lost soul

Durum: 1537 - 0 - 0 - 0 - 04.11.2016 14:13

Puan: 32678 - Sözlük Kaşarı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

Tamam.
  • /
  • 77

mohsen namjoo

yorgun bir seyyah bu adamın sesi. öyle pers diyarlarını dolanıp durup, kuruyan boğazını hazar denizi'nde ıslatıp, sonra kendini tekrar yollara vuruyor; ve hiç durmuyor. lay lay la lalay lay lay la lalay. sırtını atıyor çıkınını -içinde iki parça ekmek ve biraz peynir var, heybesinde türlü türlü otlar ve kokular... yürüyor da yürüyor. yürüyor.

vergessene pfade

neun welten güzelliğinin 2006 yılında yayınlanan albümü. pek öyle sözle, kelimelerle anlatılabilecek bir şey değil. bu yüzdendir ki albümdeki bütün parçalar enstrümantal. 10 tane var bunlardan zaten topu topu. albümü tekrar modunda döndüre döndüre dinlemek elzem. sonra belki yağmur yağar, çıplak ayaklarla dışarı koşarsınız ve belki dans bile edebilirsiniz. neden olmasın?

1. valg
2. walden
3. nebelland
4. nahend zauberwald
5. auf kargem fels
6. svartalfheim
7. midsommer
8. tamtrollbach
9. jötunheim
10. heidenacht (live)

siren

yunan mitolojisi yaratıklarından biri. sesleriyle ve daha önceki kurbanlarının kemiklerinden yaptıkları müzik aletleriyle çaldıkları müziklerle denizcileri etkileri altına alıp, onları sarp kayalıklara çekerek gemilerinin batmasına ve gemicilerin ölmelerine sebep oluyorlarmış. genelde çekici, güzel kadınlar olarak resmediliyorlar ve tanrıça olmasalar bile ölümsüz oldukları söyleniyor.

şiveli konuşma

entry girme bölümünün hemen altındaki gönder ve kenarda dursun butonlarının sağında bulunan mikrofon simgesi ile arz-ı endam eylemeye başlayan yeni özellik. mikrofona tıkladıktan sonra "şimdi konuşun" ibaresi çıkıyor ve yazar da gireceği entry'i konuşarak iletiyor. artık nasıl bir zamazingoysa daha sonra bunları yazıya döküyor bu aparat.

adını feriha koydum

ayı sözlük magazin gururla sunar!

ayı sözlük magazin ekibinin en yeni, en çıtır, en seksi üyesi olduğumdan, hemen bir haber peşinde koşmaya başladım. işbu dizi de gelecek sezon için onlarca haber niteliği taşıyan dedikoduyla çalkalanırken, bu işe bir el atma zamanının geldiğini düşündüm ve kolları sıvadım. magazin servisi bile olsa araştırmacı gazeteci kimliğimden ödün vermeden geceli gündüzlü çalışıp sizlere muazzam bir haber dosyası hazırladım!

azzzz sonraaaa!

dizinin senaristlerinden melis civelek'i birkaç gece önce laila'dan çıkarken yakaladım. aramız çok iyi. enseye şaplak, mmm, ele çak bi' beşlik modundayız onunla. laila çıkışı "meliscim ya n'aber? nasıl gidiyoooo?" diye sırnaştıktan sonra dönüp duran dedikodular hakkında bilgiler aldım.

şok! şok! şok!

melis "ya aslında biz diziyi 4 sezon ve toplam 25 bölüm olarak düşünmüştük. her bölüm 40 dakika sürecekti. pilot bölümü çekip hbo'ya yolladık. ama türkçe çektiğimiz için anlamamışlar" dedikten sonra ekliyor "ve işte burdayız."

varan 1: feriha ölüyor!

"melis'im civelek'im, duyduğuma göre feriha (hazal kaya) ayrılıyormuş. nedir son durum?" soruma bir iç geçirmeyle cevap verdikten sonra devam ediyor, "ah sorma lost'um soul'um, çok hüzünlüyüm, çok kederliyim, çok! feriha ölecek. ama buna da bir çare bulduk. meğersem feriha'nın periha adında bir kardeşi varmış. ikizi olmasına rağmen pek feriha'ya benzemiyor. periha, feriha'dan iki dakika sonra doğmuş. sonra hastanede kaybolmuş. ama yeni sezonla birlikte dönecek geri." diyor.

periha'nın hüzünlü hikâyesi!!!

periha ismini garip bulduğum için anlamını sordum. ona da kulp bulmuşlar: "ya, çok trajikomik o (gülüyor) nüfus müdürlüğüne gidiyorlar. perihan koymak istiyorlar bebeğin ismini. ama yaşlı nüfus müdürü sondaki n harfini koymayı unutuyor, periha oluyor ismi (kahkaya atıyor)"
"hehe ok" deyip geçiştiriyorum bunu.


gelecek sezonda yine cnbc-e ekranlarında olacak adını feriha koydum'u kaçırmayın!


düzenleme:
reuters'te çalışan can dostum güzel insan will walker cep telefonundan aradı. "ya, abi, çok uzun tutamicam. biliyosun, cep telefonundan ülke dışını arayınca çok yazıyo. laila yıllar önce kapandı" dedi. şoklardayım!

düzenleme 2:
cnbc-e'de çalışan seksi fakbadim murat üzel "aşkitom gelsene bana" mesajından sonra, yeni bir mesaj yolladı: "bebeğim ya, adını feriha koydum bizim kanalda değil, show tv'de yayınlanıyor". nasıl yani ya?

düzenleme 3:
magazin benlik bir şey değilmiş. bundan sonra pulitzer için çalışacam.
istifa ediyorum.

yeni yazılım sonrası ayı sözlük

gencturk'un tek bir entari ile yönetici olduğunu gördüğümde "ahan da geliyor bir şeyler" demiştim zaten. müneccim boku yedim. anlarım ben. gayet daşşaklı olmuş. tek sorun, default olarak seçilen sözlük temasının pek de kullanıcı dostu olmaması. giriş yapar yapmaz değiştirdim, gözüm gönlüm açıldı. onun dışında bir problem yok gibi görünüyor.

düzenleme:
bu konuda da dark bear'ın şu entry'sine bir göz atılabilir: (bkz:#62226)

the quiet lamb

her name is calla güzelliğinin 2010 yılında yayınladığı albüm. hepsi birbirinden harika tam 12 şarkıdan oluşuyor. ama siz yine de en çok pour more oil'e dikkat edin.

1. moss giant
2. a blood promise
3. pour more oil
4. interval one
5. condor and river
6. long grass
7. homecoming
8. thief
9. interval two
10. the union: i worship a golden sun
11. the union: recidivist
12. the union: into the west

the fall

tarsem singh'in 2006 yılında çektiği filmi. masalsı ve fantastik havasıyla, fotoğraf karesinden çıkma sahneleriyle tam bir başyapıt.
başrollerde lee pace, catinca untaru ve justine waddell var.

--- spoiler ---
1920'lerin los angeles'inde bir hastanede müşahade altında bir adam var. filmlerde dublörlük yapan bu adam, roy walker, aynı hastanede yatan alexandria adında küçük bir kızla tanışıyor. alexandria'ya bir hikâye anlatmaya başlıyor isminin nerden geldiğini anlatan. roy walker'in alexandria'nın güvenini kazanıp ondan yapmasını isteyeceği bir şey de var: ona morfin getirmesi. böylelikle intihar etmeyi düşünüyor roy.
roy walker hikâyeler anlattıkça anlattığı olaylardaki bütün kahramanlar olanca ihtişamları ve masalsılıklarıyla arz-ı endam eylemeye başlıyorlar filmde. ve böylelikle gerçek ve masal arasındaki o ince çizgide dans etmeye başlıyorlar.
--- spoiler sonu ---


1981 tarihli bir bulgar filmi olan yo ho ho'nun senaryosu üzerine kurduğu temelle yola çıkan the fall, sinematografik açıdan oldukça doyurucu bir film. masalsı atmosferine ek olarak dünyanın farklı farklı yerlerinde çekilen sahneleriyle de tam bir görsel şölen ortaya koyuyor.
filme sahne olan nefes kesici yerler arasında ayasofya, sumatra adası, tac mahal gibi yerler var.

fragman:

ramazan ı aile evinde geçirmek

çok hüzünlü bir olay.

ramazan'ı aile evinde geçiren stephen hawking'in doğru yola geldiğini, ihya olduğunu biliyorum. charles darwin'in ise iki rekat tövbe namazı kıldıktan sonra başına geçirdiği takke ile doğruca en yakın kur'an kursuna yollandığını ve burda mollalığa kadar yükseldiğini yine aynı kursa giden carl sagan'dan duymuşluğum var. george melly'nin ise "jazz ve blues'i bıraktım. artık yeşil pop icra edecem" beyanatını duymayanınız yoktur sanıyorum. iki yıl boyunca ramazan ayını aile evinde geçiren woody allen'in ise çağrı filminin yeni bir versiyonunu çekeceği konusunda duyumlar dönüp durmakta kulislerde.

yazık.

anakronizm

bir eserde (kitap olur, film olur, resim olur...) eserin geçtiği döneme ait olmayan şeylerin; olguların, nesnelerin kullanılması.

bunun türk sinemasındaki en iyi örneklerinden biri olarak cüneyt arkın'ın battal gazi filmlerinden birinin bir sahnesinde arkadan bir otobüsün (kamyonet de olabilir) geçmesi gösterilebilir.

drinkify org

dinlediğiniz sanatçıyı, grubu yazıp "what should i drink?" butonuna tıkladığınızda dinliyor olduğunuz sanatçı/gruba göre ne içmeniz (alkol) gerektiğini ya da ne içerseniz o müziğe uyabileceğini gösteren bir site.

mesela lhasa de sela için bir şişe kırmızı şarap içmemi salık verdi.
lake of tears içinse 8 ons lsd ve 8 ons da tabasco diyor. ons'un ne olduğunu ingiltere'de 49 yıl yaşadığım için çok iyi biliyorum. hıh!
nicki minaj yazınca siktir git diyor mesela.
ajdar yazınca da site hata veriyor ve kapanıyor.
çok ilginç.

http://drinkify.org

goosebumps

vakt-i zamanında show tv'de de gösterilen korku dizisi. r. l. stine'nin aynı adlı kitap serisinden diziye uyarlanmış. show tv'de power rangers'ten sonra gösterildiğini hatırlıyorum hayal meyal. sonrasında ailelerin şikayetleri sonucu yayından kaldırılmış.

kitapların orijinal serisi 1992-1997 yılları arasında yayımlanan 62 kitaptan oluşuyor. daha sonraları da spin offları da yayımlanmaya devam ediyor.
dizi olarak ise 1995'ten 1998'e kadar 4 sezon sürüyor.

çocuklar için hazırlanmış korku serisinde (evet, çocuklar için hazırlanmış korku serisi) ana karakterler çocuklar hep. yazar ise kitapları "korkunç, ama bir o kadar da komik" olarak tanımlıyor.

klasikleşmiş korku öğeleriyle dolu seride mumyalar, kurt adamlar, kuklalar, hayaletler var. her kitabın, olayın sonunda bir şekilde ders alınması gereken mesajlar olurdu.

planningtorock

janine rostron adlı hanımefendinin mahlası. deneysel, elektronik sularında yüzen müzikler yapıyor. solo albümleri dışında the knife ve mount sims ile birlikte bir de stüdyo albümü kaydediyor 2010 yılında.

şarkılarında kullandığı vokal tekniğinin ise bir deney olduğunu, ve sınırları ve toplumun empoze etmeye çalıştığı "sen busun ve böyle olmalısın" kalıplarını aşmayı hedeflediğini söylüyor bu kadın.

stüdyo albümleri:
have it all (2006)
tomorrow in a year (the knife ve mount sims ile beraber çıkarılan albüm)
w (2011)

w'den going wrong ile başlanabilir:
http://ayisozluk.com/lnk/a4ede8

ave maria

mylene farmer'in 2008 yılında çıkardığı point de suture'de de 'bonus track' olarak karşımıza çıkar:

uzo

ouzo. yunan diyarlarının geleneksel içkisi. "yunan rakısı" da deniyor.

eleni vitali

yunan müziğinin güzel seslerinden biri. ege'nin karşı kıyısından harikulade müzikler söyler, güzelim hikâyeler anlatır yunan dilinde. sesine uzolar, rakılar, mezeler eşlik eder.

myspace sayfası:
http://www.myspace.com/elenivitali

http://ayisozluk.com/lnk/a00864 - gramma kai grafi

halide edip adıvar

ünlü eserlerinden sinekli bakkal'ı ilk olarak ingiliz dilinde kaleme almış the clown and his daughter adıyla. 1935 yılında londra'da basımı yapılan kitabı, daha sonra yine aynı yıl haber gazetesi'nde yayımlanmış. bu bağlamda, halide edip adıvar için "bir kitabını ingilizce yazıp, eseri türkçeye daha sonra çevrilen ilk yazar" diyebilir miyiz? diyebiliriz. diyelim.

sigmund freud

beyefendiye ait tek ses kaydı: http://ayisozluk.com/lnk/a4e8f0

orada olabilirdim

yiğit özgür'ün uykusuz'da bir zamanlar çizdiği serisi.

http://ayisozluk.com/lnk/a9ec07

kar

tezer özlü anlatısı.

"bir gün holün karanlık bir girintisinde olan mutfağa girdiğimde, (daha kapıdayken) ninemi karnını açmış, karnına bir bıçak dayamış, -beklerken- gördüm. ben de kapı eşiğinde bekledim bir süre. o ise hareketsiz durmaktaydı. eli bile titremiyordu. hiç bir şey yapmıyordu. ben de bir şey yapmıyordum. beni görmüyordu. ben onu görüyordum."

"kendimi kaybedeceğim, taa şu dağların ardına gideceğim, derken, bana gerideki bozdağları gösterdi. kendini dağlarda dolaşarak kaybetmenin ne olduğunu hiç anlamadım."

http://epigraf.fisek.com.tr/?num=398
  • /
  • 77
  • /
  • 41

frida kahlo


hayao miyazaki


korpiklaani


istanbul


kedi


ayı sözlük yazarlarının twitter sayfaları


burhan kuzu


özgür mumcu


trans onur haftası


hayat kısa kuşlar uçuyor


fatih akın


ahlak


cadının bohçası


seni düşünmek


selda bağcan


yalnızlık


dark bear


god is an astronaut


back to black


savina yannatou


  • /
  • 41
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1537

lilith

şöyle bir hikâyesi var:
"tanrı balçıktan yaratmıştı ademle lilithi. ruhlarını kendi nefesinden vermişti. birbirlerine eş olur ademle lilith. ancak adem cinsel ilişkide üstte olmak ister. lilith karşı çıkar ademin bu üstünlük ve ayrıcalık isteğine. "tanrı ikimizi de eşit yarattı" diyerek itiraz eder.
aralarında tartışma çıkar. lilith, ademin kendisine karşı şiddet kullanacağını anlar ve tanrının yanına kaçar.
tanrı, lilithin güzelliğinden o kadar etkilenir ki ona kendi gizli adını söyler. tanrının gizli adını bilmek, artık büyük güce sahip olmak ve istekleri tanrı tarafından mutlaka yerine getirilmek anlamına gelmektedir. bunu bilen lilith, tanrıdan kanat ister. tanrı da verir. lilith artık kanat sahibidir. uçarak kızıldenize gider ve orada yaşamaya başlar.

ancak olay burada böyle bitmez. çünkü adem hâlâ lilithi geri istemektedir.
tanrı üç melek görevlendirir. melekler lilithi geri dönmeye ikna edecektir. kızıldenize gider melekler. önce yumuşaklıkla ikna etmeye çalışırlar. ama kararlıdır lilith. geri dönmeyi kabul etmez. lilithin bu tavrını gören melekler tatlı dili bir yana bırakıp bu kez lilithi kızıldenizde boğmakla tehdit ederler. ama lilith gücünün farkındadır. tanrının gizli adını bildiğini, ona güçlerinin yetmeyeceğini söyler, onu rahat bırakmazlarsa gelecekte doğacak tüm bebekleri öldürmekle tehdit eder.

sorunun çözümünde tek bir yol kalmıştır: uzlaşmak. aralarında bir anlaşmaya varırlar. buna göre lilith çölde yaşamayı sürdürecek, bunun karşılığında da üzerinde "lilith" figürlü nazar boncuğu taşıyan bebeklere dokunmayacak, onları asla öldürmeyecektir.

artık anlaşılmıştır ki lilithten ademe yâr olmayacak. yeni bir kadın yaratmaktan başka bir yol kalmaz ve tanrı, havvayı yaratır. ama tanrının başı lilithten dolayı bayağı ağrımıştır. bu yüzden havvayı lilith gibi ademle aynı maddeden yani balçıktan yaratmaz. ademin kaburga kemiğinden yaratır ki havva, ademe karşı çıkmasın, eşitlik iddia etmesin, itaatkâr olsun. lilith gibi asi olmasın."

lost soul

bakıyoruz; neler yazabiliriz diye...

ilk girimi 2011 yılında ağustos ayının 14'ünde akşam 5'te yazmışım ayı sözlük'e.
o günün üzerinden 5 yıldan fazla vakit geçmiş.

zaman, pekâlâ, hiç de acımadan patır patır ilerliyor işte.

ben, yeri geldiğinde, gayet duygusal bir insan olabiliyorum sanırım.
gerçi, bazı zamanlar oluyor, dünyanın bütün dertleri omuzlarıma birikmiş gibi hissediyorum
sonra
bazı zamanlar oluyor, dünyanın en huzurlu insanı benmişim gibi hissediyorum.

biz insanlar, bu girift ruh hâllerinden uzaklaşamıyoruz içinde yaşıyor olduğumuz dünya, dünyaya geldiğimiz zaman, zamanı harcadığımız olaylar hasebiyle.

son dönemde hem sözlük içre, hem de içinde yaşıyor olduğumuz ülke içinde olan bitenler beni ziyadesiyle etkilemiş durumda. bu yüzdendir ki uzunca bir süre kendimi soyutlamak niyetindeyim bazı mecralardan.
sözlük de bu mecralardan bir tanesi.

ülkenin içinde bulunduğu ahval dahilinde akıl sağlığımı korumanın en iyi yolu olarak bunu görüyorum:
kendimi müziklere, kitaplara ve filmlere hibe edeceğim.
"insanlardan buz gibi soğudum." diyor cahit külebi,
vardır bi' bildiği.

şu 5 yıl boyunca güzel insanlarla konuştum, güzel insanlarla tanıştım, çirkin insanların yazdıklarını okudum, çirkin insanlardan uzak durdum.
hali hazırda peyderpey konuşuyor/mesajlaşıyor olduğum iki-üç kişi var.

hayatım boyunca, franz kafka ile akıl ve ağız birliği etmişçesine, çevremde hep birkaç insan oldu zaten.
ne demiş: "huzur mu istiyorsun? az eşya, az insan."
şu iki-üç kişi benim için 5 yıl 3 ayın getirisidir; yüreğime basmış, özümsemişim.
kâfidir benim için.

"insan ne için yaşar?"
peki,
"insan ne için yazar?"

ilk sorunun cevabı nezdimde değişmekle beraber,
ikinci sorunun cevabı benim için bellidir:
hayat gailelerimden bir tanesi dünyaya bir iz bırakabilmektir.

o yüzden girilerimi silmiyorum.
burada kalsınlar, okunsunlar.

ingeborg bachmann şöyle yazar pek güzel bir şiirinde*:
"hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle."

kapanışı güzel bir müzikle yapayım.

"like little puffs of smoke
we're here and then we're gone"



ayı sözlük'e yolunda başarılar dilerim.
güzel günler görmek dileğiyle.


*bu arada,
olur a iletişime geçmek isteyen yazar ya da okurlar olabilir.
mail adresi şudur:
_________________
[email protected]
_________________
istediğiniz herhangi bir şey hakkında yazabilirsiniz.
okumaktan keyif alırım.

güzel günlere...

babasız kızlar balosu

güzelinden bir perihan mağden şiiri.


"bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın
biri kırık olmalı
bu şartı yerine getirmeyenler
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
katılabilirler"

uzun hazırlıklardan geçtik biz
uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
çirkiniz! çirkiniz!
zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe
kır kalbimi, alışığım ben
yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur
babamı hiç görmedim - ki onca yıldır

"bu baloya davetli kızlar
babalarının cenazesinde bulunmayacaklar"

niye seveyim seni
babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert
aşklarında hazin ve güvenilmezdirler

babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
öyle birşey koptu ki içimizde
bütün kötü kadınlar bizden sorulur
kaçmayı biliriz biz en iyi
ey cesur! ey sevgili! sıkıysa bak gözlerime
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim
çocukluk acıları pazılarımdır benim
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.

"balomuz gece yarısını geçe başlayıp
canımız isteyince biter"

kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz
cam kırıklarında dans etmek varken
babasız kızlar korosu:
küfredip kavga çıkarırız
çirkiniz! çirkiniz! çirkiniz
babamız bizi sevmedi
cümlenizin hakkından geliriz
yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi
göçebeyiz; talan eder tüyeriz
hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir
arka kapıları tekmeler içeri gireriz
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi
keyfime bakarım

ön kapıdan ve sırayla
buyrun kibar hanımlar beyler
babanız sizi sevdi de ne oldu?
korkak, kör ve bok gibisiniz.

dele zaram

rûdekî* adında bir insan yaşamış şu yıldan bin sene önce**. klasik iran edebiyatının kurucusu olarak kabul ediliyor günümüzde. mesnevileri, gazelleri, kasideleri, rubaileri, şiirleri var günümüze değin ulaşan.

işte, o şiirlerinden bir tanesi dele zâram. türkçe şerhiyle "zavallı gönlüm" yani.
ilk olarak fereydoun farrokhzad*** tarafından müziklendiriliyor. çok zaman sonra mohsen namjoo abé'm kiosk grubuyla beraber tekrardan dillendiriyor.

şimdi...
fars dilinin güzelliği üzre birsürü şey yazabilirim de;
şu ahenge, şu güzelliğe bak hele:

"dele zârem, fegân kem kon
tu eşkez dîdegân kem kon
gam ô nâle ze can kem kon
..."


sesim pek güzel değildir -ne yazık ki.
hele böyle bir şarkıdır, bir türküdür söylemeyeyim; ben bile utanıyorum sesimden.
o derece yani.

ama, işte,
bazı zamanlar oluyor
tawûsê melek'ten diliyorum da
kendimden geçe geçe söyleyebilsem istiyorum.

"...
vay çe nâle hâ ke ez dil be râhet nemûdem men
behre-î ez an be ômrem, be coz hem nedîdem men
..."


bunu dinleyip dinleyip,
sohrab'ın, hâfız'ın, füruğ'un,
hayedeh'in, azam'ın, mohsen'in,
bahman'ın, abbas'ın, ibrahim'in****
yoluna düşesi geliyor insanın.



"
ey zavallı gönlüm, az feryat et
gözlerimden az gözyaşı dök
canıma az hüzün ve gözyaşı kat
ah, ne kadar ağladım yoluna gönülden
bu yüzdendir ki ömrümde kederden başka bir şeye sahip olmadım

beni öldürdü bakışın
yolunu gözlüyorum
senin ay yüzünü göreyim diye
benim secdegâhım, ay'ım, kâbe'm oldu yüzün
gönlüm senin lüle lüle saçlarının büklümünün esiri oldu

gel, biraz otur yanımda
canımdan oldum beklemekten seni, sevgilim
artık bitir küslüğü, ayrılığı
çünkü ağına düştüm ve gönül kuşu senin avın oldu
gönlüm senin için yanıyor ama sen habersizsin
ah, ciğerimi yakan ahım neden gönlünü etkilemiyor, güzel

gel kucağıma, gel ve gör, sensiz başıma ne geldi
ay tenlim, gümüş yüzlüm, gel ve gör, nemli gözlerimi

ey can, ey kadim sanem,
ey can, önceki gece
ey can, rüyama bir ay girdiğinde
ey can, haberdar oldu
ey can, kalbim, ay yüzlü'm,
ey can, senin yanıma geleceğinden.
ey can, bir gel,
ey can, bir gör.
ey can, endamın ne hoş ve ne tatlısın.
ey can, gönlümü
ey can, sen süslüyorsun
ey can, vefanla teselli et gönlümü.
"



mohsen namjoo ve kiosk düeti:



feridun ferruhzad:




*bazı yerlerde adı rüdeki veya rudaki ya da rudeki olarak da geçiyor.
**tam olarak milattan sonra 858-941 yılları arasında.
***feridun ferruhzad. füruğ ferruhzad'ın* erkek kardeşi.
**** sohrab sepehri, hâfız-ı şirâzi, füruğ ferruhzad, hayedeh, azam ali, mohsen namjoo, bahman ghobadi, abbas kiarostami, ebrahim golestan.

zere mı

mikail aslan'ın miraz (öz) albümünden bir kelâm.

bir "ax!" çekilir ki... karşıki dağlar yıkılır.
http://kisalt.com/2oz (türkçe altyazısı bile var)

hrant dink

güzel adam.

"türkiyeliyim... ermeniyim... iliklerime kadar da anadoluluyum. bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip geleceğimi batı denilen o hazır özgürlükler cennetinde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere sülük gibi yamanmayı düşünmedim. kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu.
şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan konmadım, bedelini ödedim, hâlâ ödüyorum." demiş vakt-i zamanında.

sonra, 19 ocak 2007de kalleşçe öldürüldü; bir nefret cinayetine kurban gitti bu güzel insan.

ayı sözlük

tanım: güzel sözlük.

şimdi saydıracam. ar yü redi mi?

her şeyden önce şunu belirtmem gerekiyor ki ayısözlük sade ayıların/bear'ların ve ayıseverlerin/chaser'lerin yazdığı, okuduğu bir sözlük değil. bunun ayırdında olmayanlar var sanırım. eğer ki hâlâ "ay, ayısözlüüüük ^^ ayılaaarrrrrrrr vaaar" modundaysanız, bir silkelenin ve kendinize gelin. sözlük yazarları -ve bittabi ki okuyucuları- arasında ayı ve ayısever olmayan onlarca adam -ve bittabi ki de kadın- var.

aynı zamanda ayısözlük sade bir eşcinsel sözlüğü değil. zira hem yazarlar hem de okuyucalar arasında eşcinsel olmayan adamlar, kadınlar da var. bunun da ayırdına varın.

peki, interaktif sözlük ne demek? ben cevap vereyim: yazarların başlıklar açtığı ve bu başlıkları tanımladıkları entry'ler girdiği bir online ortam.

buraya kadar bir sorun var mı? bence yok. şu yukarıdaki üç paragraf ile ilgili "beybi, bence yanlış düşünüyorsun; haksızsın" dediğiniz biryer varsa, haber eyleyin. bilahare açıklarım karşılıklı iki kahve içerken. sohbetim koyudur.

efendim, onca yazar varken, haliyle farklı farklı görüşler, inanışlar da olacak. bu gayet doğal. benim "beyaz la bu!" dediğime, bir başkası "yooo, ne alaka? o basbaya da siyah" diyebilir. kabulümdür.
işte, sorun burda zuhur eyliyor:
bu gerçeği kabullenemeyenler var.

herkes aynı düşüncede olacak diye bir şey yok. bunu şu muazzam beyinlerimize bir sokalım ilk önce. kimse kimseyle aynı fikirde olmak zorunda değil. bilakis farklılıklar iyidir, güzeldir, candır, canandır. bağrınıza basın.

ben, mesela, kalkıp geçenlerde yiyiştiğim seksi erkeğin göğüs kaslarını nasıl anlatabiliyorsam; bir başkası dün gece arabasına bindiği taksiciyi kolilediğini anlatabiliyorsa; diğeri en sevdiği pornonun linkini verebiliyorsa; bazıları nick altı entry'lerinde birbirlerini yalayıp yutabiliyorsa; kusura bakma ama, bebeğim, öbürü de kalkıp siyasetten, politikadan, kültürden, kürtlerden, araplardan, çerkeslerden, lazlardan, yahudilerden, cenıfır lopez'in amından, colton ford'un sikinden dem vurabilir, bahis eyleyebilir.

demem o ki;
sen nasıl ki dilediğin gibi entry'ler düzebiliyorsan sözlükte, başkası da dilediği konularda yazabilir.
sırf hoşuna gitmedi diye, açılan bir başlık sonrası bir başka yazarı provakatör olarak niteleyemezsin. hayır, beybi, öyle bir lüksün yok ne yazık ki.

cenıfır lopez'in amının ne kadar sulu ve seksi olduğunu yazan bir başlık ve entry hoşuna gitmedi mi? bak, o entry'nin altında bir eksi oy butonu var. oraya tıkla. hayatına mutlu mesut yaşamaya devam et. ha, o da mı kesmedi seni? başlığın altına dilediğin gibi saydırabilirsin. ama unutma; sözlük kuralları var. sevmediğin, hazzetmediğin bir başlık ya da enrty için dilediğini yazabilirsin, sövebilirsin, saydırabilirsin. ama bunu sözlük kuralları çevçevesinde yap. zira cenıfır lopez'in seksi ve sulu amını anlatan o entry'i yazan yazar da aynı şekilde sözlük kuralları çevçevesinde yapıyor yaptığını.

demem o ki;
yazarın biri dilerse kürdistan başlığını da açar, isterse recep tayyip erdoğan'ı göklere çıkarır, dilerse abdullah öcalan'ı yerden yere vurur, canı isterse mustafa kemal atatürk'ü övüp övüp bitirmez, ya da dün yiyiştiği kolinin seksi vücüdunu anlatır. buna kimse karışamaz. ne sen, ne de ben. bunu elbette ki sözlük kurallarını gözardı etmeden yapması gerekiyor, değil mi? ha, baktın ki sözlük kurallarının damına koymuş. ispikçiler var, editörler var, moderatörler var. onlardan biri değilsen, herhangi birine bir mesaj atıp "bak, sözlük kurallarını çiğnemiş bu entry'de." de. gereği yapılır.

çok mu uzattım?
az kaldı.

velhasıl-ı kelâm;
interaktif bir sözlükte farklı görüşlerde, farklı fikirlerde birsürü yazar var. herkes aynı fikirde olmak zorunda değil. derdin "mmm, bence hepimiz aynı şeyleri savunmalıyız. hem burası eşcinsel sözlük. öyle şeyler yazılmamalı"ysa, oturup biraz daha düşün derim.
sen dilediğin kadar ibne/gay/eşcinsel muhabbeti döndürebiliyorsan; adamın biri istediği kadar siyasetten, politikadan, cenıfır lopez'ın amından konuşabilir.
zira farklılıklar herzaman güzeldir. aksi takdirde kendini tekrar eden, hep yerinde duran bir ayısözlük karşılayacak seni ilerde. bu da hiç güzel olmayacak.
öptüm yanacıklarından. mucuk.

cumartesi anneleri

arjantin'deki kirli savaş döneminde hayatını gözaltılarda kaybeden ya da kaybolan çocukları için örgütlenen plaza de mayo madre'den ilham alan güzel anneler.

ilk kez 27 mayıs 1995te galatasaray lisesi önünde toplandılar gözaltında kaybolan ya da işkenceyle hayatını kaybeden oğullarının, kızlarının, canlarının, kardeşlerinin, eşlerinin hesabını sormak için.
hâlâ, yine cumartesi günleri, yine galatasaray lisesi önünde toplanıyor bu güzel anneler.

ayı sözlük itiraf

- sonsuz bir sürgünde hissediyorum kendimi. yanımda sevdiğim insanlar -ki çok azlar- olsa bile bu sürgün bitmiyor.

- düşüyorum. en "mutlu" olduğum anlarda bile düşüyorum. bu düşme hissi yakamı hiç bırakmıyor. kurduğum bir dünyam var: karanlık ve dipsiz bir kuyu şimdilik. etrafımda krallarım, kraliçelerim, perilerim ve gölgelerim ve hayaletlerim var. sonsuz bir düşüş içindeyiz.

- gülmeyi pek sevmiyorum. sevdiğim anlar oluyor elbette. ama yukarıda bahsettiğim o "düşme hissi" yüzünden tad alamıyorum. tad alma duyumu kaybettiğimi hissediyorum.

- konuşmak yoruyor beni. o yüzden yazmak daha kolay geliyor bazen. ama ona bile üşeniyorum çoğu zaman. yorgun ve bitkin bir durumdayım.

- üşengeç ve tembel sayılırım. ama bir oblomov değilim elbette.

- hüzün, kekremsi, acı ve zaman en sevdiğim kelimeler arasında...

- korkuyorum. kendimle sesli bir şekilde konuştuğumun ayırdına vardım. düşünsenize: yaşlı bir adam. sol elinde bir baston var ve hava soğuk. sağ elini paltosunun cebine sokmuş ve bir yokuşu çıkıyor. cebindeki bozuk paralar, sigara paketi ve çakmakla oynuyor sağ eli. çocuklar sokakta top koşturuyor. çocuksu bir hüzünle yanlarından geçerken izliyor onları. sonra konuşuyor: "sigara içsem mi? ama şimdi elini çıkar cebinden, sigarayı yak. uzun iş. hem hava soğuk. olsun. sen soğuktan etkilenmezsin. sen mi? hayır, sen. kim demiş? ben soğuğu severim." elini cebinden çıkarıyor ve yakıyor sigarasını...
yan tarafta bir dükkânda iki adam oturmuş iskemlelerde. yaşlı adamı izliyorlar ve duyuyorlar konuşmasını kendiyle. biri, diğerini dürtüklüyor: "adama bak!" diğeri cevap veriyor: "haa. o mu?..."
devamını dinlemiyor yaşlı adam. sigarasından ilk nefesini çekiyor ve burnundan veriyor. bunu hep yapıyor: ilk nefes hep burundan verilir.
yoluna tıngır mıngır devam ediyor...

- özlüyorum. görmediğim yolları ve tatmadığım şehirleri ve dokunmadığım rüzgârları ve tanımadığım insanları özlüyorum.

- ve çok çabuk yoruluyorum.

- ve kelimelerim arada terk ediyor beni.

- işte, yine terk edip gittiler...

elif karlı

bu kadının "erkek kadın fark etmez. aşk insanı affetmez. ne gerek var kavgaya. haydi eller havaya.eller havaya" diye giden bir şarkısı vardı. biseksüelliğin kitabını yazmıştı teee yıllar önce. piyasa, değerini bilmedi işte bu kadının. üzülüyorum. duşa girip ağlayacam. giden günlerim oldu. çok.

selahattin demirtaş

okuduğunu anlayamayanlar, bakıyorum da, ağızlarından salyalar akıta akıta açığını aramaya çalışıyorlar. şakaysanız komik değilsiniz; yok efendim, ciddiyseniz de çok komiksiniz.

bahsi edilen cümleden hemen sonra gelen tümceyi götünüzü aça aça okumanızı salık veririm. bak, ne diyor:
"biz pkk'yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. ancak, sivilleri hedef alan eylemlerini terör olarak nitelendiriyoruz."

"faşo ağalık yapacağım, ille de nefret kusacağım" diye diye kendinizi heder ettiğiniz bu şerefli* yolda, idrak yollarınız da kapanmaya yüz tutuyor elbette. çok yazık.

ha, ben de seni** insan olarak tanımlamıyorum. ancak, nefes alıyor olduğun için bir organizma olduğunu kabul ediyorum. n'apalım.



*iki ş ve kelime sonuna olumsuzluk son eki eklendiğinde daha manidar oluyor. kıpskıpskıps.

**



ekleme: t = z

ingilizce ilahiyat

izninizle entry me random bir gülüş ile başlıyorum: ajsdklfjasdfkljasdf.

şimdiiii...
istanbul üniversitesi nde var bu bölüm. afili bir de adı varmış: theology in english. oh yeah babe, i am coming, i am coming!
bir yıllık ingilizce hazırlık sınıfından sonra dört yıllık lisans eğitimi veriliyormuş.

olay burda. göz atılabilir: http://egitimdeyapilanma.istanbul.edu.tr/mufredat.php?id=469

öyle bir gözüdönmüşlük belirmiş ki adamlarda yakın zamanda "ben ingilizce ilahiyat okudum ve ingilizce öğretmenliği yapıyorum" diyen adamlar türeyecek ortalıkta. bekleyip görün.

i came.

ingilizce ilahiyat

ehm. ikinci random gülüşüm geliyor ve buna götümüm iki seksi yanağı da eşlik ediyor: asdşlfksadşflkasdf.

her şeyden önce ingilizce ilahiyat programının haklılığını savunmak için mısır daki el ezher üniversitesi nin örnek gösterilmesi şaşılacak ve üzerine kahkahalarla gülünecek bir şey. niye? çünkü, sen kalkar üç beş yarrak kafalı adamın yönettiği ve onun bunun uşağı yaptığı mısır ı bana örnek gösterirsen, ben de gülerim.

el ezher üniversitesi lan! ve sen argümanının geçerliliğini savunmak adına bu üniversiteyi (üniversite demeye dilim varmıyor ya, neyse) örnek gösteriyorsun. daha 2010 yılında, bu yerin (kendisine üniversite deyip iltifat etmeyecem) hadis bölümü başkanı şöyle bir fetva veriyor: "kadınlar, aynı işyerindeki erkekleri emzirirse, akrabaya dönüşür, tacize uğramaktan kurtulur." o ye, dis iz naaays!
bu üniversite bozmasının daha birsürü vukuatı var da... konumuz kendileri değil.

"your argument is invalid, babe." diyeyim ben. ingilizce ilahiyat. ohuhuuuv! sanırım yine boşalacam. başka şeyler düşün. başka şeyler düşün.

hayır, o değil de... at gözlüklerinini az çıkarın yahu! kış zaten. güneş de pek yok. caaanım gözlerinize bir şey olmaz. merak etmeyin.

4-5 yıl içerisinde bu bölümden mezun olanlar ingilizce öğretmenliği yapacak. ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyanlar da siki yerler artık afiyetle. "mmm, en azından kısa değil."

ulan! siz sanıyor musunuz ki bunlar güzelce okuyup, ilahiyat ile ilgili mezun olduktan sonra ne yapıyorlarsa onu yapacaklarını? sanıyorsunuz demek. valla muazzam. alkışlıyorum. ancak ben sanmıyorum. bu badem bıyıklı filintalara okudukları üniversitelerde formasyon dersleri verilecek. e onlar da bunu can-ı gönülden kabul edecekler elbette. sonra da kalkıp ingilizce öğretmenliği yapacaklar muazzam, harikulade, excellent and fluent ingilizceleri ile.

gazetecilik (ya da daha alakasız) bölümü okuyup, ingilizce öğretmenliği sertifika programına yazılıp ingilizce öğretmenliği sertifikası alan ve sonra da kpss yi geçip (kpss ile ilgili de birsürü şey denir esasında. neyse) ingilizce öğretmenliği yapan adamlar var bu ülkede. bu adamlar, kendi gençlerini ingiliz dili ve edebiyatı ve kültürü ile haşır neşir olmuş ingilizce öğretmenliği ve ingiliz dili ve edebiyatı okuyan gençlere tercih ederler elbette. daha geçenlerde doğunun amına koyan melleleri devlet memuru statüsüne kavuşturmadı mı bunlar? ha? gözünüz mü görmüyor, görmek mi istemiyorsunuz? az öngörülü olun yahu!

ben gidip az virginia woolf okuyayım diyecem ama yasaklanmalı bence hanımefendi. zira intihar dinimizce caiz değil. haksız mıyım? hmmm. oscar wilde? oooooo! asla olmaz. ibne o lan! yassak kardeşiiim! ibnelik dinimizce caiz değildir. cezası idamdır ve ibneler cehennemliktir.

harun yahya okumak varken, virginia woolf, oscar wilde, edgar allan poe de kim oluyormuş? hepsine kafam girsin.

"caiz değildir"in ingilizcesi ne ola ki hem? öğreneyim. ilerde lazım olur. badem bıyık yakışır mı bana sizce?

uzun saç

erkeklere hiç yakışmadığını düşünüyorum. bunun seksist (siz türkler ne diyor? ammm... ammm... cinsiyetçi?) bir bakış açısıyla alakası yok. yakışmıyor işte.
uzun saç ve erkek ikilisi,
ı ıh, olmuyor, olmuyor, olmuyor!

ingilizce bilmeyen yazarlar sözlükten uçurulsun kampanyası

i, here, would like to start a campaign in order to get rid of all those bloody effing bastards that use ayı sözlük and without a glimpse of shame, continue ignoring the fact that they do not know one tiny word from the most wondrous and wonderful language of them all: english.
their level of ignorance disgust me and the ones who agree with me. be it beginner or elementary, unless their level of english is upper-intermediate, those so-called writers should be kicked off from this marvelously interactive online dictionary if we all want to reach the top of encompassing civilizations.

hence i, lost soul, have started the campaign on change.org and would love all modernized writers to sign it:
http://www.change.org/p/dark-bear-panda-...

thank you for your cooperation.


tanım düzenlemesi:
ilginç kampanya.


ekleme:
şu ana kadar 2 ingiliz ajanının imza attığı kampanya. aym şakt.

editeyşın:
(bkz: ingilizce bilmeyen yazarlar rahatsız)
Henüz takip ettiği biri yok.