eğer sabah aileniz sizi uyandırmıyorsa ve yanınızda taş gibi bir herif yatıyorsa dünyanın en güzel olayıdır. ayrıca sabah ereksiyon olan birisiyle uyanmakta güzeldir. güzeldir ya, güzel şeyler bunlar.
sigara içmeyen birisinin yanında, duman yanımdakinin yüzüne gelir mi diye düşünmeden fütursuzca sigarasını içmesi.
reddedilmeye tahammül edememesi.
dört duvar arasında yaşadıklarını bir başarıymış gibi anlatabilmesi.
ırkçı veya homofobik olması.
toplumsal rolleri fazlaca benimsemiş ve eşcinseller arasında bile bunları eşleştirmiş olması.
üstüne başına dikkat etmemesi. kirli ayakkabılar, kirli çamaşırlar veya rengi solmuş tişörtlerle gezmesi.
odasının çok dağınık olması. genel itibariyle dağınık birisi olması.**
2. sınıfta drama dersindeyken hocamız bizden çok üzücü bir şey düşünmemizi istemişti. sadece 15 dakika gözümüzü kapayarak düşünecektik ve o da bizim duygu değişimlerimizi tahlil edecekti. kaderin cilvesine bakın ki ben annemin öldüğünü düşünmüştüm. bilerek seçmemiştim. o an üzüleceğim tek şey bu gelmişti. hayalimde annem gözlerimin önünde acı çekerek ölüyordu ve ben ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. bir süre sonra hocamın yanıma gelip bileklerimi ovaladığını fark ettim. çünkü nefes nefese ağlıyordum. beni teselli edercesine göğsüne yatırmıştır. sonra bana beni bu kadar etkileyenin ne olduğunu sordu. anlattım.
bu olay veli toplantısında annem ve babamla fazladan 15 dakika harcamasına sebep oldu. ne konuştular hala bilmiyorum.
blair cornelia waldorf, dedikoducu kız serisinin ana karakterlerinden biri. yukarı doğu yakası'nın en zengin ailelerinden birinin tek kızıdır. kitapta kendisinden küçük bir erkek kardeşi varken dizide tek çocuktur. babası ile annesi ayrılmıştır, boşanmalarının sebebi babasının eşcinsel olmasıdır. annesi boşandıktan sonra cyrus rose adında bir adamla evlenmiştir. babası ise bir erkekle ilişki yaşamaya başlamıştır.
blair çok zeki ve mükemmeliyetçi biridir. gerek ders notları, gerek kıyafetleri, gerek düzenlediği partiler, her şeyinin kusursuz olmasına özen gösterir. örnek öğrencidir ve okulda aktif biridir. okulda ve partilerde diğerlerinin lideri konumundadır bu yüzden lakabı "queen b"'dir. kurgusal yale üniversitesini kazanabilmektir ancak bu hayale ulaşamamıştır. constance billard isimli özel okula gitmektedir. kendine audrey hepburn'u örnek almaktadır. giyim tarzı klasiktir ve eski zamanları andırır. pantolonları tercih etmez, yüksel bel eteklere, her türlü elbiseye ve saç bantlarına bayılır.
en yakın arkadaşı serena van der woodsen'dır ancak serena bir sene boyunca kimseye haber vermeksizin yatılı okula gittiğinde ve dönene kadar neredeyse hiçbir mektup yazmadığında blair ona bir düşmanlık beslemiştir. çünkü tam o sırada babasının eşcinsel olduğu ortaya çıkmış, babası ve annesi ayrılmış ve babası sevgilisiyle yurtdışına kaçmıştır ve blair çok zor zamanlar geçirirken yanında kimse yoktur. serena geri döndüğünde ise gitmesinin asıl sebebi ortaya çıkar ve kısa süre sonra tekrar eskisi gibi olurlar.
aşk hayatı çok karışıktır. uzun bir süre nate ile ilişki yaşadıktan sonra ayrılırlar ve chuck'a aşık olmaya başlar. chuck da onu sevmektedir ancak bir türlü birlikte olamazlar çünkü ikisi de kibirli, inatçı ve ilk adımı atmakta isteksizdirler. bunun sonucunda birkaç kez nate ile tekrar denemiş ancak aralarında artık aşkın kalmadığını anlamıştır. chuck ona olan sevgisi yüzünden ona pek çok iyilikte bulunmuştur ancak bunların hiçbirinden blair'ın haberi yoktur. 3.sezonun sonunda chuck'ın, blair'a evlenme teklifi ettiği sırada chuck'ın kendisini aldattığını öğrenir ve 5.sezonun sezon finaline kadar birlikte olmazlar.
blair, chuck'ın acısıyla paris'e gider ve orada monaco prensi louis gramaldi ile tanışır. bir süre birlikte olurlar ve blair ondan hamile kalır. bir süre sonra blair, chuckla kaçmaya karar verir. kaçarlarken yanlışlıkla nate'e gönderilen arabaya binerler ve arabanın frenleri tutmayıp kaza yaparlar. blair kurtulur; fakat çocuğunu düşürür. chuck'ın durumu ise kritiktir. blair gider ve "lütfen tanrım, çocuğumu benden aldın ama onu da benden alma. söz veriyorum eğer o düzelirse onunla birlikte olamayacağım." diye dua eder. tam o sırada chuck uyanır ve ona "birlikte olamayacağımız gerçeği seni sevmediğim anlamına gelmez" der ve tanrı ile olan anlaşmasına sadık kalmak için chuck'tan uzak durur.
louis ile blair'ın düğün gününde chuck ile blair'ın konuşması dan tarafından herkese gönderilir. konuşmada blair, chuck'a onu her zaman sevdiğini ve seveceğini söyler. bunu duyan louis düğünü iptal etmez; fakat düğün sonrasında blair'a bunun sadece göstermelik bir evlilik olduğunu belirtir. artık blair 1 yıl boyunca evli kalmak zorundadır. blair düğünün sonlarına yakın dan ile kaçar. bir süre boyunca dan ile sevgili olurlar. 5.sezon finalinde chuck'a onu hala sevdiğini ve onun yanında olacağını belirtir.
dışarıdan bakıldığında zenginliğin getirdiği kibir yüzünden orta halli insanları küçümseyen, kendini beğenmiş bir züppe gibi gözükse de aslında iyi bir insandır ve yaşadığı kötü olaylar onun insanlarla arasına böyle bir duvar örmesine sebep olmuştur. fakat chuck bass ile olan birlikteliği ikisini bir bütün yapıp blair'ı ayakta tutar. 6. sezonda blair ve chuck ilişkisi yeniden başlar ve gittikçe güçlenir. sezon finalinde, blair ile chuck evlenir ve henry adında bir çocukları olur.
olurda bir yaz sabahı sevgilinizin yanında yatarken bu sesle uyanırsanız yerinizden yavaşça kalkın ve pencereyi aralayıp bir süre serin yaz havasını içinize çekip sokağın sessizliğini dinleyin. sonra pencereyi bütünüyle aralık bırakarak yavaşça çarşafın altına sevgilinizin kollarına sokulun.
(bkz: seksten daha çok keyif veren anlar )
game of thrones kitap/dizi serisinin en fettan en orospu karakteridir. hobileri arasında kardeşi jaime başta olmak üzere tüm lannisterlarlar sikişmek, stark'lara zulmetmek, demir tahtı dolduracak piçler dünyaya getirmek ve saraya gelen tüm kadınlara amıyla başardıklarını gerine gerine anlatmak vardır.
kendisi şimdiden dizi tarihinin efsaneleri arasına girmiştir.
sevgilinin abisinin bamya olduğu anlamına gelir. eğer sevgilinin pipisine benziyorsa, sevgilininde bamya olduğu anlamına gelir. sevgilinin abisinin sikini veya yarağını görmeye benzemez.
2000'li yıllarda pokemon'dan sonra kanal d tarafından gösterilmeye başlanan çizgi dizi serisi. dizinin ilk sezonu, digital bir adaya düşen 8 çocuğun macerasını anlatmaktadır. ilk bakışta pokemon'a benzerlik gösterse bile canavar kavramı ve maceralar yönünde farklılık gösterir.
öncelikle evrim konusunu işlemiştir. hayatta kalmayı başaran ve güçlenen digimonlar evrim geçirirken, hayatta kalmayı başaramayan güçten düşen digimonlar geri evrim yapmaktadırlar. 1. veya 2. bölümünde aynen böyle açıklıyorlardı ve ana okulu yaşındaki çocuklar için fazla öğretici bir şeydi.
bir diğer farkı burada digimonlar özgürdüler. pokemon'da olduğu gibi bir poketopun içinde sahiplerinin köleleri değillerdi. pokemonda biliyorsunuz, ash horoz güreşçisi gibi o turnuvadan bu turnuvaya koşardı. digimon'da ise canavarlar istedikleri için arkadaşlarıyla beraberdiler. evet, dizide kesinlikle bu kelimenin üzerinde durulurdu. hiçbir zaman sahip, efendi gibi kelimeler geçmezdi ki zaten 8 çocuk dışında hiçbir digimon bir insana bağlı değildir.
digimon'da her çocuk bir şeyi temsil ederdi. bence her insanın hayatında olması gereken şeylerdi. hepsini tam hatırlayamıyorum ama bunlar cesaret, sevgi, dostluk, umut, bilgelik, gurur tarzı şeylerdi. bunları da seri boyunca çocuklara aşılarlardı.
son olarak digimon'un jeneriği yıkar geçer ortamı.
lise yıllarından beri kendi şarkılarını yazmış, enfes şarkı sözlerine sahip avustralyalı şarkıcı. bir dönem sürekli bu kadını dinlerdim.
tennis court -
"baby be the class clown
i'll be the beauty queen in tears
it's a new art form showing people how little we care"
royals -
"and we'll never be royals (royals).
it don't run in our blood,
that kind of luxe just ain't for us.
we crave a different kind of buzz."
buzzcut season -
"i remember when your head caught flame
it kissed your scalp and caressed your brain
(i remember when your head caught flame)
well you laughed, baby it's okay
it's buzzcut season anyway
(well you laughed, baby it's okay)"
team -
"we live in cities you'll never see on screen
not very pretty, but we sure know how to run things
living in ruins of a palace within my dreams
and you know, we're on each other's team"
yellow flicker beat -
"i dream all year, but they're not the sweet kinds
and the shivers move down my shoulder blades in double time
and now people talk to me i'm slipping out of reach now
people talk to me, and all their faces blur
but i got my fingers laced together and i made a little prison
and i'm locking up everyone who ever laid a finger on me
i'm done with it"
pantolon kısaltmak genelde alışveriş merkezlerinden alınan pantolonlarda gerçekleştirilir. çünkü çoğu fabrika ürünü olan bu pantolonlar genelde belli kalıplara göre üretilip genelleyici ölçülere sahiptir.
bununla birlikte terziye diktirecekseniz, pantolonların kısaltmaya ihtiyaçları yoktur. sizin bedeninize göre size özel dikilen pantolon üzerinize giydiğiniz anda cuk diye size oturur.
bir de şu vardır; eskiyen pantolonları kısaltmak. genelde kot pantolonlarda yapılan bu işlem, paçaları aşınan ve delinen kot pantolonların uzman bir terzi tarafından paçalarından kesilerek şort haline getirilmesiyle sonuçlanır. artık yeni bir şortunuz olmuştur, güle güle giyebilirsiniz.
anladığım kadarıyla kanada'nın esrarları arasında özgürce atıp tutan tip. yazıktır koçum. harcanıyorsun oralarda. gel bu dobralığı süleymaniye camsinde cuma çıkışları konuştur. sadece 3-5 ibnenin girdiği, dünyanın umurunda bile olmadığı bir sitede atıp tutma öyle.
eğer halı silkeleyen sığırın üst katındaki komşuyla anlaşırsanız, el birliğiyle çabucak yapılacak şeydir. ama bu çocukken kuzenlerle balkondan sevmediğiniz komşunuzun kel kafasına kabuklu yemiş atmaya benzemez. hazırlıklı olacaksınız. çişiniz gelmiş olacak. sığır pencereyi açtığı an koşarak komşuya çıkacak ve yıkama işlemine başlayacaksınız.
öncelikle herkesin yaptığı işe saygı duyuyorum. kimse oturduğum yerden eleştirmeye hakkım yok, biliyorum. sonuçta ben tüm lgbt'leri destekleyen arkadaşlarıma rağmen kendimde onur yürüyüşünde yürüyecek gücü bulamıyorum. sonuçta tüm arkadaşlarım facebook profillerini gökkuşaklarıyla döşerken ben hiçbir şey olmamış gibi devam ettim. türkiye'de yapılan onur yürüyüşüne de son derece saygı duyuyorum ancak zaman zaman kendime "neden onur yürüyüşüne katılmaktan bu kadar çekiniyorsun" diye sormadan edemiyorum.
şimdi izin verirseniz burada biraz bunu açıklayacağım. ama en başında şunu özellikle belirtmek istiyorum, bu uğurdan yapılan her şeye son derece saygı duyuyorum. sadece benimki biraz özeleştiri gibi.
eskiden en yakın arkadaşım olan çocukla, o da gay olduğunu öğrendim, onur yürüyüşü hakkında konuşurken "ya biz orada lgbt bireylerin hakkını savunuyoruz yoksa orospuların gördüğü polis şiddetini mi savunuyoruz?" diye sordum. "ben orada anneme aşkımı savunacağım yoksa aileme para karşılığı bedenini satmanın doğru bir şey olduğunu duyuracağım? ailem benim bir erkekle sevişmenin kabul edememişken beni bir hayat kadınıyla kol kola görseler ne düşünürler?" ki seks işçileriyle hiçbir problemim yoktur. ama benim yürüyüşümle bunun alakası ne?
biliyorsun türkiye'de tanzimattan sonra pek çok şey avrupa'dan direk alındı. biz roman üretmedik. şiir yazmadık. avrupa'dan alıp onu taklit ettik. bize hep batıyı takip etmek derken hep batıyı taklit etmeyi öğrettiler. şimdi onur yürüyüşünde yapılanda aynen bu. biz amerika'da bu yürüyüş nasıl yapılıyorsa aynen onu alıyoruz. taklit ediyoruz. senin muhattap olduğu adam obama değil ki? senin komşun kızını beceren adamla futbol izleyen john doe değil senin komşun kızını bir erkekle el ele görse tekme tokat döven onu eve kilitleyen hasan usta! seni nasıl bir amerika'lı gibi yaparsın?
recep ile şaban'ın arasın ramazan giremez! allah aşkına bu sloganı ne kadar düşündünüz? siz akp'nin yüzde 40 mhp'nin yüzde 16 aldığı bir ülkede, ki chp ile hdp'de ki muhafazakarları saymıyorum bile, bu şekilde saygı göreceğinizi mi bekliyorsunuz?
biraz önce paylaşılan görüntüleri izledim. yahu sen nasıl benim onur yürüyüşümde gidip oral seks yaparsın. bok. bok. bok. bok. boksunuz. ben anneme saatlerce iki erkeğin aşkını anlatayım, kalp hastası babamı iki erkeğin birbirini sevebileceğine ikna etmeye çalışacağım siz gidin benim cinsel yönelimimi içine aldığınız bir "onur yürüyüşü" düzenleyin ve çırılçıplak birbirinize oral seks yapın. boklar. boksunuz işte. şimdi bu görüntüyü ailem görse ben onlara ne derim? 1 senedir uğraştığım şeyi nasıl hiç edersiniz? hep üzülüyordum lgbt'ler haber programların yer bulmuyor diye. iyi ki bulmuyorlar. gerizekalılar.
bundan sonra bu ülkede tek kelime etmem lgbt hakları için. bana ne? yarın gidip ailemede tövbe ettim yok öyle bir şey derim. ne diye üzüyorum ki ben ailemi? sessiz sakin hayatımı yaşarım. okulumu bitirince de siktir olup giderim amerika'ya.
aziz ordumuzun uçaklarla cepheden cepheye uçuştuğu şu mübarek günlerde, sözlükte tek başına trollenmekten ve bilimum savaş karşıtı insana göğüs germekten memeleri sarkan, ışık ve sevgiyle, green apple'a cephe arkadaşları aramaktayız. eğer sizlerde 7/24 sol framei türklerin boklarının ne kadar pembe olduğuna dair doldurabilir, bütün bearhairy başlıklarının altına çemkirebilirseniz, durmayın başvurun.
aranan kriterlerimiz;
-düşük bir zeka
-bütün gün bilgisayarda vakit harcayacak kadar işsiz olmanız
-yazım yanlışları ve imla hatalarıyla dolu bir grameriniz
-2 veya 3 kelimeden fazla cümleler kurmamanız gerekmektedir.
hadi ne duruyorsunuz! dutchbear'ın eksikliğinde bu ablanıza sahip çıkmak, onu cephede bu savaş karşıtı çiçek çocuklarla yalnız bırakmamak için alın elinize klavyelerinizi.
profiline çıplak fotoğrafını yüklemiş birisi olarak nedenini ve nasılını söylemek istiyorum.
öncelikle olaya klasik benim bedenim ve benim fotoğrafım diyerek başlamak istiyorum. zaten paylaştığım yerde benim profil sayfam. benim. hani özel olarak tıklayarak göreceğiniz sayfa. ve eğer benim sayfama giriyorsan, benimle ilgili şeyler görmen oldukça normal. benim entrylerim, benim beğenilen entrylerim, benim beğenilmeyen entrylerim ve tabii ki profil fotoğrafım. profil fotoğrafı da benim olduğuna göre oraya istediğim fotoğrafı yüklemekte özgürüm. belki kaşımı yüklerim, belki dişlerimi, belki yüzümü şimdi ise vücudumu yüklüyorum. eğer sen bu fotoğrafı görmekten rahatsız oluyorsan benim profil sayfama bakmayı bırakabilirsin.
bu fotoğraftan rahatsız olan varsa bunun çıplaklıktan olduğunu düşünmüyorum. eğer öyle olsaydı yazarlardan bear fotoğrafları tarzı bir yerden de rahatsız olmaları gerekirdi. ama değiller. bende değilim. orada paylaşılan fotoğrafları tıklıyor muyum? hayır. çünkü hoşlanmıyorum. benim profilime çıplak fotoğraf yüklememden rahatsız olanlarda pekala benim profilime tıklamasınlar, rica ediyorum.
kimse kimseyi bir şeye zorlamıyor.
değinmek istediğim bir diğer mevzu, bence bu en kötüsü, birisi soyununca başkası için soyunuyor algısı. evet, bu algının "mini etek giydi beni azdırmak için" mantığıyla gezen tecavüzcülerden ne farkı var? neden her şeyi kendinize yoruyorsunuz? vücudumu çok beğeniyorumdur, paylaşmak istemişimdir. vücudumla gurur duyuyorumdur, paylaşmak istemişimdir. vücut geliştirme hakkında konuşmayı seviyorumdur, vücudumu görenlerle konuşma konusu açılıyordur. hayır aslanım, sizi azdırmak veya sizin deyiminizle koli bulmak gibi bir derdim yok, olamaz. öyle bir derdim olsa hornet yüklerim ki şu an tek tabanca olarak oldukça mutluyum, teşekkür ederim. durup dururken ülkenin dört bir köşesinden yazan adamlarla flirtleşmeye çalışmam. hornet'i mi yüklerim paşa paşa oradan yeni insanlarla tanışırım.
gay olmadığım halde erkeklerle cinsel ilişkim çok oldu (öpüşme ve sevişme hiç olmadı). anal ilişki ve düşüncesi bence çok çekici. yatsın yanıma götümü başımı dağıtsın sonra yatsın hali bence daha güzel.
geçenlerde yukarıda bahsi geçen yazar bana mesaj atmış. benim yazdığım ikinci c sendin xxxxx, diye. çok şaşırdım ve üzüldüm. çünkü kendisine özel bir düşmanlığım yok. düşmanlığı bırakın sözlüğe ilk kayıt olduğum günlerde seri eksi verdiğim günün gecesinden dark bear tarafından uyarıldıktan sonra yaptığımın pasif-agresif ve sinsi bir davranış olduğunu fark edip seri eksi oy vermeyi bıraktım. ha,genelde artık eksi oy vermem ama hoşlanmadığım bir yazarın düşüncesini beğenmediysem anında eksiyi basarım ki tanım cümlelerini, bilgi cümlelerini asla eksilemem. dediğim gibi sevmediğim yazarların belli başlı görüşlerini eksilerim. ama beğenmediysem.
şimdi bu yazar bana öyle diyince ne yalan söyleyeyim üzüldüm. çünkü kendisiyle daha doğru düzgün tanışmadan onun düşmanı olduğumu düşünmüş. bir kaç gündür entrylerini gördükçe artılıyorum. kafasında soru işareti kalmasın diye. aman alt tarafı bir sözlük, eksi - artı için birbirimizi üzmeye değer mi? artılar feda olsun.*
genelde feminenleri rahatsız eden durum, anlıyorum.
ancak pek çok yazarında dediği gibi bir gey olarak maskülenlik arıyorum. pizzayı elleriyle yiyen, tornavidayı alıp ev işi yapan, araba bozulunca kendi işini görebilecek birisini. lady gaga dinleyip, skinny jeans pantolonların içinde kırıtan birisini değil. ben ilk kategorideyim ve ilk kategoriden hoşlanıyorum. bu yüzden arayışıma daha çabuk ulaşabilmek için feminenler yazmasın diyorum.
bir de kafa yapısı olarak çok farklıyız. etrafımdaki kadın arkadaşlarıma bakıyorum bir de feminen geylere bakıyorum... nasıl başarıyorlar bilmiyorum ama kadın arkadaşlarımdan daha kadın olmayı başarıyorlar. bilmiyorum belki burada da dendiği gibi aslında onlar gey değildir. transtırlar. ya da başka bir yaşam formu. gerçi onlar kendilerini ne olarak tanımlıyorlarsa o'durlar. benim haddime değil. ama hoşlanmıyorum işte. umarım onlarıda seven birileri vardır. hem benim sevgime muhtaç değiller ki. takılmasınlar bu kadar.
türkiye'nin acı gerçeği. eğer tıp fakültelerini ve hukuk fakültelerini çıkarırsanız bu okullar dışında türkiye'de doğru düzgün bir tane üniversite yok. belki itü veya bilkent'in bazı bölümleri bazı konularda iyi olabilir ancak genele baktığımızda bunlar bir üniversiteyi iyi yapmaya yetmiyor.
bir de şöyle bir tesellisi vardır bu okullara girmeyenlerin/giremeyenlerin* önemli olan nereden mezun olduğun değil nasıl mezun olduğun.*
bir savaş esnasında sikimde olmayan bakıştır. tsk'nin görevi savaşmaktır, ülkeyi iç ve dış tehditlerden korumaktır. bilim kurumu değildir.
bu duruma üzülüyorum çünkü tsk'nin bu bağnaz tutumu yüzünden çocukluk hayalim olan f16 pilotu olma hayalimden vazgeçmiştim. liseden mezun olduğumda harp okulu sınavlarını kazanmıştım. hem de iyi bir dereceyle. o zamanlar seks yapmayı bırak hiçbir erkeği öpmemiştim bile. tam intibak eğitimine gideceğim sabah vazgeçtim. odamdaki bütün uçak posterlerini tek tek söktüm.
ha, uygun ortam koşullarında oturulur konuşulur. bakış açısı yanlıştır. düzeltilebilir. amerika değiştirmiştir. amerikan ordusuda hep pozitif değildi eşcinselliğe karşı. önce şu trafik polisini kalleşçe vuran itlerden kurtulalım sonra onlarında sırası gelir.