tatları çok kötü olduğu için damla ve sırmadan, ürünlerini boykot ettiğim için de pınardan özellikle uzak duruyorum. diğerlerini değiştire değiştire içiyorum. bi ondan, bi bundan, bitince diğerinden, filan.
zeki demirkubuz ve nuri bilge ceylan'dan bahsederken aniden kapı açılıyor ve içeriye bir elma yuvarlanıyor. böylece demirkubuz'un hemen hemen her filminde var olan nedensiz kapı açılmalarına ve bir zamanlar anadoluda'ya muhteşem göndermeler yapılıyor. bu sahnede yarıldım.
millet uzaya kapsüller roketler füzeler gönderiyor, biz hala tarayıcıdan sözlüğe girmeye çalışıyoruz. bir babayiğit çıkıp şöyle güzelinden bir app yapsa da, app storelardan google play storelardan indiri indiriveesek gaari *
kabullenememesi ya da farkında olmaması bilemiyorum emin olamadım şimdi. ama sanırım var böyle bişey. o kadar nofem mofem yazıyosun. çıkıp geliyor bi abla. yahu arkadaşım fotoda belli olmuyor, neden belirtmiyosun. hayır karşı değilim, isteyen istediği gibi olabilir, buna karşı olmak bile çok saçma zaten de, ama ilgi duyamıyorum. sonra nasıl uymadı desem diye kıvran dur artık.
süper komik kadın oyuncu. özellikle 'kadıköy teyzesi' tiplemesine bayılıyorum. ha bir de 'öğrenci işleri ablası' var. aa 'olsuuncu polyanna'dan bahsetmesem olmaz. hepsi çok komik galiba, emin olamadım şimdi.
imam nikahı için bir hocaya ihtiyaç yoktur aslında. nikahlanmak isteyen kişiler ve iki erkek şahit yeterlidir (kadın şahit olacaksa her bir erkek için iki kadın olmalı). malzemeler hazırsa hemen tarife geçiyorum;
karşılıklı aldım verdim aldım verdim muhabbeti yapıyosun hop bitti gitti, şimdi damadı s.kebilirsiniz *
rüzgar erkoçlar'ı örnekler arasında görmek, nasıl yani dedirtti. adam cinsiyet değiştirdi lan, nasıl lgbti'miş gibi yapıyor? daha ne yapsın seni ikna etmek için?
her ne kadar "ben organlarımı bağışlıyorum" desen de, kağıtlara imza atsan da, o an geldiğinde ailenin rızasını/ onayını gerektiren durumdur. sağlıklıyken aileyi ikna etmek de şart.
soracakları soruları onlardan önce sorarak delirtmek için cevap yazıyorum genelde.ilk eşcinselmisin diye soruyorum gelen cevap malum s ile başlıyor.kılsızmısın bende parlak severim diye giriyorum muhabbete,küfür etmeye başlamadıysa kalçaların güzelmi kilolusun ya kesin dolgundur seninkiler diyorum.daha da delirmediyse hiç pasif olmayı düşündünmü diyerek bana selam yazdığına pişman ediyorum.
tabiki cevap vermeliyiz çünkü parasızlıktan yolunu şaşırmış bedava orospu peşinde koşan hertürlü cinsel yolla bulaşan hastalığı defalarca geçirmiş beş para etmez insanlar olduklarını bildiğimizi göstermemiz gerekir ki böyle insanlar yüzünden toplum bizi daha fazla yanlış yargılamasın.
öyle ayı deyip geçme, bunun boz ayısı var, kutup ayısı var, pandası var koalası var. var oğlu var yani.
halbuki goril öyle mi ya? sadece goril. pfft, çok sıkıcı.
millet uzaya kapsüller roketler füzeler gönderiyor, biz hala tarayıcıdan sözlüğe girmeye çalışıyoruz. bir babayiğit çıkıp şöyle güzelinden bir app yapsa da, app storelardan google play storelardan indiri indiriveesek gaari *
çalıştığım lisede son zamanlarda sık karşılaştığım durum. öğrenciler okulu -hem mevcut okulu, hem okul olgusunu-, dersleri, ders çalışmayı, kitap okumayı vs. o kadar sevmiyorlar ki, öğretmenin işini yapması, yani derse gelip bir şeyler öğretmeye çalışması öğrencilerin gözünde suç (!) oluyor.
dersin boş geçmesini istemek tabi ki normal, buna itirazım yok. ben de öğrenci oldum, dersin boş olmasına ben de hep sevindim. ama benim itirazım, olayı bedduaya kadar vardıran okul-öğretmen düşmanı yeni zihniyete.
geçtiğimiz günlerde bir kadın meslektaşım rahatsızlığı sebebiyle bir gün okula gelemiyor. ertesi gün okula gelip derse girdiğinde öğrenciler dersini protesto etmeye kalkıyorlar. uyuyor taklidi yapıyorlar, defter kitap açmıyorlar, açanları tehdit edip engelliyorlar filan. kadının tek suçu, o gün hasta olmamak!
yine bugün dersin sonunda toparladım, özet geçtim, yarın dedim şu şu konuyu işleyeceğiz. çocuğun biri dedi ki, 'hocam yarın inşallah hasta olursunuz'. orospu çocuğuna bak dedim ya, içimden. o boş derse top koşturacak diye ben hasta olacakmışım. piç.
ilk dönem de, bahçeye girdiğimi gören bir çocuk pencereden bağırıyor; 'gelme hocaa gelmee! allah belanı versin!' ulan şerefsizin evladı, allah senin belanı versin pezevenk, diyemiyosun işte.
öğretmen çalışmıyor, yatıyor goygoyunun aksine, derse girerek de dünyanın küfrünü bedduasını yiyoruz anlayacağınız. ne yapsak kabahat.
türkiye'nin ilk açık eşcinsel belediye başkanı aday adayıdır muhtemelen diye düşündüğüm kişi. eminim daha önce, hatta şimdi, eşcinsel belediye başkanları/başkan adayları olmuştur/vardır ama kim bile, kim göre işte. bunun yanında, can çavuşoğlu'na başarılar.
zuhal akmeşenin yönettiği, 8 mart'ta izmir fransız kültür merkezi'nde ilk gösterimi yapılan, manisa'nın bir köyünde yaşayan transseksüel ihsan'ın hayatını anlatan kısa belgesel filmdir.
benim için "güneş doğudan doğar" ya da "su ısınınca buharlaşır" ve yahut da "insan ölümlüdür" demek gibi birşey. uzun saçlıdan seksi mi olurmuş allasen?
sorulmasını garip bulanları garip bulduğum soru. körpecikler sorarmış, cinayet sebebiymiş vs. nasıl bi dünyada nasıl bi hayat yaşıyorsunuz arkadaşım siz? seviştiği adama bile açılamayan insanlar var bu ülkede. can korkusundan ya da göt korkusundan ya da tamamen cahillikten artık her neyse, 'gay değilim sadece aktifim' diyenleri hepimiz görüyoruz. tabi ki aileyi soracağım, tabi ki arkadaşını soracağım. herkesin anlatmaya değer bi hikayesi var, ve o hikayeyi dinlemezsen kişiyi tanıyamazsın. tanımadığına da düşman olursun, bütün faşistler gibi.