serkan

Durum: 907 - 0 - 0 - 0 - 20.06.2020 12:44

Puan: 16382 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

oyuna çıkıyoruz birer ikişer, bittimi oyun sandıktayız hepimiz...
  • /
  • 46

kürtaj

nedense tarihin geriye doğru aktığı izlenimine kapıldım... 2012-2011-2010... 10 yıl önce eşcinsellerinde anayasal haklara sahip olmasını dile getiren başbakan ve grubu, şimdi eşcinselleri "ahlaksızlık" olarak yorumluyor, üstelik kadın haklarınada karışmaya mı başlıyor?

kolalı kahve

içtikten beş dakka sonra uyuduğumu bilirim. işe yaradığı falan yok...

orphan

filmin sonuna doğru kendimi odadaki şamdanlardan birine yapışık halde bulmama sebeb olan film. anneme tvyi parçalanmış halde bulmadığı için şükretmesi gerektiğini söylemiştim. ne biçim şey o kız ya..

pisuvardaki siyah kil 2

ders çalışmadığımda beni geberteceğine inandığım sırf bu yüzden ders çalıştığım baldan bal candan can, sözlüğün en dobra ablası...

ayı sözlük'e destek kampanyası

bende varım ya olmaz bensiz...

adabı muaşeret

sevgilimin elinden tutup salına salına yürüyememe sebebim olsa gerek... lanet olsun...

supernatural

ruh hastası oda arkadaşımın ruh hastası olma sebeblerinden biri, bir ara luciferin içimde olduğunu falan sanıp geceleri çığlıklar atıyordu... şimdi herosa başladı dha iyi...

yaşlanmak

ani bir geçiş formu olarak o lanet paralel evrenlerin birinde söylenim bulmuştur, ben mesela bir bakmışım dedemden yaşlı ertesi gün kardeşimden çocuk...

sevgili sözlük

yazmayı unutmuş, parmaklarımı kullanmaktan eringen başlaması da pek bir zor oluyor yazıya… yakınan bir yazarın klavye sesleri bunlar, çıt çıt pıt mıt kıt ut at et…

herneyse, yine şikayetler edip beş dkka da hayat hikayemi anlatma iştahım yerimde, dün metroda karşılaştığım güzel kızın başına gelenler gibi, dersten çıkmışım asistanla atışmışım falan sinirler tepemde arkadaşımın saçını başını yolcam nerdeyse derken, masum kız olay mahalinde yanımda beni dinliyordu çaktırmadan. bense yeni aldığım ve ilk kez o gün giydiğim şapkamı sağa sola savuyorum pervasızca. kıza çarpmasınmı? allahım sinirler uçuşuyor zaten.. hanım kız,” sinirlisiniz sanırım” demeye kalmadan, gel tatlım diyip çektim kolundan kızı. sonra başladım anlatmaya, “bilmem şu bölümdeki sinir bozucu asistan var bizim, suatmıdır nedir… herneyse adı batsın,beni sinir etti bugün yine…zaten her şey öyle kötüki… derslerim taban yaptı. sürekli ödev falan yapıyorum hem.. sıkıldım bunaldım tatil yüzü göremedim kaç aydır… sonbahar bunalımımı bile hala yaşayamadım içimde kaldı öylce… özel hayatımdan bahsetsem sende bunalıma girersin ama girme sen ben anlatayım, tatlım bu hayatta ne vefasızlar var. elinde iki kişi tutuyor bir eli yağda bir eli balda… ben bal oluyorum sanırım ayy ben yolarım kızıda çocucuda, gözü cıksın… hepsi bunların böyle güvenmeyeceksin hiç birine canım.” gözlerimi kısmış anlatmaya devam ediyordum ki ne görüyüm… aslında göremeyim… kız yok bir önceki durakta inmiş meğer… bense kendi kendime konuşuyorum öyle… arkadaşım duman olmuş birden, iki durak önce inmem gereken yerden uzaklardayım… lanet olsun…

sevgili sözlük

başlangıcın ve bitişin olmadığı bir yerde, göklerin üzerinde, yerlerin dibindeyim. gözyaşlarına yakın, kahkahaların çok yanında, acıların azıcık gerisi mutluluğun tersi yönündeyim.


uzaklardan gelmiş bir peri, gökyüzüne uzanmış bir elim.ayaklarında gözleri olmayan, gözlerinde ışıklar sönmüş bir evim.


sevmek üzerine düşünedurmuşken, feridun abinin sözleriyle yanmış kül olmuş anka misali küllerimden doğmuş gibiyim. fakat farklı olan tek şey tecrübe sahibi olarak ilerlemeye devam etmem. ilermek derken nereye gittiğimi bildemeden ilerlemek… geziyorum tozuyorum gülüyorum bir robot olarak… sahte gülücükler fırlatıyorum, yakışıklı çocukları süzüyorum ,içimden laf atıyorum falan…

aşklara inanmış bir ruhun can çekişleri bunlar sanırım… çarmağa gerilmişimde her aşk bir çivi, birer birer çivileniyormuşum gibi… her aşk için bir bilek… her aşk için can çekiş… son kalan bileğim üzerine düşünüp son direniş üzerine yoğunlaşmışken, beklemediğim bir yerden yiyorum darbeyi… beklemediğim gözler, beklemediğim dokunuşlar üzerinden hançerleniyorum… feda edecek başka bileğimin kalmaması üzücümü sevindiricimi bilmezken kanlar içinde pozlar veriyorum makinelere…. kanlar içindeki bileklerimle gülümsüyorum, başımı kaldırıp birde böyle çekin diyorum… kanlarım akarken, akmıyormuş gibi yapıp annemi kandırmaya çalışıyorum… görmesin annem…


her çarmığa gerilen ulu sayılmıyor tabi… benim gibi varoş mahallelerde seyirci önüne çıkıp çöplük üstü muhabbetlere konu olanlar hayli fazla… fikirlerim hiç ölmezdi oysa, çünkü fikirler ölmezdi… keşke hayallerim ölmeseydide fikirlerim sonsuz boşlukta sönmüş bir yıldız olarak dolaşsaydı… başına buyruk, halden uzak… hayallerimi kurtarmak için bir umudum olsaydı başımı verseydim o umut için… anka kuşu olabilmişken uçamamak pek bir zor…. zincire vurulmuş kuşlar hüznün sembolleridir… sembol olmak istememiştim… sadece ben olmak istemiştim… sevmek istemiştim sadece… pervaneler gibi kor alevlerde dönmekte istememiştim… inandığım değerler yine çok uzaktalar, sessiz beni duymaktan kendilerini çevirmiş…

her başlığın altından şarkı sözü çıkması

neden sıkıntıya dönüştüğünü anlamadığım başlıktır, herkes ilgi alanlarını paylaşır. paylaşsındır, okuyanıda sevenide vardır. müzik dışında bişeyler paylaşımlar sevenlerde istedikleri başlıkları açsın, klavyeleri elindenmi alındı sanki. sol köşeyi o başlıklarla doldursunda sıkılmasın yorumlar yapsın. hayır sayıları hiçte yadırganacak gibi değil... garip... okadar müzikten sıkılmış kişi boş boş duruyormu yani.

sevgili sözlük

+üzgünüm...
-üzgünüm..
+bana dergi almaya gidiyorsun sanırım..(bana dergi almaya çıktığında dünyaları almış bakışları olurdu, yok)
-daha fazla üzgünüm...
+gözlerim marazlı..
-gözlerim hiç olmadığı kadar marazlı...
+ gözlerim marazlı olmasa bile marazlı olmasını dilerdim gözlerine bakmamak için...
-ellerim nasırlı olmasa bile nasırlı olmasını dilerdim sana dokunduğumda ne hissettiğini bilemeyeyim diye..
+icat ettiğim "hiç bir yer yeri"nde olsaydım belki sadece sesini duyardım...
- sözcüklerimi kaybetmiş olmayı dilerdim, beni duyamayasın diye...
+ sözcüklerin olmamasını dilerdim bu anı kimse yaşamasın diye...
-hiç olmadığım kadar üzgünüm...
+hiç olmadığım kadar güçsüz...
- kanatlarım olmamasına rağmen kanatlarım kırılmış gibi hissetmem kötü birşey sanırım..
+ gözlerim marazlı...
- gözlerim hiç olmadığı kadar marazlı...

beğenilmeyen reklamlar

"garantisiz kimse kalmasın bizce" o kadarmı sinir bozucu olur ya...

arayış

(asl sorulmuştur uymuştur)
+arayış?
- şeyyy... ben... ne biliyim aşk falan arıyorum...
+ ok bol şans
-dur bi ya konuşuyoduk ne güzel..
+by
(çevrim dışı) *

deli

asosyal

ruh hastası oda arkadaşım... kıpırdadığını bile görmüyorum, öylece orda akşama kadar akşamdanda sabaha kadar oturur durur. canım kalk bir nefes al, elin yüzün açılsın demekten dilimdeki tüylerle beraber vucudumdaki tüm kıllar döküldü...

sevgili sözlük

dev dalgalarla savaşıyorum bugün sözlük... aklım benden bağımsız bir yerlerde, orama burama darbe yemişimde, joker edasıyla gülümsemeye devam ediyormusum gibi... okadar pişkin, okadar umursamaz ama o kadar da can yakıcı... düşünmemeyi deneyince bunu başarabilen insanların var olması için neler vermezdim oysaki... benim için küçük bir umut olurlardı da küçük bir umutla bile nelere ulaşabildiğimi ben biliyorum. üzgünüm...

kahveringi montun esrarı üzerine kurduğum senaryolardan bir kitap elde edebilirim? veya bay muciti( öteki yanım) çağırıp kahverengi monta uzanan merdivenler icat etmesi için emirler verebilirim, her basamağında taş plaklar olan. öyleki taş plakları seversin sen... olmadı ressam rengine bürünür, bulduğum herşeyi çizmeye devam ederim... genç güzel bayanlara kırışıklıklar, siyah başlıklı bastonlar yakıştırırım, yeşilleri griye boyarım... çocuklarla yaşlılar yer değiştirmiş olur, benjamin button misali. köprüler hep suyun altından geçer, öpüşen aşıkları kimseler görmesin diye... aşık olan insanları ben dahil kimseler görmesinde hiç bir şey hatırlamayayım diye...
olmadı iki kanat çizip kendime karanlıklarda uçarak kaybolurum...

annannem anlatırdı daha çocukken ben, yusuf kuşunun hikayesi. allah onu aşkından kuşa dönüştürmüş derdi, ne zman öttüğünü duysam sevgilisini arıyormuş bulmuşda sevincinden ötüyormuş hissine kapılırdım... sevinirdim... aşıklar hep kavuşurdu bulurdu birbirlerini. bana annannem söylemişti bunu sözlük, aşıklar hep kavuşur demişti...üzgünüm... daha fazla hemde... olması gerektiğinden fazla olduğundan bahsetmiyorum bile... gözlerim marazlı, gözlerim hiç olmadığı kadar marazlı... gözlerim marazlı olmasa bile marazlı...

durduk yere ayı sözlük yazarlarına koyan şarkılar

0ad6 gece gece ne koydu ya... hayır hayır ağlamıcam, bu sefer ağlamıcam...

yarım elma

yönetmenliğini ömer uğurun yönettiği dizi, 10 kasım 2001de kanal dde gösterime girdi. dizi, 19 haziran 2004 e sona erdi. gülmekten öldürdüğü anlar olmuştur. olaylar birbirinden farklı çevrede büyümüş ikiz kız kardeşler üzerine kuruludur. ikiz olmalarına rağmen ne boy ne pos, birbirinden alakasız iki insandır. ikiside sevdirmiştir kendini. ne biliyim izlerdim çocukken işte, gülerdim falan...*

dalaklanmak

her ne kadar dalanlanmak denilince akla dalağın şişmesi gelsede aslı böyle değildir. öyleki, acil durumlar için hali hazırda dalakta bekletilen kan o an geldiğinde dalaktan kasılarak gönderilir. yani, dalak şişmez kasılarak küçülür.
  • /
  • 46
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 907

bahçelievler

ankara'nın katlanılabilir semtlerinden birisi. başta labirentmiş izlenimi yaratsada zamanla üçüne beşine yedisine alışıp, iki adımda okulunuza gidip gelip hem hareketli hem sakin bir öğrencilik hayatı geciriyorsunuz. sonbaharı sapsarı ilkbaharı yemyeşildir. hem nezih hem öğrencidir. hem eski hem moderndir. birtek o dökülmüş evlere verdiğiniz kiraya yanar insanın içi.

gökyüzünde yalnız gezen ayılar

yeryüzündeki yalnız chaserların başlarına düşer inşallah.*

rufus wainwright

ben onu hallelujah ile bildim...

öpüşürken gözleri kapatmak

bebek taklidi yapan kızlar

44 numara ayakkabıyla vuracaksın ağzına.* * * *

çıt sesine evi basan alt komşu

parmaklarınız üzerinde yürüseniz de sizin boş anınızı kollayıp kapıya dayanırlar. çoğunlukla 50-70 yaş arası teyzelerden hallicedir.

özellikle öğrenci evi olmasından istifade ederek emekliliğin sıkıcılığını üzerinden atmak için bu yola başvururlar.
hayır, o evde öğrenci olmasa dert edilmeyecek gürültüler öğrenci olunca kelebek etkisi misali kafalarında büyür de büyür. yapabileceğiniz tek yol çirkef yüzünüzü açığa çıkarıp bir daha gelmelerini engellemektir.

pazar öğleden sonra yaklaşık 14:30 ;
bizim teyze kalın gözlükleri ve pembe hırkasıyla kapıyı çalar.

- çamaşır makinanız mı çalışıyor sizin?
+evet teyze çamaşır yıkıyorum
- ses yapıyor, bu ne gürültüdür , bir rahat bırakmadınız zaten. gece patır patır yürüyordun sen yine.
+ dün evde yoktuk teyzecim
-sanki evde olsaydınız gürültü yapmayacaktınız!
- sesini kısın çamaşır makinasının! bıktım artık
+peki teyzecim kumandayı alıp sesini sıfırlıyorum hemen!!!!!!
- bişey söylemeyede gelmiyor bunlara anam, yeni nesil hep böyle!

yazarların hatırladıkları en eski anıları

hiç unutmam birgün okul sıralarında otururken* baktım köşede kızlar toplaşmış aşk mektubu falan yazıyorlar. bir tanesi sınıfın en yakışıklı çocuklarından ikincisine *, birtanesi sınıf üçüncüsüne falan böyle güzel manalı aşk sözcükleri yazıyorlar.

nasıl imrendim nasıl imrendim anlatamam.
akşam eve gittim vereceğimden değilde yazmak istiyorum. çünkü içimde böyle şeyler hissediyorum ve o yaşta bunları içine atmak çok zor.
aldım kalemi elime, bir tanede kırmızı kağıt. çarpuk çurpuk yazımla * başladım yazmaya.
yazıyorum da yazıyorum... nasıl dolmuşum. bir yandan da ağlıyorum çocukluk işte.
tüm gece yazdım. geç uyuduğum içinde sabah okula geç kalmamak için aceleyle fırladım evden.
sen git unut o mektubu masada. üstüne birde "anıl" yaz.
orada bıraktığımı bile unutmuşum, öğle arasına doğru hatırlayabildim ancak.
aklıma geldi sonradan ama nasıl huzursuzum, diken üstünde dersin bitmesini bekledim. sonra sınıftan ilk ben fırladım. tabana kuvvet, bir yandan ağlıyorum, bir yandan dua ediyorum. "allahım nolur annem bulmasın mektubu nolurrr yalvarırım"
o yaşta bile farkında oluyor insan diline eline düğüm atması gerektiğinin. okulla evimiz çok yakındı o zamanlar. hemen eve geldim. açtım kapıyı, baktım annem yok. "ohh " dedim. "bulmamıştır ozman" neyse odama geldim annem çalışma masamın başında elinde katlanmış kırmızı bir kağıt. nasıl ağlıyor bir görseniz oğlu ölmüş sanırsınız. bende başladım ağlamaya " anne özür dilerim lütfen affet."
annemin yüreğimde ömür boyu izi kalacak bir yara açması uzun sürmedi.

" benim senin gibi bir oğlum yok artık."

yüreğime ne oturmuştu o çocuk halimle. ani bir manevrayla aldım mektubu elinden annemin.
tabanlara kuvvet başladım tüm hızımla koşmaya. koşuyorum ağlıyorum, koşuyorum ağlıyorum...
merdivenlerden düşe kalka indim. ama canım öyle bir yanmış ki koşuyorum deli gibi.
saatlerce koşmuştum. şehir dışına kadar allah ne verdiyse...

dizlerimin kan içinde olduğunu hatırlıyorum düşmekten...
sonrasında bayılmışım. uyandığımda bir hastanede yatıyordum.

yaşlı bir amca beni yol kenarında bulmuş, hastaneye kaldırmış.
uyandığımda annem hala ağlıyordu. özür diledi benden beni çok sevdiğini söyledi. ilginçtir, sadece çocukluk buhranı olduğunu sanıyor. çünkü bakınca gayet normal bir erkeğim. kız arkadaşlarım olduğunu, bir gün evlenip yuva kuracağımı... ahh anne ahh.

buda böyle bir anı işte.

iran sineması

muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. arkadaşımın evi nerede?, kirazın tadı, hayat devam ediyor gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır. rejim dolayısıyla çoğu filmde olaylar çocuklar üzerinden anlatılmıştır. imgeler sıkça yer bulmuştur bu filmlerde. velhasıl, güzeldirler.


(bkz: cennetin cocukları)

liseli eşcinsellere tavsiyeler

erkeklere fazla güvenme, yarı yolda bırakmasını iyi bilirler...
arkadaşlıklara fazla güvenme, çıkar çatışmasında saman alevi gibi sönüp giderler...
melankolik müzikler dinleme konusunda iddialı olma, hayatın yeterince melankolik...
ilk amacın edindiğin meslek, kazandığın hayat olsun...
fazla hayalperest olma, ayakların hayallerden çok gerçeklere bassın...
kolay bir hayat yaşamayacağını, aşklarının çoğu kez boğaza dizilen düğümlerden ibaret olacağını bilmene henüz gerek yok çünkü bunu bilmek için çok tecrübe edineceksin....
bedenin, et pazarından daha değerli kucaklar hak ediyor unutma tatlım...
herşeye rağmen mutlu olma imkanına yeterince sahipsin...
tek önemli olan sen ve senin kendini geliştimeni bekleyen yanın... *

kaplumbağalar da uçar

öyküye göre göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış.
küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar."
bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...

(bkz: turtles can fly)

duyulduğunda küfür ettiren reklam replikleri

"alinin karnı acıkttııııııı" milupaydı sanki. yankılanmıyor mu birde o ses. * * *

beargi

tüm sayılarını okumaktan zevk aldığım, mükemmelitesi yüksek insanlarla tanışma fırsatı bulduğum gelecek sayısını sabırsızlıkla beklediğim dergidir. yoğun bir emek ürünüdür. okunması tavsiye edilir.

evli bir erkekle ilişki yaşamak

bolluk içinde, bir eli yağda bir eli baldadır. belki siz yağ karısı bal veya tam tersi, ne bolluk ne bolluk... sevdiğimi karısıyla nasıl paylaşırım bilemiyorum. hem kuzum kadına yazık ya. çocuğuda varsa bir de... yüreğim el vermez, öyle ki tecrübe etmemişim etmemeyi düşünmekteyim.
(bkz: genişlikte bir yere kadar)
tabi saygım sonsuz, alan razı veren razıysa beni ilgilendirmez.

ankara

4.yılını geçiren insanlara kafayı yedirtebiliyor, okul bitsede gitsem dedirten şehir.

iki erkeğin öpüşmesi