kufala

Durum: 238 - 0 - 0 - 0 - 26.07.2013 23:17

Puan: 2696 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

effortless perfection..
  • /
  • 12

iz bırakan kitap cümleleri

''yaptıkları hazırlığın farkına bile varmayacak bir erkek için hazırlık yaptıklarının farkına bile varmamak, kadınlara özgü bir muammadır."

(bkz: bit palas)

iz bırakan kitap cümleleri

''pollyanna, benim yanımda eroinman bir orospu kadar umutsuz kalırdı.''

(bkz: kinyas ve kayra)

oray eğin

donanımlı mutfak robotu. adam her şeyi ve herkesi karıştırarak orgazm oluyor sanırım. yani hep şöyle bir tablo var kafamda, oray bir yazı yazıyor, daha sonra ortalık karışınca böyle ellerini çırpa çırpa kahkalar atıyor. olay büyüyünce ruhsal patlamalar yaşıyor. en sonunda da yediği haltın ona verdiği zevkten orgazm oluyor. evet. adının ve soyadının tuhaflığından bile nasıl bir insan olduğu anlaşılabiliyor. oray eğin, oray eğin, oray eğin...söyleyince gerçekten çok tuhaf geliyor..

oh what a feeling

the organ'dan elimizde kalan son nimet olan thieves ep'sinin en güzel parçası. katie sketch'e bir kez daha aşık olma sebebi.

you let in the ghost of her
now i see it everywhere
take your body back
but oh oh please leave me the fear

loneliness is in the air
even the birds are in pairs
i can hear it in their peeping
oh what a feeling

and i get the strangest feeling
when i float up to the ceiling
all the blubbering and moans come
from my body down below

they'll come in twos
follow when i lean my tomb
i can hear it in their peeping
oh what a feeling

they'll take whatever they want
and they'll have whatever they want
and they'll take whatever they want
swing a broom, bat them out
and they'll have whatever they want
trash can lids aren't shields enough
and they'll come whenever they want
at quiet times, times for us
and they'll come whenever they wan

cardinal melon

yazlık içki klasmanına girebilecek, bir kaç parça lime ve bol buz ile daha da lezzetlenen, kavunun kokusu ve aromasının etkisiyle arka arkaya yuvarlanabilen ancak seri şekilde yuvarlandığında çarpma etkisine sahip olabilen, her daim gitmese de zaman zaman güzel gelen içki. bir de ekşi elmalı rocco lolipop'u cardinali koyduğunuz bardağın içine bırakın. yavaş yavaş eriyor. öyle de enfes oluyor.

stroszek

werner herzog tarafından yönetilen, senaryosu dört günde yazılan 1977 yapımı film. filmin başrol oyuncusu bruno s. gerçek hayatında da bir fahişenin çocuğudur ve senaryo bruno s.'in hayatından biyografik öğeler taşır. genel anlamda bu tarz pek çok film olsa da, yönetmen herzog, american dream denen şeyin gerçek yüzünü, olağanüstü bir soğuklukla perdeye aktarmıştır. filmin kült haline gelen son sahnesi yüzünden yapım ekibiyle anlaşmazlık yaşar ve bu sahneleri kendisi çeker.
ayrıca ian curtis intihar etmeden önce son kez bu filmi izlemiştir.

the hacienda

24 hour party people filminde sıkça rastladığımız, factory records'ın sahibi tony wilson tarafından 1982 senesinde açılmış klüp. yola manchester sound ile çıkıp, zamanla rave kültürünün doğuşuna neden olmuştur. club kültüründe bir ilkin yaşandığı yerdir aynı zamanda. insanlar ilk kez müziği icra edeni ya da yaratanı değil, müziği onlara ileten bir dj'i burda alkışlamışlardır. rave kültürünün etkisiyle gelen kimyasal kullanımının had safhaya ulaşması ve bir kişinin mekanda ölmesi sonucu kapanmıştır..

clara luzia

alalie lilt'den aşina olduğumuz clara'nın diğer projesi. albüm kartonetleri ve web sitesindeki illüstrasyonlarda sadi güran ile çalışan, ülkemiz sınırları içinde oldukça sık gördüğümüz viyanalı, güzel sesli, güzel kadın.

grunge

seattle'da büyüme sancılarını çeken ergenlerin, istedikleri gibi olmayan annelerine, fakir babalarına, gözü yükseklerde olan kızlara, her gün dişlerini biraz daha bileyen çarklara karşı, evlerinin garajlarında nefretlerini kusma biçimidir grunge. yağmur, hırkalar, converse, mavi gözler, şırıngalar ve jeremy wade delle ile özdeşleşmiş, verdiği iki büyük kayıplada kendi kendini boğarak sonunu getirmiş bir akımdır..

richey james edwards

şoförleri olarak işe başladığı manic street preachers'ın zamanla kalbi, beyni, frontmadan daha göz önünde olan adamı haline gelen, yazdığı sözler, yaptığı besteler, alkol ve uyuşturucudan bir türlü yakasını kurtaramaması, şizofrenik davranışları, self injury saplantısı ve for real vakası ile efsaneleşen ve 14 şubat 1995'den beri kayıp olan ve artık resmen ölü ilan edilmiş olmasına rağmen grubun gelirinin 1/4'ini hala kendisine ait banka hesabına yatırmakta olduğu ingiliz müzisyen. ortadan kaybolmasıyla manic street peachers'dan pek çok şey götüren, varolan en güzel gülümsemeye sahip insan evladı...

muşta

tahribat yaratmaktan başka amacı olmadığı için dünyanın hemen hemen her ülkesinde kullanılması yasak olduğu halde bulması çok kolay olan bir tür savunma silahı. elin dört parmağına yüzük gibi geçirilerek kullanılan, bilimum metallerden yapılan bu alet adam gibi kullanıldığında kemikleri kırmayıp un haline getirerek parçaladığı için daha sonra kemiklerin doğru bir şekilde kaynaması gibi bir durum söz konusu değildir..

can aslandere

7 mayıs 1996 günü rumeli hisarında, boş bir arsada, overdose'dan ölü olarak bulunan küçük iskender'in güzel çocuğu... iskender, cehenneme gitme yolları kitabında can'ın ajandasında yer alan çizimlere, şiirlere yer vermiştir. bir röportajda, "inandığım hiçbir ideoloji yok. değerlerin hepsi yapay. gerçek değerlerin hepsi yok olmuş, inanacağım insanlar yok. riyakar ilişkiler, düzenbazlıklar... bunlardan hangisinin içine girip beraber olabileceğimi bilemiyorum. hiçbirine ait değilim..." diyerek, ölümünden sonra annesinin de söylediği gibi ''yanlış bir zamanda, yanlış bir dünyaya'' doğduğunu kanıtlamıştır...

electroclash

isim hakkını bugün elinde tutan, larry tee tarafından ortaya atılmış, punk, new wave, dark wave, synthpop gibi soundların karışımı ile oluşturulmuş, new york orijinli, liverpool gelişimli, east london patlamalı janr. gün itibariyle disco-punk akımıyla kardeş olma yolunda, karanlık tarafını glow sticks ve neonlarla parlatan, androjen imgeli, seksapalitesi yüksek ve bir o kadar da hırçın olan bu türün en iyi örnekleri, erol alkan, p.y.t., peaches, ladytron, robots in disguise, fischerspooner, ladyhawke, client, electrocute, le tigre gibi isimlerden dinlenebilir.

rilo kiley

1998 senesinde kurulan jenny lewis'in en az kendisi kadar güzel olan vokali ile başını çektiği los angeles orjinli indie müzik grubu. şarkıları dawson's creek, buffy the vampire slayer, the o.c gibi dizilerde kullanılan grup esas patlamayı 2007 senesinde nip/tuck dizisinde kullanılan the moneymaker adlı parçaları ile yaptı. video klibi bazı ülkelerde ucundan kıyısından makaslanarak gösterilse de, grup için önemli bir atak oldu. genel anlamda çok orijinal bir iş olmasa da yaptıkları kaliteli bir iş olmasından ötürü kulağı rahatsız etmeden, güzelce dinlenebilir..

my little pony

intertoy'un satışa sunduğu özellikle kız çocuklarının pek bir sevdiği, uzun, rengarenk yeleleri, unicorn gibi tek boynuzları olan küçümen midilliler şeklindeki oyuncaklar.

aynı zamanda da, norveç orjinli, çok güzel şarkılara sahip indie pop grubu. özellikle, the sun turns, do you really love me, a song for you dikkat edilmesi gereken parçalar.

amanda lepore

bilinen en şöhretli, en paralı, en freaky ve girly transeksüeldir. erkek olarak doğmasına rağmen on beş yaşından itibaren sayısız operasyon geçirmiştir. heatherette, jeffree star gibi pek çoklarına ilham kaynağı olsa da esas şöhretini david lachapelle tarafından çekilen fotoğraflarına borçludur. arada sırada müzikle uğraşıp ep'ler yayınlasa da aslen varlığıyla para kazanan bir it girl'dür. bulunduğu yerde durması yeterlidir...

meyra

ılıcak'ların gelini. evet evet benim için bu kadının tek tanımı ılıcak'ların gelinidir. tanım mı? tanım bu işte. lakin tanımdan da öte söylemek isterim ki, ben bu kadından nefret ediyorum. bildiğiniz nefret. yolda görsem belediyeye telefon açarım gelip zehirlesin diye. öyle bir nefret benimkisi. yoo yoo lütfen arkadaşlar bu kadının konservatuvar mezunu olmasının, new world school of the arts'da eğitim almasının hiç ama hiç önemi yok. çünkü bu kadın hakikaten kendisini tori amos falan sanıyor. hele o saçlarını turuncu yapmalar, bir bukleler bir şeyler..lakin ne olursa olsun bu kadın domuşuk kardeşim! bildiğiniz domuzu hatırlatıyor bana. ayrıca bırakın opera eğitimi almış dört tenor, beş tenor ayaklarını. sesin, duruşun, şarkıların hepsi yapmacık, yapmacık ve yapmacık. ayrıca burnunun estetiği berbat ötesi. kötüsün meyra ve kötü kalacaksın.

xxy

hermafrodit olarak dünyaya gelen bir çocuğun, kendisinin ve ailesinin yaşadığı, duygusal, sosyal sıkıntıları, çocuğun değişim sürecini, kişisel ve sosyal travmalarını başarılı bir şekilde sunan geçtiğimiz yıllarda istanbul film festivali'nde de gösterilmiş güzel film. aldığı ödüller arasında şunlar gösterilebilir, 2007 cannes eleştirmenler haftası büyük ödül, 2007 edinburgh yeni yönetmen ödülü, 2007 bangkok altın kinnaree en iyi film, 2007 goya en iyi yabancı ispanyolca film...

çık hayatımdan

video klibinde yer alan bodrum, kule bar görüntüleri ile gülümseten lityum şarkısı. evet şarkı çok orijinal veya çok çok muhteşem değil. ama takılıyor zaman zaman insanın aklına. lakin klibin renkleri çok güzel. özellikle de gizem akman takdire şayan bir oyunculuk sergiliyor. özellikle amcanın dürtme ötesi bir hareketle kendisini uyandırdığı ve bahçede kafasını yerden kaldırıp baktığı ilk an..çok güzel bakmış hakikaten..

ekonomi üniversitesi

izmir sınırları içinde yer alan ve beni her geçen gün daha da şaşırtan enteresan bir üniversite.
hakkında verebileceğim bir kaç örnek var..liseyi beraber okuduğum ve salaklığı izmir'e yayılmış, ''madenden ne çıkar'' sorusuna ''maden sodası'' diye cevap verebilen bir kızı psikoloji diploması ile ödüllendiren, bir diğer arkadaşım iki ile ikinin çarpımını zor yaparken ve üstüne üstlük ilk öss denemesinde barajı bile geçemeyen bir insan olaraktan beş senelik ekonomi üniversitesi macerasından üstün bir başarı ve işletme diploması ile ayrılırken ve bunun gibi daha pek çok insan burada eğitim ve öğretim görürken ne kadar üniversite olduğu tartışılan otelden bozma eğitim kurumu..
  • /
  • 12
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 238

sunday morning

güzel bir the velvet underground şarkısı..

sunday morning, praise the dawning
it's just a restless feeling by my side
early dawning, sunday morning
it's just the wasted years so close behind
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning and i'm falling
i've got a feeling i don't want to know
early dawning, sunday morning
it's all the streets you crossed, not so long ago
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning
sunday morning
sunday morning

pagan poetry

björk'ün vespertine albümünün beşinci şarkısı.
sanırım björk'ün bugüne kadar yaptığı en güçlü ve şiddetli eseri..kaotik, esrik, saplantılı ve bir o kadar da sado mazoşist bir aşkı anlatan şarkının video klibi de tüm zamanların en iyi kliplerinden biri sayılabilir kanımca. videonun başında soyutlanmış bir cinsel ilişkiden sahneler vardır ve bu ilişki björk ve sevgilisi matthew barney arasında geçmektedir. video da björk'ün nipple piercinglerini de görebiliriz..
her şey bir yana, tek bir dokunuşla aşık olabilmeyi, kendi kendine kırılmayı anlatan, zedelenmiş ruhları iyice kanırtan, kendini korumayı bilmeyenlerin kalplerini ve ruhlarını şiddetle uzak tutması gereken şarkıdır.

give me love

sürekli kafamda dönüp duran ed sheeran şarkısı. çok iyi bir şarkı değil ama video klibi öyle güzel ki..alın işte hem sözleri hem de klibi..

give me love like her,
'cause lately i've been waking up alone,
paint splattered teardrops on my shirt,
told you i'd let them go,
and that i'll fight my corner,
maybe tonight i'll call ya,
after my blood turns into alcohol,
no, i just wanna hold ya.

give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love.

give me love like never before,
'cause lately i've been craving more,
and it's been a while but i still feel the same,
maybe i should let you go,
you know i'll fight my corner,
and that tonight i'll call ya,
after my blood is drowning in alcohol,
no i just wanna hold ya.

give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
give a little time to me, or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my my, my, my, oh give me love.

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover.

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (love me, love me, love me).

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love, love me),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love).

my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love

of all the money that e'er i had
i've spent it in good company
and all the harm that e'er i've done
alas it was to none but me
and all i've done for want of wit
to memory now i can't recall
so fill to me the parting glass
good night and joy be with you all

of all the comrades that ever i had
they are sorry for my going away
and all the sweethearts that ever i had
they would wish me one more day to stay
but since it falls unto my lot
that i should rise and you should not
i'll gently rise and i'll softly call
good night and joy be with you all

a man may drink and not be drunk
a man may fight and not be slain
a man may court a pretty girl
and perhaps be welcomed back again
but since it has so ought to be
by a time to rise and a time to fall
come fill to me the parting glass
good night and joy be with you all
good night and joy be with you all

asia argento

italyan yönetmen dario argento'nun, kendisi gibi yönetmenlik, oyunculuk hatta dj'lik yapan, dikkat çekici hiç bir özelliği olmamasına rağmen akıl almaz bir seksapaliteye sahip, babası tarafından yönetilen trauma ve the phantom of the opera filmlerinde aldığı rolleri, marilyn manson'a çektiği video klibi, enteresan dövmeleri, brian molko ile yaptığı je t'aime moi non plus düeti, this picture video klibinde yer alması ve beraber yayınlanan fotoğrafları ile kısa zamanda alt kültürün ikonlarından birine dönüşmüş harika ve bir o kadar da arıza olan kadın..

the smiths

80s başında steven patrick morrissey ve johnny marr denen iki adamın bir araya gelmesiyle kurulan ve 80s sonuna kadar faaliyet gösteren grup. evet tanımımı da yaptığıma göre içimdekileri dökmeye başlayabilirim. öncelikle the smiths, there is a light that never goes out'dan ibaret değildir. 500 days of summer'ı izleyip akabinde the smiths için ölüp bitenlere bunu belirtmek isterim.
irlanda asıllı olmasına rağmen manchester'da doğan koyu katolik bir ailenin, uyuşturucu bağımlısı, yalnız ve sürekli oscar wilde okuyan, içine kapanık çocuğu morrissey'in ve ne kadar yetenekli olduğunun her daim farkında olan johnny'nin insan ruhunu tarumar etme serüveni 1984 yılının başında piyasaya sürdükleri debut albümleri the smiths ile başlar. post punk ve manchester'ın madchestar olarak anılmasına neden olmaya başlayan rave kültürünün yavaş yavaş yükselmesine rağmen, elektronik her sesten uzak kalarak, morrissey'in melankolik lakin harikulade sözleri ve marr'ın yoğun riffleri ile kotarılan albüm grubun nasıl bir portre çizeceğini ortaya koymuştur. bugün bile müzik tarihinin en iyi albümlerinden sayılan the smiths, pretty girls make graves, this charming man, still i'll, what difference does it make gibi hitler barındırmaktadır. bizzat morrissey tarafından tasarlanan albümün kapağında andy warhol'un flesh filminden bir kare yer almaktadır.
ilk albümün başarısı ile iyice gazlayan ve ilk albüm ile ikinci albüm arasında hatful of hollow adında bir toplama sıkıştıran grup 85 kışında ikinci stüdyo albümleri meat is murder'ı yayınlar. 11 yaşından beri vejeteryan olan morrissey'in tavrı ile grubun politik duruşlarının şarkılara oldukça yansıdığı bu albüm listelerde bir numaraya kadar yükselen hitler çıkarmıştır olmasına rağmen grubun tavrı yüzünden oldukça eleştiri almıştır. fakat yine de hiçbir eleştiri yapılan işin başarısını ve that joke isn't funny anymore, meat is murder, well i wonder, i want the one i can't have gibi hitleri gölgeleyememiştir.
the smiths, 85 sonunda bir sonraki albümleri the queen is dead'i kaydetmiş, bununla da kalmamış amerika ve ingiltere'yi baştan başa turlamıştı. her geçen gün artan popülariteleri ve kendi şirketleriyle yaşadıkları sorunları, albümün yayınlanmasının gecikmesi ile büyük plak şirketlerinin yeni avı olan grup müzikal anlamda yine harika bir albüm yayınlamasına rağmen kendi içerisinde çatırdamaya başlamış, andy rourke gruptan atılmış, yerine craig cannon getirilmiş fakat iki gün sonra rourke gruba geri dönmüştür. bunun yanı sıra morrissey ve johnny arasında her geçen ve gün gün büyüyen ego savaşları grubu yormaya başlamıştır. lakin, 86 yılında kapağında alain delon'un fotoğrafının olduğu albüm satışa çıkmış ve ingiltere listelerine iki numaradan giriş yapmıştır. bu albüm there is a light that never goes out, some girls are bigger than others, cemetry gates, i know it's over, bigmouth strikes again, never had no one ever ve the boy with the thorn in his side gibi en bilinen the smiths şarkılarını bünyesinde barındırır. ve bu albümden sonra grup emi ile anlaşma imzalar..
sene 87'yi gösterdiğinde kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalar marr ile morrissey'i iyice birbirinden uzaklaştırmış, marr'ın gruptan ayrılmak istediğini her fırsatta dile getirmesine, sürekli alkole abanmasına neden olmuş, bu durumlar da morrissey'in iyice hırçınlaşmasıyla sonuçlanmıştır. yine de müzikal anlamda üretimlerine devam eden grup shoplifters of the world unite ve sheila take a bow adında iki single ve the world won't listen adındaki ikinci toplama albümlerini yayınladılar. sheila take a bow listelerde iyi bir başarı grafiği çizdi ve bunun ardından morrissey ve marr birlikteliğinin son ürünü olan strangeways, here we come 87 baharında kaydedilip eylül ayında piyasaya çıktığında marr gruptan ayrılalı bir kaç ay olmuştu..marr'ın yerine başkaları geçmeye çalışsa bile mümkün olmadı. genel anlamda bakıldığında da kasvetli bir havası olan albüm resmen iki efsanenin ayrılığını yansıtır. stop me if you think you've heard this one before, i started something i couldn't finish, girlfriend in a coma, last night i dreamt that somebody loved me gibi hitler çıkaran albüm grubun dördüncü ve son albümüdür..
artık ipler kopmuş, geri dönülmez yola girilmiş, hem marr hem morrissey birbirlerine olan öfkelerini her fırsatta dile getirir olmuşlardır.. bu dört albümün yanı sıra 86'da rank adında bir live kayıt ile 2008'de the sound of the smiths adlı bir best of albüm yayınlayan grup bir daha isimlerinin bile yan yana gelmemesi için sonsuz çaba harcamıştır..
johnny marr, smiths sonrasında the pretenders, electronic, the the, johnny marr and the healers ve modest mouse gibi gruplarda karşımıza çıkmasına rağmen 2008'den beri beraber olduğu the cribs ile yollarını ayırmıştır. şu günlerde de the messenger isimli güzel ötesi bir tekli yayınlamıştır, albüm ise şubat 2013 gibi piyasada olacak gibi görünüyor..
morrissey ise, solo kariyerine odaklanmış, dokuz albüm çıkarmış ve johnny marr ile tekrar biraraya gelip gelmeyecekleri sorulduğu zaman ''eğer bir daha johnny ile bir araya gelirsem oturup taşaklarımı yerim. bunu on bir yaşından beri vejeteryan olan bir adam söylüyor, dikkatinizi çekerim.'' demiştir...

lungs

florence and the machine'in temmuz 2009 çıkışlı debut albümü. albüm çıkar çıkmaz ingiltere listelerine iki numaradan giriş yapmıştır. yıllardır çıkan en muhteşem debut albümlerinden biri kabul edilmektedir. ancak grubun çok uzun zamandır takipçisi olanlar için bu albüm biraz hayal kırıklığı olmuştur. çünkü zaten daha önce yayınlanan ep'ler ve live kayıtlar sayesinde albüm içindeki şarkıların pek çoğu daha önce dinlenmiştir. yine de flo'nun hakkını yememek lazımdır. yıllardır hala kendisini dinleten albümlerden biridir. çeşitli limited edition'ları da bulunmaktadır. tracklist ise şöyledir..

1. dog days are over
2. rabbit heart (raise it up)
3. i'm not calling you a liar
4. howl
5. kiss with a fist
6. girl with one eye
7. drumming
8. between two lungs
9. cosmic love
10. my boy builds coffins
11. hurricane drunk
12. blinding
13. you've got the love
Henüz takip ettiği biri yok.