porter

Durum: 1553 - 0 - 0 - 0 - 31.08.2019 00:34

Puan: 25466 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

3d artist
  • /
  • 78

21 aralık 2012

ne olacaksa olsun, yeteri kadar gündemi meşgul etti dediğim gündür.nereye baksam bu safsataya dayalı espriler, herkesin bilgiç bilgiç yorumları, fikirleri, saçma sapan kehanetleri. * *

urechis unicinctus

kabuklugiller familyasına ait bir canlı türü olduğunu düşünüyorum.* * *

kermit

muppet show'un en kadim emektarlarından.

alttaki yazara soracaklarım var

her seferinde damacanadan su alırken, suyu yere taşırmam ve annemin sözleri

bir günlük tanrı olsaydın ne yapardın?

papanın açıklaması

ilahi panpa diyesim geldi. bu açıklamayı yaparken hangi kafayı yaşıyordu acaba *

ayı sözlük yazarlarının kitaplıkları

uzun süredir kitaplık alamıyordum. ya yerde ya da dolabımın üstünde kitaplarım. *



songül karlı

bildiğin çingenevari davranan, sonradan bozma kadınsı şey *

biliyor muydunuz

-dört tane burun deliğimiz vardır.
-bukelamunlar değişik duygusal haller sonucunda renk değiştiriler. bulundukları ortama göre renk değiştirmezler.
-şampanyayı fransızlar değil, ingilizler icat etmiştir.
-evren bej rengindedir.
-piliç dünyada en fazla bulunan kuş türüdür.
-sindirellanın ayakkabısı camdan değil, sincap kürkündendir.

az göbekli orta kıllı 177 boylu tatlı ayı modeli

biri benden bahsetmiş amanııın. aranılan özelliklere uyuyorum **

(bkz: porter)

yaşayabilme ihtimali

yaşayabilme ihtimali

yılmaz erdoğan'ın kayıp kentin yakışıklısı isimli şiir kitabındaki onuncu sıradaki şiiri. sırf ankaraya gidip aşık olmak gelir içinizden.

soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

ben seninle bir gün veyselkarani'de haşlama
yeme ihtimalini sevdim.

ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
zaman) özlemeye başladım herkesi... ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
sonra...

bizim kemalettin tuğcu'larımız vardı...
bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...
ben doktor
oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,
pütürlü duvarlara ve türk dil kurumu'na inat bir
türkçe'yle... ağbilerimizden öğrendik, ş harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi...

ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
haber bültenleri...
oysa ankara'da hiç sevişmedim ben.
disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...
(sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
dikenleri saymazsak...)
ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu... ve belli bir
saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
bültenleri... oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...
ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım...
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece...

sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen yoktun.. ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni teneffüs saatlerinde... okul servisi
seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
götürüyordu... ben, senin benimle tunalı hilmi
caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum...

ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
gevrekliğini... sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü...
ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum muş
ovasının yalancı maviliğini... otobüs oluyordum bir
süre... yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde...
otobüs oluyordum... bir ülkeden bir iç ülkeye...
çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
listesinin... korkuyordum... sonra iniyordum otobüsten...
çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
koşuyordum... çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda...

soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
çocuk olmaktan...
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

ben seninle birgün van'daki bir kahvaltı salonunda...
ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
bir yol üstü lokantasında...
ben seninle, ağrı dağına mistik ve demli bir çay
kıvamında bakan doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak
damında...
ben seninle herhangi bir insan elinin terli
coğrafyasında olma ihtimalini sevdim...

ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim !

ankara'da aşık olmak

nedense bana hep yılmaz erdoğan'ın yaşayabilme ihtimali isimli şiirini hatırlatır. ankara'da aşık olmak hissi depreşir insanda.

(bkz: yaşayabilme ihtimali)

ahmet yıldız

ilk filmini izlediğimim akşamında twiter'a şöyle yazmışım; "dürüstlük bazen öldürür." dedi, ahmet yıldız ve dürüstlük onu gerçekten öldürdü, öldürüldü."

adi iki kurşunla bir sokakta; sadece dürüstlüğüne olan inancıyla ailesine eşcinsel olduğunu söylediği için, bir erkeği sevebileceği olasılığını da söyleme cesaretini bulduğu için, nefretin daha kolay nem kapılabilir bir ülkede yaşadığı için, masumiyetinin saflığını ailesinden başka herkese gösterebildiği için, içinde ki çocuğu o koca adama sığdırdığı için öldürüldü. en acısıda ailesi tarafından öldürtüldü. huzurla uyu ahmet. ve her neredeysen hep gülümse.

ahmet is my family

dexter

yavaştan alıyorum, tadını çıkara çıkara dördüncü sezondayım. dizi ile ilgili bazı detayları öğrendim fakat izlememi engelleyemeyecek. **

eythymos

alfonzoya araştırmasını söyledim sicil kaydı temiz, ne olur ne olmaz peşine dedektif taktık. takipteyiz *

ayı sözlük itiraf

sessizlik, çok fazla sessizlik var kıyılarımda. bu sessizlik beni korkutur. içine çektiği olur bazen. ismimin yaratılışına uyan beni de taşıyan bir özellik. sessizlik ve durgunluk.

eythymos

karşiim içerden yeni mi çıktın, kaç leşin var? adamı bir sanık sandalyesine oturtup soruşturmadığımız kaldı. hoşgelmişsin, klavyene kuvvet *

orospu olmak istiyorum

biraz üzerinde oynama yapıldığı takdirde istediği kıvama gelecektir. kendini de bu kadar ifşa etmesine gerek yoktu. itici bir görüntü olmaktan öteye geçemiyor.

sevilmeyen kelimeler

  • /
  • 78

porter

çanakkale geçilmez derlerdi de inanmazdım. yıkıp geçmişsin güzelim kenti. yeter kıskandırdığın dön köyüne!

üstteki yazar

çok seviyorum ahretliğim. izmir'in en en çiğdem'i en en en boyoz'u olur kendisi.

yara

(bkz:kalben) in sonsuza kadar albümünden bir parça, güzel sözleri olan bir şarkı.

kalpsizin biri demişsin hani?
bari, yorgun dargın bakışalım.

orhan pamuk

1 yıl boyunca evinin balkonundan çektiği fotoğraflar yapı kredi sanatta sergileniyor. seçkiler arasında çokta albenisi olan görseller göremedim. birara taksime gidende gezilir artık. gezmek için son gün 27 nisan 2019

grizzly ve lemmingler

ayı sözlük yazarlarına şarkı armağan etmek

@porter izmirin en alımlı yazarı gelmiş hoşgelmiş. savur röfleli saçları..

Toplam entry sayısı: 1553

babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”

torrent

sayesinde 400 gb'lık* bir arşiv yaptığım mucizevi site.

https://1337x.to/home/ sağlam bir torrent sitesi.

sözlük yazarlarının hayat sloganları

iki sloganım var benim hayatımda;
-kendi kayığını çekmezsen, kendi limanını bulamazsın.
-az insan çok huzur.

son sözüm


bu yaz hazırlıklı olun. beachler’de duyacağımız ve sizinde özlediğiniz ses. işte o :)
*

yiğidim aslanım

bir zülfü livaneli parçası, ilginç bir öyküsü de var; bedri rahmi eyüboğlu, nazım hikmet ran için yazıyor, zülfü livaneli de uğur mumcu için besteliyor bu parçayı.

şarkı sözlerini de yazalım yiğidim aslanım

şu sılanın ufak tefek yolları
ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
tepeden tırnağa şiir gülleri
yiğidim aslanım burda yatıyor.

bugün efkarlıyım açmasın güller
yiğidimden kara haber verirler
demirden döşeği taştan sedirler
yiğidim aslanım burda yatıyor.

ne bir haram yedim ne cana kıydım
ekmek kadar temiz su gibi aydım
hiç kimse duymadan hükümler giydim...
yiğidim aslanım burda yatıyor...

mezar arasında harman olur mu
onüç yıl hapiste derman kalır mı
azrail aç susuz canın alır mı
yiğidim aslanım burda yatıyor

http://ayisozluk.com/lnk/aaeb85

hayattan ve her şeyden bir anda soğutan şeyler

perdenin tamamını yanlış korniş boşluğuna takmış olduğunu farketmek ve sonra hepsini çıkarıp tekrar takmak.

sözlüklerde kürtçülerin artması

kafada şekillenen, sorgusuz sualsiz tek anlamı oymuşçasına "terörist" tanımına yerleşen halk topluluğu. medeniyetsiz oldukları iddiası, medeniyeti sorgulatır bir halktır kürtler. medeniyetin doğduğu topraklarda bin yıllarca ikamet etmiş fakat gelinen noktada belleği zayıf olanların "medeniyetsiz!" ithamlarına maruz kalmışlardır. öyle bir milletiz ki; televizyon, gazete, sosyal ağlarda at gözlüklerimiz varmışçasına öylesine görmeye tahammül edemiyoruz ki bizden olmayan bir ötekini görmeye nefret söylemlerimiz hazır; o kürt çünkü; ülkeyi bölecekler ve kendi devletlerini kuracaklar. o kürt çünkü; pkk örgütlerine destek veriyor. akla kazınan şeyler, birçok nedeni sıralanabilir pekala. haklarında uyanan nefretin nasıl olup da bunca büyüdüğüne anlam veremediğim, veremeyeceğimdir. uyanın artık! bu safsatalar çok geride kaldı. eğer birşeyler yapabileceksen yap. lafla peynir gemisi yürümez
söz konusu sadece kürtlük değil, unutma ki sende bir ötekisin. senin; aşağıladığın, yaşama hakkının olmadığını, hiçbir hukuki hakkın tanınmadığı yerde yaşıyorsun. aynı onlar gibi.

babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”

ayı sözlük itiraf

halen daha bıraktığın gibi hatırlıyorum seni. farklı olan; daha çok büyüdüm, farklı gelen; senin evladın olduğum için gururluyum, farklı algıladığım; senin ismin geçtiği zaman, "baba" kelimesinin hecelerini işittiğim an artık daha az yaralanıyorum. alışılıyor baba, hayat herşeyi alıştırıyor insana, fakat onbir yıl önce bıraktığın, seni çok seven küçük oğlunum.

babamı çok özledim sözlük..

türkiye'de sadece 24 sokak çocuğu var

aile ve sosyal politikalar bakanı fatma şahin'in açıklaması.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/229341... *

"şahin'in verdiği bilgiye göre 2007'de 775, 2008'de 474, 2009'da 197, 2010'da 101, 2011'de 106 ve 2012'de 24 çocuğun sokakta yaşadığı tespit edildi ve bu çocukların bakanlık hizmetlerinden yararlandırılması sağlandı. verilen bilgiye göre, 2012’de en çok çocuğun sokakta yaşadığı il istanbul oldu. istanbul’da 15, ankara’da 5, izmir ve samsun’da 2’şer çocuk sokakta yaşıyor."


bu tespit neye göre yapıldı sorarım size, şaka yapıyorsunuz demi bakanım? oturduğunuz makam koltuğu alçak sanırım, görememenizi normal karşılıyorum. çıkın bir sokağa da tespitinizi kendiniz yapın! lafla peynir gemisi yürümez!

sik ve yarak geçen argo deyimleri am ile değiştirmek

ayı sözlük yazarlarının profilleri

ohaa boy ortalamalarını görünce yazsam mı diye düşündüm ama yazacağım

178 / 78 / 24

sözlükten soğumak

sözlük, amaç çizgisinden saparak daha başka şeylere yönelip, bir araç muamelesi görmesi üzerine bir süredir entry girmememe sebep olan, doğal akış sürecimdir. son zamanlarda özgür bir platform olmasının hiçbir yansımasını göremediğim ve benim gibi düşünen onca yazarın da aynı düşünce de olduğunu düşünüyorum. sözüm ona; yaptıklarımı göz önüne sermekten çekince duymuyorum. bunu gizleyip örtbas etmekte hatasını bilmez kişilerin yapabileceği bir davranıştır. bir şekilde, eski enerjisini kaybeden sözlüğe birer atıfıımdır illegal sözlerim. sözlük kendi kurallarından bahsederken; kurallara uyulmaması, yazarların * başka zaaflarını gidermek ve bunlara çözüm yolu olarak sözlüğü mekan bellemekte bir etkendir.

izmir'in abartılmış bir balon olması

alttaki yazara soracaklarım var

1-karamsarlık, kişinin kendi penceresinden baktığı dünya ile alakalı. her pencere farklı bir duygunun tasarımı, ve bu tasarımı önceden nasıl ele aldığında ilişkili de biraz.

2-kendimden yola çıkarak bunu açıklamaya çalışayım; fil hafızası derler ya öyle bir hafızaya sahibim. kişi, olay, mekan farketmeksizin çoğu şeyi hatırlarım. bunun ne işe yaradığını bilmiyorum, ya da hafızamın neden bu denli geçmişteki şeyi, bana hatırlattığını bilemiyorum. kindarlık değil bence. eğer bu hafızanın hatırlattıklarını karşı tarafa öc alırcasına, planlı ve kumpas kurar gibi pusuda bekler gibi zamanını bekliyorsan kindarsındır. ben hatırladıklarımı unuturum çoğu zaman, o kişiyi gördüğüm zaman hep hatırlarım ve kendime göre de, savunma mekanizması yaratırım ya da bir önlem. kötü olmadım hiçbir zaman, çoğu zaman kötülük kindarlığı doğurur.


her zaman kendine söylediğin ve her seferinde inandığın en iyi yalanın nedir?
Henüz takip ettiği biri yok.