bir zamanlar bizim köyden bir kıza aşıktım *, onun aşkına gene benim gibi birine aşık olan kuzenimle her gece rakı eşliğinde doldurtmuş olduğum arabesk kaseti dinler dinler efkarlanırdık. diyecğeim o dur ki, her can bir gün içindeki arabesk damarını kanatacaktır. ben müzikle yaşadığım için, güzel olmak kaydıyla bende düşük olan eşiktir, her an dinlemeye ve eşlik etmeye hazır haldeyim.
geçen şubat ayında, arkadaşlarıyla kar topu oynarken kar topunun bir esnafın camına gelmesi akabinde, cani ruhlu vahşi esnafın katlettiği bir gün gazetesi yazarı. katil adam, "ben bıçaklamadım, bıçağın üzerine düştü" ve "benim zaten raporum var, ceza almam" diyerek pişkinliğin ve utanmazlığın tüm sınırlarını zorlamıştır.
türkiye'de cinayet sebebi olabilen kardan yapılma topçuk. kartopu yüzünden kolayca insan öldürebilir ve benim zaten raporum var ceza almam diyerek sıyrılabilirsiniz. nuh köklü olayı.
mutlularsa benim tanışmaktan mutluluk duyacağım kişidir, sonuçta hayatıma girmiş ve belli bir süre yer etmiş bir kişinin yollar ayrıldıktan sonra hayatına devam etmesi kaçınılmaz ömür boyu yas mı tutucak ya da yas mı tutucam ayol. mutlu olurum ve tanıştır beni de derim. ben biraz sezen aksu gibiyim bu konuda, hayatıma girmiş insanlar hayatımdan hiç çıkmasın isterim. görüşemesek bile en azından bir haberlerini almak beni mutlu eder.
70lerin dev seslerinden rüçhan çamay'ın kızıdır, yılmaz güney'le çevirdiği arkadaş filmiyle birlikte toplumsal ve sosyal olaylarda duyarlılığı ve varlığı artmış ve o zamandan bu yana, protest ve muhalif tavrını tatlı tatlı söylediği, su gibi berrak sesiyle kulaklarımızdan gönlümüze akıtmıştır. arkadaş şarkısı bu ülkenin en birleştirici şarkılarından değil midir? melike demirağ, kardeşlik, barış dolu günlerin özleminde, eşi şanar yurdatapan'la müziğin ve hayatın hep içinde bir kale gibidir.
gey olmak onur ve saygınlığı zedeliyorsa, o bayıldığınız modacılar, makyözler sizi dünyanın en yakışıklı/en güzel adamına/kadınına çevirirken bir daha düşünün derim, onların da çoğunluğu, hatta büyük çoğunluğu geyler ve siz onlara "işlerinde iyi oldukları için", "sizi saygın ve güzel gösterdikleri" için para ödüyorsunuz ve onlara bu yüzden "saygı duyuyorsunuz" (öyle ya işlerinde iyi olmasalar niye onların kapılarını aşındırasınız), ya da ünlü değilsiniz ama onlar sizi "eğlendirdiği" için izliyorsunuz, çünkü bokum gibi biliyorsunuz, onlar eğlenceyi de sizden daha iyi kıvırıyor. moda, magazin, eğlence kısmını geçelim, geylerin ne kadar saygın ve toplumsal olaylara duyarlı olduklarını çok değil daha 2 yıl önceki toplumsal gezi patlamasında kendilerini pek çok "delikanlı"dan daha korkusuzca öne attıklarında da görmemiş miydiniz bayım?, bunu yadsıyamazsınız, birlik ve beraberliğin sağlanmasında ön ayak olanlar da onlardı. yani bayım, geyler sizi toplumsal olaylarda da şah mat etti. siz pencerenizden bakıp ahh ahh vah vah ederek şampanyanızı yudumlarken geyler kendi varlıkları kadar gezide sizin nazik kıçınızı koltuğa rahat koymanız için de mücadele ediyordu. bu lafı söylemekle yaldızınızın altındaki paslarınız açığa çıkıyor sadece, bilhassa ışıltılı yıldızlar altındaki insanların bu aptal saptal açıklamaları geylik saplantıları çok can sıkıcı. erol köse gey demiş buna, gülüp en fazla bir öfffle geçiştireceğine mahkeme açmak, hem de bu ifadelerle mahkeme açmak, seni ancak hormonlu domates adayı yapar.
35 küsür yıldır müzikleri -şarkı sözlerini beynimize ne kadar kazımış olursak olalım- hep yeni gibi tınlar kulaklarımızda, yılların melodilerini her dinlediğimde başka bir güzelliğini keşfederiz, hep yeni şarkılardır aslında o eski(meyen) şarkılar ve bu yüzdendir adının yeni türkü olması, melodileri zaman geçse de kendini yeni çağa uydurur, kulaklardan gönüllere girer yaş ve zaman ne olursa olsun, bizim anne babalarımız dinlerdi, biz dinliyoruz ve yeni nesil de konserlerini tıklım tıkış doldurarak dinliyor, evrensellik ve ölümsüzlük bu olsa gerek.
mutfak zirvesi kokusu alıyorum, yemek yapabiliyorum demekle olmaz, sözlükte en güzel yemek yapanların maharetlerini sergileyecekleri bir zirve tertiplemeli. elmalı kurabiyeler benden.
kadıköy için, caddede art350 vardır, suadiye'ye doğru, apartman numaralarına bakın, 350 numara, ki adı burdan geliyor zaten yol üstünde köşede hemen. numnum'ın karşısında. gündüz sanat galerisi gece hoş canlı müzik yapılan bir mekan, favori mekanlarımdan biridir. beni orda görebilirsiniz sık sık.
birçok videosunu izledim sondan başa, sanırım beş kere filan cinsiyet değiştirme ameliyatı olmuş gibi görünüş itibariyle, erkekten kadına, sonra erkeğe sonra yeniden kadına ve erkeğe şeklinde, tuğçe kazaz'ın dinde yaptığını cinsiyette yapmayı başarmış selebriti. sakallı hali rüzgar erkoçların dönüşümünü aklıma getirdi.
daha kaç kadının ölmesi geliyor bu yetkililerin aklına başına alması için, yeni bir özgecan olayından ucuz kurtulunmuş, bu kabasaba dolmuşçu ve minibüsçüler sırf kadınlar için değil, erkekler için de tehlike. geçenlerde bir tanesi bir erkek yolcuyu elinde bıçakla sokak sokak kovaladı. yeter bunlar yeter! bu ilkel vahşiler yüzünden kelle koltukta biniyoruz toplu taşımalara. hiçbirimiz güvende değiliz.
sosyal ikoncan ve pornstar paris hilton'un 2006 yılında çıkardığı ve içinde stars are blind gibi tatlı ve paris hilton'dan beklenmeyecek bir şarkının bulunduğu albüm. ilk kez paris hilton'un pornodan başka meziyetleri olduğunu görmüştük. çok severim bu şarkıyı:
5 aydır yararlandığım hizmet, maaş durumunuza göre 555 lira ile 1000 lira arasında değişiyor, benim sabık iş yerim 3000 liralık maaşımı 1000 lira gibi gösterdiği için 555 lira alıyorum aylık, 6 8 10 aya kadar alınabiliyor. bana işten ayrıldıktan sonra 8 gün içinde iş ve işçi bulma kurumuna başvurman gerek demişlerdi. 200 iş gününü doldurmuş olmanız gerekiyor yalnız.
benim için nostaljiler yılı olan 2015, 22 yıl sonra büyüdüğüm evi ve ilk ilkokulumu gördüğüm, sonrasında devam ettiğim diğer ilkokulumu ve büyüdüğüm yerleri da ziyaret ettiğim, eski dostlarla buluştuğum, birçok nostaljik mekan gezdiğim, bolca konsere gittiğim, şahane albümler aldığım, yaşar la girdiğim yeni yılda bütün yılı yaşar'ımın konserleriyle ve dahi hayatımın başucu olan birçok dev müzisyenle geçirebildiğim bir yıl oldu.
bu akşamki bölümde baya iyi geldi. şennur teyzenin sözlerine ve gizemin saçmalamasına çok gülüyorum. sanki gülse birsel de nasıl yazabileceğini biraz daha göstermiş oldu bu bölümle. severek izliyoruz.
hiç de içim almıyor ama..
ben öyle demiyom oğlum
araya gideceğine canıma gitsin
çiğ silikon mu bu?
fikri olmamak ama zikri olmak, elde tespih, ağızdan çer çöp kürdan sigara vb bir nesne düşürmemek, dilden erkeklik adamlık delikanlılık ve racon derslerini eksik etmemek, ahlak bekçiliği yapmak ama ahlaksızlığın müptelası olmak, cin olmadan adam çarpmak, medeniyet seviyesinin altında kalmak, kültür ve bilgi birikimi edinmemek, hayat üniversitesinden mezun olmak, yobazlık, kaba davranışlar sergilemek, hoşgörü ve nezaketten uzak olmak, kafasını kullanamadığı için yumruklarını kullanmaktır.
ayyhhhh dün gece son dakkalarda gerim gerim gerdiler. yani bir gerilim filmlerinde böyle gerildiğimi hatırlarım bir de bunun dünkü bölümünün son sahnesinde. allah sizi bildiği gibi yapsın e mi son anda dedim bunu göstermeyecekler, haftaya bırakacaklar ki öyle de oldu zaten. şu senarist arkadaşlar da oya karakterine daha anlamlı ve okkalı laf sokan replikler yazsalar da azıcık içimizin yağları erise ayol. o kadar sinirleniyor, atarlanıyor ama iş merve'nin karşısında konuşmaya gelince pıssssss balon gibi sönüyor. vallahi içim şişti yemin ederim yeter diye bağırasım geldi.
en sevdiğim hikayelerimden... bir gün kadıköy'den eminönü'ye geçmek üzere vapur beklerken, yanına oturup çaktırmadan seyrettiğim beyefendiyle bir hafta sonra halvet olmuştum. vizelerim vardı o hafta, yoksa daha erken olurdum. sene 2001 yaş 18. genelde toplu taşımalardan (otobüs, tramvay, metrobüs...) kaldırdım adamlarımı... hatta bi keresinde yanımdan yürüyüp giden bir adamla on beş dakka sonra apartman bodrumunda halvet...
tuna kiremitçi ile şapşahane bir düete imza atarak müzikal yönüyle de kalbimin kıvrımlarında taht kurmuş, ne yapsa izlerim oyunculardan... bu sıralar izlediğim tek dizi olan (bkz:ufak tefek cinayetler) 'de tersi pis doktor oya'yı oynuyor.
1) sürekli bir yalan dünyasında yaşamak zorundasınızdır, gizliyseniz hele aileye, iş arkadaşlarına, normal arkadaşlara (tabi gey dostu olmadığını bildiklerinize) yalan söylersiniz
2) homofobik bir toplumda yaşamanın getirisi, aşağılanır, hakarete uğrar, dövülür, tecavüze uğrar hatta öldürülürsünüz, ve o homofobik toplumun homofobik polislerince insan yerine konmazsınız, hatta onlar da size aynı muameleyi yapar
3) çoğu zaman iç dünyanızla ilgili karmaşaları kendi başınıza çözmeniz gerekir, dışarı anlatamazsınız, diğer geylerin de kendi dertleri olur onlar da bi yere kadar dinler
4) aileniz ve toplum tarafından ağır ithamlarla cezalandırılırsınız
5) size herkese g.tveren potansiyel muamelesi yapılabilir, gece s.ken adam gündüz size bir paçavraymışsınız gibi davranabilir, veya sarhoş muhabbetlerine meze yapar.
6) başınıza bir şey geldiğinizde, tecavüze uğradığınızda polise gidemezsiniz, zira polisin aklında sizin bu halinizle zaten davetiye çıkarmış olduğuna dair bir önyargısı vardır
offf bu kadar yazdım içim şişti, gerisini siz tamamlayın.
eve gidip duş almak, sonra gerizekalıya bağlamak, "aneeeymm hasta oldum ben aids oldum" diye kendini kahretmek, adama mesajlar atmak, "bir daha sikilmek için yalvarsam da gebersem de bana yazma, mesaj atsam da cevaplama" gibi saçma sapan mesajlar atmak, sonra adam gerçekten mesaj atmadığında neden mesaj atmıyorsun diye evine gitmek ve bir daha kendini siktirmek. sonra alışıyorsun tabi.
seni özlüyorum deli kadın, bütün bu dünyanın kiri pası içinde ekranlardan yansıyan ve bize her şeye rağmen umut var dedirten temiz sevincini, neşeni ve kaleminden akan yüreğini özlüyorum, senin en ince espri yaparken bile gözlerindeki derin bakışı, en ciddi konuda bile muzip yorumlarını, kısaca seni özlüyorum deli kadın. bir resmine bakarken bile binlerce kare geçiyor gözümden, seni hiç tanımadım, tanıma imkanı bulamadım, ancak ben seni hep sevdim, senin bu dünyaya kattığın güzelliği sevdim, tüm dünyanın akılları bir araya gelse senin tek bir yorumla herkesi susturabilme becerini sevdim.
ama neyi sevmedim biliyo musun? daha seninle tanışmadan çekip gitmeni, daha şarkılar şiirler tamamlanmamışken çekip gitmeni, tabiri caizse daha karpuz kesecekken zengin kalkışı yapar gibi 80 +/- 60 yaşın baharında çekip gitmeni... yarım kaldı şarkılar, şiirler, daha çok şarkı var yazacak... daha fazla söz söyleyemem, söz söylemede senin eline su dökemem, senin sözünün üstüne söz söyleyemem, sadece diyebilirim ki, ulaşıyosa bu yazılar bir yerden sana, bir el salla oralardan bana. deli kızım uyan, bir tek sensin duyan!!! bu dünyada bize bir bakış borcun kaldı, acelen ne, bekle aysel!
müslümanlık ve islam özünde -aslında her dinde olduğu gibi- kardeşlik, hoşgörü, barış gibi güzel mesajlar içeren bir din. insanoğlunun elinde oyuncağa çevrildiği için sürekli kötü ve berbat bir din izlenimi yaratılan ancak insanların amellerinden dolayı bütün bir dinin alaşağı edilmesini doğru bulmuyorum, sonuçta ortada ortak ve güzel bir mesaj var ve sorun bu mesajı insanların kendilerine yonta yonta saçma sapan ve müslümanlıkla bağdaşmayan uygulamalara giderek yanlış bir müslümanlık izlenimi oluşturmasıdır. kulaktan dolma bilgilere pabuç bırakmamak için herkesin bir kere okuması gerektiğini düşünüyorum.
gerizekalıdır, komplekslidir, derdi varsa yüzleşmek yerine bu şekilde derdini anlatabileceğini sanandır, siktir olup gitsindir, sözlükten uzaklaşma nedenidir. böyle şeyler yapmamalıdır!!! hadi bunu da eksile gerzek dingil!
sanırım bazı yabancı nickli yazarların adlarını okumakta güçlük çeken yabancı dili iyi olmayan yazarcanlar için açılmış başlık. yoksa adı atıyorum karpuzsever olan bir yazarın nicki başka nasıl okunabilir ki?
halka açık yerde duş perdesi açık duş almak, pisuvarda çaktırmadan yanımdakine bakmak, otobüs mola yerlerindeki tuvaletlerde tenha bir pisuvar bulup birinin beni izlediğini düşünerek boşalmak.