collins
in honor of the death of bohemia an impromptu salon
will commence immediately following dinner ...
mimi marquez, clad only in bubble wrap,
will perform her famous lawn chair-handcuff dance
to the sounds of iced tea being stirred.

roger
and mark cohen will preview his new documentary
about his inability to hold an erection
on the high holy days.

mark
and maureen johnson, just
back from her spectacular one-night engagement at the eleventh street lot, will perform native american tribal chants backwards through her vocoder,
while accompanying herself on the electric
cello - which she has never studied.

benny
your new boyfriend doesn't know about us.

mimi
there's nothing to know

benny
don't you think that we should discuss...

mimi
it was three months ago.

benny
he doesn't act like he's with you.

mimi
we're taking it slow.

benny
where is he now?

mimi
he's right... hmm, where'd he go?

mark
and roger will attempt to write a bittersweet, evocative song.
(roger plays a solo)
that doesn't remind us of "musetta's waltz!"

collins
angel dumott schunard will model the latest fall fashions
from paris while accompanying herself on the 10 gallon plastic pickle tub.

angel
and collins will recount his exploits as anarchist -
including the tale of the successful reprogramming of the m.i.t.
virtual reality equipment to self-destruct, as it broadcasts the words:

all
"actual reality - act up - fight aids"

mimi
excuse me - did i do something wrong?
i get invited - then ignored all night long

roger
i've been trying - i'm not lying
no one's perfect. i've got baggage

mimi
life's too short, babe, time is flying
i'm looking for baggage that goes with mine

roger
i should tell you

mimi
i got baggage too

roger
i should tell you

roger & mimi
baggage

all
wine and beer!

mimi
azt break

roger
you?

mimi
me. you?

roger
mimi

full performans olmasa da,

aileye açılmak

twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''

16 eylül 2014 lady gaga istanbul konseri

güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.

gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.

sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!

çocukken hayal edilen tanrı şekli

hornet kezbanlarından inciler

''ben vodafone gibi anı yaşatmayı, turkcell gibi hayata bağlatmayı ve avea gibi ohhh be dedirtmesini bilirim...''

doğru insanı beklemek

ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.

hayaller :
vs gerçekler:


özetle -

sözlükteki hdp düşmanlığı

birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.

öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.

siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.

sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.

çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.

yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.

ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.

üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.

eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.

breaking bad

hemen hemen birçok yabancı diziyi izlediğim halde bir turlu isinamadigim ve herkesin bu kadar bayılmasının da biraz abartı olduğunu düşündüğüm dizi...

geçmişe dair silmeye kıyamadığınız fotoğraflar

arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.

eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...

aileye açılmak

twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''

2014 istanbul lgbt onur haftası ve gay pride

katıl(a)madığım için belki böyle bir şeyi söylemeye hakkım yok ama bir anlamda birtakım kişilerce başka bir şeye dönüştürüldüğünü düşündüğüm hareket.

demeye çalıştığım, gerçekten lgbt destekcisi olan insanlara hayranım bu tutumlarından ötürü ama lgbt'i benimsememiş, pride'ı herhangi bir sosyal event olarak gören-giden, gereksiz paylaşımları durmayan yapmacık insanlara da hakikayen uyuz oldum. iki gün önce 'gay' diye etiketlediği ya da bunun dedikodusunu yapan straight insanların elinde pankartlarla vs inanmadıkları-desteklemedikleri eşitlik adı altında sırf kendilerini göstermek için bu tarz katılımlarını pek samimi bulmuyorum.

bu insanlar için önemli olan ' farkındalık ' . ha lgbt hareketi ha bir direniş fark etmiyor, önemli olan ' biz de oradaydık ' diyebilme çabaları.
Henüz takip ettiği biri yok.