tebamızın büyük sıkıntılar yaşadığı bugünlerde kendimize sıkça hatırlatıp çevremize yaymamız gereken söz öbeği. saçlarımı kızıla boyatamayıp mini şortumla gezecemeyeceğim bir türkiye düşünemiyorum. o yüzden lütfeeğğnn keep calm and stay laik aşkımlar.
fiziksel olarak sözlükten canımın içi bi arkadaşıma benzettiğim için kendisini istemsizce seviyordum zaten ama yüz yüze oturunca daha da bi ısındım kendisine. daldan dala budaklanan muhabbetlerimizle sabahı yaptık neredeyse. hoş sohbet ve bilgili bir yazar. dilsel zekasına şapka çıkardım. saygılar *
ya ablam yaaa. gene güldürdü, eğlendirdi, düşündürdü. sempatik kelimesinin karşılığı adeta. yardımseverlik de ondan sorulur. pek bi sevilesi. tam bir örnek arkadaş.
mükemmel bir ev sahibi. akıllı ve güzel. ee sesi de güzel. üstüne ev işlerinde de yetenekli ama daha bunlar da yetmiyor. benim armutum hem akıllı, hem güzel, hem sıcakkanlı, hem güçlü, hem uyumlu... bu hatun bi mükemmel dostoomm. bu kadar güzel özellikleri barındıran bir bünyeyi sevmeyip de napacaksın. hayatta her istediği şeyi başarır o inanıyorum ben ona.
sevimli, esnek, sinirlendiğinde tırnaklarını çıkaran ama aslında uysal. bu adam tam nickinin adamı. beni biraz bekletti ama olsundu o güzelim saçlarla uğraşmak zordu. onun canı sağ olsundu. daha nice buluşmalar, eğlenceler bizi bekliyordu kalp.
bireylerin, özellikle kendileri için hazırlanmış gibi görünen ama aslında büyük çoğunluktaki insanlara uyacak kadar genel ve belirsiz kişilik betimlemelerine yüksek puan verme eğilimlerini anlatan bir gözlemdir.
1948 yılında b. r. forer öğrencilerine bir kişilik testi uygulamış sonraki bir derste de kişilik testinin sonuçlarını teker teker dağıtmıştır. sonuçlarda ise şu açıklama yer almaktadır:
"başkalarının sizi beğenmesine, size hayran olmasına ihtiyaç duyuyorsunuz, ama aynı zamanda kendinize karşı eleştirel olmaya da eğilimlisiniz. kişiliğinizin bazı zayıf yönleri var ama genelde bunları telafi etmeyi başarıyorsunuz. kendi yararınıza çevirebileceğiniz halde kullanmadığınız önemli bir kapasiteye sahipsiniz. dışardan disiplinli ve özgüvenli gözükürken, içten içe kaygılı ve güvensizsiniz. bazen doğru kararı verip vermediğiniz ya da doğru şeyi yapıp yapmadığınız konusunda kafanızda ciddi şüpheler uyanıyor. belli bir miktarda değişiklik ve farklılığı tercih ediyorsunuz; kısıtlamaların, sınırlandırmaların içinde kalmak sizi mutsuz ediyor. bağımsız bir düşünür olmakla gurur duyuyorsunuz ve başkalarının iddialarını tatmin edici kanıt olmadan kabul etmiyorsunuz. ama kendinizi başkalarına açarken çok açık, çok içten olmayı akıllıca bulmuyorsunuz. bazı zamanlar dışadönük, sokulgan ve sosyalsiniz; bazı zamanlarsa içedönük, sakıngan bir kapalı kutu oluyorsunuz. bazı çok gerçekdışı arzularınız var."
ardından da barnum, öğrencilere kağıdınızda yer alan sonucun kendinize ne kadar uyduğunu düşünüyorsanız 5 üzerinden puan verin demiş ve çıkan ortalama sonuç çok şaşırtıcı olmuştur. 4.26. barnum'un bu deneyi ilerleyen yıllarda da tekrarlanmış ve sonuçlar 4.20 civarında seyretmiştir.
sonuçlar gösteriyor ki, insanlar çok genel, hemen hemen herkese uyabilecek sözleri hele hele de biraz övücü bir tondalarsa rahatlıkla salt kendilerine özgüymüş gibi algılamaya eğilimliler. kısmen de olsa şu yorumu yapabilmemiz mümkün. insanlar hala astroloji, grafoloji, falcılık ve kişilik testlerinin bazı türleri gibi yaygın olarak kabul görmüş inanış ve uygulamalara ilgi gösteriyorsa bunun sebebi barnum etkisidir.
enerjik yapısı ve içten gülümsemesiyle dikkatimi çekmiş olan yazar. bi de bi hırslı bi hırslı ki sormayın gitsin. bu hırsla kazanamayacağın oyun az olur senin bacım helal valla *
varlığını yeni fark ettiğimiz kalp, akciğer, böbrek, beyin veya dalak gibi bir organımız var.
bu yeni organın diğerlerinden en önemli farkı anne karnında iken bu organa ait tek bir hücre bile bulunmaması ve dünyaya geldikten sonra gelişmeye başlaması.
bu, öyle ufak tefek bir organ da değil; onlarca trilyon hücreden oluşuyor, ağırlığı da 2 kilogramı buluyor
hayatım boyunca hakkında hangi duyguları barındırdığımı bilemediğim, şu ana kadar karşılaştığım en karmaşık insanın ölmesi... bilemiyorum. sevinmem ama depresyonlara girecek kadar da üzülmem. sadece bir boşluk, bir yokluk hissi oluşur gibime geliyor. ah be adam neden bu kadar dengesizsin ki. kendin kadar karşındaki kişide de bu dengesizliği yaratıyorsun. zamanında çok nefret ettiğim anlar da var seninle ilgili ve hala öfkesini taşıdığım. bir yandan minnettar olduğum anlar da. her ne kadar negatif duygularım daha fazla olsa da iyi yönlerini de es geçemem. velhasıl yok yani olmuyor, sen yaşıyorken bile hatta şu an bile senin hakkında hala ne hissettiğimi bilemiyorken senin yokluğunu düşününce durup kalıyorum hareketsizce. umarım bir gün gelir de bunları sana aktarabilirim yaşamımın en temel belirsizliği.
tıkanırcasına yeme bozukluğu, binge eating disorder, çok farklı sebeplerle meydana gelen, hayati tehlikelere gidecek derecede sorunlara sebep olabilen belirtiler ile ciddi bir hastalıktır. bed (tıkınırcasına yeme bozukluğu), genellikle ergenlik ve genç erişkinlik zamanlarda oluşmaktadır. diagnostic and statistical manual of mental disorders (dsm) denilen, amerikan psikiyatrlar birliği tarafından yayınlanmış olan tıkınırcasına yeme bozukluğu tanısı için bir insanın:
altı aylık süreç içinde en az haftada iki kere tıkınırcasına aşırı yeme durumunun gerçekleşmesi
normal sürede yenilebilecek yemeği daha kısa sürede tüketmek, tok karnına dahi olsa aşırı oranda yemek ancak sonrasında suçluluk duymak ve pişman olmak.
tıkınırcasına aşırı yemenin ardından kişinin kendini kusturmaya çalışmaması ya da ilaç yardımıyla çıkartmaması gerekir.
binge eating disorder (tıkınırcasına yeme bozukluğu) görülen kişilerin %65lik kısmında obezite hastalığı da beraber görülmektedir. kalan kısmında ise fazla kilolu olma sorunu mevcuttur.
büyük üstad hande yener'in bir şarkısında gizli bir şekilde betimlediğidir. nasıl mı? atalarımız ne demiş? seven sikilir, siken sevilir. o yüzden sevmek eşittir sikilmek. şimdi bakalım hande yener ne demiş?
1 senede yaklasık 200 gün boyunca içerisinde bulunduğum ruh hali. şu anda yine geldi bak şöyle alttan alttan. öfff sanki hepiniz parti yapıyonuz ve sanki bi beni çagırmamışsınız gibi. amaann neyse siz gülben ergenlerle hülya avşarla onlarla bunlarla yarışırsınız ama ben tekim... * bunun üstüne bi de şöyle bi silkinirsem sıkıntım geçecek gibi.
tam bir tatlış. sözlüğe girdiğimden beri ilk muhabbet kurduklarımdan. kendisi ayrı tatlı ailesi ayrı tatlı.
beslenir ki bu kalp. ayrıca yürüyüş tarzına imreniyorum haberin olsun o nasıl estetik bir yürüyüş yahu.
@patates püresi ile aynı anda yazmışız. o yüzden döngüyü bozmayayım. patates püresi için diyebileceğim en önemli iki sıfat hırslı ve başarılı. başarılarının devamı olsun inşallah.
sadece fiziksel ve sözel şiddetle sınırlı kalmayandır. bu konu, çok daha geniş bir yelpazede incelenmeli ve ona göre davranılmalı, önlemler alınmalıdır. *
sayıyla the 100. bugün izlemeye başladığım ve fena saran bilim-kurgu ve macera dizisi. konusu şöyle:
97 yıl önce nükleer armageddon, dünyanın büyük bir kısmını yok etmiş, birçok medeniyeti çökertmiştir. hayatta kalan 12 farklı ulustan, toplam 400 kişi ise dünyayı terk etmiştir. yıllar içinde uzayda kaldıkları bu yerde 3 nesil yetişmiştir ve insan sayısı 4000'e ulaşmıştır. bu gruplarda ölüm cezası ve nüfus kontrolü gibi sert uygulamalarla kurulan bir düzen vardır. şimdi kaynakları tükenme noktasına gelmiştir ve bu 12 grup, bir araya gelip tekrar hayatta kalmanın yollarını aramaya başlarlar. çözüm olarak elbette ki dünyaya dönmek akıllarına gelir fakat dünyanın halen yaşanabilir olup olmadığını bilmemektedirler. bunu test etmek için de 100 adet mahkum genç insanı dünyaya gönderirler. kimi uzayla bağını koparmak isteyen, kimi hükümetinin verdiği görevi yerine getirmek isteyen bu gençler arasında daha gelir gelmez gruplaşmalar, lider olma çabaları, sürtüşmeler başlar. fakat onların aralarındaki bu farklılıkları aşmaları; bir yığın bilinmezlik ve tehlikeyle dolu olan yeryüzünde hayatta kalmaları için iş birliği yapmaları gerekmektedir.
gerçek hayatta:
(bkz: voleybol) favorim, pek severim <3 sokak, salon, plaj. her türlüsü olur fark etmez.
(bkz: yakar top) ikinci favorim. her türlü kapışırız. * (bkz: istop) top havaya atılır. ebe topu tutana kadar herkes uzaklaşır ardından ebe bir renk söyler herkes onu bulmaya çalışır.
(bkz: 9 aylık) ön eleme olarak top ayakta sektirilir. en az sektiren kaleye geçer her gol 1 puandır-kafa hariç o 3 puan- 9 puan tamamlanınca kişiye şut çekilir hiç birini kurtaramazsa çocuk doğurmuş olur. nasıl saçma bi oyunmuş lan bu böyle. * (bkz: saklambaç) bir ebe gözlerini kapatıp belirlenen sayıya kadar sayar. sayma işi bitince saklananları bulmaya çalışır. bulduğu kişiyle adeta yarışa girer gözlerini kapattığı yere koşarlar ebe onu orada sobelerse yani sayı saydığı yere bulduğu kişiden önce ulaşırsa sıradaki ebe o sobelenen kişi olur.
(bkz: köşe kapmaca) genelde römork gibi köşeli yerlerde oynanır. ebe ortadadır köşelerdeki kişilerin kalkıp yerlerini değiştirmelerini bekler. kalkan kişilerden birinin yerini kaparsa yeri kapılan kişi ebe olur.
(bkz: sessiz sinema) bir kişi aklından bir film, dizi tutar. jest ve mimikleriyle karşısındaki kişilere bu filmi anlatmaya çalışır.
(bkz: ortada sıçan) diğer adıyla (bkz: can) yakar topun kardeşi. karşılıklı en az iki kişi vardır ve bunların ortasında bir ya da birden fazla kişi vardır. amaç bu kişileri topla vurup oyundan çıkarmaktır.
(bkz: dokuz taş) dokuz taş üst üste dizilir. sonra topla yıkılır ardından herkes kaçışır. ebeler bu kaçışan kişileri vurmaya ve bu sayede dokuz taşın tekrar üst üste dizilmesini önlemeye çalışır
(bkz: mendil kapmaca) ortada biri mendil tutar. iki kişi karşılıklı olarak aynı anda koşarlar. mendili ilk kapan oyunu kazanır.
(bkz: beş taş) beş tane taşın farklı şekillerde havaya atıp tutulması ve toplanmasıyla oynanan bir oyundur.
(bkz: ip atlama) hunharca zıplayıp kalorilerinizi yakmaya yardımcı olan oyun. * (bkz: aç kapıyı bezirgan başı)
(bkz: yakalambaç) bir ebe kendisinden kaçan herkesi yakalamaya çalışır. yakaladığı herkes onun tarafına geçer ve son kişi kalana dek devam ederler.
(bkz: yerden yüksek) mantığı köşe kapmaca ile aynıdır. herkes yerden yüksekte bir yerde durur. ebe yerdedir. kişiler yer değiştirirken ebe onlardan birinin yerini kapmaya çalışır.
(bkz: ali baba saatin kaç) ebe diğer oyunculara arkasını dönmüştür. diğerleri sırayla bu soruyu sorarlar. "ali baba saatin kaç?" mesela "5" der. oyuncular da 5 adım yaklaşırlar ebeye. tabi herkes kendince adım attığından kimi daha yakın, kimi daha uzak olur. ali baba döner bakar ne kadar yaklaşmışlar diye. tekrar arkasını döner, aynı şey tekrarlanır. amaç ali baba henüz arkası dönükken atılan adımlar esnasında ona ulaşıp, sırtına vurmaktır. bu olay gerçekleştiği anda herkes başlangıç çizgisine geri kaçar. ali baba kimi yakalarsa o ebe olur.
kisinin icinde birbirinden farkli kisilikler hissedip, bu kisiliklere uyan davranislarda bulunmasi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda yaptiklarindan habersiz olma halidir. bu kisilikler bireyin kendi cinsiyetinden, yas grubundan, sosyoekonomik ve kulturel durumundan farkli olabilir. bu kisiliklere ait kafasinin icinden gelen ve kendisini yonlendiren sesler duyabilir. farkli kisilikler var olan "evsahibi" kisilige zarar verici davranislar gosterebilir (es ya da karsi cinsle uygunsuz iliskiler, suca yonelik davranislar gibi). evsahibi kisiligi oldurup, yerine gecmek icin intihar girisimlerinde bulunabilirler.
nasil olusmaktadir?
genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum vb dusunce degisiklikleri gelistirir. bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.
iki ya da daha fazla birbirinden ayri kimligin ayni kiside varligi (herbirinin kendi icinde sureklilik gosteren cevre ve benlik algisi, iliski kurma ve dusunme bicimi vardir). bu kimliklerden en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kisinin davranislarini denetim altinda tutar. onemli kisisel bilgileri siradan bir unutkanlikla aciklanamayacak sekilde animsayamazlar.
toplumda ne oranda gorulmektedir?
% 5-10 arasinda gorulmektedirler. daha cok kadinlarda teshis edilmektedir. erkek hastalarin ise suc isledikleri icin daha cok adli sistem icinde olduklari ve bu nedenle tani konulamadigi dusunulmektedir. kisilerin ozellikle kafalari icinden gelen sesler duymalari, yaptiklarini hatirlamadiklari seylerle karsilasmalari gibi belirtilerin, ogrenilmesi halinde kendilerinin akil hastanesine kapatilacaklari ya da toplumda damgalanacaklari yonundeki inanclari nedeniyle tedaviye basvurmadiklari gorulmektedir.
tedavi:
hastalik bu rahatsizligi bilen psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi edilmektedir. tedavide kisiliklerin bir araya getirilerek bir butun olusturmasi ve gecmiste yasanan ve bazi hallerde unutulmus olan travma doneminin aydinlatilip, bunun normal bilinc hali ile birlestirilmesi ve butunlestirme sonrasi eslik eden diger kisilik sorunlari ve yaklasimlarin tedavisi ile surdurulur. psikoterapi esnasinda farkli kisiliklerin etkisi ile sikayetlerde alevlenmeler gorulebilir. bu durumlarda ilac tedavileri ve kisa sureli yatakli tedaviler gerekebilir.
yapamadığımdır. özellikle uzun süre yapamıyorum maksimium 10-15 saniye. daha uzun süreli kapalı tutarsam aklıma berber konulu porno filmleri geliyor. bunun sonucunda da erekte olurum, mal gibi kalırım diye düşünüp geriliyorum (bkz: ayı sözlük itiraf) *
gerçek hayatta:
(bkz: voleybol) favorim, pek severim <3 sokak, salon, plaj. her türlüsü olur fark etmez.
(bkz: yakar top) ikinci favorim. her türlü kapışırız. * (bkz: istop) top havaya atılır. ebe topu tutana kadar herkes uzaklaşır ardından ebe bir renk söyler herkes onu bulmaya çalışır.
(bkz: 9 aylık) ön eleme olarak top ayakta sektirilir. en az sektiren kaleye geçer her gol 1 puandır-kafa hariç o 3 puan- 9 puan tamamlanınca kişiye şut çekilir hiç birini kurtaramazsa çocuk doğurmuş olur. nasıl saçma bi oyunmuş lan bu böyle. * (bkz: saklambaç) bir ebe gözlerini kapatıp belirlenen sayıya kadar sayar. sayma işi bitince saklananları bulmaya çalışır. bulduğu kişiyle adeta yarışa girer gözlerini kapattığı yere koşarlar ebe onu orada sobelerse yani sayı saydığı yere bulduğu kişiden önce ulaşırsa sıradaki ebe o sobelenen kişi olur.
(bkz: köşe kapmaca) genelde römork gibi köşeli yerlerde oynanır. ebe ortadadır köşelerdeki kişilerin kalkıp yerlerini değiştirmelerini bekler. kalkan kişilerden birinin yerini kaparsa yeri kapılan kişi ebe olur.
(bkz: sessiz sinema) bir kişi aklından bir film, dizi tutar. jest ve mimikleriyle karşısındaki kişilere bu filmi anlatmaya çalışır.
(bkz: ortada sıçan) diğer adıyla (bkz: can) yakar topun kardeşi. karşılıklı en az iki kişi vardır ve bunların ortasında bir ya da birden fazla kişi vardır. amaç bu kişileri topla vurup oyundan çıkarmaktır.
(bkz: dokuz taş) dokuz taş üst üste dizilir. sonra topla yıkılır ardından herkes kaçışır. ebeler bu kaçışan kişileri vurmaya ve bu sayede dokuz taşın tekrar üst üste dizilmesini önlemeye çalışır
(bkz: mendil kapmaca) ortada biri mendil tutar. iki kişi karşılıklı olarak aynı anda koşarlar. mendili ilk kapan oyunu kazanır.
(bkz: beş taş) beş tane taşın farklı şekillerde havaya atıp tutulması ve toplanmasıyla oynanan bir oyundur.
(bkz: ip atlama) hunharca zıplayıp kalorilerinizi yakmaya yardımcı olan oyun. * (bkz: aç kapıyı bezirgan başı)
(bkz: yakalambaç) bir ebe kendisinden kaçan herkesi yakalamaya çalışır. yakaladığı herkes onun tarafına geçer ve son kişi kalana dek devam ederler.
(bkz: yerden yüksek) mantığı köşe kapmaca ile aynıdır. herkes yerden yüksekte bir yerde durur. ebe yerdedir. kişiler yer değiştirirken ebe onlardan birinin yerini kapmaya çalışır.
(bkz: ali baba saatin kaç) ebe diğer oyunculara arkasını dönmüştür. diğerleri sırayla bu soruyu sorarlar. "ali baba saatin kaç?" mesela "5" der. oyuncular da 5 adım yaklaşırlar ebeye. tabi herkes kendince adım attığından kimi daha yakın, kimi daha uzak olur. ali baba döner bakar ne kadar yaklaşmışlar diye. tekrar arkasını döner, aynı şey tekrarlanır. amaç ali baba henüz arkası dönükken atılan adımlar esnasında ona ulaşıp, sırtına vurmaktır. bu olay gerçekleştiği anda herkes başlangıç çizgisine geri kaçar. ali baba kimi yakalarsa o ebe olur.
bugün taaa liseden iki kız iki tane de erkek arkadaşımla birlikte buluştuk. liseden mezun olalı yaklaşık 5 sene oldu ama o günden beri bu arkadaşlarımla görüşmeyi sürdürüyorum. onları çok seviyorum ama içimde hepimizde olduğu gibi bir ukte vardı. kendimi tüm çıplaklığımla onlara açsam beni hala severler mi? tabi cesaretsizlikten mi yoksa hazır olamadığımdan mı ne hiç kalkışmadım böyle bi işe. derken bugün bi muhabbet döndü aramızda. erkek arkadaşlardan biri "lgbtiler de amma çok ses çıkarmaya başladılar ya yok onur haftasıymış yok yürüyüşmüş. ramazan ayında yaptıkları yetmiyormuş gibi bir de sokak ortasında birbirlerine mastürbasyon yapıyorlar" dedi. ben de bu sefer kendimi tutamayıp "rahatsızlığını anlayabiliyorum ama asıl ramazan ayı onur yürüyüşüne denk geliyor, onur yürüyüşünün tarihi her sene aynı" dedim. ayrıca sokak ortasında mastürbasyonun kişisel düsüncem olarak bana da abartı geldiğini ama öpüşmenin el ele tutuşmanın cinsiyet ayırt etmeksizin rahatsız etmemesi gerektiğini düşündüğümü belirttim. arkadaş "ya olur mu öyle" dedi. "bi özgürlük verilse hepsi sokakta birbiriyle seks yapar ben bunları görmek istemiyorum" dedi. ben yine ortaya anti tezler koyunca bu sefer de "arkadaşlar nikimsi de lgbtilimiş (sanki öyle bi takım var da taraftarıymışım gibi)" dedi güldü. "yürüyüşlere falan da katılmış galiba" dedi (ki katılmıstım ama o bilmiyordu). o an kendince şaka yaptığını, amacının benimle dalga geçmek olmadığını biliyordum ama napacağımı bilemedim. diğer üç arkadaşımda hiç bir tebessüm dahi yoktu ve "olsun bu bizi ne ilgilendirir ki onun bedeni onun kararı onun aşkı bize saygı duymak düşer. lgbtileri sonuna kadar destekliyoruz" dediler. o an o kadar mutlu oldum ki sadece tebessüm ettim ve az önce bana o şakaları yapan arkadaşın "orası öyle tabi" deyişini büyük bir zevkle izledim. sanırım uzun süreden sonra geçirdiğim en hoş gündü bugün *
yerim neresi, kendimi nereye ait hissediyorum artık hiç bir fikrim yok sözlük. üniversitemin bulunduğu ildeyken kendimi oraya pek ait hissetmiyorum, 3 gündür ailemin yanındayım kendimi buraya da ait hissetmiyorum. gerçi bu durumu yaklaşık 1senedir yaşıyorum. yurt dışındayken de kendimi oraya ait hissetmiyordum ülkemde ülkem diyordum *. fransız şair charles baudelaire'e ait şu söze tamı tamına uyuyorum sanırım: "nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor."
yüzeysel bir şekilde ele aldığımızda muhafazakar kesime göre biz eşcinseller sapık hatta hastayız. buradan yola çıkarak çoğu muhafazakar kişi, kişiliğimizin bozuk olduğunu hatta ve hatta akıl sağlığımızın yerinde olmadığını, bu yüzden de psikolog ya da psikiyatristlere görünmemizi söyler. onların bu yaklaşımına göre bizler akıl sağlığı yerinde olmayan kişileriz. ee islamiyete göre de akıl sağlığı yerinde olmayan insanlar yaptıklarından sorumlu değillerdir ve bu dünyada yaşadıklarının mukafatını ahirette alacaklardır. o zaman biz yaptıklarımızdan sorumlu değiliz hatta bunun için ödül bile alacağız. o yüzden kara kara gecelere perde çekmeye devam ****
çevresindeki kişilerde zerre yaşama hevesi bırakmayan insan modelidir. ya arkadaş bi insan her şeyden mi memnuniyetsiz kalır, hiç mi bir şeyi beğenmez. tamam o beğenmediğin şey mükemmel olmayabilir ama şunu da bilmen lazım hiçbir şey mükemmel olmak zorunda da değil. karşındaki insan belki de bin bir hevesle, araştırarak, okuyarak, deneyerek vs. bir şekilde bir ürün ortaya koymuş en azından bir teşekkür et o da olmadı bir tebessüm et. yok illa bir bok atmalar, bir iğnelemeler, bir burun kıvırmalar. sırf beğenmemek için gösterdiği o çabayı aslında az da olsa pozitif bir yöne kanalize edebilse aslında belki de yapıcı eleştiri yapıp katkıda bulunabilecektir bu insan ama hayır o en iyi bildiği şeyi yapacaktır "hıh bu ne be pööffss" demek. cidden böyle yapıcı olmak yerine yıkıcı davranan insanları hiç sevmiyorum. insanı yormaktan zevk alıyorlar herhalde. platon'un bir lafı var o sözü bu arkadaşlara hediye etmek istiyorum: insanlara karşı düşünceli olun. çünkü karşılaştığınız herkes en az sizin kadar zorlu bir mücadele veriyor.