serkan

Durum: 907 - 0 - 0 - 0 - 20.06.2020 12:44

Puan: 16382 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

oyuna çıkıyoruz birer ikişer, bittimi oyun sandıktayız hepimiz...
  • /
  • 46

aşk

amandır, uzak dursundur... illallah ettim ben bu aşklardan. sevişmeye küstüm.

tron uprising

son olarak 6.bölümü yayınlanan elijah wood, bruce boxleitner gibi güçlü bir seslendirme kadrosuna sahip çizgi dizi. müzikleri, sahneleri, senlendirmeleri gayet başarılı ve övgüye layık olmuş.

zenne

iki kez izledim, zaman ilerdikçe yine izleyeceğim... çok içimizden olmuş...

patrick wilson

angels in america, passengers gibi bir çok filmde rol almış aktör. angels in amerikada eşcinsel bir mormon rolünde oynamış. annesi de ünlü bir şarkıcı. 2005te evlenip çoluk çocuğa karışmış.

a dostlar felaket bişey bu ya. ben bunu öpmeye bile kıyamam.

lana del rey

dudaklarını banu alkan gibi kıpırdatan güzel kadife sesli hatun.

eğri oturup doğru konuşmak

doğru oturup doğru konuşamayanların yapabileceği alternatif tercihlerden biri.

ice tea

liptonu, artık tarih olmuş nesteasi, yeni doğmuş fuse teasi vardır... final döneminde o sıcaklarda pek iyi gider, içip kapının arkasına atarsınız. sonuç final dönemi benimki gibi bir buçuk ay sürüyorsa bu kutuları birleştirip masa sandalye falan yaparsınız, ilginç ve fantastike görünüyor...

ayı sözlük yazarlarının önceki yaşamlarında yaptığı meslekler

can sıkıntısından yaptığım teste göre dünyanın ilk fahişesiymişim. * az can yakmamışım.

sıkıntıdan ölmek

yaşlılık şarabından mı içtim nedir, bu ara sıkıldıkça sıkılıyorum. babanneme döndüm vallahi, umarım uzun sürmez, eski ceylan gibi sektiğim günlerime dönüp kendimi plajlara atmayı istiyorum.

en yakın arkadaşın heteroseksüel olması

aslında ben baslarda anlamıstım ama kendi itiraf etsin diye bekledim, sarılıp ağlaştık. bana ne kadar yalnız olduğunu falan anlattı. canım benim.

nerede ne yemeli

pazar eklerinin vazgeçilmez süsü.

bardan eve yalnız dönmek

eve dönünce teoman şarkılarına veriyorsunuz kendinizi. bok gibi bişey.

iyimser

pollyannacı da denebilir. sinirleriniz bozulmuşmuştur, gerim gerim gerilmişsinizdir "neden herşey böyle off" tiripleri atarken "hayır canım birde şu açıdan bak.." diye atlarlar ve konuyla hiçbir alakası olmayan güzel şeyler söylerler. ümüğüne çökesiniz gelir oracıkta. herneyse iyiki varlar.

sözlük yazarlarının depresyon nedenleri

henüz o deli gibi yeme arzumu bastıramamışken elimdeki çipsin pat diye bitmesi, her ders nedense bilemediğim bir şekilde tam arkama oturan ahmetle göz göze gelmem- yakışıklı çocuk allah için-. buda yetmiyormuş gibi ödev yaparken benden yardım istemesi. filmin en heycanlı yerinde aniden beliren deterjan reklamları ve temizlik yapan kadının yüzündeki saçma gülümseme. her metroya indiğimde tren geliyor mööö şeklindeki iğrenç sensör. uyandığımda ilk gördüğüm yüzün ufuk hoca olması, sık sık oluyor son zamanlarda. bunalım patlaması pırılın yakınlarda bulunması. okadar çok varki...

sözlüğü özlemek

bitmek bilmeyen sınavlardan sağsağlim cıkamasamda, çıkmışcasına içimi sarıp sarmalayan ılık duygu... özledim seni bebeğim...

karadenizli erkekler

biraz sert mi bakarlar ne.

buzdolabının kapağını açıp biraz baktıktan sonra kapatmak

kronik bir talamus yanılgısı. çoğaltılabilir türleri var, şekerlikteki tüm şekeri çaydanlığa boşaltmak, kokuşmuş çoraplarını kirli sepeti yerine buzdolabına atmak gibi.

avatar the legend of korra

ne zaman bu kız gözlerinden ışık saçacak diye diye 12.bölüme kadar izlediğim, son bölümü dışında pek heycanlanmadığım çizgi dizi. umarım 2.sezon daha aksiyonlu olur.

six feet under

beş sezona damga vurmuş yapıt, dram üzerine kurulu bir ailede olaylar bu kadar güzel ve mizahtan nasiplenmiş olarak anlatılabilirdi. bu arada sizcede nate çok tatlı değil mi? yerim.

maya burcu

daha iyi bir burç yorumu görmedim. nerdeyse hepsi doğru.. içimden" hadi canım sende" haykırışlarımı tatmin etmek için tanıdığım diğer insanlarada bakmama rağmen fikrimi değiştirecek bir cümle bulamadım.
  • /
  • 46
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 907

bahçelievler

ankara'nın katlanılabilir semtlerinden birisi. başta labirentmiş izlenimi yaratsada zamanla üçüne beşine yedisine alışıp, iki adımda okulunuza gidip gelip hem hareketli hem sakin bir öğrencilik hayatı geciriyorsunuz. sonbaharı sapsarı ilkbaharı yemyeşildir. hem nezih hem öğrencidir. hem eski hem moderndir. birtek o dökülmüş evlere verdiğiniz kiraya yanar insanın içi.

fullmetal alchemist-brotherhood

yeni başlamama rağmen saatlerce bıkmadan bölüm devirebildiğim, simyacı edward ve alphonse elric adında iki kardeşin hikayesini anlatır ki farklı bir konusu ve örgüsü var. hiromu arakawa animenin mangakası olur.

eleni vitali

*

ölümcül şarkıların sahibi yunan sanatçı. canlı dinlenecek kişilerin başında gelir.

öpüşürken gözleri kapatmak

bebek taklidi yapan kızlar

44 numara ayakkabıyla vuracaksın ağzına.* * * *

çıt sesine evi basan alt komşu

parmaklarınız üzerinde yürüseniz de sizin boş anınızı kollayıp kapıya dayanırlar. çoğunlukla 50-70 yaş arası teyzelerden hallicedir.

özellikle öğrenci evi olmasından istifade ederek emekliliğin sıkıcılığını üzerinden atmak için bu yola başvururlar.
hayır, o evde öğrenci olmasa dert edilmeyecek gürültüler öğrenci olunca kelebek etkisi misali kafalarında büyür de büyür. yapabileceğiniz tek yol çirkef yüzünüzü açığa çıkarıp bir daha gelmelerini engellemektir.

pazar öğleden sonra yaklaşık 14:30 ;
bizim teyze kalın gözlükleri ve pembe hırkasıyla kapıyı çalar.

- çamaşır makinanız mı çalışıyor sizin?
+evet teyze çamaşır yıkıyorum
- ses yapıyor, bu ne gürültüdür , bir rahat bırakmadınız zaten. gece patır patır yürüyordun sen yine.
+ dün evde yoktuk teyzecim
-sanki evde olsaydınız gürültü yapmayacaktınız!
- sesini kısın çamaşır makinasının! bıktım artık
+peki teyzecim kumandayı alıp sesini sıfırlıyorum hemen!!!!!!
- bişey söylemeyede gelmiyor bunlara anam, yeni nesil hep böyle!

yazarların hatırladıkları en eski anıları

hiç unutmam birgün okul sıralarında otururken* baktım köşede kızlar toplaşmış aşk mektubu falan yazıyorlar. bir tanesi sınıfın en yakışıklı çocuklarından ikincisine *, birtanesi sınıf üçüncüsüne falan böyle güzel manalı aşk sözcükleri yazıyorlar.

nasıl imrendim nasıl imrendim anlatamam.
akşam eve gittim vereceğimden değilde yazmak istiyorum. çünkü içimde böyle şeyler hissediyorum ve o yaşta bunları içine atmak çok zor.
aldım kalemi elime, bir tanede kırmızı kağıt. çarpuk çurpuk yazımla * başladım yazmaya.
yazıyorum da yazıyorum... nasıl dolmuşum. bir yandan da ağlıyorum çocukluk işte.
tüm gece yazdım. geç uyuduğum içinde sabah okula geç kalmamak için aceleyle fırladım evden.
sen git unut o mektubu masada. üstüne birde "anıl" yaz.
orada bıraktığımı bile unutmuşum, öğle arasına doğru hatırlayabildim ancak.
aklıma geldi sonradan ama nasıl huzursuzum, diken üstünde dersin bitmesini bekledim. sonra sınıftan ilk ben fırladım. tabana kuvvet, bir yandan ağlıyorum, bir yandan dua ediyorum. "allahım nolur annem bulmasın mektubu nolurrr yalvarırım"
o yaşta bile farkında oluyor insan diline eline düğüm atması gerektiğinin. okulla evimiz çok yakındı o zamanlar. hemen eve geldim. açtım kapıyı, baktım annem yok. "ohh " dedim. "bulmamıştır ozman" neyse odama geldim annem çalışma masamın başında elinde katlanmış kırmızı bir kağıt. nasıl ağlıyor bir görseniz oğlu ölmüş sanırsınız. bende başladım ağlamaya " anne özür dilerim lütfen affet."
annemin yüreğimde ömür boyu izi kalacak bir yara açması uzun sürmedi.

" benim senin gibi bir oğlum yok artık."

yüreğime ne oturmuştu o çocuk halimle. ani bir manevrayla aldım mektubu elinden annemin.
tabanlara kuvvet başladım tüm hızımla koşmaya. koşuyorum ağlıyorum, koşuyorum ağlıyorum...
merdivenlerden düşe kalka indim. ama canım öyle bir yanmış ki koşuyorum deli gibi.
saatlerce koşmuştum. şehir dışına kadar allah ne verdiyse...

dizlerimin kan içinde olduğunu hatırlıyorum düşmekten...
sonrasında bayılmışım. uyandığımda bir hastanede yatıyordum.

yaşlı bir amca beni yol kenarında bulmuş, hastaneye kaldırmış.
uyandığımda annem hala ağlıyordu. özür diledi benden beni çok sevdiğini söyledi. ilginçtir, sadece çocukluk buhranı olduğunu sanıyor. çünkü bakınca gayet normal bir erkeğim. kız arkadaşlarım olduğunu, bir gün evlenip yuva kuracağımı... ahh anne ahh.

buda böyle bir anı işte.

iran sineması

muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. arkadaşımın evi nerede?, kirazın tadı, hayat devam ediyor gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır. rejim dolayısıyla çoğu filmde olaylar çocuklar üzerinden anlatılmıştır. imgeler sıkça yer bulmuştur bu filmlerde. velhasıl, güzeldirler.


(bkz: cennetin cocukları)

ayı sözlük tanıtım çalışmaları

ben bir kaç arkadaşımı "çok yakışıklı kıllı mıllı adamlar var, bir görseniz hemen mesaj atıp tanışıyorlar hepside zengin" diye kandırmaya çalıştım. umarım işe yarar...

liseli eşcinsellere tavsiyeler

erkeklere fazla güvenme, yarı yolda bırakmasını iyi bilirler...
arkadaşlıklara fazla güvenme, çıkar çatışmasında saman alevi gibi sönüp giderler...
melankolik müzikler dinleme konusunda iddialı olma, hayatın yeterince melankolik...
ilk amacın edindiğin meslek, kazandığın hayat olsun...
fazla hayalperest olma, ayakların hayallerden çok gerçeklere bassın...
kolay bir hayat yaşamayacağını, aşklarının çoğu kez boğaza dizilen düğümlerden ibaret olacağını bilmene henüz gerek yok çünkü bunu bilmek için çok tecrübe edineceksin....
bedenin, et pazarından daha değerli kucaklar hak ediyor unutma tatlım...
herşeye rağmen mutlu olma imkanına yeterince sahipsin...
tek önemli olan sen ve senin kendini geliştimeni bekleyen yanın... *

duyulduğunda küfür ettiren reklam replikleri

"alinin karnı acıkttııııııı" milupaydı sanki. yankılanmıyor mu birde o ses. * * *

ilk kez görüştüğün adama sarılıp mal gibi ağlamak

ona da yazık, bazen arıyor insan tabi sarılıp ağlayacağı bir omuz bir kucak olsun. öyle durumlar için büyük bir peluş ayı bulunduruyorum odamda, nefes almıyor ama olsun...*

askılık

üst baş, palto, mont, şapka asılmasından ziyade asıl görevinin geceleri karanlıkta elinde balta olan bir adamı canlandırmak olduğunu düşündüğüm, çocukluğumun kabusu ev eşyası.

çarmıha gerilmiş bir kıza benzettiğim zamanlarda olmuştu,

ankara

4.yılını geçiren insanlara kafayı yedirtebiliyor, okul bitsede gitsem dedirten şehir.

hoşlanılan erkeğin kadınsı çıkması

neden bu kadar korkunç olduğunu okuduğum entrylerden anlamadığım durumdur. arkadaş kalırsınız, veya bir daha görüşmezsiniz "amann amannn" cümlelerinin sebebi kendi içimizdeki homofobiklik mi?. *