hakan eren organizasyonu ile 26 - 27 aralık tarihlerinde zorlu center'da gerçekleştirilen ve gazino döneminin bütün sanatçılarının birer birer sahneye çıkıp en hit olmuş şarkılarını seslendirdiği, 70ler, 80ler, 90lar ve assolistlerin sahne aldığı müzik etkinliği. 2 gün boyunca nostaljilerden nostalji beğendirmiş ve hepsi de hayatımın ayrı güzel köşelerinde ayrı güzel anılara sahip sanatçılarla bir arada olmamı sağlamıştır. tamamen ücretsiz olan etkinlikte sahne alan dev isimler şöyle:
pazar:
mine koşan
güzin ile baha
meral-zuhal
rezzan yücel
asu maralman
selçuk ural
tülay özer
işıl yücesoy
gökben
kartal kaan
banu kırbağ
metin ersoy
tüdanya
iskender doğan
yeşim
coşkun demir
muazzez abacı
evet bu isimler canlı kanlı sahnedeydi ve plaklardan fırlayıp sahnede gene tüm sıcaklıklarıyla sahne aldı ve iki gün biz o döneme yetişememiş müzikseverlere (90ları tanzih ediyorum) bir gecede on gazino gezmiş gibi o gazino dönemlerini yaşattılar.
birinin işi yoktu, biri filo müdürü, biri motokurye, bunlar kocalarımın meslekleriydi, günübirlik yattıklarımınkileri sormuyorum, yatakta iyi olmaları yeter.
her sabah benden önce kalkıp beni uyandıran, yanımda bir ayı yoksa bakıp bakıp hornete sarıldığım, her sabah günaydınını eksik etmediğim organımın sabahki konumu.
ne kadar güzel, olması gerekendir dediğim, yıllar yılı biz niye kabul edilmiyoruz diğye çığır çığır çığırırken, heteroseksüel kişilerin de aramızda olması kendimizi ifadede çok faydalı. sen ben yok biz varız demek ve karşılıklı birbirimizin hissiyatını anlamamız için olması gerekendir. sözlük küçük bir adım ama her çığ bir kar topu ile başlar.
ay bana gösterdi sevdiceğinin resmini, pek sevdim, yakışıyolar da, hep mutlu olsunlar valla. en kısa zamanda yüzyüze de tanışmak dileğiyle. darısı da olmayan yazarcanların başına.
bazen yalnızlık bazen kalabalık olma hissi duyduğun, bazen rahat hissettiğin bazen gözünü kırpamadığın, beş yıldızlısı insana lüks bir yalnızlık, çok soğuk, mesafeli, üstü yaldızlı altı paslı, samimiyetten uzak, duygusuz bir konaklama imkanı vaat eden, daha küçükleri daha insani ve sıcak gelen ev dışı tatil ve konaklama mecraları. *
hollanda'da müzesine gittiğinde intiharına götüren süreci anlatmışlardı. van gogh'da bir göz hastalığı varmış, çözümü olmayan, bu göz hastalığı önce nesneleri bulanıklaştırıyor, sonra böyle renkleri daire daire görüyorsun, sonra tümden kör oluyorsun. van gogh'un ilk eserleri ile son eserlerine baktığınızda, son tablolarında geniş parlak halkalara yer vermesi bu göz hastalığının etkisi, artık öyle görüyor her tarafı onu yansıtıyor tuvale, zaten sonra iyice göz gidip bunalıma girince de öldürüyor kendini. çok acıklı bir hikaye.
bir an çıkarıldınız sonra eklendiniz diye mesaj geldi, noluyo yeah oldum. bi yandan böyle çoklu gruplarda bir süre sonra konuşmalar karışıp saçma sapan muhabbetlere dönebiliyordu, konuşmak isteyen zaten özelden numaralarını verişir, böylece telefonda bir açtığında 294394933298384 okunmamış watzap mesajı görmezsin.
umudum tutması ve en az birkaç hafta yerde kalması. yılbaşını yılbaşı gibi yaşayalım, avustralya mıyız ayol biz yılbaşını günlük güneşlik kutlayalım, yılbaşı dediğin karlı olur içip içip kendini karlara atarsın sonra gelir bir sıcak duş alırsın, her yer bembeyaz olur ve bir süre dünyanın kirini pasını görmezsin, güzel olur beyaz beyaz iyidir.
çok güzel bir akşamdı hakkaten, uzun süredir görüşemediğim dostlara yeni dostların eklendiği, çok güldüğümüz, çok yediğimiz, çok içtiğimiz, en kötü günümüz böyle olsun dediğimiz bir ortamdı. insan aynı frekansta olan başka insanları bulunca sohbet muhabbet bir başka keyifli oluyor, velakin bu durum bende çeneme vurma şeklinde tezahür etti, çok konuştum belki ama inanın hasret kalmışım böyle konuşmaya. herkesin yanacıklarına kokulu kokulu öpücükler bırakıyorum. seneye görüşürüz * çıkarım sizle her yola. bir dahaki zirveyi iple çekicem ve bu defa umuyorum sonuna kadar kalıcam. *
netleştirmek için soruyorum, kendimize oy verebiliyor muyuz? * yoksa etik değil tabi ki insanın kendine oy vermesi, öte yandan genel seçimlerde partiler kendilerine oy verebiliyor. kararsız kaldım sözlük bilgilendir beni ve kafası karışık vatandaşı...
solisti lisa gerard ın yulunga şarkısında hem kadın hem erkek hem çocuk hem martı sesi çıkartarak insanüstü bir varlık olduğunu gösterdiği world müzik grubu.
bu akşamki bölümde baya iyi geldi. şennur teyzenin sözlerine ve gizemin saçmalamasına çok gülüyorum. sanki gülse birsel de nasıl yazabileceğini biraz daha göstermiş oldu bu bölümle. severek izliyoruz.
hiç de içim almıyor ama..
ben öyle demiyom oğlum
araya gideceğine canıma gitsin
çiğ silikon mu bu?
fikri olmamak ama zikri olmak, elde tespih, ağızdan çer çöp kürdan sigara vb bir nesne düşürmemek, dilden erkeklik adamlık delikanlılık ve racon derslerini eksik etmemek, ahlak bekçiliği yapmak ama ahlaksızlığın müptelası olmak, cin olmadan adam çarpmak, medeniyet seviyesinin altında kalmak, kültür ve bilgi birikimi edinmemek, hayat üniversitesinden mezun olmak, yobazlık, kaba davranışlar sergilemek, hoşgörü ve nezaketten uzak olmak, kafasını kullanamadığı için yumruklarını kullanmaktır.
ayyhhhh dün gece son dakkalarda gerim gerim gerdiler. yani bir gerilim filmlerinde böyle gerildiğimi hatırlarım bir de bunun dünkü bölümünün son sahnesinde. allah sizi bildiği gibi yapsın e mi son anda dedim bunu göstermeyecekler, haftaya bırakacaklar ki öyle de oldu zaten. şu senarist arkadaşlar da oya karakterine daha anlamlı ve okkalı laf sokan replikler yazsalar da azıcık içimizin yağları erise ayol. o kadar sinirleniyor, atarlanıyor ama iş merve'nin karşısında konuşmaya gelince pıssssss balon gibi sönüyor. vallahi içim şişti yemin ederim yeter diye bağırasım geldi.
en sevdiğim hikayelerimden... bir gün kadıköy'den eminönü'ye geçmek üzere vapur beklerken, yanına oturup çaktırmadan seyrettiğim beyefendiyle bir hafta sonra halvet olmuştum. vizelerim vardı o hafta, yoksa daha erken olurdum. sene 2001 yaş 18. genelde toplu taşımalardan (otobüs, tramvay, metrobüs...) kaldırdım adamlarımı... hatta bi keresinde yanımdan yürüyüp giden bir adamla on beş dakka sonra apartman bodrumunda halvet...
ilayda efsane... deniz cengiz harikalar yaratıyor. ben güldüm, annem bile güldü, insanların beklentisi o kadar yüksek ki gülse birsel titanic'i yazsa gene beğenmeyecekler kulp takacaklardı, ben sevdim ve izlemeye devam edicem.
tuna kiremitçi ile şapşahane bir düete imza atarak müzikal yönüyle de kalbimin kıvrımlarında taht kurmuş, ne yapsa izlerim oyunculardan... bu sıralar izlediğim tek dizi olan (bkz:ufak tefek cinayetler) 'de tersi pis doktor oya'yı oynuyor.
1) sürekli bir yalan dünyasında yaşamak zorundasınızdır, gizliyseniz hele aileye, iş arkadaşlarına, normal arkadaşlara (tabi gey dostu olmadığını bildiklerinize) yalan söylersiniz
2) homofobik bir toplumda yaşamanın getirisi, aşağılanır, hakarete uğrar, dövülür, tecavüze uğrar hatta öldürülürsünüz, ve o homofobik toplumun homofobik polislerince insan yerine konmazsınız, hatta onlar da size aynı muameleyi yapar
3) çoğu zaman iç dünyanızla ilgili karmaşaları kendi başınıza çözmeniz gerekir, dışarı anlatamazsınız, diğer geylerin de kendi dertleri olur onlar da bi yere kadar dinler
4) aileniz ve toplum tarafından ağır ithamlarla cezalandırılırsınız
5) size herkese g.tveren potansiyel muamelesi yapılabilir, gece s.ken adam gündüz size bir paçavraymışsınız gibi davranabilir, veya sarhoş muhabbetlerine meze yapar.
6) başınıza bir şey geldiğinizde, tecavüze uğradığınızda polise gidemezsiniz, zira polisin aklında sizin bu halinizle zaten davetiye çıkarmış olduğuna dair bir önyargısı vardır
offf bu kadar yazdım içim şişti, gerisini siz tamamlayın.
eve gidip duş almak, sonra gerizekalıya bağlamak, "aneeeymm hasta oldum ben aids oldum" diye kendini kahretmek, adama mesajlar atmak, "bir daha sikilmek için yalvarsam da gebersem de bana yazma, mesaj atsam da cevaplama" gibi saçma sapan mesajlar atmak, sonra adam gerçekten mesaj atmadığında neden mesaj atmıyorsun diye evine gitmek ve bir daha kendini siktirmek. sonra alışıyorsun tabi.
seni özlüyorum deli kadın, bütün bu dünyanın kiri pası içinde ekranlardan yansıyan ve bize her şeye rağmen umut var dedirten temiz sevincini, neşeni ve kaleminden akan yüreğini özlüyorum, senin en ince espri yaparken bile gözlerindeki derin bakışı, en ciddi konuda bile muzip yorumlarını, kısaca seni özlüyorum deli kadın. bir resmine bakarken bile binlerce kare geçiyor gözümden, seni hiç tanımadım, tanıma imkanı bulamadım, ancak ben seni hep sevdim, senin bu dünyaya kattığın güzelliği sevdim, tüm dünyanın akılları bir araya gelse senin tek bir yorumla herkesi susturabilme becerini sevdim.
ama neyi sevmedim biliyo musun? daha seninle tanışmadan çekip gitmeni, daha şarkılar şiirler tamamlanmamışken çekip gitmeni, tabiri caizse daha karpuz kesecekken zengin kalkışı yapar gibi 80 +/- 60 yaşın baharında çekip gitmeni... yarım kaldı şarkılar, şiirler, daha çok şarkı var yazacak... daha fazla söz söyleyemem, söz söylemede senin eline su dökemem, senin sözünün üstüne söz söyleyemem, sadece diyebilirim ki, ulaşıyosa bu yazılar bir yerden sana, bir el salla oralardan bana. deli kızım uyan, bir tek sensin duyan!!! bu dünyada bize bir bakış borcun kaldı, acelen ne, bekle aysel!
müslümanlık ve islam özünde -aslında her dinde olduğu gibi- kardeşlik, hoşgörü, barış gibi güzel mesajlar içeren bir din. insanoğlunun elinde oyuncağa çevrildiği için sürekli kötü ve berbat bir din izlenimi yaratılan ancak insanların amellerinden dolayı bütün bir dinin alaşağı edilmesini doğru bulmuyorum, sonuçta ortada ortak ve güzel bir mesaj var ve sorun bu mesajı insanların kendilerine yonta yonta saçma sapan ve müslümanlıkla bağdaşmayan uygulamalara giderek yanlış bir müslümanlık izlenimi oluşturmasıdır. kulaktan dolma bilgilere pabuç bırakmamak için herkesin bir kere okuması gerektiğini düşünüyorum.
gerizekalıdır, komplekslidir, derdi varsa yüzleşmek yerine bu şekilde derdini anlatabileceğini sanandır, siktir olup gitsindir, sözlükten uzaklaşma nedenidir. böyle şeyler yapmamalıdır!!! hadi bunu da eksile gerzek dingil!
sanırım bazı yabancı nickli yazarların adlarını okumakta güçlük çeken yabancı dili iyi olmayan yazarcanlar için açılmış başlık. yoksa adı atıyorum karpuzsever olan bir yazarın nicki başka nasıl okunabilir ki?