terminator 2: judgment day filmindeki rolü ile aklımıza kazınan, televizyonda sabah akşam yayınlandığı dönemde ufak olan kız çocuklarının ''serseri oğlan çocuğu'' beğenisini tetikleyen, lugatımıza ''hasta la vista baby'' lafını yerleştirmiş, adının ve soyadının baş harfleri jesus christ'a gönderme yapan, babasından bile önce doğmuş, sarah connor'ın oğlu, dünyayı kurtaracak son insan evladı..
love can taste like the wine of the ages, babe
and i know they all looks so good from a distance,
but i tell you i'm the one.
i know everybody here thinks he needs you,
thinks he needs you
and i'll be waiting right here just to show you..
tony wilson'ın gözünden 70s ve 80s'de manchester, the hacienda, punk ve rave kültürünün anlatıldığı, michael winterbottom tarafından yönetilen, joy division, new order, the happy mondays gibi gruplara saygı duruşu niteliği taşıyan, içinizdeki şiddet ve parti duygusunu tetikleyen, moda olmadan önce postmodern olanlar için kült haline gelmiş belgesel tadındaki film.
grup: herkes nerede? konuk listesinde 100 kişi vardı.
tony wilson: sen ilk sex pistols konserindeydin. kaç kişi vardı?
grup: 40 civarında.
tony wilson: doğru ve tarihi oldu.
grup: ama burada sadece 30 kişi var.
tony wilson: tamamen. izleyici azaldıkça daha tarihi olur. isa'nın son yemeğinde 12 kişi vardı, kitty hawk'da yarım düzine, arşimet banyoda yalnızdı.
aksanı ile insanı affallatan adam. güzel, zarif, sakin bir duruşu olmasına rağmen kendisini dinlenebilir kılan en önemli şey gerçekten kaliteli işler yapması. sonuçta don't stop the music gibi apaçi eline düşmüş bir şarkıyı bile toparlayıp gayet leziz bir şekilde kulaklarımıza armağan ediyor bu adam. piyano konusundaki yeteneğini yorumlamaya bile gerek yok. ancak kendisine gıcık olan bir kitle de mevcut ki yukarıda saydığım meziyetleri barındıran bir adama neden gıcık olunur anlayabilmiş değilim...
elektronik müziğin popülaritesinin artmasında ve kitlesel anlamda daha geniş bir yelpazeye hitap etmesinde önemli rol oyanayan fransız dj. genel anlamda bakıldığında just a little more love ile sahaya çıkmış, guetta blaster ile yerini sağlamlaştırmış, ancak albüme nazaran birazcık daha geç tanınan the world is mine ile patlamış, pop life ile doruğa ulaşmış ve en nihayetinde one love ile ''olmuş bu adam'' dedirtmiştir..canlı performanslarındaki başarısına dj'liğin yanı sıra prodüktörlük ve gece klübü işletmeciliğinin büyük etkisi vardır. çünkü işletmecilik vesilesiyle insanların nabzına göre şerbet vermenin, kitleyi coşturmanın ne demek olduğunu gayet iyi öğrenmiştir. bazı kesimler dj'lerin hala müzisyen sayılıp sayılamayacağını tartışa dursun, biz david ile çılgın atarak dans ediyoruz ve bu gidişlede daha çok zaman dans ederiz..
''lady gaga sen nasıl bir insansın?'' dememe vesile olmuş şarkıdır. hayır şarkıdan da öte video kliptir. klibi steven klein çekmiştir. öncelikle kendisine sonsuz saygılarımı sunuyorum burdan. zaten kendisi daha önceden yaptığı madonna özneli dolce gabbana çekimleri ile aklımı almıştı. ve lady gaga gibi bu kadar freaky ve girly olabilmeyi aynı anda başaran bu kadının videosunu da bu adamın çekmesi isabet olmuş. evet şarkının sözlerinde bir halt yok ama dinleyince güzel mi? evet güzel. gelelim klibe..bak çıkamıyorum klipten hala..evet bu klip gayet homoerotik. evet bu klipteki insanlar gayet androjen. evet madonna'nın sex döneminden esintiler taşıyor. ama gelin hakkını yemeyelim. dansçılar seksi ötesi. adamların zaten vücutları izle beni diyor resmen. e gaga denen muhteşem ucube de onlardan geri kalmamış. özellikle yatakta geçen sahnelerde kare kare algılamaya çalışın klibi, gaga'nın pipisini görmek için gereksiz çaba sarf etmeyin yani. ha tüm bunlara itiraz edip hala ''e o adamlar topuklu ayakkabı giymiş yea!'' şeklinde saçma sapan tepkilerle klibi kötülemek isteyenler var ancak kendilerine petek dinçöz klibi falan izlemelerini öneriyorum..evet kardeşim bu klip olmuş. muhteşem olmuş. estetik ötesi olmuş ki biz bunca zaman sonra bile salyalarımızı silerek izliyoruz..
itici bir kadındır. gereğinden fazla nezaketli görünmeye çalışmakta olması sanırım onu bu kadar itici yapan. lakin, onca lafa söze rağmen her hangi bir falso vermeden yağmur atacan ile evliliğini sürdürmektedir. bu durumda magazin basınına bildiğiniz kapak olmuştur.
bakın eğer elinizde kahlua yok ise bu içkiyi yapmayın. gerçekten kalkışmayın bu işe. çikolata likörü, kahve likörü, baileys ne koyarsanız koyun kesinlikle olmuyor. böyle tuhaf sütlü bir şey çıkıyor ortaya. mümkünse de işin ehli birinin yapmasına müsade edin. tariften okuyup ''heaa ben yaparım bunu!'' diye heyecana kapılmayın. bir de, öyle lüp lüp götürmeyin, çarpar mazallah. adam akıllı, sakince için.
allah vergisi mi yoksa şeytanın işi mi olduğuna bir karar verilemeyen bir çekicilik, sınırları zorlayan bir zeka, yaşamının her saniyesine hayretler içerisinde kalmanıza neden olabilecek bir pervasızlık, derin ruhsal çelişkiler, tek bir an için yıllarca bekleyebilecek kadar sonsuz bir sabır, düşmek bilmeyen bir libido..nedenini bulamadığınız bir çekim vardır akrep erkeğinde. güzel bedeni ve kusursuz zekası ile aklınızı çelmesi bunun akabinde de tüm kurallarınızı daha da ötesi hayatınızı alt üst etmesi işten bile değildir onun için. ateş gibidir. kendisini korumayı bilmeyenleri yakar. kadına hayat ve erkekler hakkında önemli tecrübeler kazandırır. biraz çocuk biraz adamdır. nerede nasıl olması gerektiğini iyi bilir. içki içmeyi, güzel giyinmeyi, güzel yemeği sever. kadına, kadın olduğunu sonuna kadar hissettirir. ilgisini sezdiği kadını da kendisine aşık etmeden bırakmaz. sizi dünyanın en mutlu kadını yapabilir akrep burcu erkeği. ve bu mutluluğun kıymetini iyi bilmek gerekir. çünkü o kadar kısa sürecektir ki bu durum.. çoğu sorumluluk almak denen meziyetten nasibini almamıştır. ve bunu öyle iyi kamufle ederler ki siz bile şaşırırsınız..
ha en önemlisi ise şu; bağlanmaz. bağlanamaz. akrep burcu erkekleri, hiç kimseye ait olamayacak kadar kendilerine ait olan erkeklerdir.
gün itibariyle aklıma düşen, pek bir güzel olan video klibi murad küçük imzalı ayşe hatun önal şarkısıdır. bu şarkıyı dinlemeden önce insanların kafasında varolan ayşe hatun önal imajı ile bu şarkı ile kafalara reset atan ayşe arasında çok da büyük bir fark yoktur aslında. popüler anlamda hande yener'in ''elektronikçiyim ben yeaa'' çığrınmaları olmadan önce ayşe kızımız bu işlere kalkışmıştı. kırıcan mı belimi bugün bile alay konusu olsa bile, alt yapıları gayet sağlam bir şarkıdır. en nihayetinde kalbe ben'de gerek sözleri, gerek parçanın alt yapısı, gerek yaylıların muhteşem kullanımı, gerek klipte ayşe'nin muhteşem duruşu ve güzelliği ile alternatif anlamda ülke sınırları içerisinde icra edilen iyi işlerdendir. parçanın klibinin konsepti daha önce benzer bir çekimde kullanılmıştır, evet. ancak yine de bu parçaya yakışmıştır ve genel anlamda bir bütünlük içindedir..
solundan dürtülü gözüm hep örtülü
sandım kendimi satmadım
doğrudan hiç sapmadım
gittim içime bakmadan
özümü hiç tatmadan..
thom yorke için radiohead'in yaptığı en iyi şarkıdır. video klibi ise..ah işte esas vuran nokta o belki de..masallara göndermeler mi desem, grubun tamamının hiç görünmüyor gibi yansıtılıp aslında hepsinin ormanın içinde mi olması desem..en iyisi hiç bir şey demeyelim biz bu şarkı için..thom yorke zaten yapacağını yapmış, ruhumuzu ağzımızdan çekmiş bile..
bünyesinde satılan her şeyi ama her şeyi satın almak istediğim amerika'da adım başı rastlanan lakin en güzel ürünleri londra'da yer alan mağazalarında bulabileceğiniz mağazalar zinciri. internet sitesine biz göz atıp ne demek istediğimi anlayabilirsiniz.
baştan ayağa inat ve gurur mekanizması olan kadındır. yapılan iyilikleri ve kötülükleri asla unutmayan boğa burcu kadını, uzaktan soğuk ve mağrur görünür. herkesin yakalayamayacağı kayıtsız bir naiflik vardır ruhlarında. sonsuz bir sabıra ve en başta kendisini sonra da çevresindekileri yakabilen bir öfkeye sahiptir. iyiliğinin suistimal edilmesine gelemez. özverilidir. sevdikleri için her şeyi yapmaya hazırdır. ve bunun karşılığını haklı olarak bekler.
sanattan, yemeğe, dekorasyondan, politikaya kadar her konu hakkında ilgili ve bilgilidir. bazen tepkisizliği insanı çıldırtabilen boğa burcu kadını tüm bu iyi yönlerine rağmen zordur. ancak kendisine has içsel dengesini bulduğunuz zaman sizin için cefakar bir anne, vefalı bir dost ve mükemmel bir sevgili olur..sadece o dengeyi kurmak lazım..
morrissey'in yakışıklılıktan ve karizma abidesi olmaktan gebermek üzere olduğu video klibi ile gönüllere taht kuran ve moz'u resmen self explanatory'ler veyahut bonehead'ler ile bir tutanlara kapak olan şarkıdır.
irish blood, english heart
this i'm made of
there is no one on earth i'm afraid of
and no regime can buy or sell me
i've been dreaming of a time when
to be english is not to be baneful
to be standing by the flag, not feeling shameful
racist or racial
irish blood, english heart
this i'm made of
there is no one on earth i'm afraid of
and i will die with both of my hands untied
i've been dreaming of a time when
the english are sick to death
of labour, and tories
and spit upon the name oliver cromwell
and denounce this royal line that still salute him
and will salute him
forever...
geçtiğimiz iki üç yılın en iyi indie işlerinden biri sayılan debut albümleri the colourful life'ı piyasa sürdüklerinde henüz hiçbiri reşit bile olmamış bir avuç ingiliz gencinin kurduğu bir grup cajun dance party. ne yazık ki kendisini tekrar etmeye ve bir takım hipster'lar tarafından içi boşaltılmaya başlanan indie müzik pastasından koca bir ısırık alan grup ada toprakları üzerinde gerçekten hatırı sayılır satış rakamlarına ve ciddi bir hayran kitlesine kavuştu. tabi ki bunda sahne performanslarındaki başarı, yaratıcı zeka, basma kalıplıktan uzak durmak için çaba harcamadan sıradışı olabilmenin etkisi çok büyük..özellikle colourful life, the hill the view and the lights, the race ve amylase gözden kaçmaması gereken hitler.
keane'nin resmen kendini aştığı şarkıdır. tom chaplin'in vokali, tim rice-oxley'in yeni dönem piyanistlerin içinden neden böylesine sıyrıldığını gayet rahat anlamamıza neden olan notaları ve güzel ötesi video klibi ile yıllar geçse bile aynı tadı bularak dinlediğimiz şarkıdır..
i walked across an empty land
i knew the pathway like the back of my hand
i felt the earth beneath my feet
sat by the river and it made me complete
oh simple thing where have you gone
i'm getting old and i need something to rely on
so tell me when you're gonna let me in
i'm getting tired and i need somewhere to begin
i came across a fallen tree
i felt the branches of it looking at me
is this the place we used to love?
is this the place that i've been dreaming of?
oh simple thing where have you gone
i'm getting old and i need something to rely on
so tell me when you're gonna let me in
i'm getting tired and i need somewhere to begin
and if you have a minute why don't we go
talk about it somewhere only we know?
this could be the end of everything
so why don't we go
somewhere only we know?
oh simple thing where have you gone
i'm getting old and i need something to rely on
so tell me when you're gonna let me in
i'm getting tired and i need somewhere to begin
and if you have a minute why don't we go
talk about it somewhere only we know?
this could be the end of everything
so why don't we go
somewhere only we know
this could be the end of everything
so why don't we go
somewhere only we know
diyalogları, karakterlerin bakışları ile fena vuran, raconun ağırlını, aşkın keskinliğini, bir şey olmaya uğraşırken tükenip gidenlerin hikayelerini, hayat denen şeyin öyle pek de matah olmadığını, maddenin mi yoksa mananın mı ağır olduğu, perdeye yansıyan jargonun aslında ne kadar gerçek olduğunu anlatan metin kaçan romanı ve mustafa altıoklar filmi..öyle bir oturur ki bu kitap ve hatta film, gerçekten ağır bir şeylerin altında kalmış gibidir kalbiniz..keşke okan bayülgen hep oyunculuk yapsa, mustafa altıoklar sinemayı bıraksa da aklımızda bu filmle kalsa denilen, oje kokusunu sanrılarına katık edenlerin, ölüme kadar hayatta olanların destanı..
lsd sayesinde tripten tribe koşan richie ramone imzalı, 1986 çıkışlı animal boy albümünde yer alan the ramones şaheseri. en eşlik edilesi, en içilesi, en zıplanası şarkılar listesinde yer alması muhtemeldir.
sunday morning, praise the dawning
it's just a restless feeling by my side
early dawning, sunday morning
it's just the wasted years so close behind
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning and i'm falling
i've got a feeling i don't want to know
early dawning, sunday morning
it's all the streets you crossed, not so long ago
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
watch out, the world's behind you
there's always someone around you who will call it's nothing at all
sunday morning
sunday morning
sunday morning
björk'ün vespertine albümünün beşinci şarkısı.
sanırım björk'ün bugüne kadar yaptığı en güçlü ve şiddetli eseri..kaotik, esrik, saplantılı ve bir o kadar da sado mazoşist bir aşkı anlatan şarkının video klibi de tüm zamanların en iyi kliplerinden biri sayılabilir kanımca. videonun başında soyutlanmış bir cinsel ilişkiden sahneler vardır ve bu ilişki björk ve sevgilisi matthew barney arasında geçmektedir. video da björk'ün nipple piercinglerini de görebiliriz..
her şey bir yana, tek bir dokunuşla aşık olabilmeyi, kendi kendine kırılmayı anlatan, zedelenmiş ruhları iyice kanırtan, kendini korumayı bilmeyenlerin kalplerini ve ruhlarını şiddetle uzak tutması gereken şarkıdır.
sürekli kafamda dönüp duran ed sheeran şarkısı. çok iyi bir şarkı değil ama video klibi öyle güzel ki..alın işte hem sözleri hem de klibi..
give me love like her,
'cause lately i've been waking up alone,
paint splattered teardrops on my shirt,
told you i'd let them go,
and that i'll fight my corner,
maybe tonight i'll call ya,
after my blood turns into alcohol,
no, i just wanna hold ya.
give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love.
give me love like never before,
'cause lately i've been craving more,
and it's been a while but i still feel the same,
maybe i should let you go,
you know i'll fight my corner,
and that tonight i'll call ya,
after my blood is drowning in alcohol,
no i just wanna hold ya.
give a little time to me or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
give a little time to me, or burn this out,
we'll play hide and seek to turn this around,
all i want is the taste that your lips allow,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my my, my, my, oh give me love.
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover.
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover,
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (love me, love me, love me).
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love, love me),
m-my my, m-my my, m-my my, give me love, lover (give me love).
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love,
my, my, my, my, oh give me love
of all the money that e'er i had
i've spent it in good company
and all the harm that e'er i've done
alas it was to none but me
and all i've done for want of wit
to memory now i can't recall
so fill to me the parting glass
good night and joy be with you all
of all the comrades that ever i had
they are sorry for my going away
and all the sweethearts that ever i had
they would wish me one more day to stay
but since it falls unto my lot
that i should rise and you should not
i'll gently rise and i'll softly call
good night and joy be with you all
a man may drink and not be drunk
a man may fight and not be slain
a man may court a pretty girl
and perhaps be welcomed back again
but since it has so ought to be
by a time to rise and a time to fall
come fill to me the parting glass
good night and joy be with you all
good night and joy be with you all
italyan yönetmen dario argento'nun, kendisi gibi yönetmenlik, oyunculuk hatta dj'lik yapan, dikkat çekici hiç bir özelliği olmamasına rağmen akıl almaz bir seksapaliteye sahip, babası tarafından yönetilen trauma ve the phantom of the opera filmlerinde aldığı rolleri, marilyn manson'a çektiği video klibi, enteresan dövmeleri, brian molko ile yaptığı je t'aime moi non plus düeti, this picture video klibinde yer alması ve beraber yayınlanan fotoğrafları ile kısa zamanda alt kültürün ikonlarından birine dönüşmüş harika ve bir o kadar da arıza olan kadın..
80s başında steven patrick morrissey ve johnny marr denen iki adamın bir araya gelmesiyle kurulan ve 80s sonuna kadar faaliyet gösteren grup. evet tanımımı da yaptığıma göre içimdekileri dökmeye başlayabilirim. öncelikle the smiths, there is a light that never goes out'dan ibaret değildir. 500 days of summer'ı izleyip akabinde the smiths için ölüp bitenlere bunu belirtmek isterim.
irlanda asıllı olmasına rağmen manchester'da doğan koyu katolik bir ailenin, uyuşturucu bağımlısı, yalnız ve sürekli oscar wilde okuyan, içine kapanık çocuğu morrissey'in ve ne kadar yetenekli olduğunun her daim farkında olan johnny'nin insan ruhunu tarumar etme serüveni 1984 yılının başında piyasaya sürdükleri debut albümleri the smiths ile başlar. post punk ve manchester'ın madchestar olarak anılmasına neden olmaya başlayan rave kültürünün yavaş yavaş yükselmesine rağmen, elektronik her sesten uzak kalarak, morrissey'in melankolik lakin harikulade sözleri ve marr'ın yoğun riffleri ile kotarılan albüm grubun nasıl bir portre çizeceğini ortaya koymuştur. bugün bile müzik tarihinin en iyi albümlerinden sayılan the smiths, pretty girls make graves, this charming man, still i'll, what difference does it make gibi hitler barındırmaktadır. bizzat morrissey tarafından tasarlanan albümün kapağında andy warhol'un flesh filminden bir kare yer almaktadır.
ilk albümün başarısı ile iyice gazlayan ve ilk albüm ile ikinci albüm arasında hatful of hollow adında bir toplama sıkıştıran grup 85 kışında ikinci stüdyo albümleri meat is murder'ı yayınlar. 11 yaşından beri vejeteryan olan morrissey'in tavrı ile grubun politik duruşlarının şarkılara oldukça yansıdığı bu albüm listelerde bir numaraya kadar yükselen hitler çıkarmıştır olmasına rağmen grubun tavrı yüzünden oldukça eleştiri almıştır. fakat yine de hiçbir eleştiri yapılan işin başarısını ve that joke isn't funny anymore, meat is murder, well i wonder, i want the one i can't have gibi hitleri gölgeleyememiştir.
the smiths, 85 sonunda bir sonraki albümleri the queen is dead'i kaydetmiş, bununla da kalmamış amerika ve ingiltere'yi baştan başa turlamıştı. her geçen gün artan popülariteleri ve kendi şirketleriyle yaşadıkları sorunları, albümün yayınlanmasının gecikmesi ile büyük plak şirketlerinin yeni avı olan grup müzikal anlamda yine harika bir albüm yayınlamasına rağmen kendi içerisinde çatırdamaya başlamış, andy rourke gruptan atılmış, yerine craig cannon getirilmiş fakat iki gün sonra rourke gruba geri dönmüştür. bunun yanı sıra morrissey ve johnny arasında her geçen ve gün gün büyüyen ego savaşları grubu yormaya başlamıştır. lakin, 86 yılında kapağında alain delon'un fotoğrafının olduğu albüm satışa çıkmış ve ingiltere listelerine iki numaradan giriş yapmıştır. bu albüm there is a light that never goes out, some girls are bigger than others, cemetry gates, i know it's over, bigmouth strikes again, never had no one ever ve the boy with the thorn in his side gibi en bilinen the smiths şarkılarını bünyesinde barındırır. ve bu albümden sonra grup emi ile anlaşma imzalar..
sene 87'yi gösterdiğinde kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalar marr ile morrissey'i iyice birbirinden uzaklaştırmış, marr'ın gruptan ayrılmak istediğini her fırsatta dile getirmesine, sürekli alkole abanmasına neden olmuş, bu durumlar da morrissey'in iyice hırçınlaşmasıyla sonuçlanmıştır. yine de müzikal anlamda üretimlerine devam eden grup shoplifters of the world unite ve sheila take a bow adında iki single ve the world won't listen adındaki ikinci toplama albümlerini yayınladılar. sheila take a bow listelerde iyi bir başarı grafiği çizdi ve bunun ardından morrissey ve marr birlikteliğinin son ürünü olan strangeways, here we come 87 baharında kaydedilip eylül ayında piyasaya çıktığında marr gruptan ayrılalı bir kaç ay olmuştu..marr'ın yerine başkaları geçmeye çalışsa bile mümkün olmadı. genel anlamda bakıldığında da kasvetli bir havası olan albüm resmen iki efsanenin ayrılığını yansıtır. stop me if you think you've heard this one before, i started something i couldn't finish, girlfriend in a coma, last night i dreamt that somebody loved me gibi hitler çıkaran albüm grubun dördüncü ve son albümüdür..
artık ipler kopmuş, geri dönülmez yola girilmiş, hem marr hem morrissey birbirlerine olan öfkelerini her fırsatta dile getirir olmuşlardır.. bu dört albümün yanı sıra 86'da rank adında bir live kayıt ile 2008'de the sound of the smiths adlı bir best of albüm yayınlayan grup bir daha isimlerinin bile yan yana gelmemesi için sonsuz çaba harcamıştır..
johnny marr, smiths sonrasında the pretenders, electronic, the the, johnny marr and the healers ve modest mouse gibi gruplarda karşımıza çıkmasına rağmen 2008'den beri beraber olduğu the cribs ile yollarını ayırmıştır. şu günlerde de the messenger isimli güzel ötesi bir tekli yayınlamıştır, albüm ise şubat 2013 gibi piyasada olacak gibi görünüyor..
morrissey ise, solo kariyerine odaklanmış, dokuz albüm çıkarmış ve johnny marr ile tekrar biraraya gelip gelmeyecekleri sorulduğu zaman ''eğer bir daha johnny ile bir araya gelirsem oturup taşaklarımı yerim. bunu on bir yaşından beri vejeteryan olan bir adam söylüyor, dikkatinizi çekerim.'' demiştir...
pek çok kişinin haklarında biraz da olsa yanıldığı lezbiyenlerdir.
halet-i ruhiye ve görüntü bakımından aktif lezbiyen olan bir sevgilim ve etrafımda da sayıları pek de az olmayan aktif lezbiyen arkadaşlarım var. gerek kendi ilişkimden gerekse arkadaşlarımdan ve onların ilişkilerinden yola çıkarak net bir şekilde söyleyebilirim ki, aktif lezbiyenler öyle pek de ''çüküm olsun, tüm kızları düdükleyeyim'' tarzında insanlar değiller. ve pek çoğu bu aktif - pasif lezbiyen durumunu saçma buluyor.
örneğin aktifler kendilerine dokunulmasından hoşlanmaz, sevişirken soyunmaz diye bir düşünce var. birincisi bu külliyen yalan. çünkü birbirini seven ve bu sevgiyle sevişen insanlar -normal olarak- birbirlerine dokunmak, temas etmek, öpmek koklamak isterler. bu durumda da kalkıp size ''ay mememi elleme'' mi diyecek allasen. karşındaki insanı seviyorsan, istiyorsan o insan her şeyiyle senindir zaten.
ha memelerini bantlayan, bandajla saran, bir kaç adım ileriye gidip memelerini tamamen aldıran aktifler de yok mu, var tabi ki. ancak onların durumunun daha farklı bir durum olduğuna inanıyorum şahsen. çünkü onlar kadın olmaktan memnun değil.
bunu şöyle düşünün, pek çok gay var cinsiyet değiştirmek için her hangi bir arzu duymayan ve erkek olmaktan mutlu olan. ama bir de erkek bedeninde kadın ruhunu taşıyan ve hapsoldukları bedenden memnun olmayanlar var. bu memelerini, popolarını ve vajinalarını kabul etmeyen, edemeyen ve de haliyle en ufak bir temastan bile kaçınan aktifler de onlar gibi daha farklı mental ve ruhsal durumların içindeler..
yine bunların yanı sıra aktiflerin hepsi orange county choppers'da izlediğiniz fat boy'lar gibi değildir. evet kamyoncu lezbiyen dediğimiz bir grup var ama onları epey bir ayrı tutuyorum. neyse konumuza döneyim, gerek dünyada gerekse ülkemizde gayet güzel ve seksi aktifler var. bakın yakışıklı demiyorum, güzel diyorum. aktifler diye hepsi apaçi gibi saçları olan break dansçı komançero oğlan şeklinde gezmiyorlar. geçenlerde bir hayli aktif bir kızla tanıştık. kendisi gayet de taş gibi bir fiziğe sahipti, beline kadar saçları ve renkli gözleri ile de pek çok erkeği kendine çekebilecek güzellikteydi. ha ama dediğim gibi kendisi epey* bir aktifti.
fiziksel görüntünün ve yataktaki durumların da ötesinde aktif veyahut pasif olmak ilişkinin dinamiği ile alakalı bir durumdur. hetero veya eşcinsel olsun hiç fark etmez. bir ilişkide her zaman bir taraf lokomotiftir, ilişkiyi çekip çevirir, sarar sarmalar..
neyse lafı çok uzattım, işin özü öyle aktif lezbiyenlik yataktaki hakimiyetle ya da kısa saçta, götü düşük pantolonda biten bir durum değildir..