yatağın soğuk tarafı
çok özür dileyerek y.rrağın soğuk tarafı olarak okuyup oha dediğim, 2. okuyuşumda idrak edebildiğim başlık
ayılar ne ister
ayıların ne istediğinin öğrenmeye çalışıldığı başlıktır.
kabaca arayış nedir? bir ayı ne ister? uzun soluklu beraberlik mi? 100lerce fuckbuddy mi? çılgın gruplar mı? sakin romantik bir tensel tango mu?
çocukken yapılan saflıklar
apartman kapısının biraz ilerisindeki mazgala bozuk para atardım, büyüyünce onun kapağını kaldırıp içinde biriken paraları alırım diye düşünürdüm...
bozacıdan korkardım... çünkü gece yarısı sokakta böyle bas bir sesle "boozaa" diye yaşayan ölüden başka kim bağırabilirdi?
history of wooing women
harika yapmışlar, eller ekollara sağlık... romantizm algısının yıllar içinde yamulmaya uğramasının güzel örneği... hatta şu sıralar diretk ölmüş durumda, nasıl mı? slm.asl?
bitmesi hiç istenmeyen kitaplar
okuyucu / yazar uyumunun yakalandığı her kitaptır... saymakla bitmez ama sorun şudur ki, herkese göre değişir...
yüzüklerin efendisi, yüzyıllık yalnızlık, rüzgarin gölgesi, aşk ve öbür cinler, yaratık, semerkand, deliliğin dağlarında aklıma ilk gelenler... ama bunlar bir başkası için çok sıradan olabilir... birde okundukça güzelleşen kitaplar vardır. 10 sene önce okuduğunuz kitabı tekrar okurken, görmediğiniz detayları fark eder, ayrı bir haz alırsınız ki bu daha bi başka güzeldir...
lucifer
lucifer, tanrıya baş kaldıran asi melek, kovulmuş olan, sabah yıldızının taşıyıcısı, düşmüş melek... hristiyanlık mitolojisine göre...
empati
son yıllarda insanlarda hızla eksilen davranış biçimi. oysa karşısındakinin yerine koyabilse insan kendini, sorunların büyük bir kısmı hızla çözülür. ama bu kadar ben merkezci bir çağda, empati genelde zayıflık olarak yorumlanıyor...
tom of finland
touko laaksonen adlı, finlandiyalı amcanın "tom of finland" takma adı ile çizdiği insan üstü varlıklar. koca pipili, taş ve fındık popolu, ince belli, sırım gibi kaslı fazla müstehcen amcalar çizerek benim aklımı başımdan almıştır. buyurun sizinde alsın...
ayı sözlük yazarlarının sevdiği içkiler
caipirinha, bazen şarap...
ayrılık da sevdaya dahil
şayet konu gerçekten bir aşk, sevda işi ise, çok sevmiş, çok sevilmişseniz ve bu aşk bir gün son bulup, bir taraf yükü üstüne alıp bu saklı "bilmemezlik oyunu"nu bozmuşsa, işte o zaman ayrılıkta sevdaya dahil olur... sevgi kolay kolay bitmez çünkü... onu merak edersiniz, acaba iyi mi, rahat mı vb. diye... ama bitirme kararını alan kişi sizsinizdir. bunun en doğrusu olduğunu bilir, atık onu sevgiliden farklı, arkadaş-dost görürsünüz. o ise hala eskisi gibi görmeye çalışmaya devam ediyordur. ama yaşanılan aşk bitmez. anı olarak kalır hep ve bizlerde canlı şahitler... bazen özlersiniz güzel güzel güldüğünüz günleri... üzülürsünüz biraz... o ise uzakta onu bırakan "sevdiği" için üzülür. ve ister istemez ayrılık, sevda oyununun son perdesi olarak olaya dahil olur.... kolay kolay kapanamayan...
not: ekmek arası aşklar vs değil burada bahsedilen. gercek, derin aşktır. arz ederim...
birsen tezer
su gibi akar gider, notalarda, birsen tezer'in seside... dinlememiş olanlar hemen youtube, fizy ne varsa dalsın, daha fazla gecikmeden...
uzun saç
saç bir aksesuar gibi düşünülürse sorun ortadan kalkar. yakışan da var iğrenç duranda ama bunlar hep kişisel yargılarımız. saç güzeldir, hele sağlıklı ise daha güzel... mis kokar, parmağa güzel dolanır, saçlı baş daha bir zevkle okşanır, parmaklar o saçların arasına keyifle sokulup gezidirlir. 11 yıldır ilk defa saçımı uzatma konusunda döneklik yapmayıp kaş hizasına geldiği anda kestirtmedim. şu an her ne kadar kendisi lüle olmaya karar vermiş olup sürekli kıvrılsada, seviyorum. iş yaparken bir tutam saçı alıp parmağıma dolamayı seviyorum ( lolita sendromu?), güzel şekil verebildiğim zamanlarda beğenilmesinden de hoşlanıyorum ( pohpohlanmayı seven düzen insan). herkesin saçı kısa, azınlıkta olmak daha zevkli ( marjinallik takıntısı). etrafta kimse beğenmemiş olsaydı bile uzatırdım istediğim kıvama ( yele) gelene kadar. zevk meselesi,kimi koltuk altı kıllarını almaz, kimi de saçlarını kestirmez, büyütmenin manası yok. hadi, dükkanın önünü kapamayalım beyler...
kuru göt
ne yazık ki, genetik olarak bizlerin, bu toprak adamlarının %50'sinde görülen durumdur... bir bubble butt içinde kalamadık gitti arkadaş ya... çok gıcık bir durumdur zira seksten önce görsel olarakta önemlidir, pantolonlar daha güzel durur
**. kuru göt olmamak için çok uğraş veriyorum ama tatlı bir kavisten öteye gitmiyor. kilo vermek döngüsü ile eş değer gıcıklıkta bir durum bu da... güzelliğin bedeli bu kadar ağır olmamalı...
man of steel
süpermenin trailer'ında, uçarken arkasında jet motorların bıraktığı buhar izini bırakması aklıma, bir gece önce ne yemiş olabileceği sorusunu getirdi... ben nedense bu filmden çok umutluyum. güzel birşey çıkacak gibi... henry dünya ahiret kardeşim olsun ( sek alayım kendisini) hoş olmuş...
ayı sözlük yazarlarının burçları
yengeç... koçla karışık olanından...( yükselen koç tadında)
mutluluk veren küçük şeyler
bitter çikolata, kestane şekeri, kadayıf dolması, kabak tatlısı, pide arası döner, patates yemeği....
ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar
tori amos - bouncing off clouds
semt pazarı
herşeyin belli kural ve kaidelere bağlı olması falan, bunlar birçok anlamda, özellikle kontrol ve sağlık konularında elzem ama ben şahsen, sokaklara canlı bir organizma gibi yayılan, binbir kokunun , renklerle içiçe geçtiği, harala gürelenin bitmediği o güzel semt pazarlarını özleyeceğim. tezgahta satılan adi gofretlerden bir paket alıp pazarın bana göre menziline doğru yürürken onu yemek, yerken etrafa bakmak, alınacak şeylerin nereden alınacağını saptadıktan donra, dönüşte sebze, meyve gözüme ne kestirdiysem ala ala geri yürümek...
alternatif sibel üresin açıklamaları
kocama kendimi gösterdim beğenmedi...
orospu seyhan
seyhan adlı, maksadı ne olduğu belli, şahsen gram hazzetmediğim bayanın isediği sansasyondu zaten, elde etti... yıldız tilbe'nin tepkisini biliyordu, cevabını aldı, istediği malzemeyide aldı... kendisine piyasadaki yeni lakabı ile başarılar dilerim...