aileni ikna et, bu ilkel şehirde acı çekeceğine daha büyük bir şehre tayin istesinler, sen de orada bir yerde liseni oku. sen aslında sosyal bir insansın.
ayrıca kendin hakkında en ufak bir doğru tahminin yok. o saçma kitapları kenara koy ve daha düzgün şeyler oku.
bir yarışmadan çıkıp piyasada tutunmayı başarmış, ses rengi çok etkileyici bir sanatçı. keyifle dinlerim. sun comes up ile pop listemde yerini almıştır.
ilkokuldayken bir arkadaşımla, hiç ne yaptığımızın farkında olmadan frotting yapardık. ortaokuldayken kızları düşünmek yerine sınıf arkadaşlarımın penis boylarını merak ederdim. ama eşcinsellik nedir hiç bilmiyordum o zamanlar. lise zaten kabus gibi geçti. zorbalar, salaklıklar, okulun askeri disiplini derken oradan kaçabilmek adına inekleyip üniversiteye istanbul'a geldim.
üniversitede ilk defa bir kızla çıktım. hoşlanıyor muydum, hayır. arkadaşlarımın gazıyla oldu. 1 ay sürdü, hemen terk ettim. sonra benle facebook'ta konuşan bir kızla daha çıktım. kız bana deli gibi aşıktı. bense yine hiçbir şey hissetmiyordum, öyle eşlik ediyordum. içimdeki alarm duygusunu aşk sanıyordum, ama yanlış geliyordu bir şeyler. rol yapıyordum baya. 8 ay boyunca seks mevzusunu bir şekilde erteledim, fakat konu oraya geldi sonunda. sonuç, kızın üstünde uyuyakaldım. rezil oldum. artık bir şeylerin yanlış olduğunu anlamaya başlamıştım.
22 yaşındaydım. bunca zamandır sokakta yürürken kızların değil de erkeklerin dikkatimi çektiğini, erkeklere karşı hissettiğim şeyin özenme veya kıskanma değil, dümdüz hoşlanma ve aşk olduğunu daha yeni yeni anlıyordum. pornolarda dikkatimin hep nerede olduğunu inkar etmeyi bıraktım. nitekim geç oldu ama güç olmadı. arkadaşlarım epey destek oldu, bir şekilde kendimi kabul edebildim kolaylıkla.
anthem isimli çöpü tasarlarken ve geliştirirken öldürdükleri zamanla, ortak bir noktada buluşturamadıkları kararlarla ve daha nice salaklıklarla kendi kuyularını kazmış güzide oyun yapım şirketi. detaylı bilgi için enis kirazoğlu'nun bu olay üzerine çektiği youtube videosuna bakabilirsiniz.
her ruh halime uygun enfes şarkılar besteleyen, türk rock tarihinin en iyi gruplarından biri. depresyonumun zirvesindeyken boş bir dünya şarkısının müptelasydım. araf, güneşi beklerken, yorma kendini, kış geliyor... daha uzar bu liste. şimdilerde ise her gün en az bir doz gel söndür beni dinliyorum.
ayrıca, türk rock tarihinin en güzel albümü yine bu grup tarafından yapılmıştır. (bkz:dünya yalan söylüyor)
nevşehir'de yaşadığım zamanlarda her köşe başında, her parkta, her façalı tofaş şahin'de şarkılarını son ses duyduğum ankara havacısı. zaten çok da sevmediğim bir tür olan ankara havasına travmatik derecelerde alerjik reaksiyon göstermeme sebep olmuştur kendisi ve türevleri.
bu müziği "meydan boş" diye yapan, "amacımız değil babuş ciddiyet falan" ve "heceler geçerim" diyerek bu işi sırf eğlence için yaptığını belirten, başta aşırı itici bulup sonradan "çıkın bana geliverin bugün hava serin dedim dibine geç hadi şöminenin" diye eşlik ettiğim trap'çi.
@toshiro sayesinde keşfettiğim, ve çok beğendiğim rock/indie grubu. imagine dragons'ı hatırlatıyor ama bu adamın sesini daha çok beğendim ben. believe de yazdıkları en leziz ballad muhtemelen. sürekli dinleyeceğim gibi görünüyor, teşekkürler.
bundan 5 yıl önce kuzenimin gazıyla başladığım, fakat moba türüne bir türlü sıcak bakamadığım için kısa süre içerisinde bıraktığım oyun. fakat youtube ve spotify'da yayınladıkları orijinal şarkılar epey lezzetli oluyor, takdir ediyorum.
fanatikler. herhangi bir şeyi diğer her şeyden üstün gören insanlar. sorgusuz sualsiz savunucular.
bir de bütün dünya onunmuş gibi, sanki etrafında kimse yokmuş gibi yaşayan kuralsız öküzler.
sabretmek konusunda epey kötüyüm. çocukluğumdan taşıdığım en kötü huyum muhtemelen. belki de tek çocuk olmanın verdiği şımarıklık. bir şeyi istiyorsam hemen olmalı, en kısa sürede ulaşabilmeliyim istediğim şeye. bunun için çaba sarf etmek gerektiğini hatırlatmak zorunda kalıyorum her seferinde kendime. ya da bazen yapabileceğim tek şeyin beklemek olduğuyla yüz yüze kalıp kafayı yiyorum. zaman akmıyor zaten çoğunlukla bu gibi durumlarda. ben de ne yapacağımı şaşırdığımdan sıkmaya başlıyorum çevremdekileri, çekilmez bir adam oluyorum -diye tahmin ediyorum, bunu etrafıma sormaktan da çekiniyorum açıkçası-.
sezen aksu'ya kulak veriyorum bunu fark ettiğimde: zaman, sadece birazcık zaman... çeyrek asır devirmişim farkında olmadan. bir ay mı geçmeyecek, bir yıl mı geçmeyecek sanki.
ama istiyorum işte. söz geçiremiyorum bazen kendime. çook çalışmam lazım, çoooook.
niyeyse hala yeni özelliklerini ve filtrelerini bana göstermeyen uygulama. o kadar mail yazdım, hala bi düzeltme yok. 2015'te falan kaldı benim hesabım galiba.
to answer that question, we should define the word "problem" first. but let's skip that for now. my problem mainly focuses on being unemployed, but i'm making progress at the moment. also i have another problem, which is missing the one and only of my life, but that's actually fine. missing is great, if there is a reunion after a while.
uzun süre ikisini de kullanmış biri olarak lensi tercih ettiğimi söyleyebilirim. gözlük daha sağlıklı fakat kışın sıcak bir yere girince buğulanır, yağmurda çile olur, güneş gözlüğü takmak sorun olur, öpüşürken araya girer. tatsızdır. lens ise bakımını düzgün yaptığınız sürece asla sizi yarı yolda bırakmaz.
1984 yılında daha çocuk yaşlarda iken radyoda (trt3- stüdyo fm) bunların grace under pressure albümünü dinlemem ile bu grubu tanımıştım. rush'ın en sevilen albümlerinden biri olmuştu zamanla.
o programda afterimage'i çalmışlardı. bu şarkı yaşanan kayıp ve ardından sadece kimi zaman bir fotoğraf veya kimi zaman başka bir görselin gözlerimizin önüne gelmesi ile hatırlanabilen doldurulması imkansız bir boşluk hissini anlatır.
bu şarkı burdaki herkesin yaşadığı kaderi haykırıyor aslında. her dinlediğimde dumur oluyorum,gerçeğimi kabullenemiyorum.
gayleri ayrıştırıp onlara vebalı gibi bakanların ve hor görenlerin suratını parçalayana kadar yumruklamak istiyorum.
imkansızların yer almadığı bir dünya deneyimi yaşabilmemiz içindir. gerçek dünyada ne kadar yetersiz ve aciz hissediyorsak rüyalar aleminde bir o kadar sınırsız güce ve imkana sahibiz.
şahsım adına rüyalarımdan kazandığım huzur, özgüven ve mutluluk ile elde ettiğim gücün gerçek hayatta ayakta kalmama yardımcı olduğunu söyleyebilirim.
güzelliği ve fiziğiyle kazandığı paraların rahatlığıyla yaşarken,kadının zaten değer görmediğ türkiye gibi bir ülkede, hangi şartlarda yaşadığını dahi bilmediği kadınların yeri hakkında çöp değerinde yorumlarını bir çok kez dile getirmiştir. ayrıca erkeklerin eşlerini aldatmasına müsade edilmesi gerektiği gibi saçma sapan bir konuşmasını hatırlıyorum.
bunları söyleyebilecek kişinin kendisine saygısı ne kadar vardır bilmiyorum açıkçası ama benim görüşümde yok denecek kadar azdır.
senin kendine saygın kalmamışken kim sana niye saygı göstersin?
senin kendine saygın kalmamışken bütün kadınlar hakkında olması gerekiyor dediğin düşüncelerini kim ne yapsın?
kilo alımıyla beraber sıkmaya başlayan pantolonların tombik bedenlere karşı grevidir ki bu sayede kendi kendine olmaya başlar. beni artık giyme de git götüne göre pantul al deme biçimidir.
her kuşu s*ktiniz de, kalan leyleğe sırayı getirdiniz dedirten karardır.
uluslararası işleyişi geliştirilmiş ve oturmuş her uygulama ve sistem bizde hep yasaklanıyor, kısıtlanıyor. vikipedi, uber, booking.com vs. netflix türevi internet kanallarına da sansür getirdiler en nihayetinde.
sizin geri kalmış beyinlerinizde oluşmuş ahlak kalıplarınıza ve uygun gördüğünüz şeylere indirgenmiş içeriklere kanaat etmek zorunda mıyız?!
dengini veya daha iyisini üretemediğiniz gibi dünya geneli kabul gören ve çalışan sistemleri engelleyecek kadar da despot bir yapıya sahipsiniz.
neyin gerekli neyin gereksiz olduğuna herkes adına karar verme haddini kendinde gören baskıcı bir hükümet anlayışınızdan da gına geldi. insanlar sizin yüzünden ülkesine soğumuş halde kurtulma hayalleriyle yaşıyor. sizin de halk tarafından sansürlendiğiniz günleri bekliyoruz.
bir tane itin kuyruğuna basiyorsunuz ve o it oğlu it kuyruk acısıyla yapacak bir şeyi olmadığı için saldırıyor , bu zavallı yolla sizi ısırmaya çalışıyor. yazık ona. cici bir it olsa daha farklı muamele görebilirdi ama kuduz olmuş zavallicik duramıyor yerinde. nasil kaşiniyor. o yüzden ayak altında dolanıp duruyor ve kuyruğuna basılıp duruyor. zaten bu itlikle ancak ayak seviyesinde kalacak olmanın verdiği bir acı da var muhtemelen. hoşt deseniz de gitmiyor. kendi haline bırakmak lazım. başıboş ( başı hakkaten de her anlamda boş) itler o zaman sizi rahat bırakabilir.
eurovision'da en cüretkar sahne şovunu sergilemiş, electro punk kavramını lügatıma kazandırmış, üstüne üstlük bdsm temasıyla da bir yıl daha eurovision'a katıl(a)mayacağımızın sebebi(bkz:rtük) olmuş grup.
aşırı kıskandığım insan modeli. ben burada beyin hücrelerimin "okayi yamaşito kombamba"larını susturmaya çalışırken siz orada horlayamazsınız. adil değil bu.
buyrun benim.
yani şöyle bir şey var, kimisi kendini baya baya kadın hissediyor. ama erkek vücudundan da memnun. bu tarz bana hitap etmiyor maalesef. aşk bu, kızılötesi, yaralı müzesi, hareket edemem.
kızılay kan ve ilik bağışı tırında ilk kez karşı karşıya kalıp dumur olduğum durum. gerizekalı kadın, ilik bağışı formundaki "hemcinsinizle birlikte oldunuz mu" sorusuna verdiğim "evet" cevabını ilk önce "neden bunu böyle işaretlediniz" sorusuyla idrak etmeye çalıştı. "çünkü oldum" cevabından sonra "bunu düzeltin, tekrar gelin" cümlesini uygun gördü. sağlık raporum var, pırıl pırılım dememe rağmen yüzüme bakmaya tenezzül etmeyen aztek totemi suratlı ablaya hala çok kılım bu yüzden.
aşırı kıskandığım insan modeli. ben burada beyin hücrelerimin "okayi yamaşito kombamba"larını susturmaya çalışırken siz orada horlayamazsınız. adil değil bu.
plot twist: şarj kablosu, yuvanın içine biriken pamuklardan ötürü oturmamış ve 2 dakika sonra yuvasından çıkmıştır. şarja takıldığında %20 olan şarj, kontrol ettiğinizde %12 olarak ekrana yansımıştır. artık üzgün bir bireysinizdir.
mastürbasyonun ardından "dağınıklık" bırakmama gibi bir derdiniz varsa en temiz yoldur. o sifon tuşuna bastıktan sonra suç(!) mahallinde hiçbir "delil" bırakmadan olay yerini gönül rahatlığıyla terk edebilirsiniz.
hayattaki en büyük zevkim olan müzik konulu başlıklara entryler yazdıktan sonra bir başka başlıkta "sırf yok bilmemne albümü, bilmemne sanatçısı, ne bu ya" diye bir sitem entry'si görmem ve yazma isteğimin törpülenmesi.
durgun mu sözlük, evet. kendi çapımda biraz aktiflik katmaya çalışıyorum, devam da edeceğim. (bkz:çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz)
halihazırda tanışılmış insanlarla, yer ve zaman gözetmeksizin iletişim haline kalabilmeyi sağlayan olay. ortak ilgi alanları olan insanların da tanışmasına vesile olması ile bilinir.
söz konusu ilişki arayışıyla internet yazışmaları ise, tecrübemle konuşayım, asla el emeği göz nuru bir tanışma kadar etkili değildir. çünkü gözlemlediğim kadarıyla klavye (veya telefon) başındayken, adeta kişilik bölünmesi rahatsızlığı olan biri gibi, başka bir kimliğimiz oluyor. içine kapanık birisi klavyesinin başındayken bir talk show spikerine dönüşebiliyor; hayatında kitap kapağı açmamış birisi, iki mesaj arasındaki süreyi "enguzelkitapsozleri.com"dan (uydurdum bunu) alıntı bulmakla geçirebiliyor; veya tanısan can yoldaşın olacak kişi, hiç internetten yazışmayı sevmiyor diye "ıyy asosyal" etiketi yiyip göz ardı edilebiliyor.
lakin internetten tanışıp yılları deviren, yuva kuran çiftler de var. size saygım sonsuz. benim ağzım çok yandı zamanında, ondan şeettim.
özellikle rock ve metal camiamız tarafından "e biz bunları yıllardır söylüyorduk, bizi niye duymadınız" minvalinde tepkilerle karşılanmış şarkı. bir bakıma haklılar, mor ve ötesi, kurban, murder king, ogün sanlısoy gibi sanatçılarımız albümlerinde bu tarz eleştirel şarkılara yer verdiler. sanatçılar tarafından "susamam" kadrosuna karşı bir tepki olmamasına, hatta destek gelmesine rağmen hayranlar yine aşırı ve gereksiz bir sahiplenme hissiyle taraf olmuşlardır kendi kendilerine. fakat bu güzide camianın atladığı bir şey var: halkın büyük bir kısmının distortion sevmemesi. uzun zamandır piyasaya pop, elektronik, arabesk pop ve rap-trap hükmediyor. ya da mor ve ötesi gibi, sözler imgesel bir dille anlatılıyor ve şarkının alt metni dikkatsiz dinleyiciden kaçıyor. haliyle bir rap şarkısı daha çok dikkat çekecektir.