ayı sözlük günlük
ulan sözlük 1 saat kadar önce gülüp eğleniyordum ama şu an günün muhasebesini yapınca bazı detaylara takılıp bi durgunlaştım. okumak istersen gireyim detayına. öğlen sonu iki kız arkadaşımı davet ettim. corona karantina sebebi ile çok uzun zamandır görüşemiyorduk. kahkalar, eğlence dertleşme havada uçuşuyor, epey keyifli kısacası. konu ilişkilere geldi, ikisi de ilişkilerini yakın zamanlarda bitirdiği için bu konuda muzdaripler. siz erkekler yok musunuz alayınız şerefsize falan bağlandı olay. tabi işin ayrıntısı eşcinsel olduğumu da bilmiyorlar. ben bi yorum yapmadan gülerek izliyorum bunları. en sonunda biri bizi üzmekten başka bi işe yaramıyor erkekler diyince ötekisi de dedi ki keşke hanzoların dediği gibi lezbiyenlik tercih olsaydı da tercihimizi değiştirseydik.... o an içimden geçti eşcinsel olsan gerçekten mutlu olabilir miydin hele ki bizim ülke, bizim toplumda. ama doğuştan elimize aldığımız bir maskemiz var ya, işte onu çıkartıp da yorum yapmaya, soru sormaya güç de bulamadım cesaret de. devam ettim gülmeye...
uyu-------->uyan--------->aq bu hayatın--------->uyu döngü bu şekilde bu aralar
bende yeni katıldım (bkz:
ayı sözlük) e nasip bakalım aktif kullanıcı oluruz inşallah.
yalnızlık ihtiyacı diğer insanlara nazaran daha fazla olan asosyal bir insan olduğum halde şu günlerde gerçekten yalnız hissediyorum. bunda karantina sürecinde yakın olduğunu düşündüğüm arkadaşlarımla ipleri koparmamın da payı var tabii. aslında hep farklı dünyaların insanlarıydık ama hep bir şeyleri bastırdık. nihayetinde en olmayacak zamanda gerçek hislerimiz gün yüzüne çıktı. diğer bir sebep de üniversiteye başladığımdan beri heteroseksüel insanlara karşı önyargımın olması. maalesef onların beni hep hor göreceğini sandım. gay ortamından arkadaş edinmeye çalıştım ama tam tersi oldu. aynı kaderi paylaştığım insanlara ne yapsam yaranamazken, fakülte arkadaşlarım beni bağırlarına bastılar. kıymetlerini anladığımdaysa her şey için çok geçti, pandemi başladı. bugün maalesef sabahları bir günaydın mesajı, arada bir halimi hatırımı soran bir mesaj bile almıyorum. öyle işte.
bugun hayvan gibi entry giriyorum.
dark bear mutludur umarim gunluk. is yerinde son gunlerim. uzun mesafe iliskileri got acisindan hallice. optum. bye.
dışarıda yağmur var ve ben kahvemi demledim netfilixte izleyeceğim dizimi başlattım sanırım haftaiçi çalıştığım için izinli olmamın bana vermiş olduğu mutlulukla yine evde olacağım
bugün hiçbir şeyden tat alamadım. ne kadar kendimi meşgul tutmaya çalışsam da içimdeki o korkunç bunalım gitmedi. uyutmadı da. bir yandan anılarımla boğuşuyorum, bir yandan da geleceğimin belirsizliğiyle. bu saçma halimi kimseye anlatamadım. artık son çare olarak buraya içimi dökmek istedim. belki yarın daha neşeli bir insan olurum ve bu entry'i silerim, bilmiyorum. ama bu duygusal dalgalanmalarımın bitmesi gerek. böyle hayat geçmez.
bu gün berberde traş olurken, berber bi şampuandan bahsetti. onun öncesinden de yan koltuktaki berber bahsetmişti ama ikisi ayrı ayrı şampuan. ben de biliyorum gösterdi diğer berber dedim. şöyle şöyle bir şey diye. yok onun dediği değil dur resimleri vardı deyip telefon galerisinde fotoğrafları açtı. ekranı yüzüme tutup fotolari kaydırmaya başladı. ben de bakmamaya çalışıyorum ama onun böyle rahat davrandığını görünce içimden herkes senin gibi kaşar mi demeye kalmadan çocuğun y..r..k resimleri çıktı. ani bir hareketle aynaya bakıyormuş gibi yaptım o da hafiften ekranın yönünü çevirdi. gördüğümü anlamasın diye saf saf muhabbete devam ettim.
selam sözlük, redkid döndü. artık 22 değil 23 yaşında, bekaretini kaybetti ve kötü bir sevgililik dönemi geçirdi. kıskançlık krizlerini atlatmakta hala güçlük çekiyor ancak biraz da uslanmaya çalışıyor.
dark bear ile de iyi geçinmeye çalışacak artık
*. gösterişçi kaşarlığını bir kenara bırakıp daha edepli olmaya çalışacak. artık bol bol beraberiz, ağlayıp sızlanırsam azıcık alttan alın beni
*.
hepinizin pi günü kutlu olsun!
*
uzun zaman konustugum, cok begendigim, hic gorusme firsatimiz olmayan bir adam vardi. en son dort ay filan olmustu mesajlasmayali. rahatsizim demisti ama ciddi oldugunu dusunmemistim. iki ay once vefat etmis yeni ogrendim. cok garip hissediyorum, bir daha konusamayacak olmak vefat edeli iki ay gecmis olmasi cok garip. hic gorusmedim biri icin boyle uzulmek sacma mi bilmiyorum kimseyle de konusamiyorum. olum sebebini bile bilmiyorum. hungur hungur aglayasim var aglayamiyorum. hayat cidden bom bos
bugün iş çıkışı otobüs ile eve dönerken cam kenarı ters koltukta kendime yer bulabildim. istanbula yağmur yakışmıyor hep derim resmen trafiq. sonra camın buğusu ile oynaşırken aklıma üniversite geldi o çamlık mahallesindeki serin orman kenarındaki patika yol. sonra çok daha alakasız bir şey geldi. 4 yıl diz çürüttüğüm o kocaman amfide neden fotoğrafım yok diye hayıflandım. tamam akıllı telefonlar yoktu o dönem ama fotoğraf makinesi icat edileli epey olmuştu. keşke benimde amfide bir fotoğrafım olsaydı.
bugün kütüphanede kestiğim çocuğun ismini öğrenmeyi çok isterdim. hiç durmadan çalıştı ve sakallı olmasına rağmen çok tatlıydı. ben o sıra da kafamı çevirmekten baykuşlara döndüm tabii. off bahar ayları iyi gelmiyor
yks öğrencilerine.
çok yoruldum bugün gerçekten sabah 5 te evden çıkıp akşam 9.30 da dönmek çok yoruyor insanı çalışma hayatı çok zor bütün gün kafam dolu dolu çalışıyorum kimseyle konuşmadan hiçbirşey yemiyorum canım istemiyor içtiğim bir kahve vardı onu bile içemiyorum nedense telefona bakmıyorum ne arayan ne soran benim içip dertleşmeye çok ihtiyacım var yada kafamı dağıtmaya herşey gönlümüzce olsun yazarlar bu döngü umarım hep böyle gitmez
bugün arkadaşımla eski günleri andık.sanki bin yıl önceydi.
beynimde saatlerdir filler skşyor.. dün tam olarak 1 saatliğine derse ara vereyim taksimde arkadaşlarla kahve içeyim diye evden çıktım fakat eve dönüşüm bi hayli geç oldu sabah 6ydı yanlış hatırlamıyorsan... kahve diye çıkıp 1.5 litre rakı ne ara içildi nasıl o masaya oturdum hatırlamıyorum tek hatırladığım dansözün beceriksiz bel kıvırmasıydı.. masada ağır abiler vardı kalkamadım, yoksa o dansöze ağzının payını verirdim. verirdim inanıyorum kendime.
xalo ahretliğim de beylikdüzünde yeni saç tasarımları derdindeydi, mavi onda huymuş bilen bilir. ben bilmiyordum bunca yıldır öğrenmiş oldum.
merhaba,
bugün yastığım göz yaşlarımla yıkandı. kin ve nefret güden insanların eksilerini sayarken kalbim az da olsa burkuldu. biraz yıprandı. çokça da sola kaydı. güzelim türkçeyi unuttum. ve sonuç ney mi? ayapanecoca, tuyuca, abazaca, dolganca ve gagavuzca ağıt yaktım. sonra dedim ki; vay amk çok iyi lan. alakasız diller öğrendim.
teşekkürler eksici adamlar. hepsi sizin sayenizde.
değişiyorum günlük. iyi yöne doğru mu kötü yöne doğru mu henüz bilmiyorum, ama değişiyorum.
hıhı.
bugün yine beynini kullanmakta zorlanan insanlarla aynı ekranı paylaştım. galiba elimde olan sadece diş sıkıp, not sayfasında ana avrat boşa söverek sayfayı eski haline getirmek. hatta yaptım. eskiden insanlar okumadığı için cahil diye adlandırılıyordu. şimdi ise okudukları için övünüp burun kaldıranların aslında eskiye yönelik cahil diye adlandırılan insanlardan daha beter olduğunu hissettim. dur neydi o laf.
kara cahil.
sığ görüşlü insanların kesinlikle beynini kullanmaktan aciz olduğunu, bununla yetinmeyip, maalesef kapasitesindeki boşluğu değerlendiremeyen ve içerisine bi kaç çakıl taşı atarak ağırlık yapmasıyla çalışacağını düşünmeleri, insan varlığının git gide ölümüne, robotların ise neden üretildiğinin sonucuna kaanat gösteriyor. geri kalan nefretimi tam dolduğumda tekrardan dile getireceğim.
bu hafta şunu anladım:
hayatından gitmek istedim, izin vermedi. hayatımda olması için çabaladım, o da olmakla olmamak arasında cebelleştirdi beni. görüşmek istedik, zamanı tutturamadık. sebebini bilmiyorum.
hayatından gitmek istediğimi söylediğimde elimi tutmak istediğini söyledi. bazen tek cümlesi beni tekrar ona bağlıyor, haberi yok.