operazionepaura

Durum: 431 - 0 - 0 - 0 - 06.05.2023 22:32

Puan: 6610 - Sözlük Kezbanı

15 yıl önce kayıt oldu. 1.Nesil Yazar.

ısırayım da geçsin...
  • /
  • 22

ömür gedik

üstü boş, altı daha da boş yazsın, gerisini onu okuyanlar düşünsün.
berbat şekilde şarkı söylemeye devam etsin. dinleyenler düşünsün.
dilimize pelesenk olan bu yaptıklarıyla hepimizden daha çok kazansın. züğürtler (evett, ben) düşünsün.
kazandıklarıyla ciciler biciler alıp bizimle paylaşsın.

http://t24.com.tr/haber/faruk-bildiricid...

onca eleştiriyoruz, sinir oluyoruz, ama hiç bir şey değişmiyor, değil mi? tabii ki sorunlarımızın günah keçileri olmamalı bu insanlar. çünkü her şeyin bir alıcısı var. olmasa var olamaz. olmasa da, bir şekilde hayatımıza sokuluyorlar. baksanıza, önceden sadece (artı) hayvansever bir (eksi) sinema yazarı olarak sadece meraklısının ve hürriyet okuyucularının bildiği biriyken, kimi insanların salonu terk etmelerine neden olan performansıyla, o da mı dedirten düetleriyle aldı başını gidiyor. gitsin. ama eleştirilsin de. lakin kendisinin tipik bir (lütfen doğru vurguyla söyleyin) "açıkçası, meyve veren ağaç taşlanır"-cılardan olduğunu düşünüyorum.

tüketirkentükenenbizinsanlarsağolalım.

david guetta

böyle bir şey vardı: http://www.mixmag.net/words/news/has-dav...

sanki gizem çözülmüş: http://www.wunderground.ie/david-guetta-...

ayrıca diyeceğim şu ki, sevilmesine lafım olamaz, sonuçta zevk meselesi. ama dahi yakıştırması yaparken bir kaç kere düşünmek lazım.

yarabbim

pop müzikle pek alakam yok ama duyunca öyle ıyyyy kapat diyenlerden de değilim. iki yüzlü olmamak lazım. her neyse. geçenlerde hayatımda daha ilk dinleyişte acayip derecede rahatsız eden bir şarkı dinledim. o sözler, o kelimelerin ferhat göçer'in ağzından çıkması, amerikan yapımı ikinci sınıf bir gençlik filmi için hazırlanmış hissi veren düzenleme. sanırım asıl beni rahatsız eden eğreti samimiyeti. bak tüylerim yine diken diken oldu. bir foolish casanova, bir çikita muz bu kadar rahatsız etmiş değil beni.



bu da sözleri:

kendimi feda ettim gözünüz aydın olsun
usulca veda ettim
ilgilenen herkes duysun
beklediğim aydınlık
sayenizde kaybolurken
keyfinize diyecek yok
ben burada mahvolurken
dünya size kalsın banane kader utansın
verilmeyecek hesabım olmadı
geldim gidiyorum hala seviyorum
ben hep başkaydım hiç sizden olmadım
aşklarımı düşlerimi dertlerimi yaz yarabbim
ettiğimi çektiğimi bittiğimi gör yarabbim
aşklarımı düşlerimi dertlerimi yaz yarabbim
ettiğimi çektiğimi bittiğimi gör yarabbim
kendimi feda ettim gözünüz aydın olsun
usulca veda ettim
ilgilenen herkes duysun
beklediğim aydınlık
sayenizde kaybolurken
keyfinize diyecek yok
ben burada mahvolurken
dünya size kalsın banane kader utansın
verilmeyecek hesabım olmadı
geldim gidiyorum hala seviyorum
ben hep başkaydım hiç sizden olmadım
aşklarımı düşlerimi dertlerimi yaz yarabbim
ettiğimi çektiğimi bittiğimi gör yarabbim
aşklarımı düşlerimi dertlerimi yaz yarabbim
ettiğimi çektiğimi bittiğimi gör yarabbim
aşklarımı düşlerimi dertlerimi yaz yarabbim
ettiğimi çektiğimi bittiğimi gör yarabbim
aşklarımı düşlerimi dertlerimi yaz yarabbim
ettiğimi çektiğimi bittiğimi gör yarabbim

toplum içinde geğiren insan modeli

gazı çıkarmayı komik buluyorum istemsizce. geğirmeyi değil ama.özellikle de geğirerek bir şeyler söylemeyi. ama iğrenç de bulmuyorum.

ama şu da var. genelde ağıza gelen o gaz önceden haber verir. şeklini şemalini değiştirmek zorunda kalırsın. ama bazen de hiç ummadığın bir zamanda ağzını açtığında "groourrr" diye bir şey çıkar. ağzını açanın anında yüzü kızarır. o yüzü kızaran ben olduğumda gülüyorum işte.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

işte hayatım bir film müziği gibi geçip gide.... fakat bu müzikler! ama yoksa?! benim hayatım bir kabus mu?

les baxter - main title [the dunwich horror, 1970]
michael j. lewis - main title [the man who haunted himself, 1970]
laurie johnson - innocent maidens _ drained of life [captain kronos: vampire hunter, 1974]
tim krog - the boogey man [boogeyman, 1980]
bo harwood & lance rubin - happy birthday to me (vocal syreeta wright) [happy birthday to me, 1981]

barbaros şansal

yazılmamış ama kesin kurallara sahip evimizin-popüler-eşcinsellerinin açıkça antitezi kendisi. demek mucizelere arada inanmak lazımmış.

laf olsun diye seçilmediği belli çıkışlarıyla hala şaşırtıyor beni, bu yüzden önyargılarım nedeniyle kendimi kınıyorum.

ısrarla kendisine terzi yamağı dedirten böyle bir adama dikkat kesilmek gerek.

metin akpınar

kemal sunal'a saygısızlık etmek istemem ama kendisini en büyük komedyenimiz olarak ilan etmeden önce bir sakin olup düşünmekte fayda var.

metin akpınar'ın şu performansı komedyen oyunculuğunun ne menem ciddi bir şey olduğunu, performansın ne demek olduğunu anlamak için önemli.



not: çocukluğunda looney tunes ile büyümüş, devamında benny hill ve monty python ile coşmuş, mizah temelini bunlar üzerine kurulmuş, çoğunlukla popüler türk mizahına (cem yılmaz dahil) uyum sağlayamamış birini hala güldürebilen skeçtir.

eylemcilerin zavallı kemirgenlerden farkı yok

ibneyi, çapulcuyu kabul ettiğimiz gibi bunu da ederiz, he mi?

bak ben kunduzum, ağzımla kemirir, kuyruğumla teperim. ama çakma olduğum sürece belgesellerde değil, anca onun bunun kıçından uydurma laf sokmaları içinde var olurum. umarım şu çakma kunduz halimle o kıçınızı kemirip sağlam gore filmlerinden çıkma sahneler yaratma imkanı bulurum.

deli miyim ne?!

cübbeli ahmet hoca

şundan bir kaç sene önce fatih altaylı ve murat bardakçı'nın programına katılacağı açıklandığı zaman ben de dahil pek çok kişi cehaletiyle gözümüzün önünde çökecek birini bekliyorduk. sonra ne oldu? sevgimizi kazanmadıysa da izledik, izlettirdi kendisini, eğlenceliydi. hatta diğerlerinden farklı, zararsız gibi. hani misafirinizin haşarı çocuğunun eşyalarınızı dağıtmasına kızmanız, ama "o kadar sevimli ki" deyip kızamamanız gibi... kaldı ki kendisini davet edenlerin hiç de eleştirir bir hali yoktu sanki.

böylece hayatımızda eskisinden daha fazla yer açıldı kendisine. basın sağ olsun. bizim de misafirperverliğimiz. daha kendine dönük kanallardaki farklı performansları, daha ondan beklenir halleri gözümüzden kaçar oldu.

kendisi hayatımıza önce usul usul, giderek topuklarıyla vura vura giren binlerce tehlikelerden biri bence. ah bu kanıksamalar, ahh...

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

fün fün fün, disku disku disku!!!

vicki sue robinson - nighttime fantasy (original disco mix from the soundtrack to nocturna)
andrea true connection - more, more, more
space - magic fly
alisha - baby talk (special 12'' remix by shep pettibone)
modern talking - atlantis is calling (s.o.s. for love) (original 12'' mix)

şafak sezer

yaptığı işler, tavırları, olayları yüzünden pek çoğumuz "o mu, ığğğ" dedi.

sonra gezi olaylarında yol kesmeli bir fotoğrafla aslında ne kadar iyi bir insan olduğu ortaya çıktı, sırtlara alınası hale geldi.

biraz zaman geçti, tekrar bir fotoğrafla aslında ne kadar berbat bir insan olduğu ortaya çıktı, yerlerde sürüklenir hale geldi.

adam neydi ki ne olsun, sen asıl sırtına alırken düşünecektin. bu kadar idolleştirmek niye? şafak sezer'e, okan bayülgen'e, sertab erener'e hayalkırıklığıyla karışık sitem ederken hiç bunu sordun mu kendine?

biseksüel ayıların sevgililik anlayışı

ayılar bir kadınsı pasif erkeklerden bir de biseksüel erkeklerden çektiklerini homofobik toplumdan çekmemişlerdir herhalde.

bu kadar klişeleştirmek, içini boşaltmak, anında karakter tahlili yapıp uyduruk bir pakete sığdırmak, kahrolsun bazı şeyler kapsamına sokmak neyin nesi anlamıyorum. yok mu odun olanlar? var elbet. kedinin bile odun olanı var. ama bu kadar dertliyseniz yüz vermezsiniz, olur biter. bilemedim, zorla mı satıyorlar nedir?

anlamadığım bir şey de yahu ben şu radarı hassaslığını yitirmiş, ilgisiz, asosyal halimle bile istekli, talepkar birisinin ne olduğunu anlamam eni topu 5 dakika tutuyor, başkaları nasıl anlayamıyorlar?

hep bir mağdurluk, hep bir bahtsızlık...

islam'da eşcinsellik

düz matematik bir mantıkla bakıldığında (hani lastik, otomobil lastiği, don lastiği geyiğinde olduğu gibi) saçmadır, gereksizdir, var sanılıyordur ama yoktur.

ama insandan bahsediyoruz. tutarsızlık insan özgüdür. fikir olarak saçma, ama böyle bir şey var olabiliyorsa, belki de önce o saçma, tutarsız etiketlerini çıkarıp üzerine düşünmek gerekir. biri insanın cinselliği, öbürü inanç alanı. bir sürü sorularla dolu, ama öyle veya böyle bir yola sokulmaları gereken iki ihtiyaç. birbiriyle eş değil, ama öyle veya böyle bir yerlerde çakışan iki ihtiyaç.

ama mazeretimiz belli, tıka basa tüketmeyle dolu bir hayat yaşıyorken, biri hakkında 5 dakika fazla düşünmektense şak diye etiketi yapıştırmak (yargılamak) ne kadar çekici, hafif, ne kadar güven verici, değil mi?

bir müslümanın aklına takılan 91 soru

zahmetle hazırlanmış, güzel bir yazı. ama %99'u müslüman olan (ya da sayılan) bir ülke de ben niye inanıyorum sorusunun cevabını aramayan insanların, daha 3 cümlede içlerinden "özet geç piç" dediklerine eminim.

konu islamiyet olabilir;ama haksızlık etmeyelim. yüzdesini bilemem ama aynı dertlerin diğer dinler için de geçerli olduğuna eminim.

ben ateistim. ama insan söz konusu olduğunda çok sesliliğin, çok renkliliğin, ne kadar bastırılırsa bastırılsın, engellenemeyeceğine inanıyorum. beni kızdıran, benim gibi düşünülmemesi değil. kaldı ki inançtan bahsediyoruz. insanın bastığı zeminin oynaklığını hissetmemek için bir şeylere sarılması (buna ateistlik de dahil) gayet doğal, hatta kaçınılmaz. ama başkalarına müdahale etme hakkını kendinde gördüğü, ama doğrudan insanın kendisini ilgilendiren bir konuda kaynaklar belliyken okumamayı, üzerinde düşünmemeyi tercih edip, karşıt düşünceli biri geldiğinde ille de ben haklıyım diyen bir tür holigana dönüşmeleri... işte fena olan bu.

20 temmuz 2013 ekşi sözlük'e ölüm fetvası çıkarılması

daha biraz önce ofiste aramızda konuşurken, "ama abi, peygaberime çok ağır küfür ediyorlar" diyen mesai arkadaşımın -ki kendisi gününün %90'ının ekran karşısında geçiren, gayet iyi niyetli bir çocuktur- daha bir kere bile ekşisözlüğe girmediğini duyunca, tek sesliliğe giden yolun o kadar da zor olmadığını anladım.

pek çok insanın gözünde, onca paylaşılan görsellere rağmen, gezi parkı direnişinin, dışarıdan aldığı maddi destekle, polis taşlayan eli sopalı bilinçsiz çapulculardan ibaret olması gibi.

elindeki palanın tersiyle alelade bir kadına önce vurup, sonra da tekme atan adamların "ama adamı çıldırtmışlar, ben de olsam ben de çıldırırdım" diye savunulduğu bir ortamdayız.

başbakanı sevmek

o: bu aşk fazla bana dedirten sevgidir. sevişerek bitsinler.

t: "sevişmeyi senden öğrenecek değiliz."

o: peki ;-(

allah erkeklere benzeyen kadınlara ve kadınlara benzeyen erkeklere lanet etsin

ayısözlükte biraz takılınca, kadınsı erkeklerin yarattığı hayal kırıklığı, dehşet, iğrençlik, vurun kahpeye-lik , pipi düşürmeleri, yalancılıkları, 3000 tllik fatura, yemeğin ölçüsünün tutturulamaması, patronun haşlaması gibi durumları düşününce bazılarımızın şeriata uyum sağlamalarının çok da zor olmayacağını fark ettiren başlıktır. en azından bu konuda.

aynı eksi popülerliği erkeksi kadınların yaşamaması yanılgısının nedeni, erkeklerle yollarının çok da çakışmamasından olsa gerek. yoksa, belki de daha da şansızlar.

aylin aslım

haklı olsa da ""sen kordondan beslenirken ben eylemdeydim ergen çocuk" gibi "ben bilinçli direnişçiyim tımam mı cnm" hissi yaratan tepkiler verse de, müziğinden (elektronik dönemi de dahil) pek hazzetmesem de üzerine çok fazla gidildiğini, kimilerince hakkının yenildiğini düşündüğüm (bence) önemli bir şahıs.

hep bizden, hep çok güzel, hep çok özel, hep değerlimmsss sayıp sonra başkaları tarafından da sevilip popüler olunca sürekli iğne sokacak yer aramamız, belki de kendi içimizde çözmemiz gereken o ihanet etti duygusunun acısını - kendileri de malzeme verseler bile - ne derece bu insanlardan çıkarmak doğru, bilemedim. (yalan, biliyorum, biliyorsun da...) keşke ona/onlara verilen tepkinin en azından daha azını asıl hak edenlere verebilsek.

otoban kenarında bira içip gelen geçen araçları izleyen adam

o içip bana baksa, kafamdan ne geçiyor diye. ben de içip ona baksam, kafasından ne geçiyor diye. sonra o da içip bana baksa, hala kafamdan ne geçiyor diye. e ben de içip ona baksam, hala kafasından ne geçiyor diye...

"mia aioniotita kai mia mera" (sonsuzluk ve de bir gün)

üçüncü köprünün adı halk köprüsü olsun kampanyası

"kabataşta kocasının ve çocuğunun yanında kemalist çapulcular tarafından hunharca taciz edilip üzerine israil kaynaklı özümsenmiş bira suyuyla işenen meşhur meçhul mağdur başörtülü zennube" olabilir.

biraz uzun kaçmış olabilir ama niyet önemli. bilimsel olarak kanıtlanamasa da "başa kakanımız" söylüyorsa elbette vardır. var etmeyi, mağdur olmayı bizden öğrenecek değildir.
  • /
  • 22

belladonna of sadness

bu yıl 50. yaşına basan japon anime kültü.(1973) seks, şeytan, şiddet of of.

psychelic müzikleri, atmosferi, dokusu alır duvardan duvara çarpar. 100 tane modern anime izleyip sinefil kesilen sidikli uyduruk anime övcülere ders niteliğindedir.

Toplam entry sayısı: 431

eski sevgilimin yeni sevgilisine not

söyleyecek laf çoktur da...

ama artık içinde "ben" olmayan ilişkide bana laf düşmez. cidden.

hatta söylemesi ve kabul etmesi en zor şekliyle söyleyeyim: onu bunu aydınlatmak yerine bazı 2. ve her 3. şahıs gibi "benim de vazgeçilebilir" olduğumu kabullenmem gerek. aklımız nasıl anca bize yetiyorsa, o büyük olasılıkla tanımadığım(ız) 3. kişinin de , biz aydınlatıcı (!) bilgiler verirken hissedeceği, düşüneceği şey budur.

bu arada tekrar edeyim: o ilişkide ki asıl 3.kişi hala ben(dir).

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

masumiyetin tatlı kanatlarından...
doris day - fly me to the moon

erotizmin hafif çırpınmalarına doğru...
alessandro alessandroni - devil's nightmare

ve seks seks seks...
anthony newley & fiona richmond - my first time

derken bir anda karanlık basar...
the aloof - one night stand

ardından hissettiğin huzur mu, huzursuzluk mu... ona kendin karar ver.
sigur rós - fjögur pianó

golden shower

hani bazen insanın "şu anda her şeyi yapabilirim" dediği anlar vardır ya...

yok mu? sadece ben mi?

her neyse, bazen merak etmiyor değilim. sonra, vitamin aldığım zaman çişimi saran o kokuya nasıl dayanamadığım aklıma geliyor. ya da herhangi bir umumi tuvaletteki koku. o zaman hızla ıh-ıh moduna geri dönüyorum.

sandığınız gibi değil. valla bak. açık..laya..bilir...dim.

(yalnız duş görevi gören arkadaşların nasıl da şeffaf işediklerini görünce, sanırım bunun için ayrı bir diyete giriyorlar.)

feminenlere saygı duyuyorum

şu "saygı duyuyorum ama..." diye başlayan cümleleri düşünüyorum ve tdk'ya bakıyorum.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=c...

saygı
isim
1. isim değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
"insanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - y. kemal
2. başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

sonra bir bakmışsın, gaylere saygı duyuyorum ama yaklaşanın kafasını kırarım, kadınlara saygı duyuyorum ama çok açık geziyorlar, erkeklere saygı duyuyorum ama hepsi sarkıyor, pasiflare saygı duyuyorum ama hepsi kompleksli hetero-kadın düttürüsü, farklı düşüncelere saygı duyuyorum ama monako falan filan...

ben dedim oldu (bölüm xix)

debbie gibson



debbie gibson'ı (çıktığı zamanlarda) daha şirin bulsam da bu kavgada tarafım tiffany.
şaka bir yana, zamanında sıkı rakip/düşman gibi gösterilseler de (çünkü "everybody loves a good catfighting") aslında hiç öyle olmamışlar.
not: felaket efektleri ve uyduruk dev hayvanların kapıştığı kötünün kötüsü syfy/asylum yapımı 2011 yapımı megapython vs. gatoroid'den alınma.

gudubet

the good, the bad & the gudubet

bir insanı tanımaya başladıkça eski heyecanın kaybolması

birini ilk tanımaya başladığınızda kafanızda onun için ayırdığınız yer %99 (ya da biz öyle diyelim, sembolik, metaforik bik bik bik) boştur. bu alan sizin serbest alanınızdır ve istediğiniz gibi doldurursunuz. bunu yapmanın heyecanı, zevki bambaşkadır. henüz yaşamadığınız, görmediğiniz özellikleri kimbilir nasıldır diye, en küçük hareketinden çıkardığınız koca koca anlamlarla ballı şerbetli yaratılmayı bekler. yaratılır da... ama, kaçınılmaz bir şekilde, istemeseniz de, tanıdıkça o geçici süreyle kapatılmış boşlukları kendi doldurmaya başlar. sonra da gelsin o meşhur "göründüğü gibi değilmiş" muhabbetleri.

hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bunun acısının nedenin yarısı size aittir. çuvaldızı zaten ona batırıyorsun, şimdi o iğneyi kendine çevir ve...

yataklıdan rahatsızım

adına da derler seks...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/227028...

üzerine uzun uzun yorum yapmak gibi bir güdüm var, kenarda hevesle bekliyor. ama tabii ki gündem değiştirmekten başka hiç bir amacı olmayan bir açıklama. ama eminim destekleyeni de vardır. bizim gibi sazan gibi atlayıp "n'oluyosunuz" diyeni de...

ama ilk okuduğumda, saftirik bir ateist olarak ağzımdan arapça bir şeyler çıkmaya çalıştığı durumunu yadsıyamayacağım. ne de olsa her türk mazluman, yok müslümhan, ya da her neyse ondan doğar.

zombi

haiti kaynaklı bir kavram olan zombi, büyü yoluyla canlandırılan ölü demek. sinemada ilk örnekleri ruhu olmayan beyaz gözlü insanlar şeklindedir. romero'nun klasiği night of the living dead ile, ama özellikle devam filmi dawn of the dead ile bugün küçük çocukların bile bildiği, hastalık sonucu aşırı etoburlaşmış ölülere dönmüş durumda. 2000'lerde ise her şeyin daha bir hızlanması, kağnıdan da ağır yürüyen zombileri etkilemiş, danny boyle'un 28 days later'ının ses getirmesi ile ciddi anlamda hareket hızı kazanmışlardır. ilk örneklerde zombiler egzotik bir korku öğesi iken, 70'lerde bu korku öğesinin tüketim toplumun temsil etmesi devrimsel sayılsa da tür olarak kendisi bir tüketim malzemesi haline çoktan gelmiş durumda.

şahsi olarak ısrarla tavsiye edebileceğim zombi/zombili filmleri:

1920 - das cabinet des dr. caligari
1932 - white zombie
1943 - i walked with a zombie
1945 - dead of night
1964 - the incredibly strange creatures who stopped living and became mixed-up zombies (adı üstünde bir film, trippy!)
1966 - the plague of the zombies (hammer tarzı, ürkütücü suratlı zombiler)
1968 - night of the living dead
1971 - la noche del terror ciego (tombs of the blind dead) (en favori filmlerimden / ölü şövalyeler dehşet saçıyor)
1972 - children shouldn't play with dead things (gizli klasik)
1972 - pánico en el transiberiano (horror express) (atmosferi yeter)
1972 - dead of night (deathdream) (üzgün bir korku filmi)
1973 - ataque de los muertos sin ojos (return of the blind dead) (ya da ölü şövalyelerin dönüşü)
1974 - non si deve profanare il sonno dei morti (let sleeping corpses lie) (çok çok çok sevdiğim bir film. çok demiş miydim?)
1977 - rabid (ilk zamanlar ki cronenberg i özlemiyorum desem yalan olur)
1977 - shock waves (ilk nazi zombilerden)
1978 - dawn of the dead
1979 - zombi 2 (zombie flesh-eaters) (bir fulci klasiği. hastasıyım.)
1979 - zombie holocaust (doctor butcher, m.d.) (o kadar kötü ki... seviyorum bu filmi)
1980 - paura nella città dei morti viventi (city of the living dead) (açık ara en sevdiğim fulci filmlerinden biri. hatta bir nevi fetiş.)
1981 - ...e tu vivrai nel terrore! l'aldilà (the beyond) (fulci fulci ulci)
1981 - le notti del terrore (burial ground: nights of terror) (bu da cidden kötü bir film, porno film mantığıyla nasıl bir korku filmi çekilirin iyi bir örneği)
1981 - dead & buried (sağlam atmosferi olan, gerçekten ilginç bir filmdir. çocukken izlediğim için unutmam mümkün değil.)
1981 - the evil dead (klasik!)
1983 - one dark night
1985 - day of the dead (bugün izlediğimiz zombilere asıl şeklini veren film desek daha doğru olur)
1985 - re-animator (bir başka klasik.)
1985 - the return of the living dead (korku ile komedinin en başarılı kokteyllerinden biri)
1986 - night of the creeps
1987 - prince of darkness (hastasıyım carpenter'in. aynı zamanda sinemada tek başıma izlediğim ilk film.)
1987 - evil dead ii (dead by dawn! dead by dawn!)
1988 - dead heat
1990 - night of the living dead (tom savini'nin yeniden çevirimi. hiç de fena değil.)
1990 - bride of re-animator
1992 - braindead (dead alive) (en şirin zombie filmi #1)
1993 - return of the living dead 3 (ilkinden daha az komik, efektleriyle göz dolduruyor.)
1994 - dellamorte dellamore (cemetery man) (anında unuttuğum yeniden çevirimi bu filmin 1/10'u bile etmiyor. çok sağlam filmdir.)
2002 - 28 days later (koş zombi koş ya da zombileri tekrar hortlatan film #1)
2002 - deathwatch
2004 - dawn of the dead (zombileri tekrar hortlatan film #2. asıl filme saygıda kusur göstermemesi ayrı bir takdire şayanlık.)
2004 - shaun of the dead (en şirin zombie filmi #2)
2006 - black sheep (zombi koyun? aynen öyle!)
2006 - fido (korku filmi olmayan zombi filmi)
2006 - poultrygeist: night of the chicken dead (tam bir troma çılgınlığı. tam bana göre bir film. ciddi sinemaseverler ısrarla uzak dursun.)
2007 - mulberry street (sürpriz)
2007 - planet terror (çok sevmemekle beraber tür severlerin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. hala izlememişlerse tabii.)
2008 - otto; or up with dead people (ai gai, ai zombi)
2007 - [●rec] (züpper! özellikle ilk izleyiş tam bir rollercoaster.)
2007 - the signal
2008 - deadgirl
2008 - trailer park of terror (fena değil.)
2009 - la horde (fransız sinizmine sahip zombi filmi)
2009 - pontypool (izlediğim en enteresan, en cesur zombi filmlerinden biri. macera seven sinemaseverler mutlaka izlemeli)
2009 - [●rec]2 (ilki kadar olmasa da sırf enerjisi için izlemeli)
2009 - the revenant
2012 - the cabin in the woods (arızalı bir klasik! neredeyse orgazmik.)

not: cranberries meselesine gelince... şimdi kızanı, eksileyeni çok olacak ama celine dion'un my heart will go on'una kimi insan nasıl katlanamıyorsa ben de bu parçaya katlanamıyorum. ha, evet, bir de dolores o'riordan'ın titrek sesini de sevemedim bir türlü. yalan değil, bunda çevremdekilerin kendisi için "bir tanrıça, dünyaya inmiş bir melek vazu vizu" propogandalarının etkisi de büyük. oysa, ilk çıktıkları dreams'i severdim. hakikaten. ama olmadı, olamadı.

28 haziran 2013 diyarbakır lice müdahalesi

geçen akşam taraf gazetecilerinden biri gezi parkı hareketinin barış açılımını engellemek için öne sürüldüğünü savunuyordu. bakalım buna ne kılıf uyduracaklar?

şimdi böyle bir cümle kurup güvenmezliğimi, kızgınlığımı kendimce dışarı vurdum. bilgisayarımın karşısında. yanımda soğuk su. hafif pervane esintisi. rahatlık? olmadı!

ısrarla canlar yanıyor, çünkü ısrarla yakılıyor. hala birileri hükümeti, polisi, askeri son derece basit mazeretlerle tüm bu olmuşları, olanları (ve olacakları) savunabiliyor. yalakalık yapmaya çalışan bir sürü gazeteci çırpınıyor. bir de insan sevgisinden, canın değerinden, kucaklayabilir olmaktan bahsediyoruz. ben, sen değil belki, ama birileri.

inanç sahibi biri değilim. olamadım bir türlü. ama bazen gerçekten, cidden ilahi adaletin olmasını diliyorum. ben de dahil, kötülüğü bilerek isteyerek yapanın yakasına mutlaka yapışılsın, mutlaka hesabı sorulsun ve canı yakılsın.

futurelavirs

bu adamın yazılarındaki kıvraklık, anlattığı konuya hakimliği ve hınzır gözlemciliği bende olsa kıçımın seviyesi çoktan burnumun üstüne çıkmıştı. keyifle ve merakla takipteyiz.

(..yız?! biz kim?! ben takipteyim, ben!)

her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gay

bu gay kardeşlerin (!) ne de çok derdi varmış dedirten başlıktır.

"her konuştuğu gayin kendisine yazdığını sanan gayin kendisine yazdığını sanan gay" arkadaşlara derin gir nefes çekip buradan selam gönderiyorum.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

efenim, "ayı sözlük yazarının şu anda dinlediği şarkılar" kısmına geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım.

ayısözlük'e girdiğim zamanlarda yaptığım standart bir davranışım var. bilgisayarın hafızasındaki binlerce ne oldukları bilinerek koyulmuş şarkıdan oluşan klasörlerden itinayla ve hızlı bir şekilde 5 parça seçilir. çalmaya başar. genelde 15-25 dakika arası tutar. süre bittiğinde göz gezdirme de bitmiş olur. yani paylaştığım şarkılar "en favori çalma listem" değil. kaldı ki öyle bir başlık olsa girdi de bulunmazdım. sevdiğim, vazgeçemeyeceğim şarkılar o kadar çok ki listesini yapmam mümkün değil. (niyet-sonuç ilişkisi)

ayrıca bu tarz girdileri olan eni topu 2 kişiyiz herhalde. o kadar girdi arasında arada bir "ısrarla" yapılan bu paylaşımların niye "cidden tuhaflaştığını" alamadım. adı üstünde: "ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar".

not: cümlelerimin hiç birinde gizli ima, alaycılık veya dişini gösterme öğesi bulunmamaktadır. eleştiri yapan yazar(lar)ın iyi niyetine inanılarak yazılmıştır.
Henüz takip ettiği biri yok.