kufala

Durum: 238 - 0 - 0 - 0 - 26.07.2013 23:17

Puan: 2696 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

effortless perfection..
  • /
  • 12

pazartesi sendromu

hızlı geçen cumanın, akabinde gelen cumartesinin, alınan alkolün, atılan kahkahaların, sevişirken harcanan eforun, yol, köprü ve baraj olarak çalışan insana geri dönmesidir.

viktor and rolf

viktor horsting ve rolf snoeren adlı iki moda tasarımcısı tarafından kurulmuş moda evi. hollanda'lı olan ikili 90'ların başından beri yaptıkları ile epey bir ilgi çekmiştir. her zaman belirli konseptleri vardır. kendileri de çok güzel giyinen bu beyler minimalist tarzlarını h&m için hazırladıkları koleksiyona yansıtıp üstüne üstlük bir de butik açınca biraz daha pret a porter bir tarza bürünmüşlerdir. velhasıl yine de yaptıkları tasarımlar fevkaladedir..

steve buscemi

the big lebowski, reservoir dogs, con air gibi filmlerle resmen oyunculuk dersi veren, the sopranos için yönettiği bölümlerle takdiri bir kez daha kazanan, lou reed'in bir albümünde kendisine eşlik eden, coen kardeşler tarafından çok sevilen, gözlerine pörtlek diyenlere inat varşova film festivalinin açılışında havaya lens atıp gözüyle yakalayan, yazan, yöneten, oynayan ve tüm bunların yanı sıra profesyonel bir itfaiyeci olan, adının geçtiği her filmin koşulsuz izlenmesi gerektiğine inandığım elli yaşını devirmiş aktör..şu günlerde boardwalk empire ile yine, yeni, yeniden yardırıyor..

christopher walken

yüzü aşkın filmde rol alan, akademi, bafta, altın küre gibi pek çok ödüle sahip, kendine has oyunculuğu ve kariyerindeki başarısına rağmen sergilediği serin duruş ile insanı kendine hayran bırakan 1943 doğumlu aktör. özellikle pulp fiction filminde butch'a getirdiği aile yadigarı saatin babası ve dedesi tarafından nasıl zor şartlarda sakladığını anlattığı sahneler gerçekten harikadır. tüm bunların yanı sıra madonna'nın, david fincher tarafından çekilen bad girl adlı şarkısının video klibinde izlenildiği zaman kendisine aşık olmamak elde değildir..

chris cunningham

1970 doğumlu ingiliz video yönetmen. stanley kubrick ile çalışmaktan sıkıldığı için video klip çekmeye başladığı söylenir. çektiği her video klip mutlaka bir yerlerden sansür yer. güzel işleri arasında şunlar sayılabilir,

the horrors - sheena is a parasite
placebo - 36 degrees
portishead - only you
madonna - frozen

love will tear us apart

insan ruhuna ian curtis tarafından atılan imza..binlerce coverı olmasına rağmen, joy division versiyonunun iki ayrı kaydı bulunmaktadır. ilki 1979 senesinde, bir diğeri de 1980 senesinde kaydedilip, ritim olarak birbirlerinden farklıdırlar. ama iki hali de olağanüstüdür. post punk için bir başyapıt sayılır. grubun nisan 1980'de yayınlanan substance albümünde yer alır ve ian curtis bu şarkıyı karısı deborah curtis için yazmıştır. kısa bir süre sonra da intihar etmiştir. orjinal video klibinde joy division'un stüdyo olarak kullandığı hangarda çekilen rastgele görüntüler vardır. parça, pek çok filmde soundtrack olarak kullanılmıştır lakin, en çok donnie darko'nun evinde verilen partide, kapı çalınıp da donnie'nin kapıyı açıp, şarkının çalmaya başlaması ile vurucu olmuştur. ayrıca ian curtis'in mezar taşında yazan sözdür..

control

deborah curtis'in kitabı kaynak alınarak senaryosu oluşturulan ve anton corbijn tarafından yönetilen, ian curtis'i zaman zaman gerçekten o mu acaba diye düşünmemize neden olacak kadar başarılı bir şekilde sam riley'nin canlandırdığı, siyah beyaz olması, anton corbijn'in kareleri yakalamasında gösterdiği ustalık, mükemmel oyunculuk ve doğru yerde doğru müziğin kullanılmasıyla joy division severler için kutsal bir yapıt haline gelip, önünde şapka çıkarılabilecek kadar güzel olan film. eğer joy division veyahut ian curtis ile en ufak bir ilginiz ve bilginiz yoksa bile, sadece love will tear us apart'ın çaldığı ayrılık sahnesi bile izlenebilir. nasıl insanın içini yakar, nasıl burukluk yaratır..

dana scully

fox mulder' a beslediği derin duyguları bir türlü istediği karşılığı bulamayan, bir şekilde ucundan kıyısından clarice starling'e benzeyen, yanında uzaylılar halay çekse bile inanmadığını iddia edebilecek kadar bilimsel fakat aynı zamanda da ölümsüz olan, dizi ilerledikçe resmen bir evrim geçirip, zeki, vatkalı, donuk kadından, ateşli kızıla dönüşen, the x-files karakteri.

hurts

kendileri yine ada'dan, daha da fenası manchester'ın bağrıdan kopup gelen ve yine ada'nın bir nimeti olarak kabul edebileceğimiz the last shadow puppets'dan beri şahsımı en çok heyecanlandıran gruptur. wonderful life ile çarpıldım theo ve adam'a. önce parça, sonra da parçaya ait iki ayrı video klip, klipteki renkler ve dans eden kadınların estetikliği de beni benden aldıktan sonra ''oha dave gahan bunlara el vermiş'' gibi cümleler kurdum.. better than love, akabinde stay derken happiness'in tamamına el atmaya karar verdim. çok ama çok şahsi fikrim olarak söyleyebilirim ki, son iki buçuk sene içerisinde dinlediğim gerçekten emek ve yetenek ile kotarılmış yegane albümdür happiness.
albümün iyiliğinin yanı sıra adam anderson gerçekten çok güzel..yakışıklı demek pek kifayetsiz burada..bildiğimiz güzel adam..ama theo hutchcraft denen o adam var ya..o adam işte bakışlarıyla, ellerinin hareketleriyle ve özellikle de kaşını kaldırmasıyla insanın içine işliyor..hani tüm bunlardan geçtim bu adam nasıl bu kadar muhteşem giyiniyor onu da hala sorguluyorum..
sözün özü adamlar iyiler işte. çok iyiler..
şu ara heyecanla kendilerinin 11 martta çıkacak yeni albümü exile için gün saymaktayım.

jamie hince

the kills'in, ''hotel'' olarak da bilinen yarısı. evrenin görüp görebileceği en güzel şeylerden biri olan kate moss'un kocası. giyimi kuşamı, bakışları, sesi kısacası her şeyi ile erkekte son nokta olabilecek kadar mükemmel olan ender adamlardan..

joseph gilgun

skinhead haline ayrı, misfits haline ayrı hasta olunan ingiliz oyuncu. neden bilmiyorum ölümüne eğlenceli bir adam gibi görünüyor bana. elleri ve ses tonu da pek güzel. seviyoruz kendisini.

bradley soileau

bu sene porcelain black gibi harikulade bir kadınla evlenen, dövmenin kimi adamlara ne kadar yakıştığının canlı bir kanıtı olan, beyaz tişört ve blue jean dendiği anda aklıma düşen tek isim olmaya adım adım yaklaşan ve en önemlisi lana del rey'in blue jeans ve born to die kliplerinde pek bir güzel arzı endam eden adam. bildiğiniz taş ocağı.

olivia dunham

fringe dizisinde anna torv tarafından canlandırılan, sert ve soğuk bir şekilde ''dunham'' diyerek telefonu açışına hasta olduğum kadın.

gonca vuslateri

evet çok güzel. evet çok karizmatik. evet ses tonunun hastasıyız. ama gelin görün ki overrated be kardeşim. bu kızı bu kadar it girl yapmanın nedeni nedir biri bana açıklasın yahu. bu hanım abla evet mehmet turgut ile sevgili olmuştur, güzel güzel fotoğraflar çektirmiştir ve kendisi gibi bir hayli overrated olan memocan'ı bir nevi aksesuar olarak yanında taşımıştır, ehh işte denebilecek bir oyunculuğa sahiptir, iyi kötü üç beş kelam etmekte, iki üç satır karalamaktadır. amma velakin bu kızcağız bir dönem kalp gözü, sır kapısı, yetmiş ikinci boyut vari dizilerde, filmlerde boy göstermiştir. hele, kuzeniyle evlendirilmeye çalışılan bir varoşellayı oynadığı bir bölüm vardır ki, oradaki oyunculuğu gerçekten içler acısıdır.
gözünüzü seveyim şu gerekli gereksiz insanları abartıp, göklere çıkarma tavrınızı bir kenara bırakın yahu..

lipstick

toplum içinde görünmez olduklarından bahsediliyor ama gaydarı yüksek insanlar tarafından rahatça algılanabiliyorlar. özellikle butchlar direkt algılıyor lipstickleri. ve evet bahsedildiği gibi oldukça rağbet görüyorlar. şahsen bir lipstick olarak lipsticklerin ilişkilerde her daim pasif olduğu inancına katılmıyorum. evet belki yatakta daha çok femme bi portre çiziyorlar ama bu durumlar öyle çok da keskin çizgilerle belirlenebilecek durumlar değil. öyle ki hayatımda gördüğüm en yoğun butch ve femme dinamiğine sahip çiftin femme kısmının ilişkinin her anlamda lokomotifi olması bir hayli şaşırtıcı olabiliyor..o yüzden her lipstick lezbiyene aynı gözle bakmamak gerekiyor sanırım..

vivienne westwood

marquis de sade hayranı, let it rock'la başlamış, sex ile devam etmiş, kraliyet usulü kıyafetleri kesip biçip, çengelli iğneler takıp tabuları yıkmış, sex pistols'a oradan buradan ''çalmamaları'' için bedava kıyafetler vermiş, punk'ın sembolü olmuş, sistemle sevişmiş, yaratıcı ruhunu hala kaybetmemiş moda tasarımcısı.
god save the queen westwood!

pamela anderson

shoegaze

kıpırdanmaları 80s ortalarında ingiltere'de başlayan, alternatif rock melodilerine eklenen bol reverb'lü, kısık vokallerin, rüyalar, hayaller, sanrılar üzerine yazılan sözlerlerle harmanlanmasıyla ortaya çıkan bir müzik türü.. bu tarzla uğraşanların sahnedeyken sürekli gitarların pedallarını kontrol etmek, çeşitli efekt ve ayarları yapmak için yerlere bakmasıyla bu ismi almışlardır. en önemli temsilcileri arasında cocteau twins, the jesus and mary chain, my bloody valentine sayılabilir. lakin yeni dönemden de asobi seksu, a sunny day in glasgow takip edilesi isimler...

ayı sözlük yazarlarının fobileri

ahtapotlar

morrissey'in first of the gang to die adlı şarkısına bir hayli benzediği kısmına değinmeden geçmek gerekirse, ne birbirlerine, ne de başkalarına ait olabilenlerin dinledikçe birbirlerini hatırladıkları zakkum şarkısıdır. neşeli gibi durur bu şarkı, oysa adamın amına koyması gayet muhtemeldir. bir kez dinlersiniz iç burkar, hadi bir daha dinleyeyim dersiniz, içinizde bir türlü kapatamadığınız o boşluğu fark edersiniz, bir kez daha dinlediğinizde de ''gömleğim beyaz olsun...'' bölümünde ağlamaya başlarsınız..
  • /
  • 12
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 238

sunday morning

güzel bir the velvet underground şarkısı..

sunday morning, praise the dawning
it's just a restless feeling by my side
early dawning, sunday morning
it's just the wasted years so close behind
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning and i'm falling
i've got a feeling i don't want to know
early dawning, sunday morning
it's all the streets you crossed, not so long ago
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning
sunday morning
sunday morning

pagan poetry

björk'ün vespertine albümünün beşinci şarkısı.
sanırım björk'ün bugüne kadar yaptığı en güçlü ve şiddetli eseri..kaotik, esrik, saplantılı ve bir o kadar da sado mazoşist bir aşkı anlatan şarkının video klibi de tüm zamanların en iyi kliplerinden biri sayılabilir kanımca. videonun başında soyutlanmış bir cinsel ilişkiden sahneler vardır ve bu ilişki björk ve sevgilisi matthew barney arasında geçmektedir. video da björk'ün nipple piercinglerini de görebiliriz..
her şey bir yana, tek bir dokunuşla aşık olabilmeyi, kendi kendine kırılmayı anlatan, zedelenmiş ruhları iyice kanırtan, kendini korumayı bilmeyenlerin kalplerini ve ruhlarını şiddetle uzak tutması gereken şarkıdır.

give me love

sürekli kafamda dönüp duran ed sheeran şarkısı. çok iyi bir şarkı değil ama video klibi öyle güzel ki..alın işte hem sözleri hem de klibi..

give me love like her,
'cause lately i've been waking up alone,
paint splattered teardrops on my shirt,
told you i'd let them go,
and that i'll fight my corner,
maybe tonight i'll call ya,
after my blood turns into alcohol,
no, i just wanna hold ya.

give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love.

give me love like never before,
'cause lately i've been craving more,
and it's been a while but i still feel the same,
maybe i should let you go,
you know i'll fight my corner,
and that tonight i'll call ya,
after my blood is drowning in alcohol,
no i just wanna hold ya.

give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
give a little time to me, or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my my, my, my, oh give me love.

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover.

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (love me, love me, love me).

m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love, love me),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love).

my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love

of all the money that e'er i had
i've spent it in good company
and all the harm that e'er i've done
alas it was to none but me
and all i've done for want of wit
to memory now i can't recall
so fill to me the parting glass
good night and joy be with you all

of all the comrades that ever i had
they are sorry for my going away
and all the sweethearts that ever i had
they would wish me one more day to stay
but since it falls unto my lot
that i should rise and you should not
i'll gently rise and i'll softly call
good night and joy be with you all

a man may drink and not be drunk
a man may fight and not be slain
a man may court a pretty girl
and perhaps be welcomed back again
but since it has so ought to be
by a time to rise and a time to fall
come fill to me the parting glass
good night and joy be with you all
good night and joy be with you all

asia argento

italyan yönetmen dario argento'nun, kendisi gibi yönetmenlik, oyunculuk hatta dj'lik yapan, dikkat çekici hiç bir özelliği olmamasına rağmen akıl almaz bir seksapaliteye sahip, babası tarafından yönetilen trauma ve the phantom of the opera filmlerinde aldığı rolleri, marilyn manson'a çektiği video klibi, enteresan dövmeleri, brian molko ile yaptığı je t'aime moi non plus düeti, this picture video klibinde yer alması ve beraber yayınlanan fotoğrafları ile kısa zamanda alt kültürün ikonlarından birine dönüşmüş harika ve bir o kadar da arıza olan kadın..

the smiths

80s başında steven patrick morrissey ve johnny marr denen iki adamın bir araya gelmesiyle kurulan ve 80s sonuna kadar faaliyet gösteren grup. evet tanımımı da yaptığıma göre içimdekileri dökmeye başlayabilirim. öncelikle the smiths, there is a light that never goes out'dan ibaret değildir. 500 days of summer'ı izleyip akabinde the smiths için ölüp bitenlere bunu belirtmek isterim.
irlanda asıllı olmasına rağmen manchester'da doğan koyu katolik bir ailenin, uyuşturucu bağımlısı, yalnız ve sürekli oscar wilde okuyan, içine kapanık çocuğu morrissey'in ve ne kadar yetenekli olduğunun her daim farkında olan johnny'nin insan ruhunu tarumar etme serüveni 1984 yılının başında piyasaya sürdükleri debut albümleri the smiths ile başlar. post punk ve manchester'ın madchestar olarak anılmasına neden olmaya başlayan rave kültürünün yavaş yavaş yükselmesine rağmen, elektronik her sesten uzak kalarak, morrissey'in melankolik lakin harikulade sözleri ve marr'ın yoğun riffleri ile kotarılan albüm grubun nasıl bir portre çizeceğini ortaya koymuştur. bugün bile müzik tarihinin en iyi albümlerinden sayılan the smiths, pretty girls make graves, this charming man, still i'll, what difference does it make gibi hitler barındırmaktadır. bizzat morrissey tarafından tasarlanan albümün kapağında andy warhol'un flesh filminden bir kare yer almaktadır.
ilk albümün başarısı ile iyice gazlayan ve ilk albüm ile ikinci albüm arasında hatful of hollow adında bir toplama sıkıştıran grup 85 kışında ikinci stüdyo albümleri meat is murder'ı yayınlar. 11 yaşından beri vejeteryan olan morrissey'in tavrı ile grubun politik duruşlarının şarkılara oldukça yansıdığı bu albüm listelerde bir numaraya kadar yükselen hitler çıkarmıştır olmasına rağmen grubun tavrı yüzünden oldukça eleştiri almıştır. fakat yine de hiçbir eleştiri yapılan işin başarısını ve that joke isn't funny anymore, meat is murder, well i wonder, i want the one i can't have gibi hitleri gölgeleyememiştir.
the smiths, 85 sonunda bir sonraki albümleri the queen is dead'i kaydetmiş, bununla da kalmamış amerika ve ingiltere'yi baştan başa turlamıştı. her geçen gün artan popülariteleri ve kendi şirketleriyle yaşadıkları sorunları, albümün yayınlanmasının gecikmesi ile büyük plak şirketlerinin yeni avı olan grup müzikal anlamda yine harika bir albüm yayınlamasına rağmen kendi içerisinde çatırdamaya başlamış, andy rourke gruptan atılmış, yerine craig cannon getirilmiş fakat iki gün sonra rourke gruba geri dönmüştür. bunun yanı sıra morrissey ve johnny arasında her geçen ve gün gün büyüyen ego savaşları grubu yormaya başlamıştır. lakin, 86 yılında kapağında alain delon'un fotoğrafının olduğu albüm satışa çıkmış ve ingiltere listelerine iki numaradan giriş yapmıştır. bu albüm there is a light that never goes out, some girls are bigger than others, cemetry gates, i know it's over, bigmouth strikes again, never had no one ever ve the boy with the thorn in his side gibi en bilinen the smiths şarkılarını bünyesinde barındırır. ve bu albümden sonra grup emi ile anlaşma imzalar..
sene 87'yi gösterdiğinde kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalar marr ile morrissey'i iyice birbirinden uzaklaştırmış, marr'ın gruptan ayrılmak istediğini her fırsatta dile getirmesine, sürekli alkole abanmasına neden olmuş, bu durumlar da morrissey'in iyice hırçınlaşmasıyla sonuçlanmıştır. yine de müzikal anlamda üretimlerine devam eden grup shoplifters of the world unite ve sheila take a bow adında iki single ve the world won't listen adındaki ikinci toplama albümlerini yayınladılar. sheila take a bow listelerde iyi bir başarı grafiği çizdi ve bunun ardından morrissey ve marr birlikteliğinin son ürünü olan strangeways, here we come 87 baharında kaydedilip eylül ayında piyasaya çıktığında marr gruptan ayrılalı bir kaç ay olmuştu..marr'ın yerine başkaları geçmeye çalışsa bile mümkün olmadı. genel anlamda bakıldığında da kasvetli bir havası olan albüm resmen iki efsanenin ayrılığını yansıtır. stop me if you think you've heard this one before, i started something i couldn't finish, girlfriend in a coma, last night i dreamt that somebody loved me gibi hitler çıkaran albüm grubun dördüncü ve son albümüdür..
artık ipler kopmuş, geri dönülmez yola girilmiş, hem marr hem morrissey birbirlerine olan öfkelerini her fırsatta dile getirir olmuşlardır.. bu dört albümün yanı sıra 86'da rank adında bir live kayıt ile 2008'de the sound of the smiths adlı bir best of albüm yayınlayan grup bir daha isimlerinin bile yan yana gelmemesi için sonsuz çaba harcamıştır..
johnny marr, smiths sonrasında the pretenders, electronic, the the, johnny marr and the healers ve modest mouse gibi gruplarda karşımıza çıkmasına rağmen 2008'den beri beraber olduğu the cribs ile yollarını ayırmıştır. şu günlerde de the messenger isimli güzel ötesi bir tekli yayınlamıştır, albüm ise şubat 2013 gibi piyasada olacak gibi görünüyor..
morrissey ise, solo kariyerine odaklanmış, dokuz albüm çıkarmış ve johnny marr ile tekrar biraraya gelip gelmeyecekleri sorulduğu zaman ''eğer bir daha johnny ile bir araya gelirsem oturup taşaklarımı yerim. bunu on bir yaşından beri vejeteryan olan bir adam söylüyor, dikkatinizi çekerim.'' demiştir...

aktif lezbiyen

pek çok kişinin haklarında biraz da olsa yanıldığı lezbiyenlerdir.
halet-i ruhiye ve görüntü bakımından aktif lezbiyen olan bir sevgilim ve etrafımda da sayıları pek de az olmayan aktif lezbiyen arkadaşlarım var. gerek kendi ilişkimden gerekse arkadaşlarımdan ve onların ilişkilerinden yola çıkarak net bir şekilde söyleyebilirim ki, aktif lezbiyenler öyle pek de ''çüküm olsun, tüm kızları düdükleyeyim'' tarzında insanlar değiller. ve pek çoğu bu aktif - pasif lezbiyen durumunu saçma buluyor.
örneğin aktifler kendilerine dokunulmasından hoşlanmaz, sevişirken soyunmaz diye bir düşünce var. birincisi bu külliyen yalan. çünkü birbirini seven ve bu sevgiyle sevişen insanlar -normal olarak- birbirlerine dokunmak, temas etmek, öpmek koklamak isterler. bu durumda da kalkıp size ''ay mememi elleme'' mi diyecek allasen. karşındaki insanı seviyorsan, istiyorsan o insan her şeyiyle senindir zaten.
ha memelerini bantlayan, bandajla saran, bir kaç adım ileriye gidip memelerini tamamen aldıran aktifler de yok mu, var tabi ki. ancak onların durumunun daha farklı bir durum olduğuna inanıyorum şahsen. çünkü onlar kadın olmaktan memnun değil.
bunu şöyle düşünün, pek çok gay var cinsiyet değiştirmek için her hangi bir arzu duymayan ve erkek olmaktan mutlu olan. ama bir de erkek bedeninde kadın ruhunu taşıyan ve hapsoldukları bedenden memnun olmayanlar var. bu memelerini, popolarını ve vajinalarını kabul etmeyen, edemeyen ve de haliyle en ufak bir temastan bile kaçınan aktifler de onlar gibi daha farklı mental ve ruhsal durumların içindeler..
yine bunların yanı sıra aktiflerin hepsi orange county choppers'da izlediğiniz fat boy'lar gibi değildir. evet kamyoncu lezbiyen dediğimiz bir grup var ama onları epey bir ayrı tutuyorum. neyse konumuza döneyim, gerek dünyada gerekse ülkemizde gayet güzel ve seksi aktifler var. bakın yakışıklı demiyorum, güzel diyorum. aktifler diye hepsi apaçi gibi saçları olan break dansçı komançero oğlan şeklinde gezmiyorlar. geçenlerde bir hayli aktif bir kızla tanıştık. kendisi gayet de taş gibi bir fiziğe sahipti, beline kadar saçları ve renkli gözleri ile de pek çok erkeği kendine çekebilecek güzellikteydi. ha ama dediğim gibi kendisi epey* bir aktifti.
fiziksel görüntünün ve yataktaki durumların da ötesinde aktif veyahut pasif olmak ilişkinin dinamiği ile alakalı bir durumdur. hetero veya eşcinsel olsun hiç fark etmez. bir ilişkide her zaman bir taraf lokomotiftir, ilişkiyi çekip çevirir, sarar sarmalar..
neyse lafı çok uzattım, işin özü öyle aktif lezbiyenlik yataktaki hakimiyetle ya da kısa saçta, götü düşük pantolonda biten bir durum değildir..
Henüz takip ettiği biri yok.