sonunda bitirdiğim kitap. ben de bir devam kitabı olduğu için "acaba sıçıp batırırlar mı" kaygısı ile okumaya başlamıştım ki daha 30. sayfasında ağzımın suları akarak içine daldım. seriyi okuduysanız ve seviyorsanız bu kitabı beğnmeme ihtimaliniz yok. tiyatro metni olarak yazıldığı için her şey o kadar hızlı ilerliyor ki, harry'nin oğlu 10 sayfada hogwarts'daki 1. yılından 4. yılına geçti. okuması kolay ve eğlenceli umarım bir gün tiyatro oyununu hadi olmadı en kötü tiyatro oyununun dvd'sini falan izleyebilirim.
+naber?
+x özel fotoğraflarına erişim izni verdi.
+x özel fotoğraflara erişim iznini kaldırdı.
+neden yanıt vermiyorsun oç?
mesajlarından ibaret nazarımda. o kadar ısrarcı insanlar var ki, blocklamayıp direkt kahinattaki tüm atomlarını parçalasam beklenmedik bir anda "napıyorsun :d" mesajı ile karşıma dikiliyor. ha ben burada sohbet, buluşma, sikiş için olabilirim ama kimseye yanıt vermek gibi bir zorunluluğum yok değil mi. en mantıklısı tüm fotoğrafları gizleyip mesafeyi kapatmak. birine merhaba demek istediğinde de yanıt almadığında pas geçmek. herkes fotokopi makinesinden çıkmış gibi zaten.
yaş büyüdükçe işkenceye dönendir. zaten yolculuk fikri hafif spiritüel bir deneyimken* bana büyük bir ağırlık gibi hissettiriyor. o kadar yol aldım ki artık ya hep bir yerde durmak ya da hızlıca ulaşmak istiyorum.
içinde zorlama olan hiçbir şey küçük bir çocuk için sağlıklı sayılmaz, bu dış görünüş ile ilgiliyse bir takım problemlere yol açabilir sanırım yetişkin hayatında.
uzun bir süredir beklediğim, beklentimin tavan olduğu yeni albümü "blond" artık yayında. her ne kadar yeni albümün "boys don't cry" olacağını söylemişse de, neden böyle bir son dakika değişikliğine gidildi hiçbir fikrim yok. çok daha iyi bir şeyler görebiliriz yakında.
endless visual album ve nike ile başlayan yolculukta blond gerçekten mükemmel bir geçiş olmuş on yedi şarkılık liste ile ve frank ocean'a olan öfkem böylece son bulmuş oluyor. muhtemelen 2017'nin sonuna kadar her gün dinleyeceğim albüme kavuşmuş oluyorum. son dönem albümlerde multimedya trendi bunda da bozulmadı.
öncelikle channel orange'ın yankılarını duyduğumda frank'in bir söz yazarı olarak ne kadar değiştiğini kavrıyorum. çünkü ne artık bir heteroseksüel olarak sözler yazıyor, ne de gerçekten bir aşka dair büyük bir beklentisi yok. şu son dört yılda ne yaşadıysa, her şeyi kabullenip her şeyin öyle ya da böyle sonlandığını fark edip sözlere dökmüş bunu, bu yüzden albümün teması stabil bir çizgide ilerleken sert düşüşler, altyapıda bu o kadar güzel yedirilmiş ki siz de frank ile birlikte uyuşturucu batağına batıp biten ilişki ardından hiçbir şey hissetmeyebiliyorsunuz. ayrıca channel orange'daki rnb ağırlığından çok lo-fi, gitar ağırlıklı daha sakin melodiler görüyoruz. çok daha çılgın beatler var ama hepsi üzücü bir tonda, channel'daki her şeyi sorgulayan, meraklı, neşeli, beklentileri olan bir ruh hali yok. durağanlık hakim.
albümde herkes bir ucundan tutmuş. gerek ilham, gerek ortak çalışmalar parmak ısırttırıyor ama bu albüm tamamen frank ocean'ın kafasından çıkma, baskın bir etkiden söz etmek mümkün değil, her şeyi o kadar güzel yorumlamış ki tek şarkıda onlarca farklı ismi duyabiliyorsunuz kafanızda. ortak çalışmalar gerçekten iyi seçilmiş ve çok başarılı.
şimdilik şarkılardan bahsetmeyeceğim, hepsini hazmetme sürecindeyim ama bir "self control" var ki başından sonuna kadar şaheser adeta, albümü durdurup tekrara aldım ve rahat on kez dinledim.
9.5/10 (0.5 puanı da beni uyuşturucu bataklığına sürüklediği için koydum, gerçi kendisi de farkında sanırım ortaya "be yourself" gibi bir parçayı koymuş. ama frank "peace in my hands worth twice than a friend" derken kim bir joint yakma isteğine karşı koyabilir ki?)
whatsapp erkek grubumuzda en çok kullanılan küfür. youtube'da popüler olan türkçe videoların altındaki azerice küfürlerden türemiş sanırım, twitter'da da çok kullanılıyor.
favori azeri çatışma yorumları youtube'da şu videonun altında: sezen aksu sarı gelin ermenice*
ben atatürk ilke ve inkilaplarından sonra yemin ediyorum disipline girmiş laik bir bey olarak, sen kimsin beni yargılıyorsun? sen kimsin? sana bir tavsiyem, yazık o git türbanlı first lady'ine sahip çık önce. inşall*h all*h seni şeriat ile terbiye etmesin. inşall*h all*h seni, o geride bıraktığın teokrasi ile terbiye etmesin. sen çok alçak bir adamsın, çok alçak. insanlara belden aşağı vuracak kadar. senin akıl hocalarını da biliyorum. senin akıl hocaların, kendi karılarının çektiği zikirlere baksın. hepsini çıkarırım! oğlum ayağınızı denk alacaksınız. herkes ayağını denk alacak! öyle kolay değil bu laik hukuk devletinde ahkam kesicem, beni hükümet.. seni kim koruyor hangi hükümet o, hangi islam hükümeti seni koruyor! kim?? herkesten hesabını sorarım. kimse bana bu konuda konuşamaz. dört dörtlük yaşayan, bu memlekette çalışıp, atatürk gibi çalışıp tc nene hatun gibi yaşamaya çalışan, evladını ailesini en iyi derecede yaşatmaya çalışan, aslan gibi nutuğunu okuyan, rakısını içen. ne yaptınız ulan siz? ne yaptınız! nerde ne yaptın! pis! yediği kapıya pisleyen dindar adam. onu bile bir adamlık sayıyorsun, o bile bir adamlık değil. git şeytan taşla be. yediğim kaba pislemem be ne olursa olsun. git ulan kendini recm et. kendimi recm ettiririm, öyle bir laik beyim biliyor musunuz? seküler çatı altında yemek yediysem, o insanlar ne olursa olsun, beni ilgilendirmez arkadaş. görmedim bilmiyorum derim be!
aklıma yüzüklerin efendisindeki nazgulleri getiren grup. onlar da böyle 9 kişi falandı, sonra sauron bunları köle yaptı, siz kendinize mukayyet olun ama tamam mı?
camilerden zombilere karşı halkın meydanlara inmesi istenir, halk meydanlara inip zombiler tarafından öldürülür, zombi nüfusu on katı artar, bim yağmalanır, herkes güvenli ve ıssız bölge olarak beylikdüzü'ne doğru yola çıkar, bulgaristan sınırından avrupa'ya oradan da kuzeye kaçma planları yaparken hayatımın aşkı ile tanışırım, hayatımın aşkı köşeye sıkıştığımız bir sokakta beni öperek kendisini fena eder, ben de laboratuvara kapanıp köpeğimle zombiler üzerinde deneyler yaparım, hiçbir sonuca ulaşamayıp sıkılıp bi hava almaya çıkarım, çıktığımda dünyadaki tek insan olduğumu fark ederim ve f16'ım ile manhattan sefalarında kendimi fırlatıp empire state'in tepesine inip twerk yapıp aşağı atlarım, düşerken hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçer, yere çarpmadan sıkıntıdan ölürüm.*
olmayan savaş. zira kürdistan diye bir yer yok. sosyal medyada duyar kasmak yerine siktirip gidip savaşın varsa da.
edit: ya melis bence de halkların kardeşliği hdp kürt hakları falan şöyle uzan da seni bir sikeyim.
sevgili tarkan ile olan işbirliğim sonucunda 2 dakika önce yazdığım şarkı.. tüm sevenlere gelsin..
hornet'den yatağına bir yol varsa
bu aşktır elbet
çıplak fotoğrafın yetti bana
kalktı bir kıyamet
aç kapını, ben geldim
giydiğim siyah boxer
zevk suyuyla beslerim seni
poppers yerine koklarım seni
anüsümün tüm duvarları senin
sen inlet, ben sikerim seni
masaüstünde sikerim seni
sikerken uyuturum seni
penisimin tüm damarları senin
ben seni sikerim seni
tut donumdan çek götür beni
hüüüüp diye içine çek döllerimi
sadece aktifsen bu seks olmaz
bunu yaz bir yere
sarılıp yatmazsam sikim girmez götüne
dünya sikimde değil
olmuşum sana pervane.....