marsmüridi

Durum: 177 - 0 - 0 - 0 - 08.03.2025 01:29

Puan: 2978 - Sözlük Kezbanı

2 yıl önce kayıt oldu. 13.Nesil Yazar.

0
  • /
  • 9

uykusuzluk

en az dört senedir değişmeyen rutin, haftada beş gün uyuyan bir canlıyım. kalan iki gün de karambole gidiyor, o iki güne de ekseriyetle paranoya, bir anda çılgınlar gibi gülümseyen arkadan da asık suratla süren saatler eşlik ediyor.

antalya

içinde kaldığımızdan sövsek de saysak da ayrı düşer düşmez özlediğimiz şehirdir. tabi temmuz ve ağustos hariç. kışları ise ayrı güzel denebilir, hem ekstrem soğuğu yoktur hem de kimi lokasyonlarda portakal ve turunç kokan sokaklar sizi karşılar. merkezden ayrı olarak sahil kenarında insanların ölmeye geldiği şirin ilçeler de mevcuttur.

aileye açılmak

sene 2016, ergenlik gümbür gümbür. yine sinir krizi geçirip farkında olmadan kız kardeşin ödünü bokuna karıştırdığım bir günün sonunda anne beni çekti, anlattım böyle böyle, "çok normal" karşıladı, ya da ben öyle sandım, o ara odamda canan tan'ın eşcinsellik üzerine bir romanı vardı adını hatırlamıyorum, iki gün sonra o roman artık yoktu, baya gestapo gibi yırta yırta imha etmişler, işte efendim ben etkileniyor muşum falan, üstelemedim yemedi. aradan iki sene geçti, ergenlik yine tavan, kafa da güzel çıktım karşılarına "ben topum ulannn, aha buyum" diye sayko gibi konuştum, o ara baba ağlıyordu. ertesi gün baktım ortam çok gergin, "içkiliydim vs" ayağıyla geçiştirdim onların da işine geldi tabi. şimdi yaş oldu 22, iki gün önce kafa güzel yine çıktım babanın karşısına "lan oğlun bu yaşına kadar koluna iki kız takmadı hiç mi şüphelenmedin" diye başladım, adam kalktı "etken misin edilgen misin?" diye sordu amk ona göre oğluna cinsiyet atayacak. şimdi o enteresan diyalog hiç yaşanmamış gibi rol kesiyoruz, her neyse, böyle döngü gibi gidiyor işte. ne ben tam cesaret ediyorum ne onlar tam kabullenebiliyor, ara ara patlamalı, ortaya saykodeli manzaralar çıkartmalı bir ilişki.

kitap okumak

şimdi buraya kadar epey güzelleme yapılmış bir de işin öte tarafına bakalım, eğer soyadınız koç, sabancı ya da benzeri bir şey değilse bokunu çıkarmak zarar verecektir, yıllardır günde en az 250 sayfa okuyabilen, bir yanda defter diğer yanda kitap günde 8-10 saat mesai yapar gibi oturan bir insanım. yıllar boyu gelinen süreçte antik yunan'da sınıf mücadeleleri üzerine sabaha kadar konuşurum, ama elime iki çivi verseler çakamam, haliyle dışarıda para kazanacak bir işim de yok. kitapları da raflarıyla beraber g.tüme sokarım artık.

platonik aşk

hoşa giden bedenin içindeki ruha olmadık anlamlar yükletir, artık karşınızdaki suret boş bir kap gibidir ve siz hoşunuza giden tüm nitelikleri, duyguları ve karakteri o kabın içine doldurursunuz, sevdiğiniz kişi o kişi değil arkadaşlar yol yakınken dönün. gerçi demesi kolay, iki sene önce bu konuda "mantıklı" bir yazı döşemişken sonraki iki seneyi aynı duyguyla piç etmeyi başarmış adamım, tanrı, yüce tin ya da her ne haltsa işte o hepimize kolaylık versin.

facebook'ta isminin başına tc koymak

ha bir de chp'de öne çıkan isim de emine ülker tarhan. öyle bir dönem yani, şimdi bakınca bu ülkede cidden ulusalcı bir rüzgar esmiş. benim durduğum siyasi hat bu tayfayı yine eleştirirdi falan ama kimsenin hakkını yemeyelim, şimdilerde pıtrak gibi çoğalan yamtarlara göre kaliteliydi ve daha bi insana benziyordu bunlar, en azından oturup tartışabiliyorduk.

facebook'ta isminin başına tc koymak

sene 2012, tgb istiklal'de eylem yapıyor, ayaklı aydınlık bayisi gibi gezen ulusalcı teyzeler ve sözcü okuyan dayılar dört bir yanı sarmış, herkes "metin feyzioğlu başbakan olsun" diyor, iyisiyle kötüsüyle öyle bir dönem işte.

ahtapot

salatası birayla harika gider, gelgelelim önceleri kısa süreli çalıştığım bir restorantta ahtapotun haşlandığı tencereyi yıkama gibi bir talihsizlik yaşadım, tanrı sevdiği kuluna yaşatmasın...

benim hala umudum var

lise yıllarımda kafam güzelleştikçe dinlediğim şarkıdır, vaziyet beter ama umut diriydi, daha sonraları umut da motivasyon da geriye doğru çekildi. şimdi ise? sanırım bu ülkede bir şeyler değişecek, çok zor olacak ama bu sefer olacak gibi, haliyle ben de değişeceğim, ondandır ki bugünlerde benim için daha da dinlenesi bir parça.

ayı sözlük yazarlarının hayat fonunda çalan şarkılar

5 mart 2023 bursaspor amedspor maçı

bu maçta gördüğümüz sahneler karşımızdaki düşmanın islamcılardan ibaret olmadığını da gösteriyor. "seküler" sıfatıyla sağın ucuna yerleşen ve militanlaşma tehlikesi barındıran akımlar mevcuttur, gerçek anlamda demokratik ve özgür bir türkiye'den bahsedeceksek eğer bunu arzulayan kuvvetlerin hepsini birden bastıracağı bir aşamaya gelmesi gerekiyor, o da sosyal medya mecralarında yakınarak gerçekleşmiyor.

gelecekteki sevgiliye not

olum içimde iki gram insanlık kaldı o da uçup gitmeden çık gel lan, bak vallaha terminatöre dönmek üzereyim amk aloooo, nerdeysen çık gel lan!

bir de gelirken sabır çekerek gel, karşında psikolojik vaka duruyor.

aşık olmak

güzeldir güzeldir de, bizim mahalleye doğru geldikçe pek yaramıyor sanki, hemen sapıtıyoruz efendim.

en son birine bi tutuldum, yalan yok ilk iki ay polyanna gibi geziyorum, çiçek böcek derken kampüsü güneşi keşfettim bir anda, cengizin moğol süvarisi gibi dolaşan allah'ın yabanisi oldu size frankafon beyefendi! hani böyle kafamda hayali insanlar var ben onlara hayatın yaşamaya değer olduğunu, önemli olanın iyiye güzele doğru kanat çırpmak olduğunu falan anlatıyorum, tedx konuşmacısı gibi nutuk çekiyorum amk.
sonra tabi "hayallerle yaşayanı gerçeklerle sikerler" cümlesi yeryüzündeki en hakkaniyetli cümle olduğunu kanıtlıyor, bir bakıyoruz herif hetero, taktı koluna sevgiliyi geziyor. iki aylık çiçek böcek faslı bıraktı yerini dört aylık komaya, uyku düzeni falan hak getire, panjurdan azıcık ışık girsin vampir gibi tıslayabilirim. tutmadı yani boş yere bi de samimi olduk daha da nah koparım burdan.

velhasıl kelam bir döngüdür gidiyor, üç beş sene sonra da peş peşe eskilerden düğün davetiyeleri alırız, onu da atlattık mı havada karada ölüm yok.

en yakındaki kitabın 45. sayfasının 5. satırı

"...yeniden üreterek fıkıh temelli bir ideoloji ortaya koymuş oluyordu: reaya sulta-..."

siyasal düşüncelerin toplumsal tarihi ıı (ateş uslu)

ekşi sözlüğün erişime engellenmesi

sosyal medyada ekşi sözlük hakkında kimi yanlışlarına değinen ifadeler dolaşıyor, ancak bunun sırası değil, maalesef ekşi sözlük sarı öküz olabilir, seçime doğru gidildiğinde ise twitter'dan instagram'a hatta whatsapp'a kadar bizi bir dizi kısıtlama bekliyor, bütün muhalefeti sosyal medyadan ibaret olan çevreler de oturup düşünsünler bir zahmet, orası bütünüyle devletin avuç içinde duruyor şu an.

köy çeşmesi

kimi köylerde belli saatlerde ev kadınlarının, belli saatlerde gençlerin, belli bir saatten sonra ise sevgililerin buluşma noktası olagelmiştir. meydan ve camiyle birlikte köylerin kamusal mekanıdır.

14 yaşında hornet kullanmaya başlamak

bu tür hadiseler cinsellikten toplumsal cinsiyete kadar bir dizi eğitimin özellikle okullarda verilmesi gerektiğini gösteriyor sanırım, özellikle lgbti+ bireyler ergenliğe adım attıkları vakit çevrelerinde sağlıklı bir iletişim bulamayınca kurtlarla dolu bir ormanda bir başına kalır gibi bir duruma evrilebiliyor.

homojen dergi

anladığım kadarıyla pandemi sırasında bütün işleyiş durdurulmuş. bir daha diriltilmesi veya da benzer bir çabaya girilmesi durumunda her türlü katkıyı yapmak istediğim dergidir. hoş, şu vakte kadar bilimum ufak dergi+sitelerde heteroseksüel ayağına yazıp çizdik, bir kere de kendi temamızın altında derdimizi meramımızı olduğumuz gibi paylaşalım.

bir stres atma yöntemi olarak alışveriş

can sıkkın, kafada kırk tane tilki dönüyor, hiç uyumamışım, yorulduğum günün sonunda ise soluğu baba kardeş ve ben olarak metroda almıştık. tabi başlarda düşündüm ki içim açılır, rahatlarım, hoş ve durgun bir müzik eşliğinde bir akşamlık da olsa kendimi bir b.k sanarım vs vs... elde sepet gezdiğim anda ise rahatlamak bir yana aklıma çılgınlar gibi sevdiğim kişi geldi, aynı evde yaşıyoruz, beraber alışveriş yapıyoruz tabi benim gözler jery gören tom gibi şarap reyonunu kesiyor o da diyor bi dur artık amk! ertesinde ise olanaksızlıklar tablosu kafama dank ediyor, baba ve kardeş alışverişe devam ederken ben de otoparkta pala dayılar gibi çökmüş sigara yakıyorum.

hikayedeki arkadaş şu aralar hayalini kurduğum şeyi başkasıyla yaşıyor, ben de geçen metrodan aldığım kalamar+mezelerle sofra kurdum, uygunda bir beyaz şarap, o vakit gerçekten stres attığımı söyleyebilirim.

hedef 2023

bizim de 2023 hedefimiz var, hesaplaşma dolu bir yıl olması için çabalıyoruz.
  • /
  • 9

liseli eşcinsellere tavsiyeler

korun. gerisini yaşayarak öğreneceksin zaten.

liberal homofobi

fobik fobiktir. bugün bizi eve tıkanlar yarın odaya, öbür gün hücreye, 1 hafta sonra mezara koyar.

antalya

ergenliğini insan burada geçirmişse kaleiçinde daha öğlen 2 de sarhoş olup rockbull tuvaletinde ayılmaya çalışmışlığı ve kaleiçinden çıkamamışlığı, antalya lisesinin yan sokağındaki takıcılardan siyah kolyeler alıp ışıklar caddesinde boş boş tüm gün dolandığı olmuştur, olmalıdır

yalnızlık

güzel falan değildir. zaten yalnızlık güzelleyen insanların aslında yalnız değil şımarık olduğunu görürsünüz. aksaya aksaya hastaneye gelen tuvalete bile giderken başkasından yardım istemek zorunda kalan sırf sosyalleşmek için acil kuyruğuna giren yaşlıları görünce sikeyim yalnızlığı diyorum. "biri var mı yanınızda teyze" deyince "allah var"ı duyup göğsünüzde bir kütle öylece kalakalıyorsunuz. o allah mesela teyzenin ilaçlarını gidip eczaneden almıyor hastaneden çıkışta en azından koluna girip yoldaş olmuyor.
sevin sevilin gençler insan insana her zaman ihtiyaç duyar. ilk adımı atan siz olun çay ısmarlayın selam verin insanlar dostlar biriktirin. yardıma ihtiyacı olursa koşun. bir doktor olarak bunu çok iyi anladım belki de en iyi anlayan meslek grubundayım, çünkü insanların en çok birine ihtiyaç duyduğu anlara tanıklık ediyorum. yaşlı olmasına da gerek yok aniden ameliyata almamız gereken adamın arayıp eşyalarını getirtecek bir tane eşi dostu yoktu mesela geçen nöbet. baktım gizlice personele para verip evden getirtmek istiyor o halde ben gidip alayım diyor falan. böyle şeyler beni çok üzüyor etkileniyorum. yalnızlığa sokayım.

lgbti temalı klipler

lgbti temalı klipler

lgbti temalı klipler

lgbti temalı klipler

robbie williams - gary barlow: "shame"

lgbti temalı klipler

sigur ros'un seraph adlı şarkısının videosu benim gözümde diğer tüm gay temalı videolardan üstündür. video'nun yönetmenliğini yine bir eşcinsel olan john cameron mitchell yapmıştır. john cameron mitchell shortbus, hedwig and the angry inch ve rabbit hole gibi filmlerin yönetmenidir. aynı zamanda filmde hedwig karakterini de kendisi canlandırmıştır. videonun animasyonlarını dash shaw adlı çok da ünlü olmayan biri yapmıştır. kendisi tumblrdan takip edilesidir, amatör olsa da çok güzel işlere imza atmaktadır.



"it's hard to look at a love you can't understand."

pinkwashing

pinkwashing (pink: pembe, washing: yıkama/yıkanma/boyama) israil’in filistin’de işlediği suçların üstünü örtmek için başvurduğu yöntemlerden biri. ülkeyi batı’ya “gey dostu” ve “ortadoğu’nun en demokratik ülkesi” olarak lanse eden kampanyalar için israil devleti milyonlarca dolar harcıyor; abd ve avrupa’da tel aviv pride’ın reklamları yapılıyor ve turlar düzenleniyor. devamı:

pinkwashing nedir?
https://velvele.net/2021/05/13/pinkwash...

Toplam entry sayısı: 177

havada asılı kalmak

aklıma jack london'un "ademden önce" kitabında anlattığı bir durumu getirdi. yazar, insan henüz uzun kollarıyla ağaçtan ağaca atlayan bir "maymun"ken, kimi talihsizlerin bir ağaçtan diğer ağaca yetişemeyerek aşağıya düştüğünden bahsediyor, ve bunun sonu ekseriyetle ölüm, sonra devam ediyor, yükseklik korkusu buradan başımıza bela olan bir şey, ve çoğumuz rüyalarımızda dahi düşüyoruz, ancak rüyada bir yükseklikten düşerken tam yere çakılacağınız anda bedeniniz yer ile temas etmeden uyanırsınız, neden o beden yere temas etmez? çünkü bu tecrübe ettiğiniz bir şey değil, etseydiniz zaten çoktan ölmüştünüz.

ayı sözlük itiraf

gündelik yaşamın telaşı yeterince zorlarken uzun zaman sonra derinden yoruldum, bu öyle bir yorgunluk ki geçmişimden bugüne her şeyi teker teker önüme serdi. varoluşum bir yana üstüne yıllardır fiziksel bir rahatsızlıkla boğuşuyorum ki insan kendini cennetin krallığı filmindeki kudüs kralı baldwin gibi hissediyor. ötekiyim, bulunduğum her yerde çevremdeki herkesten daha başarılı olmak zorundayım, herkesten daha fazla çabalamak ve herkesin gözünde yine herkesten daha "iyi" bir insan olmak zorundayım, aksi halde ben "öteki" olanım, en ufak hatamda bu halim yüzüme çarpılacak ama aynı zamanda bu halimle karşısına çeşit çeşit engeller koyulanım. dışarıda kimsenin empati yapmasını da beklediğim yok, çünkü mümkün değil dahası yaşamı boyunca "düz" ve makbul varoluşa sahip insanların yaptığı basit tavsiyeler midemi bulandırıyor, ne de olsa "bekara karı boşamak kolay". yaşadığım süreçte her zaman daha iyisinin hayalini kurdum, özellikle daha iyi, adil ve merhametli bir dünya ancak gerçekte var olanı da biliyorum, kendimi sıklıkla karanlık bir ormanda kurtlarla koşturan birisi olarak hayal ediyorum, sürüden biriyim ama aynı zamanda değilim çünkü biliyorum ki yeterince zayıf düştüğüm anda ben bu kurtların akşam yemeği olurum. hangi ortama ve kimlerin yanına gidersem gideyim ben onlardan birisi değilim, daha çok orada olan ve sessizce etrafını seyreden biriyim. ve bazen düz normal bir insan gibi yaşamak istiyorum, ne zaman bu derece gevşesem ve kendimi diğerleri gibi hissetmeye kalksam başıma en kötü belalar geliyor adeta toplum bana kim olduğumu kafama vura vura anlatıyor, rezil kepaze oluyorum, ne zaman tüm bunların farkında olan birisi olarak ayağa kalksam bu seferde adeta ss subayı gibi bir tipe bürünüyorum ve olmaktan tiksindiğim kişiliğe bürünüyorum çünkü karşımda duran herkes potansiyel bir düşman olarak beliriyor. başta dediğim gibi yoruluyorum.

yalnızlık

ne zaman nasıl başladı bilmiyorum ama kendimi bildim bileli içimde bir yerde vardı. çok defa kendimi tek başına bir halk, bir ülke gibi hissettim, kendine ait kökleri, gelenekleri ve ülküsü olan özgünlükleriyle var olagelmiş bir memleket. evim vatan oldu odaları da ayrı ayrı şehirler, sonra oradan da sürgün yedim ortaya bir tanrı çıktı bana ait, varlığını bilmesem de ibadet ettim, yaşam devam ediyor. bilmiyorum yalnızlık bitse uyum sağlar mıyım cidden? değer yargılarım dahi çevreyle bu kadar ayrışmış, sanırım yaşamın sonraki evreleri de kendimce bir orta nokta tutturmaya çalışırken geçecek.

eşcinsel olmak

hayatın tersinden şamar yemektir.

ne tam anlamıyla kendinizi anlatabilirsiniz ne de karşınızdakiler sizi anlar. hatta kimi zaman siz bile kendinizi anlayamayabilirsiniz. ama her şekilde nanayı yediniz yani burdan çıkış yok.
toplumsal yaşam içerisinde durumunuzu bir ihtimal yozgatta yaşayan bir ermeniyle kıyaslayabilirsiniz belki, zaten en yorucusu olanı da toplumsal baskıdır, açık kimliğinizle var olmak isteseniz bir türlü, tamamen kendi içinize kapanıp gölgelerin arasına karışsanız başka türlü.
bir de sevgi, aşk ve benzeri konularda şansınız pek de yaver gitmiyor. "on beş sene sonra kendini nerede görüyorsun" denildiği vakit üç poşet birayla arabayı deniz kıyısına çekmiş kıllı göbekli ipsiz sapsız bir dayı olma ihtimalim gözlerime vuruyor, bu senaryodan mutlu olduğumu söyleyemem.

hornet

nasıl bi siteye dönmüş lan böyle, dışarıda gören olsa goca yörük gibi gezen adamım, geçen bir kere girdim, gördüğüm eşgaller karşısında ben bile kendimi yavru ceylan gibi hissettim.

kitap okumak

şimdi buraya kadar epey güzelleme yapılmış bir de işin öte tarafına bakalım, eğer soyadınız koç, sabancı ya da benzeri bir şey değilse bokunu çıkarmak zarar verecektir, yıllardır günde en az 250 sayfa okuyabilen, bir yanda defter diğer yanda kitap günde 8-10 saat mesai yapar gibi oturan bir insanım. yıllar boyu gelinen süreçte antik yunan'da sınıf mücadeleleri üzerine sabaha kadar konuşurum, ama elime iki çivi verseler çakamam, haliyle dışarıda para kazanacak bir işim de yok. kitapları da raflarıyla beraber g.tüme sokarım artık.

liseli eşcinsellere tavsiyeler

kendini iyice keşfettiğin bir çağda özellikle yaşanılan yer dolayısıyla kimliğini saklamak çok yıpratıcı olabiliyor, bu durumda hayat üçgeni oluşturmak lazım. düşünsel olarak da açık bir dostuma, ilerici olduğunu çok iyi bildiğim bir rehberlik öğretmenime ve psikoloğa açılmıştım. doldukça, canım sıkıldıkça birinden biriyle konuşuyordum, en azından insanı rahatlatıyor. kimliğinizi açık ya da yarı açık sürdürme şansınız yoksa eğer bu türlü bir harekette bulunun, psikolojik olarak sizi de rahatlatır.

bunun yanında ben hiç bir zaman cesaret edemedim, ama yapabiliyorsanız ve mevcutta varsa genç lgbti+'ların olduğu bir ortama yanaşın, daha doğrusu örgütlenin. yıllar geçtikçe kayıp giden senelere küfrediyorsunuz.

aşık olmak

güzeldir güzeldir de, bizim mahalleye doğru geldikçe pek yaramıyor sanki, hemen sapıtıyoruz efendim.

en son birine bi tutuldum, yalan yok ilk iki ay polyanna gibi geziyorum, çiçek böcek derken kampüsü güneşi keşfettim bir anda, cengizin moğol süvarisi gibi dolaşan allah'ın yabanisi oldu size frankafon beyefendi! hani böyle kafamda hayali insanlar var ben onlara hayatın yaşamaya değer olduğunu, önemli olanın iyiye güzele doğru kanat çırpmak olduğunu falan anlatıyorum, tedx konuşmacısı gibi nutuk çekiyorum amk.
sonra tabi "hayallerle yaşayanı gerçeklerle sikerler" cümlesi yeryüzündeki en hakkaniyetli cümle olduğunu kanıtlıyor, bir bakıyoruz herif hetero, taktı koluna sevgiliyi geziyor. iki aylık çiçek böcek faslı bıraktı yerini dört aylık komaya, uyku düzeni falan hak getire, panjurdan azıcık ışık girsin vampir gibi tıslayabilirim. tutmadı yani boş yere bi de samimi olduk daha da nah koparım burdan.

velhasıl kelam bir döngüdür gidiyor, üç beş sene sonra da peş peşe eskilerden düğün davetiyeleri alırız, onu da atlattık mı havada karada ölüm yok.

14 yaşında hornet kullanmaya başlamak

bu tür hadiseler cinsellikten toplumsal cinsiyete kadar bir dizi eğitimin özellikle okullarda verilmesi gerektiğini gösteriyor sanırım, özellikle lgbti+ bireyler ergenliğe adım attıkları vakit çevrelerinde sağlıklı bir iletişim bulamayınca kurtlarla dolu bir ormanda bir başına kalır gibi bir duruma evrilebiliyor.

aileye açılmak

sene 2016, ergenlik gümbür gümbür. yine sinir krizi geçirip farkında olmadan kız kardeşin ödünü bokuna karıştırdığım bir günün sonunda anne beni çekti, anlattım böyle böyle, "çok normal" karşıladı, ya da ben öyle sandım, o ara odamda canan tan'ın eşcinsellik üzerine bir romanı vardı adını hatırlamıyorum, iki gün sonra o roman artık yoktu, baya gestapo gibi yırta yırta imha etmişler, işte efendim ben etkileniyor muşum falan, üstelemedim yemedi. aradan iki sene geçti, ergenlik yine tavan, kafa da güzel çıktım karşılarına "ben topum ulannn, aha buyum" diye sayko gibi konuştum, o ara baba ağlıyordu. ertesi gün baktım ortam çok gergin, "içkiliydim vs" ayağıyla geçiştirdim onların da işine geldi tabi. şimdi yaş oldu 22, iki gün önce kafa güzel yine çıktım babanın karşısına "lan oğlun bu yaşına kadar koluna iki kız takmadı hiç mi şüphelenmedin" diye başladım, adam kalktı "etken misin edilgen misin?" diye sordu amk ona göre oğluna cinsiyet atayacak. şimdi o enteresan diyalog hiç yaşanmamış gibi rol kesiyoruz, her neyse, böyle döngü gibi gidiyor işte. ne ben tam cesaret ediyorum ne onlar tam kabullenebiliyor, ara ara patlamalı, ortaya saykodeli manzaralar çıkartmalı bir ilişki.

ayı sözlük yazarlarının yattığı erkek sayısı

game of thrones gece nöbeti... gerçi aseksüel eğilimi yüksek herifim çok da dert ettiğim şey değildir, ama bazen insan düşünüyor incel femcel gibi saçma sapan hesaplar çıktı piyasaya, elemanlar hayvan gibi para kazanıyor ulan kur bu tarz bi lgbti+ temalı hesap sen de yolunu bul amk! tabi toplum içerisinde genel sığırlaşmaya hizmet edeceksin ama o çok övdükleri piyasanın mantığı da bu değil midir? neyse biz yine de efendi efendi takılalım efenim.

kısa bir ek: olum kafam güzelken maytap geçiyordum hemen eksilemeyin lan!

pinkwashing

haklar ve özgürlükler de bugün pazarlama stratejisi olabilir, çünkü dünyada öyle "sekülerler" ile "köktendinciler" arası bir fantastik kavga verilmiyor, çelişkiler ve bunlardan doğan çatışmalar daha farklı.

mesela batı devletleri ne kadar özgürlükçü ve demokrat olduklarının propagandasını 45 sonrası dönemden beri yapmıştır (bir ölçüde olması kaydıyla öyledirler de), bugün ise medyaya bolca trans, gay ya da lezbiyen hava kuvvetleri personeli servis edilir. hikayenin diğer yanında ise afganistan'da taliban'ı kimlerin besleyip büyüttüğünü soracak olursanız cevap gelmez. peki o seküler suriye'de öso, el nusra, hatta kuruluş dönemlerinde işid kimlerden destek almıştır? bu cihatçı örgütler ilerlerken şam'ı ve golan tepelerini kimler bombalamıştır? türkiye'den devam edelim, madımak katilleri yurt dışına çıktıktan sonra onlara oturum iznini hangi ülke verdi ve şu an çoğu nerelerde yaşıyor? bugün o islamcı olan ortadoğu'da çok da uzak olmayan bir geçmişte gayet seküler bir birikim de yaşandı, peki coğrafyanın içinden geçen o müslüman kardeşleri yani ihvan çetesini kimler himaye etti ve kimlere karşı kullandı? bu soruları istediğimiz kadar uzatabiliriz.

o yüzden açıkça bir taraf seçilecekse bu makyajlamaya göre olmaz, ilk önce sorulması gereken şudur: bugün "özgürlük" ile "medeniyet" pazarlayan kuvvet o ilkeleri size layık görüyor mu? bulunduğunuz coğrafyada kimlere kucak açtığına bakarak anlarsınız, "ama efendim hamas" falan diyecek olursanız yine bir soru gelir: uzun bir dönem filistin mücadelesi fhkc, fkö ve el-fetih gibi gayet seküler unsurlarca temsil edilirken hamasın dünkü çocuktan bir anda gürbüz bir delikanlıya dönüşmesinde kimlerin etkisi olmuştur?

düşünün işte, düşündükçe gerisi çorap söküğü gibi gelir, aksi halde o trans pilotlar ortadoğu'yu bombalarken kimseyi queer mi değil mi diye ayırt etmiyor, sonra padişaha kızıp rum çeteciye sığınmak gibi olmasın halimiz.

israil'in gazze'yi vurması

on gündür yaşananları sağır sultan duydu, ilk üç dört günde yaşanan kafa karışıklığı da "radikal" ergenler hariç herkeste üç aşağı beş yukarı durulmuştur, o yüzden meseleden ziyade işin söylem ve ideoloji düzeyine dikkat çekmek lazım.

bu tür olaylar olduğunda genellikle devletler kötü kalpli teröristleri öldürdüğünü ve bunun aslında oradaki sivil halka da yarayacağını söylerler, ancak ilk günlerde netanyahu doğrudan sivil yerleşimlerin bombalandığı görüntüleri paylaştı, iktidardaki sağcı likud partisinin bir vekili ise bununla tatmin olmamış gibi görünüyor, arkadaş direk atom bombası atılması gerektiğinden bahsediyordu. sonra kabinedeki görevini hatırlamadığım bir bakan "karşılarında insana benzeyen hayvanların olduğunu ve ona göre davranacaklarını" söyledi, sorun şuradaki burada bahsedilen "insansı hayvanlar" hamas militanları değil, bunu derken tüm filistin halkını kastediyordu. sonra da buna göre davrandılar.

yine de israil güçleri bir noktadan sonra geri adım atmak zorunda kalacak, çünkü bu katliamlar sonucu baştaki algı tersine döndü, israil gazze'yi vururken başta bunun meşruluğundan bahseden batıdaki siyasiler oradaki kamuoyu baskısıyla daha "ılımlı" söylemler kullanmaya başladılar. ancak daha bir kaç hafta önce kanada parlamentosunda eski bir nazi subayı "özgürlük savaşçısı" olarak alkışlanmıştı, bir buçuk sene önce başlayan rus-ukrayna savaşında ise azov üzerinden neo-nazi cihadının nasıl desteklendiğini zaten biliyoruz. doğrusu demokrasinin beşiğinde söylem ve hareketler ııı.reichs ayarına doğru kayıyor, ama bunun için illa bildiğimiz führer görünümünde olan sincap gibi bir herife ihtiyaç yok, yeni nazilerimiz gayet güler yüzlü hatta yer yer rishi sunak gibi elemanlardan çıkacak. başka türlü çıkar yolları da yok zaten, bir tarafta kriz büyüyor diğer yanda kurumlar eski gücünü yitiriyor ve yeni bir "kavimler göçü" durmadan sürüyor, o mazideki "old but gold" günler bitti yani, devir canavarların devri.

peki biz ne yapacaz?

doğrusu lafa gelince batıyla aşık atmaya kalkan cihatçı yaratıkların canı cehenneme, bugün vuruşurlar yarın makul bir anlaşmayla satmayacakları şey yoktur, kaldı ki bunlar eski dostlardır, bir dövüşür bir barışırlar hatta başları sıkışınca batının koynuna da sokulmasını gayet iyi bilirler. bizler ise bu coğrafyanın çifte yalnızlarıyız, bir yanda kellemize talip islamcı barbarlar var, diğer taraftakilerin bahsettiği özgürlük ise o beyaz adamın özgürlüğü, bu topraklarda iç savaş finanse edilirken kimse ölenler ilerici mi gerici mi, islamcı mı seküler mi diye ayırt etmiyor yani.

kısaca islamcıyla çatışırken neo nazinin boynuna enişte diye sarılmayacağız, mümkünse kendi göbek bağımızı kendimiz keseceğiz. kolay mı? valla işimiz çok zor, ama adam akıllı tarihe bakanlar kolay diye bir şey olmadığını biliyor.

önemli bir ek: altta güzel güzel yazı girip "şımarık" diye yaftayı basan sonra da silen kardeşim, gel hele gel, vallaha bak anlaşamayacağımız bir şey yok :)

ayı sözlük itiraf

gündelik yaşamın telaşı yeterince zorlarken uzun zaman sonra derinden yoruldum, bu öyle bir yorgunluk ki geçmişimden bugüne her şeyi teker teker önüme serdi. varoluşum bir yana üstüne yıllardır fiziksel bir rahatsızlıkla boğuşuyorum ki insan kendini cennetin krallığı filmindeki kudüs kralı baldwin gibi hissediyor. ötekiyim, bulunduğum her yerde çevremdeki herkesten daha başarılı olmak zorundayım, herkesten daha fazla çabalamak ve herkesin gözünde yine herkesten daha "iyi" bir insan olmak zorundayım, aksi halde ben "öteki" olanım, en ufak hatamda bu halim yüzüme çarpılacak ama aynı zamanda bu halimle karşısına çeşit çeşit engeller koyulanım. dışarıda kimsenin empati yapmasını da beklediğim yok, çünkü mümkün değil dahası yaşamı boyunca "düz" ve makbul varoluşa sahip insanların yaptığı basit tavsiyeler midemi bulandırıyor, ne de olsa "bekara karı boşamak kolay". yaşadığım süreçte her zaman daha iyisinin hayalini kurdum, özellikle daha iyi, adil ve merhametli bir dünya ancak gerçekte var olanı da biliyorum, kendimi sıklıkla karanlık bir ormanda kurtlarla koşturan birisi olarak hayal ediyorum, sürüden biriyim ama aynı zamanda değilim çünkü biliyorum ki yeterince zayıf düştüğüm anda ben bu kurtların akşam yemeği olurum. hangi ortama ve kimlerin yanına gidersem gideyim ben onlardan birisi değilim, daha çok orada olan ve sessizce etrafını seyreden biriyim. ve bazen düz normal bir insan gibi yaşamak istiyorum, ne zaman bu derece gevşesem ve kendimi diğerleri gibi hissetmeye kalksam başıma en kötü belalar geliyor adeta toplum bana kim olduğumu kafama vura vura anlatıyor, rezil kepaze oluyorum, ne zaman tüm bunların farkında olan birisi olarak ayağa kalksam bu seferde adeta ss subayı gibi bir tipe bürünüyorum ve olmaktan tiksindiğim kişiliğe bürünüyorum çünkü karşımda duran herkes potansiyel bir düşman olarak beliriyor. başta dediğim gibi yoruluyorum.