dramayla beslenen insanlar için ilişki problemi. kesin ilişki sorunlu başlamıştır. sonrasında "aşık olduğu adamı" arama ve "seni tanıyamıyorum" ruh hallerinin pasif agresif dışa vurumu.
hayatının iki yılını, üstelik bir dönemini beraber yaşayarak geçirdiğin, "ben pek çok şeyden hoşlanırım ama öyle ya da böyle herkes gittiğinde yanımda olan, yaşlanacağım kişi sensin" diyen adamın, bir sinir anında da olsa "sen kimsin ki?" ithafı. ha aynı adamdan başka sözler de verelim:
-sen dolandırıcısın
-seni asla affetmeyeceğim
-karaktersizsin, insanlıktan çıkmışsın
-sevdiğim insan bu değil benim
ve en harikası: "üzgünüm, bu kadar. seni çok seviyorum ama senden alacağım her şeyi aldım, öğrenebileceğim her şeyi öğrendim."
sevgiliyle veya o dönem eski sevgiliyle, büyükanne ve büyükbabasının yazlığına ziyarete gidilir. beni yalnızca bir arkadaş olarak tanırlar ve pek severler. akşam yemeğinde benim kendisine bir typo yaparak "duşa giriyorum" yerine "duşa giriyoruz" yazdığım konuşulmuş, bolca alay konusu haline getirilmişimdir. yemek biter, muhabbet edilir. can sıkıntısından eski sevgiliyle basketbol oynamaya karar verilir. oyun sonu kir içinde eve dönüş sonrası büyükannenin "hadi şimdi beraber duşa" esprisi, kadının suratına haykırarak gülmem ama kimsenin buna anlam verememesi olarak son bulur.
sevgilinle aynı evde yaşamak, sevgilinin eski sevgili olabilme ihtimalinden dolayı korkunç bir fikir. aman diyeyim çocuğum, aman diyeyim yavrum. ben ettim sen eyleme.
burada yaklaşım "sikerim hediyesini de haysiyetini de" ile "zamanında değer vermişim, etiketi değiştiği için değer değişmez" arasında gidip geliyor sanırım. ben mi? ben hediye veren taraf oldum hep, böyle dilemmalara girmemek için*
karşı tarafın ne kadar şişkin bir egosu olmasına bağlı olarak; "canım bak gerçekten, mümkün değil"den, "hahah sen ve ben mi, saçmalama lütfen"e kadar varan tepkileri olabiliyor. ben şahsen sevmişsem, abilerinin olup olmadığını soruyorum *)
floransa'dan örnek diyalog alalım:
+well would you like to get out of here?
-well sweetie, do you have an older brother? then i might be interested.
+oh my god, are you gay?
-is pope catholic?!
şahsımca hiç eğlenceli değildir. oldu da bitti yemek beni geriyor. şahsen mutfağa girmişsem, hazırlıktan sunuşa her şey kusursuz olmalı. bi yandan sevgilimle fingirdeyip bir yandan kızartma yapamıyorum özetle.
ezcümle: o otursun, hadi olmadı sofrayı dizsin, en olmadı kendini filan yağlasın, ben yemeği efendi gibi kendim hazırlarım.
kravat bağlamak, her güzel insan sevgili materyali değildir, kabartma tozunun miktarı, eski sevgilinin eski sevgili olarak kalması gerektiği gerçeği vb. günlük hayat konularıdır tabiki.
sanıldığı gibi "oh, vauv, muazzam" bi olgu değildir. sinir bozar, gerer, yorar, konsantrasyon zaten bir süre sonra hak getire. erken boşalmaktan çok daha rezil bir durumdur. pelvic taban kaslarının güçlendirilmesiyle bir raddeye kadar kontrolü sağlanabiliyor, yine de "kalmadıysa heves, neye yarar nefes" diye bir olay da var, yok değil.
anlayamadığım şey bu yazarların her biri sanıyorum muazzam lüks, komple tavandan tesisatlı duşlara sahip. bir ben miyim yahu iki kişi duşa girdiğinde asla suyun iki kişiye de aynı anda gelmediğini yaşayan? hiç hayallerdeki gibi bir an değil benim için.
nickini her gördüğümde kendi kendime "aaa la la la la lunaa la la la lunaaa" diye mırıldanırken yakalıyorum kendimi. öte yandan çapkın olduğuma dair çıkarımını neye dayandırdı anlayamadım.*
arkadaşlarla gitmek dünyanın en eğlenceli işlerinden biri. sevgilinle gitmek, umursamadan dans edebileceğin için inanılmaz tatlı. eski sevgili hiç gitmediği için, ricası üzerine onu götürmek, hele de bu esnada başka "tanıdıklara" ve hatta "ortak tanıdıklara"* rastlamak ise tam bir cehennem azabı. bir saatten sonra kimle giderseniz gidin bünyede bol alkol olmadan çekilmiyor.
naruto
bleach
one piece
ergo proxy
fairy tail
elfen lied
berserk
ghost in the shell
cowboy bebop
basilisk
devil may cry
hellsing
full metal alchemist
final fantasy
gungrave
death note
edit: oğlum manyak mısınız, şahsi favori animelerimin olduğu entry'i neden kötülediniz? zevkimi mi beğenmediniz?
anlayamadığım şey bu yazarların her biri sanıyorum muazzam lüks, komple tavandan tesisatlı duşlara sahip. bir ben miyim yahu iki kişi duşa girdiğinde asla suyun iki kişiye de aynı anda gelmediğini yaşayan? hiç hayallerdeki gibi bir an değil benim için.
sanıldığı gibi "oh, vauv, muazzam" bi olgu değildir. sinir bozar, gerer, yorar, konsantrasyon zaten bir süre sonra hak getire. erken boşalmaktan çok daha rezil bir durumdur. pelvic taban kaslarının güçlendirilmesiyle bir raddeye kadar kontrolü sağlanabiliyor, yine de "kalmadıysa heves, neye yarar nefes" diye bir olay da var, yok değil.
bu başlık komünitede yaygın olan, mentor-çıtır ilişkisini hatırlattı bana. vardır hepimizin bir akıl hocası, bir de büyüttüğü ufaklığı. önünde bir kitabı ya da alışılagelmişi olmadığından ufak tefek tavsiyelerle gider. ben ne kadar dinledim, ne kadarını anlattım bilmiyorum ama bi kaç tane de benden olsun:
1)gay olmaktan utanma, gay olmakla övünme. herhangi bir insandan eksik yahut fazla değilsin. bu sahip olduğun onlarca kimlikten yalnızca biri ama kesinlikle birincisi değil. çünkü öyle olunca sana zorbalık yapıp, dar görüşlü heterolardan hiç bir farkın kalmıyor.
2)maalesef olay, filmlerde dizilerde gördüğün; gökkuşakları, tek boynuzlu atlar ve kelebeklerden ibaret değil. kıçını kollayıp, önce kendine güvenmen gerekiyor.
3)gay olman karşı cinse geçtiğin anlamına gelmiyor. kendi cinsin gibi yaşamaya devam et ama onlar öyle diye kendini kalıplama. içinden geldiği gibi yaşa.
4)kafanın çok karışık olması çok normal ve bu soruların olduğunu gösteriyor. hiç bir şeyi sorgulamamak aptallık olurdu. kendine alan ve zaman tanı, pek çok cevap kendi kendine ortaya dökülecek.
5)kimse kimseye hetero olduğunu açıklamıyor, sende homo olduğunu açıklamak zorunda değilsin. istediğine istediğin zaman istediğin açıklamayı yap. geri kalanlar içinse: "seni becermediğim sürece senin problemin değil"
6)kimse herhangi bir şeyi senden iyi bilmiyor. tecrübe dinle, akıl al; hayat düsturu değil.
bu güne kadar duyduklarım ve söylediklerim, hatırladığım kadarıyla bu kadar. genç gaylere de başarılar diliyorum.
barcelona'ya trenle 40 dakika uzaklıkta olan ufak kasaba. bir gay için yaz cennetinin tanımı bana kalırsa. bu yazımın büyük bir kısmını geçirdiğim bölge. gay yoğunluklu, gay ve sadece erkek gayler için olan koylara sahip. bunların içerisinde tamamen nudist olanlar da var. ancak 80 yaşında amcaların da olduğu gerçeğini gözden çıkarmamak gerek.
ne verdiğini bilmiyorum da vermedikleri arasında: sahte umut, başka bir dünya vaadi, bulutların üzerinde altından şaraplar akan köşkler ve içlerinde size vaadedilmiş köleler * var. bunları düşününce sanıyorum ki başlığa tanım şu olabilir: realite, hiçlik, deadline ve bu çizgi dolayısıyla hayatınla gerçekten bir şeyler yapabilme fırsatı.
zamanında sevgilimin büyük annesi tarafından söylenen bir söz ile kafamda konu hakkındaki düşünceleri netleştirmiştir. "bir davranış hakkında, acaba aldatmak mı, diye düşünüyorsan, aldatmaktır."
bu başlık komünitede yaygın olan, mentor-çıtır ilişkisini hatırlattı bana. vardır hepimizin bir akıl hocası, bir de büyüttüğü ufaklığı. önünde bir kitabı ya da alışılagelmişi olmadığından ufak tefek tavsiyelerle gider. ben ne kadar dinledim, ne kadarını anlattım bilmiyorum ama bi kaç tane de benden olsun:
1)gay olmaktan utanma, gay olmakla övünme. herhangi bir insandan eksik yahut fazla değilsin. bu sahip olduğun onlarca kimlikten yalnızca biri ama kesinlikle birincisi değil. çünkü öyle olunca sana zorbalık yapıp, dar görüşlü heterolardan hiç bir farkın kalmıyor.
2)maalesef olay, filmlerde dizilerde gördüğün; gökkuşakları, tek boynuzlu atlar ve kelebeklerden ibaret değil. kıçını kollayıp, önce kendine güvenmen gerekiyor.
3)gay olman karşı cinse geçtiğin anlamına gelmiyor. kendi cinsin gibi yaşamaya devam et ama onlar öyle diye kendini kalıplama. içinden geldiği gibi yaşa.
4)kafanın çok karışık olması çok normal ve bu soruların olduğunu gösteriyor. hiç bir şeyi sorgulamamak aptallık olurdu. kendine alan ve zaman tanı, pek çok cevap kendi kendine ortaya dökülecek.
5)kimse kimseye hetero olduğunu açıklamıyor, sende homo olduğunu açıklamak zorunda değilsin. istediğine istediğin zaman istediğin açıklamayı yap. geri kalanlar içinse: "seni becermediğim sürece senin problemin değil"
6)kimse herhangi bir şeyi senden iyi bilmiyor. tecrübe dinle, akıl al; hayat düsturu değil.
bu güne kadar duyduklarım ve söylediklerim, hatırladığım kadarıyla bu kadar. genç gaylere de başarılar diliyorum.
eşcinsel olduğumu benden yahut başka bir kaynaktan duyduktan sonra "abi bana dokunmadığın sürece " gibi espri amaçlı hödükçe şeyler söylerseniz, karşıma çıkamayacak noktaya gelirsiniz. beni herhangi bir heteroseksüel erkek arkadaşınızdan farklı bir gözle değerlendirirseniz can sıkarım. son olarak, ortaokul tadında bir erkeklik taslama; efendime söyleyeyim çirkinleşme yahut kabadayılık yapma gibi bir gaflette bulunursanız çok büyük ihtimalle burnunuzu kırarım.
bunları söylerken pek çok eşcinsel erkek adına konuştuğuma inanıyorum. söylediklerim aslında ezcümlesinde "insan olun" minvalli şeyler. insan olun, canımı yiyin.
naruto
bleach
one piece
ergo proxy
fairy tail
elfen lied
berserk
ghost in the shell
cowboy bebop
basilisk
devil may cry
hellsing
full metal alchemist
final fantasy
gungrave
death note
edit: oğlum manyak mısınız, şahsi favori animelerimin olduğu entry'i neden kötülediniz? zevkimi mi beğenmediniz?
naruto
bleach
one piece
ergo proxy
fairy tail
elfen lied
berserk
ghost in the shell
cowboy bebop
basilisk
devil may cry
hellsing
full metal alchemist
final fantasy
gungrave
death note
edit: oğlum manyak mısınız, şahsi favori animelerimin olduğu entry'i neden kötülediniz? zevkimi mi beğenmediniz?
"minas morgul geceleri soğuk olur, yar beni verme shelob'a" şeklinde sözlere sahip yurt türküsünün dayalı olduğu "büzüğümün kardeşliği" destanındaki iki yiğit oğlanın münasebetleridir.
yazar olduğum günden beri tek bir tane yemediğim eksiyi bugün 7 tane olarak yedim sözlük. sıradan eksilemiş allahsız, kimin kuyruğuna bastıysam kusura bakmasın sözlük. sol frame' den entarilerime girip, devamını canı gönülden bekliyorum.