bir dinozorun anıları isimli kitabında sait faik abasıyanık'ın biseksüel olduğunu kendisine itiraf ettiğini, ölmüş olduğundan dolayı da bunu açıklamakta bir sakınca görmediğini belirtmiştir. iddiaya göre saplantılı bir aşık olan abasıyanık, rum bir gençle bir münasebet halindeymiş. gerçi kitaptan aklımda kalan daha ziyade kız arkadaşı için kavga edip kan içinde kalmasıydı.
kuzey japonya halkı olan ainular japonlara göre farklı fiziksel özellikler göstermektedirler. onlara göre daha kara ve kıllıdırlar. bear gibiler yani. ainu bear diye bir kullanıcı adı alınmasında hayır vardır.
neyse. özellikle ikinci dünya savaşı yıllarında herkes kendinin bir saf ırk olduğunu iddia eder olmuştu. sanki marifetmiş gibi. japonların iddiası da buzul çağı sonlarında asya ile japonya buzullarla birbirine bağlıyken ainular sibiryadan göç etmişler, buzullar eridiğinde isee japonya dünya ile iletişimini kesmiş ve kendi saf ırkları ortaya çıkmıştır.
ancak ne yazık ki evdeki hesap çarşıya uymamış, genetik bilimi japonların koreliler ve çinlilerle akraba olduğunu; ainuların ise melezlenmiş başka bir toplum olduğunu ortaya koymuştur.
kaliforniya üniversitesi'nden profesör jared diamond'un 30 yıllık çalışmasını kaleme aldığı kitap. ülkemizde tübitak yayınları basım haklarını almıştır.
yazar bugunkü medeniyetin temellerini araştırır. 26 yaşında yeni gine'ye bir kuş gözlemcisi olarak giden yazar oradaki yerli insanlarla da iyi ilişkiler kurmuştur. oradaki yerlilerden jali ile yakın arkadaştır. (gey olarak değil ama) jali'nin bir sorusu üzerine bu araştırma yapılmış ve bu kitap ortaya çıkmıştır. soru şudur? beyazların bu kadar fazla olanakları varken biz yerlilerin neden yok? yani ne oldu da beyaz ırk bu kadar hızlı ilerlemişken yerliler bu gelişmeyi sağlayamadı.
bu soruyu yanıtlayabilmek için bir çok farklı ülkeye seyahatler gerçekleştirmiştir diamond. aztek, maya, inka ülkelerinin nasıl fetih edildiklerinden; bugünkü japon ve çin uykarlıklarının temellerini; bilimsel araştırmalar ışığında incelemiş ve birçok esrarı aydınlatmıştır. örneğin japonlar her ne kadar kendilerini saf ırk olan ainulardan olarak kabul etsede; genetik bilimi japonların korelilerden onlarında çinden geldiğini söylemektedir.
tüfek, mikrop ve çelik...beyaz ırkın dünyaya tahakküm etmesini sağlayan araçlardır. çelik ile kılıçlar yapıldı, oysa kızılderililer daha bronz kullanmakta idi. yerli ülkelerinde madenlerde bulunmaktaydı oysaki. barutu ilk olarak çinliler buldu, araplar ateşli silaha çevirdi, tüfek ise avrupada ortaya çıktı. neden yerliler yapamadı bunu? ve mikrop... yerlilere hediye olarak avrupadaki çiçek hastahanelerinden getirilen battaniyeler ile kitleler öldürülmüştü. neden bağışıklık sistemleri gelişmemiştir.
15. yüzyılda başta salmanaca üniversitesi olmak üzere bir çok kişi ve kurum yerlilerin hayvan olmadıklarını, kendileri gibi insan olduklarını ispatlamaya çalışıyordu. yeterki daha fazla katledilemesinler diye. onlara okuma yazma öğrettiler, keman gibi enstrümanlar öğrettiler, silah kullanabildiler. ancak katliamın önüne geçebildiklerinde çok geçti. yerliler zeka olarak kendilerini ispatlamışlardı. peki neden onlar bu icatları geliştiremediler.
özetle cevap beyazların coğrafya ve tarihlerinde idi. medeniyete giden yol yazara göre tarımdan ve daha sonra hayvancılıktan geçmektedir. tarım nüfus patlamaları yaratır, nüfus devletleri ortaya çıkarır, rekabet icatları getirir gibi bir döngü söz konusudur. mezopotamya ilk olarak tarım yapılan yerdir. ilk devletler burda kurulmuştur. buğday ekimi yapılmaktadır. buğday tohumları yerlere serpilerek kolayca üretilebilir. oysa amerikan yerlilerinin elindeki kabak yada patates böyle değildir. ayrıca toprağı sürmeye yarayan at, öküz gibi hayvanlar da yerlilerin elinde yoktur. verimsizlik söz konusudur...
tabiki bu anlatım oldukça özet; kitabı tavsiye ederim. son derece akıcı ve merak uyandırıcı.
orjinalin zıt anlamlısı. orjin nasıl ki ortayı ifade ediyorsa, marjin de kenarı ifade eder. marjinal de ortada olandan, herkes gibi olandan farklı olanı ifade eder. kenarda olanı, ötekiyi ifade eder. fransızca'da sanırım tabi. türkçe'de ibne demek.
1991 yılında norveçli yazar ve aynı zamanda felsefe öğretmeni jostein gardner tarafından kaleme alınmıştır. romanın orijinal adı sofies verdendir. konusu felsefe tarihidir. yazar on beş yaşında olan kızına felsefe tarihini anlatabilmek için; didaktik olmaksızın özel bir kurgu ile bu romanı yazmıştır. ayrıca filmi de çekilmiştir. ilgilisi buradan ulaşabilir. http://www.720pfilmizle.tv/sofinin-dunya...
kitap, sofinin bahçesinde kim tarafından yazıldığı belli olmayan bir takım mektuplar bulması ile başlar. daha sonradan bu mektupları kimin yazdığını öğrenir, onunla bir takım seyahatler yapar. bütün bu kurgu tabiki felsefe tarihi bilgileri ile donatılmıştır. doğa filozofları ile başlayan süreç, antik yunan ve roma dönemi, ortaçağ filozofları ile devam eder. barok dönem ve aydınlanma çağı da dahil olmak üzere tüm filozoflar ve görüşleri teker teker irdelenir. ayrıca freud ve darwin gibi modern dönem filozofları da incelenmiştir.
kitabı okuduğumda on sekiz yaşındaydım ve üzülmüştüm çünkü sofie on beş yaşındaydı. sanki ne olacaksa benimki de saflık. felsefe gibi çok geniş bir alanda sağlam bir temel bilgi isteyen okuyuculara nacizhane tavsiyemdir. ayrıca keyifli vakit geçirmek için de birebirdir. birden fazla defa okunması gerekli olan kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum.
bilinçaltındaki sebebi mükemmeliyetçiliktir. öyle ki, birey teferruatlı düşünmekten, eksik yapacağıma sonra tam yaparım der. güya sakin kafayla çalışacaktır, güya doğru dürüst yapacaktır, güya adam gibi halledecektir. tabiki bunlar gerçekleşmeyecektir.
bir işi bitirmenin yolu ona başlamaktır. düşünmeden atılarak üstesinden gelinir.
medeni kanunda yada başka her hangi bir kanunda eşcinsel evlilikleri yasaklayan bir madde yoktur. eşcinsel evlilik yasak değildir.
peki neden yapılamaz? çünkü hukuk sistemi tanımlamamıştır. kanunen evliliğin tanımı karşı cinsten olan kişiler arasındaki akit olarak geçer. aynı cins kişiler evlenirse buna hukuken yok hükmündedir denir. ancak bir tespit davası açılabilir. hiç bir sonucu olmayan bir işlem anlamına gelir bu. yani boşanma davası açılmaz, nafaka alınmaz, mal paylaşılmaz. baştan beri yokmuş gibi kabul edilir.
açtığı konuları beğendiğim bir yazar. bilgiye önem veriyor. yalnız biraz acele acele yazıyor sanki. fakat yinede beğeni ile takip ediyorum. hoşgeldin gordias.
insanların kendilerini değerli kılmak için başkasını yermesinin, hor görmesinin beyhude bir çaba olduğunu ifade eden teoridir.(sanırım). bende böyle düşünüyorum.
aşağı çemişgezekliler ile yukarı çemişgezekliler birbirinin aynıdır ve akrabadır. ama sebepsizce birbirlerinden nefret ederler. (bkz: dedeme kurbanda yağlı et sattı bunlar) bu nefret kişinin kendini bilmemesinden kendine değer vermemesinden ileri gelir. insanlar bu şekilde davranarak adeta bir zıtlık, kontrast yaratarak kendilerini değerli kılmaktadır aslında. yani siyahı iyice koyult ki beyaz daha netleşsin, ortaya çıksın.
ancak yazar, sevgili imla klavuzu bu noktada der ki (sanırım) ; oysa bunu yapacağınıza herkes y'ye yani kendine değer verse, bu karalama, ifşa etme dürtüsü ortadan kalkar. yani siyah da güzel bir renk beyazda, aşağı çemişgezekliler de değerli yukarıda, x de iyi y de.
bir başka deyişle herkes kendine kendi hayatına baksın. birini kötüleyerek kendini düşürürsün. birine çamur atmadan önce düşün ilk önce senin ellerin kirlenecek.
bazı yazarlarının eften püften tartışmaları gereğinden çok fazla uzattığı sözlük. bu nedenle güzel konuların sol frame de eriyip gitmeye mahkum olduğu sözlük.
olmadığına inanmak istediğim bir model. kabul ediyorum bir çok konunun savunucusu oluyoruz, muhafazakar toplumda yetişmenin verdiği reflekslerimiz var. yani muhafazakar toplum uzerimize oyle bir çullanıyor ki, bir çok marijinal tutumu savunmak gibi bir dürtümüz var. fakat yine de bunu savunmak istemiyorum ben, hiç bir şekilde. ahlaksızlık mı değil mi bununla ilgilenmiyorum. ama bu akılsızlık. para kazanmak çok zor birşey değil. bir meslek yada iş illaki bulunur. para için cinsel ilişkiye giren kisi en büyük zararı kendine verir. en özel hayatını böyle kamuya açacaksa biri ile nasıl mutlu olur? hayatına nasıl devam eder ? yani marijinal duruyor ama kesinlikle hiç bir insanin bu mutsuzluğu yaşamasjnı istemem.
bayan trump. donald trump başkan olduğunda 4 çocuğu ve bu kadınla çıkıp konuşma yapmıştı; oradan biliyorum bu kadını. ay bütün sülalenin mi suratından melanet akar yarab; bu ne çirkinlik böyle. hemen kanalı değiştirdim. *
doğası, coğrafyası, iklimi, bitki örtüsü, tarihi, kültürü kısacası herşeyi ile cennet gibi bir ülkedir. ancak politikacıları hakkında yorum bile yapmak istemiyorum. (bkz: o aslında iyi de arkadaşları kötü)
yüz temel eser arasından çıkarılması kararını isabetli bulduğum roman türünde yazılmış edebi eserdir. zira son derece trajik olayların yaşandığı bu kitabi minicik tertemiz beyinler erkenden okumamalıdır.
brezilyalı yazar jose mauro (mario değil) de vasconcelos tarafından kaleme alınmıştır. kendi çocukluğunu yazmıştır. (jose & zeze) portekizli bir baba ve kızılderili bir annenin oğludur, oldukça yoksuldur. kızılderili olması ezilen bir sınıfa dahil etmiştir onu.
can yayıncılık geçen sene çok güzel bir baskısını çıkardı. gerçi askerdeyken elimde romanı gören bir komutan o ne yemek kitabımı diye sormuştu. ama bilmeyebilir tabii.
romanın devamı da güneşi uyandıralım ve delifişek romanları ile gelir. ben tavsiye ederim. hayat güzel bir yer mi değil mi buna insanların kendileri karar verir. güzel bakanların ki güzel olur. iste bu kitap da bunu sağlama potansiyeline sahip. hayattan istifade edelim. çok güzel romanlar var.