gece hayatı
şahsımca dört türlü geceden oluşur:
1) daha sakin bir yere küçük bir arkadaş grubuyla ya da tek bir kişiyle gidip öküz gibi içerek dertleşilen geceler.
2) tabiri caizse "girls night out" diyelim, yine arkadaşlarla bu sefer yüksek ses ve müzik ve gereksiz yoğunlukta dans ile kafa dağıtma geceleri. asıl amaç onlarla vakit geçirmektir, geceyi başkasıyla tamamlamak değil.
3) avcı geceleri. cinsel açlık zirvededir, her yer libido kokar, kimse evine yalnız dönmek istemez.
4) başarısız gece. yukarıdaki üçünden birisi için çıkarsın, sonra bir boklar olur, gece berbat geçer, sen daha çok içersin, sonun kusmak olur.
kilo kaybı
1.5 aydır içinde bulunduğum garip süreç, hadi 2 ay diyelim hatta, bir türlü kilo veremediğim o 2 haftayı da işin içine alarak.
bazı günler kendinizi inanılmaz iyi hissediyorsunuz, kıyafetleriniz bol geliyor, çekildğiniz fotoğraflarda daha ince çıkıyor yüzünüz; diğer günlerde sanki kilo vermemiş de almış gibisiniz, kendinizden nefret edip her şeyi bırakmak istiyorsunuz. kendime bu yola başlamadan önce bir hedef koymuştum, onu yarıladım diyebilirim, nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyorum. bu maceradaki en büyük iki amacım 1) kendimi sevmek ve 2) başkalarının beğenisini toplamaktı. doğru sebeplerle mi giriştim bu işe acaba? başkaları için bedenimi eğip bükmek ne kadar sağlıklı bir karardı?
iki amacımın ikisini de başardığım söylenemez. evet, kendimi daha çok seviyorum ve daha çok beğeniyorum; ama insanların ilgisini daha çok çekmediğimi (ve belki de daha az çektiğimi) fark ettiğim her gün biraz daha sorun kilomda falan değil de direkt bendeymiş gibi geliyor.
ha bir de, ne olursa olsun tartıya çıktığınızda o sayı değişimini görmek kına yakmaya sebep. ilk 5 kilomu verdiğimde yakmıştım, oradan biliyorum.
110 kilo olup ben seçilmem seçerim diyen ayı
110 kiloda da, 105 kiloda da, 100 kiloda da bulunmuş bir insan olarak özgüvenine hayran kaldığım insan. bazen diyorum ki, kendini kimsenin sevmeyeceğini düşünmektense bu kadar egoist olmak daha mı iyidir acaba?
ayı sözlük itiraf
haftaya hiv testi olacağım ilk kez. pozitif çıksam bile hiçbir şeyin değişmeyeceğini, sadece ilaç kullanmam gerektiğini adım kadar iyi bilsem de ödüm kopuyor. böyle itiraflar yazılır mı ki buraya yah?
aileye açılmak
yılda 38 kere "emin misin" sorusunu duymama sebep olan durum.
ancak minnettarım, çünkü hayatımın çok kötü bir dönemiydi ve aynı evde yaşayıp her gün gördüğüm insanlardan saklayacak yeterince sırrım vardı zaten, artık dayanamıyordum. elbette ki kollarını açıp "ayyy canım iyi ki" diye karşılamadılar; ama artık görmezden gelmek mi denir umursamamaya çalışmak mı, yaptığım hiçbir şeye de karışmadılar. yalnızca her sene onur haftası döneminde ufak kızışmalar yaşıyoruz, galiba akıllarına geliyor durum. ama iyiyiz, daha iyi olacağız, umarım.
umarım herkes bunu söyleyebilir günün birinde. kimse kimseye açılmak zorunda değil zaten de, açılmanın inanılmaz bir yükü ortadan kaldırdığı da gerçek.
arkadaşa eşcinsel olduğunu söylemek
en yakın arkadaşımı gecenin üçünde arayıp söyledikten sonra aldığım cevap "sabaha kadar bekleyemediğin şey bu muydu allahın belası, iyi git nedimen olduğum sürece ne bok yersen ye" olmuştu. galiba zaten arkadaşlarımı içten içe hep bu soruya verecekleri tepkiyi bilerek seçmişim, o yüzden hiç kötü tepki almadım. hatta çoğu zaman kötü tepkilere karşı beni savunanlar onlar oldular, canlarım.
oyuncak
bir tane ayım vardı, babamın adını koymuştum. çocukken benim boyum kadardı (1 metre falan), her akşam ona sarılır uyurdum. en sonunda kulakları koptu, pislikten rengi siyaha döndü, benim çocukluğum bitmek zorunda kaldı. özlerim kendisini hala.
the normal heart
ay bak gelecek hafta ilk testimi yaptırıcam, yine aklıma geldi. ben bu filmi izlerken o kadar ağlamıştım ki, annem uykusundan uyanıp odama dalıp kimin öldüğünü sormuştu. garip bir andı, çünkü gerçekten birileri ölmüştü, çok insan ölmüştü ama bunu anneme nasıl anlatabileceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.
sabahlamak
yaz aylarının vazgeçilmezi. eğer yalnız takılıyorsunuz elinizin altında internette gezilmedik nokta bırakmazsınız (en azından siz öyle sanarsınız), bazen yarım saatte bir aynı kişinin profiline girdiğiniz de olur. sabaha kadar ter içinde kalır, günün ilk ışığıyla uyursunuz sonra hop gözaltınızda üç alışverişlik torbalar.
alttaki yazara soracaklarım var
tanımıyorum ben buradaki yazarları, sevgi dolu birisi olsun isterim.
peki alttaki yazar, bir konseri en önden izleme şansın olsa kiminkine giderdin?
sevgilisizlik tripleri
içinden bir türlü çıkamadığım hal. çıkmak için kesin sevgili mi lazım, yoksa benim her şeyi aşıp nirvanaya mı erişmem lazım onu da bilmiyorum.
ha, komik şey ama. bir anda kalbinize fil gibi oturup yine bir anda kayboluyor. ama asla çok uzun süre değil.
ayı sözlük yazarlarının idolleri
anksiyete
ortaokuldan beri sağ omzuma yerleşmiş, benimle birlikte büyümüş, çoğu zaman benden daha güçlü olmuş meret. insanlarla konuşturmaz, çoğu zaman yüzlerine bakmanıza engel olur, her cevap üzerine saatlerce düşündürtür, kafayı yedirtir, uykusuz bırakır, sokağa çıkartmaz, her şeyden şüphe ettirir, kendinden nefret ettirir. bela okumalıktır.
ama herkeste de yoktur.
"flörtümle buluşmadan önce stres oluyorum" demek olağandır, her insan yaşar. eğer flörtünüzle buluşmadan önce nefessiz kalıyorsanız, bayılacak gibi oluyorsanız, işte o zaman aramıza hoşgeldiniz. (yanlış örnek olmuş olabilir, anksiyeteyi sınıflandırmak ya da seviyelendirmek değil amacım, sadece normal gerginlikle arasındaki farkı belirtmek.)
on sene sonraki sen
ne yapıyor olacaksınız? umudunuz ne?
valla benimki kariyer odaklı tamamen, yüksek lisans ve masterımı tercihen columbia ve king's college'da tamamlamış bir şekilde vogue'da iyi bir reklam ajansında veyahut üniversitede çalışıyor olmak istiyorum. eğer reklam ajansındaysam sonumun dergi editörlüğüne ilerliyor olması tercihim. yalnız mıyım birisiyle miyim bilmiyorum, ama şu anki sevgi ihtiyacımı umarım o zamana kadar karşılamış olurum, umarım daha mutluyumdur.
hayal edilen ülke: almanya, iskandinavların herhangi biri, brexit'in olmadığı bir ingiltere, öküz gibi para kazandığım bir amerika.
heterofobi
teknik olarak, aynı misandri ve reverse-racism gibi, ancak "teoride" kalabilecek düşüncedir. çünkü bahsi geçen ataerki/ırkçılık/homofobi gibi problemler, kişisel değil toplumsal olarak uygulanan nefret suçlarıdır. ancak kafa karıştırıcı bir konu, kaynağı nedir merak ederim? günün birinde pratiğe dökme şansımız olsa döker miyiz onu da merak ederim.
coop
2016'nın tüm pre-pride partilerini yapmış, garip bir şekilde fazlasıyla başarılı da olmuş mekandır. sadece kapısı çok dar, o kalabalıkta girip çıkmak eziyet. ve dışarıdaki masaları çok az.
milliyetçilik
kendisinin burjuva kesim tarafından fransız devrimi civarlarında halkı kontrol etmek için ortaya çıkartılan bir ideoloji olduğunu düşünecek olursak, insanın toprağa ve sınırlara olan saplantısının "doğal" olduğunu söylemek iyice saçma gözüküyor. korkutucudur, tehlikelidir, kontrol edilmesi imkansızdır, kitleleri ölüm makinelerine çevirir, uzak durulması gerekmektedir.
sosyal medya
insanları manipüle/kontrol etmenin en iyi yolu. ama bunun yanı sıra otoriteye karşı birleşmek, fikir belirtmek için de en iyi yol. garip yani.
no fat no fem
"tercih" bahanesi arkasına gizlenmiş olan dışlayıcılık, cinsiyet rolleri, feminen insan nefreti, errrrkeklik, şekilcilik kokan dating app profil yazısı. türkçedeki benzerlerini de severek takip ediyoruz.
eşcinsellerin transfobik olması
"nasıııııl?" diye çığlık atasımı getiren durumdur. üzerinde uzun uzun konuşmak bence benim değil trans olanın haddinedir ama toplumdan dışlanan bir kesmin dışlanan diğer kesme bu kadar nefret dolu bir şekilde yaklaşmasını gerçekten anlamıyorum. ki bu nefret çemberine biseksüeli, lezbiyeni de dahil. herkes birbirini dışlıyor, güzel azınlığız cidden.