gülse birsel

türkiye'yi sevme nedenlerinden biri bu kadın benim için, karakterleri o kadar bizden o kadar güzel ki hayran kalmamak mümkün değil
ilk olarak gag adli programın sunucusu olarak tanıdım kendisini. hani şu komik reklam videolarının akıllı tvye düşmesinden önce. o zaman yeni yeni izliyoduk böyle şeyler ve çok komikti. hatta sırf markaların isimlerini bi iki harf değiştirerek yayınlamaları bile apayrı komikti. programda reklamlar güldürdüğü için. reklamlara gidilince sakın zap yapmayın diye bi ton ikaz ederdi. hatta bi ara zap yapanların listesini çıkardık diyodu sona sözde o arkadasları studyoda tek ayak üstünde beklettigini biliyorum... bu yönüyle farklı ve komikti gülse birsel
...
sonra sabah gazetesindeki yazilarini gördüm * burda da yine güldüren bi üslup ve konu seçimi vardı. bi sivrisinek macerası vardı mesela. hala hatırlıyorum. gülse birsel yaşadigi o komik durumarı çok iyi anlatıyordu. şahit olmuş gibi güldürüyordu, güldürebiliyordu ...
...
sonra avrupa yakası çıktı. burdaki karakterler çok gerçekci ve her biri ayri bi dünya olmuşlardı. kimler gelip geçmedi ki... volkan, sertaç, selin, yaprak, şehsuvar, cem, cemin annesi, babası, tacettin amca, iffet teyze, selinin babası makbule, sacit, tanrıverdi, dursun, kubilay, kubilayın sokaklarda yaşayan güzel sesli kardeşi almanyadan gelen imdat amca, imdat amcanın eşi, burhan bey ve daha bi sürü... herkesin gelip geçmesi bi yana gülse birsel karakteri hep merkezin hemen yanında devamlı ve sakindi
...
en son yalan dünya var işte şimdi burda da biton karakter, bi ton eğlence, bir ton dünya, biton yalan dünya var. her ne kadar yeni nesil diziler arkadan gelen gülme sesle dalga geçse de o ses hala var. gülse birsel ne yapiyo ne ediyo güldürüyo sonucta. bakalım daha ne eğlenceler, kendimizden bişeyler bulabileceğimiz ne karakterler ve daha ne işler göreceğiz...
şahane bir gözlem duygusuna ve zekaya sahip senarist kadın.ama mümkünse oynamasın sadece yazsın.oyunculuğu ilk izlediğimden beri hiç değişmedi.modern hayat sıkıntıları çeken otuz yaş üstü metropol kadın rolünü seksen yaşında dahi oynar heralde öyle bir özgüven ve kendinden eminlik var üzerinde.
zekası ne kadar yüksekse sempatikliği o kadar yüksek.

eğer dizileri gerçekten kendi yazıyorsa en kkk sından ırkçı bu kadın. ya da gerçekten sandığım kadar zeki değil.
meryem uzerli üzerinden ve dolaylı olarak türkiye'deki dizi oyunculuğu ve çalışanları hakkında yazdığı yazısı muhteşemdir.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/2336...
"senden bir şey olmaz!" diyen öğretmenine yıllar sonra söylediğini yedirmiş kadındır.
"bir böceklerden bir de hosteslerden nefret" ettiğini söylediği iddia edilir.
geçtiğimiz hafta hürriyet'in hafta sonu ekinde özal için şuna benzer şeyler söyledi:

özal olsaydı şortunu giyer, semranımı da alır gezi'ye giderdi.

sayın birsel siz yaş olarak benden büyüksünüz. özallı yılları sindire sindire yaşadınız. özal statükonun babasıydı ya da en azından statükoyu severdi. hiç demokrattı vs. mavralarına girmeye gerek yok. sivas katliamı sırasındaki tavrını unuttunuz sanırım.
keşke daha çok üretse bu kadın.
yalan dünya, avrupa yakasi gibi dizileri türk sitcom piyasasına göre gayet başarılı olan senarist, oyuncu ve yapımcı. köşe yazılarında dizi sektöründeki kalitesinden eser olmadığı kanaatimdeyim.
oyunculuğuna ve dizilerine ayrı bir hayranlık duymakla birlikte, yazdığı her şeye karnımı tuta tuta güldüren, lafı tam gediğine oturtan ve bunu ince mizahla yapan yeni dönemdeki en komik kadınlardan biri. dizilerinin yanı sıra 4 kitabı bulunuyor, hepsi birbirinden komik ve gündeme değinen komik ama düşünüdürücü yazılar içeren... ne yapsa takipteyim. bayılıyorum...
oyunculuk yeteneği kuşkulu olsa da- kendi kendini oyuncu yapması da ilginç- kesinlikle çok iyi bir mizah ve metin yazarı.
ayrıca çok şeker bi güzelliği var.
çiçeği burnunda aile ve sosyal politikalar bakanına bir abla olarak önerileri; istek; dilek ve temennileri olmuş okunulası yazı umarız dikkate alınır.

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/guls...
'insanlar neden korkuyor' isimli yazısıyla binlerce insana tercüman olmuş, siyasilere ve devleti yönetenler seslenmiş.

şöyle;

"sevgili, canımdan çok sevdiğim ülkem siyasetinin üstatları...

bu mektubu okuduğunuzda artık çok geç olabilir. lütfen gazetede yayımlandığı gün okuyun. okuyun ki, hayatı boyunca vatanında çalışmak, yaşamak ve vatanında ölmek isteyen bu kardeşinizin tarafsız görüşlerini bundan sonraki kararlarınızda hesaba katma ihtimaliniz olsun.

efendiler, son aylarda kaç “yurtdışı ülkelerden vatandaşlık alma”, “oturma izni sağlama”, “çalışma izni başvurusu” ajansının türkiye’de kalabalık salonlarda vatandaşa sunum yaptığını biliyor musunuz?

ne kadar çok kişi geleceğini yurtdışında görüyor farkında mısınız? kaç çocuk sahibi aile korku içinde bunu planlıyor, evlatlarını ortaokul, lise için
yurtdışına yollamaya uğraşıyor bilginiz var mı? yurtdışında okuyan veya kısa süreli çalışan kaç değerli insanın parlak tekliflere rağmen buraya dönmekten
vazgeçtiğini araştırdınız mı?

bu mektubumda belki en çarpıcı bilgi şu olacaktır: bu saydığım onbinlerce, belki yüzbinlerce insanın hiçbiri hiçbir cemaat, tarikat, siyasi parti veya sivil
toplum örgütü üyesi değil.

bu saydığım onbinlerce, belki yüzbinlerce insanın muhtemelen hiçbiri, şu an ülkemizde “kelle koltukta icra edilen meslekler” sayılan gazetecilik, yazarlık
vs gibi faaliyetleri yapanlardan bile değil.

belki bazısı hayatında siyasete dair bir tweet bile atmamıştır.

bunlar avukatlar, doktorlar, mimarlar, mühendisler, üst düzey yöneticiler, tüccarlar, girişimciler, sanatçılar, öğretmenler, öğrenciler... şirket sahiplerine, anne-babalara bir sorun bakalım... yurtdışında okumuş, ümit vaat eden gençlerden kaçta kaçı son aylarda memlekete gelip çalışmaktan vazgeçti.
kaçı daha düşük standartlara razı olup amerika’da, avrupa’da iş aramaya, orada hayat kurmaya karar verdi diye.

bu insanlar geleceğimiz efendiler! ve arkalarına bakmadan kaçıyorlar.

zira korkuyorlar.

bırakın bir gün sorgulanma, tutuklanma korkusunu filan... o açıdan zaten durumumuz parlak değil. ama ben siyaseti, cemaat’i, fetö’yü, pkk’yı sadece televizyondan takip eden insanlardan söz ediyorum.

bu insanlar ülkenin gidişatından korkuyor.

bu insanlar bir gün artık istedikleri gibi yaşayamamaktan, yiyip içememekten, giyinememekten, istedikleri yerde çalışamamaktan, hak etseler bile iyi yerlere getirilmemekten korkuyor.

bu insanlar kız evlatlarının nasıl bir hayat yaşayacağından korkuyor.

bu insanlar sadece iktidar yanlısı olmadıkları veya öyle göründükleri için bir gün birilerinin mallarına, mülklerine el koymasından korkuyor.

bu insanlar kendi hallerinde yaşarken, arabalarını çarptıkları, nüfus cüzdanlarını çaldırdıkları veya emlak vergilerini 100 lira eksik yatırdıkları için bir sebeple mahkemeye düşmekten, sonra haksızlık, adaletsizlik kurbanı olup durup dururken hapis yatmaktan filan korkuyorlar.

birçoğu yersiz korkudur muhakkak. öyle midir? umarım öyledir. ben öyle diyorum soranlara.

ama korkuyorlar işte. bu ülkenin okumuş, çalışan, suç işlemeyen, vergi veren yetişmiş insanları korkuyor arkadaş! ve bir kısmı vatanından gitmek için ciddi planlar yapıyor.

memleketi yöneten sizlersiniz. iki şey sormak isterim: 1) performansınızdan mutlu musunuz? 2) farkında mısınız, birçok şeyin telafisi var ama bu bahsettiğim insanları kaybedersek, bunun telafisi yok!

sevgili siyaset üstatları! korku iklimini dindirin. adaletin iyi işlediğine bizi inandırın. eşitliği, liyakat sistemini, demokrasiyi kurmaya çalışın, dili yumuşatın, artık normalleşmeyi başlatın. inattan, kutuplaştırmadan, höt zöt’ten vazgeçin. “bu ülkede her an her şey olabilir, herkes her haksızlığı yaşayabilir,
kimse de bir şey diyemez” fikrini benim dizilerim kadar komik hale getirin bir an önce! vatandaşa kendini memleketinde güvende hissettirin! germeyin artık şu ülkeyi!

bakın herkes gidiyor! ama ben gitmem, kalıp başınıza ekşirim ona göre!

saygı, sevgi ve baki selam..."
dün yayınlanan yazısı şöyle;

mahallenin bıçkın gençleri, camdan bakan teyzeler, esnaf, muhtarlar...

canım vatandaşım, iş başa düştü.

mahallede hangi kızın flörtü var, kim ne marka arabayı hangi parayla almış dedikoduları iyiydi, güzeldi. şimdi onları bir süre kenara bırakın. daha önemli bir konu var.

işid ve sempatizanları memlekette kol geziyor. nasıl ki pkk’lı, fetö’cü olduklarından şüphe edilenleri ihbar etme çağrısı yapıldıysa, bu potansiyel işidteröristlerini de fark edip yetkililere haber verme zamanı.

şanlıurfalılar, gaziantepliler, hataylılar, etraftaki bazı tiplerin neyin nesi olduğundan gayet emin ve şikâyetçiler mesela. bazı şeyler göstere göstere geliyor.

misal, adıyaman’daki o çay ocağının kimse mi farkında değildi acaba? adamlar dindar görünüşlü ama asla camiye gitmiyor, çay ocağı ama gündüzleri kimse gelmiyor, akşamları kalabalık toplanıyor, gizli sohbetler dönüyor, içeride işid bayrağı var. ee?

üşenmeyin, neme lazım demeyin, bildirin. demokrasiye aykırı mı? e biraz aykırı tabii. muhbirlik mi? e biraz öyle.

öte yandan, sade vatandaş olarak ne bileceksin o hücre evi gibi görünen evde oturan sakallı, cüppeli, dışarı çıkmayan, nereden geldiği ve ne yaptığı belli olmayan, kimseyle göz göze gelmeyen 4 genç adamın cihatçı terörist olmadığını? belki dindar tüccar, belki savaştan kaçmış gariban, belki o sakalı hipster sakalı niyetine uzattı! belli mi olur?

ama çaresiz kaldık ne yapalım? şu ara “özgürlük-güvenlik dengesi” lafını bir daha duyarsam bayılacağım, ama var işte öyle bir şey.

ideal özgürlük-güvenlik dengesi şu olmalı bence: yılbaşında televizyon bile açmayana da sabaha kadar içip kutlayana da sınırsız özgürlük!

bu özgürlüklerden herhangi birini kısıtlamaya çalışana, kendi hayatını yaşayan insanlara lafla, tokatla, sopayla, kalaşnikof’la saldırana sonuna kadar güvenlik!

artık vatandaşı şuna oy veren-buna oy veren, şöyle düşünen-böyle düşünen diye değil, suç işleyen-işlemeyen diye ayırmanın zamanı geldi!

çoktaan geldi!

birlik olmak için en kolay çözüm önerisi

halkın arasına (klasik kalıplarla söyleyeyim ki anlaşılsın) “nifak tohumları serpen”, insanları “kin ve düşmanlığa teşvik eden”, “birliğimizi, bütünlüğümüzü hedef alan”, “nefret söylemi ve saldırı tehdidi yapan” troller hakkında derhal işlem yapılmalı! iş tehlikeli noktalara varıyor, benden söylemesi.

sosyal medyaya bakarsanız, ülkede herkes birbirinin boğazını sıkıyor zannedersiniz. sokakta ise ne böyle bir nefret var ne bu kadar sert ve keskin bir bölünme.

beşiktaş ve reina saldırılarından sonra sosyal medyada alkışlayan yaratıkları gördük. beşiktaş saldırısından sonra hepsi ensesinden yakalandı. peki reina’daki terörü övenler kimdir? acaba aralarında o mesajları yazmak için bir yerlerden para alan var mıdır?

işid ağzıyla konuşan, laikliğe, kendi hayatını yaşayan insanlara tehdit savuran veya kendisininkinden başka partiye oy verenleri vatan haini ilan edip hakaret yağdıran çok hesap var. maalesef bunların bazıları da partiler adına çalışan paralı troller!

medyada da benzer hedef göstermeler yapan, fena halde sorumsuz, provokatör gazeteler ve gazeteciler görüyoruz. tamam, işid maşadır, üst aklın şusudur busudur, eyvallah. peki bu provokatörler kimin nesi?

başbakan binali yıldırım, “her türlü ayrımcılığı, kin ve nefret söylemini şiddetle reddediyoruz. terörün amacına hizmet eden kışkırtıcı paylaşımlar maalesef ülkemize, kardeşliğimize zarar veriyor... kin ve nefret söylemi, terörü açıkça övmek ve toplumda kargaşayı teşvik etmek gibi faaliyetler hukuk devletinde suçtur” dedi. sayın başbakan, peki trolleri ve trol kılıklı gazetecileri ne yapacağız?

bu provokatörler alttan alta veriyor gazı, veriyor gazı. vatandaşı vatandaşa, sanatçıya, gazeteciye, siyasetçiye düşman etmek, hedef göstermek, iftira atmak birinci görevleri. ve bu provokatörlerin çoğu maaşlı!



bunların ayağı her tür medyadan kesilse, ülkenin hem birlik ve bütünlüğüne hem ekonomisine harika ve şipşak bir katkı olmaz mı?

dışarı çık ve ülkenin tadını çıkar!

sevgili vatandaşım. yapma böyle. içini karartma. motivasyonunu düşürme. kimseye düşman olma. kimseyi hedef gösterme.

bu memleket hâlâ güzel. hâlâ güneşli. hâlâ enerjik. hâlâ iyiler, kötülerden daha kalabalık.

burada yaşayan insanlar, atatürk’ün kurduğu cumhuriyet anlayışı sağolsun, hâlâ bir millet.

terör mü? daha önce de gördük, geç. iç kutuplaşma mı? 70’lerde tillahını gördük, geç.

ekonomik kriz mi? yav biz neler gördük. geç.

tabii bu yıllar için bambaşka hayallerimiz vardı. tabii eski yılların daha huzurlu atmosferini arıyoruz. ama nazenin hallere, bütün gün vızıldanmaya, ağlamaklı olmaya da gerek yok. topla kendini! çık dışarı! hatta her hafta her akşam çık. inadına! vapura bin, sinemaya tiyatroya git, konserlerde takıl, soğuk ama parkta dolaş, meydanlarda kumpir ye, avm’lerde vitrin bak.

bir de el ele tutuşup sağlam durursak, bitti!

daha parlak bir fikrin varsa onu yap tabi.. ama bence ben haklıyım ve önerim bayağı iyi!
yeni bir sitcom dizi hazırlığındaymış. haber linki verip şöyle yazdı twitterdan:

"doğrudur. ama öyle hemen eylül ayında yayın değil. önce sinema filmimizi çekelim. sonra havalar soğusun, çaylar demlensin, sitcom gelsin.:)"

ay hadi inş.

tweet: https://twitter.com/gulseyazar/status/87...

haber link: http://www.hurriyet.com.tr/gulse-birsel-...
elele dergisine röportaj vermiş. 1 dizi, 1 sinema filmi geliyor kendisinden. merak eder durumdayım.

ayrıca filminde ayta sözeri de rol alıyormuş. cidden merak.

http://www.birgun.net/haber-detay/gulse-...
çok eğlenceli karakterler yaratır yalnız dizilerindeki en az komik , tekdüze ve en aklıbaşında karakteri nedense hep kendisi oynar.
  • /
  • 3