aşk

  • /
  • 6
noel babanın her noel'de hediye dağıtması kadar gerçek.
: sertap erener- demir demirkan aşk.
eğer;
o’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine
ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla
o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
o’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar
o’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine bir akrep kadar hain...
sınıfta büroda yolda yatakta içiniz içinize sığmıyor
o’ndan söz edilince yüzünüz sizden habersiz
mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor mahcup somurtuyor ya da muzip sırıtıyorsa
ve o her durduğunuz yerde duruyor
her baktığınız yerden size bakıyor
siz keyiflendikçe gülüp
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri o’nun yaşadığı yer
en güzel kokusu bedenindeki ter
en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat o’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe kiremitler pembe gökyüzü yeryüzü o’nun yüzü pembeyse
kışlar ilkbaharsa yazlar ilkbahar güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan o’ysa...
her filmin kahramanı o...
her roman o’ndan söz ediyor
her çiçek o’nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık bir ömür gibi geliyor
ve gider gitmez
özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa
iştahınız kapanıyor iştahınız açılıyor iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız
hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor
işaret parmağınızla ha bire o’nu tuşluyor
dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde her çalan telefona o diye atlıyor
vitrindeki her giysiyi o’na yakıştırıyor
konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan
sureti gözünüzden sesi kulağınızdan
teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi
sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
o’nsuz geceler ıssız sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme
vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse
alev alev öfke de;
bunca tavır bunca sabır ve nihayetsiz kahır
hep o’nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel gidilmeyecek yol vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa
nedensiz küsüyor
sebepsiz affediyorsanız
ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu kavuşma sevincinden ağır basıyorsa
ve aşk gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa
ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız
sabırsız sınırsız doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde yarın sizin gününüz!..
"çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

can dündar- aşk'a dair ...
seksin kısa sürede yaşattığı duyguları- acı, tutku, zevk, romantizm- uzun vadede ama travmatik şekilde yaşamak isteyenler için biçilmiş kaftan.**
aşk insanın ruhunun ölmesidir, nefes alamamaktır... sevdiğin yanındayken dünyada cenneti yaşarken seni bıraktığı an bedeninin içinde ruhunun cehennem ateşinde yanmasıdır, ağlamak yetmez haykırmak yetmez canından olursun ama tek şey değişmez, aşk kavrula kavurla aşka inanmamaktır. sevmenin yetmediğini aşkın gerçeğini tek bedende bin defa ölü dirilerek öğrenmektir aşk hep bir umuttan ibarettir bilirsin giden gitmiştir ama sen sadece beklersin o son ışık sönmesin diye... nafile giden gitmiştir ve sen aşkın o en bok halini sadece bu gerçek sana tokatı çarpıtığında öğrenirsin.
içine düşülen bir şey sanırım, ingilizce öle dio; "fall in love" *
korkakların, risk almayı sevmeyenlerin harcı değildir. bu insanlar aşık olduklarında bile güvenli sularda yüzmek isterler. böylece hem aşkın adını kirletirler, hem de aşkı paylaştıkları kişinin hayatını mahvederler. herkes aşık olmamalı bir lisansı filan olsa keşke.
hapşırık gibidir. gelince geri çeviremezsin.
çok güzel cemal süreya şiiridir aşk...

şimdi sen kalkıp gidiyorsun. git
gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. gitsinler.
oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
oysa allah bilir bugün iyi uyanmıştık
sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
sanki hiç olmamıştı

oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
istanbullar
şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik

oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik.
aşk osuruk gibidir ,eğer zorlama varsa,muhtemelen boku çıkar
sevgi ve acının kardeşliğidir bazen.
aşık olan her insan biraz şairdir.
ona benzeyen her şiire sarılır.
ona şiir yazar
aslında şiir o'dur.
adeta süper loto gibi yolumdan bile geçmemeye özen göstermekle meşgul pislik.

daha doğrusu aşk değil de ilişki. beni seven ve benims evdiğim kimseyi bulamadığımdan elit elit takılmak zorunda kalıyorum. yoksa ben de isterim ezik ezik duygusallaşmak, cıvık cıvık yılışmak...
an itibarı ile muhallebi kralı programının bu geceki konu başlığıdır. keyifli bir muhabbet sürmektedir. okan bayülgen başından bu yana eşcinselliğinde bir aşk olduğunu vurgulayan bir kaç kaçamak, ,iğneleyici soruyu uzmanlara sormuştur.
örneğin:
ne yapıcaz bu ayılarla?
ayılar ne yapsın peki?
erkekler erkek erkeğe buluştuklarında ne yaparlar?
neden erkek erkeğe içerler?
peki erkekler bir arada içtiklerinde bu kalkanlarla ne yapacaklar?
feci geyik dönyor uleyn. *
sevdiğin kişiye doyasıya sarılmak ne tür bir histir, ya da oturduğun yerde başının omuza doğru yaslanması? yıllar öncesinde çok kısa da olsa hatırlıyorum, çok ilginç bir uyuşma hissi anımsarım, o an için hem huzurluydum hem de bunlar bitecek telaşıyla titrek bir vaziyet. öpmeyi ise bilmem, yaşamadığım doğrudur, ya da gece boyu sarılmak? kendimi bildim bileli sol kol başın altında sağ kol ise omuz üzerinde uyurum. sözün kısası uzun uzun yaşamadığım bir histir aşk.

ama uğruna koşturmayı bilirim. öncesinde görmek ve hoşlandığını fark etmek, doğrusu bu konularda ilk görüşçüyüm. sonrasında ise tanışmak, o anın heyecanı, en ufak hareketten medet ummak, zamanla adeta takıntılı bir ruh haline bürünmek, onun olduğu her yerde mutlu olmak ile olmadığı yerde huzursuzca dolaşmak, sonrasında ise kendi kendine gelin güvey olmak. tabi burada bitmiyor, ekseriyetle günün her vakti ve saati hayallere dalabiliyorsunuz, öyle hayaller ki bulunduğunuz zaman ve mekandan bağımsız bir gelişim seyrediyor, gel zaman osmanlı dönemi balkan coğrafyasında bir dere kenarında, git zaman roma'nın surları altında bir yerlerde buluşuyorsunuz, olmazsa alternatif bir evrende baş başa kalıyorsunuz. hikayenin gerçeğine doğru dönersek eğer onunla bulunduğunuz her mekan size o anki hislerinizi ve karşınızdaki kişinin tavrını hatırlatıyor, kimi zaman gülerek kimi zaman ise üzülerek yad ediyorsunuz, kendi adıma konuşursam bugün dahi yıllar önce sevdiğim kişilerle oturup dolaştığım yerlerde geziyor ve hatırlıyorum, ki hafıza aynı zamanda kendini bilen bir benliğin gereğidir, anıların iyi ya da kötü olması fark etmez, hatırlıyor olmak zorundayız.

işin bir başka ilginç boyutu ise aşkın "rasyonel" açıklamasını hala tam anlamıyla yapamıyoruz, tabi ki bu konuda epey teori ve araştırma var, ancak bir yerlerde boşluk hissediliyor. mesela üreme içgüdüsü üzerinden açıklamaya çalışıyoruz lakin bir insana yalnız sarılmak ve yüzüne bakarken gülüşünü özümseme isteği bu içgüdüyle ne kadar uyuşuyor? ya da aseksüeller, onların da aşık olduğunu görüyoruz, aşk sıklıkla cinsellikle iç içe bir profil seyretse de cinselliğin çok daha geriye düştüğü vakalar mevcut. belki de insanın kimilerinin zannettiği gibi biyolojik bir makine olmadığının en güzel kanıtı aşık olmasıdır.

son olarak, şu vakte kadar yaşanan hezimetlerin bir getirisi de insanı katılaştırması, hele ki eşcinseller için bu adeta hayatta kalma refleksine dönüşüyor. kendi adıma konuşacak olursam sevgiyi umutla eş bir biçimde hissettiğim vakit doğaya ve pozitif duygulara daha çok yaklaşıyorum, o vakit dışarıya karşı daha sevgi dolu baktığımı hissediyorum, peş peşe gelen yenilgiler ise içten içe bir öfke doğuruyor. tasvir etmek gerekirse eğer, kendimi çevresinde yıldırımların düştüğü bir tepede önündeki ovaya büyümüş ve dikleşmiş gözlerle bakan bir savaşçı gibi hissettiğim oluyor, bir sonraki sahnede ise lejyon bölüğü tabutta bir ceset taşıyor. adeta bir yabancılaşma ve doğal olandan ve bir parça iyiden uzaklaşma hali.
tüm hayatı dolaşıp, başladığın noktaya döndüğün zaman yolculuğu.


aşk, kaç büyümden
aşk, dön ölümden
aşk, bir sebepten
gel, gir dünyama
aşk, dön ölümden
bir sebepten gel gir dünyama
aşk, vur yürekten
aşk,yak gönülden
aşk, bir sebepten
gel gir dünyama
-aşk, kendine yakışanı soyunmaktır.
orospu çocuğudurr. (sakinim) aşık olacağınıza gidin mühendis, doktor felan olun.
evrimsel süreçte kimin götünden çıktıysa terk edilince gelsin o teselli bizi. olmaz olsun böyle ata. hiç kimseyi siklemeyen genlerden istiyorum ben.
  • /
  • 6