fatgalcga

Durum: 1905 - 0 - 0 - 0 - 05.10.2016 22:59

Puan: 27558 - Sözlük Kaşarı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

dağlar dağlar.
  • /
  • 96

down on me

jeremih ile 50 cent'in mükemmel ötesi, insana gaz veren parçası.

megan hilty

1981 doğumlu amerikalı broadway/ tv yıldızı. kendisi carnegie mellon mezunu olmuş ve broadway denilince akla ilk gelen oyunlardan olan wicked'da glinda'yı oynamıştır. kendisinden ise ilk olarak çok iyi başlasa da 2.sezonunda iptal edilen müzikal dizi smash ile haberdar oldum ve o zamandan beri beni sesiyle büyülemekte. smash'teki marilyn monroe rolu ile gerçekten yapılabilecek bir biyografide saçları,hele de kıvrımları ile benzerliğini ortaya koymuştur. özellikle de they just keeping moving the line ile kendine hayran bırakmaktadır :



let's be bad :



who you are :



ve katharine mcphee ile rihanna'nın cheers( i drink to that) :

23

'' j's on my feet '' gibi bir ifadeyi aklımıza kazıtan, mükemmel ötesi mike will made it parçası.

taylor swift

country sevmeyen biri olarak bana countryi sevdirmiş, hatta 22 yaşında bir ergen olmama sebep olan 89lu country yıldızı. hatta red albümünü baya beğeniyorum, neredeyse klibi olan her şarkısı ezberimde ve bu yüzden kendimden çok utanıyorum. her şey ''erkekler suck'' temalı we are never ever... ile başladı :



sonra mükemmel bir doğum günü parçası olan, içinizi kıpır kıpır eden 22 geldi :



daha sonra ise kendimi yerden yere vurduran trouble :

bootylicious

booty ve delicious kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulan, destiny's child'ın bence açık ara en iyi parçalarından. bootylicious ile kast edilen, büyük bir poponuz-daha çok kıvrımlı olmak ve bunu benimsemek, bunun ne kadar seksi olduğunun farkındalık. ingilizce'de argoda kıvrımlı ve çekici kadın benzeri bir alama gelmektedır.

hatta birkaç sene önce oxford bu kelimeyi sözlüğüne de kabul etmiştir. hatta yanılmıyorsam aynı zamanda mariah carey'in de bir şarkısı çıkması sebebiyle destiny's child'ın survivor albümünün hiçbir single listesinden birinci olamadığı şanssızlığını paylaşmaktadır. böyle de eğlenceli bir klibi vardır :

valerie

amy winehouse lioness : hidden treasures'daki 68 versiyonu da ayrı bir güzeldir.

bi siktir git

bazen, hatta genel olarak her zaman her şey için kullanılabilecek mükemmel ifadedir. gel gör ki toplu yaşam kurallarından, kibarlıktan vs bunu dıştan söylemek pek mümkün olmuyor

ayı sözlük itiraf

yapacak milyon tane işim olduğu ve yapmamakta ısrarcı olmamla oyalanıyorum. hatta özellikle de denk gelirsem ukde doldurmaya çalışıyorum ki aklıma bir şey gelmezken birilerinin merak ettiği bir konuyu gidereyim.

kimseye burdan bi şey sallamak istemem, yanlış anlaşılmasın, ama öyle ukdeler var ki yani benden de işsiz, o kadar çok boş zamanı olup da aklına ne geliyorsa zırt diye yazılmış, yani olduramıyorum.

love shack

the b-52's 1989 tarihli cosmic thing albümünde yer alan, içinizi kıpır kıpır eden, yerinizde dans etmenizi sağlayan parçası.

if you see a faded sign at the side of the road that says
"15 miles to the
love shack"
love shack, yeah, yeah
i'm headin' down the atlanta highway
lookin' for the love getaway
headed for the love getaway

i got me a car, it's as (love getaway) big as a whale
and we're headin' on down to the (love getaway) love shack
i got me a chrysler, it (love getaway) seats about 20
so hurry up and bring your jukebox money

the love shack is a little old place where we can get together
love shack, baby (a-love shack, baby)
love shack, baby, love shack
love shack, baby, love shack
love shack, baby, love shack (love, baby, that's where it's at)
love shack, baby, love shack (love, baby, that's where it's at)

sign says (woo) "stay away, fools"
'cause love rules at the love shack
well, it's set way back in the middle of a field
just a funky old shack and i gotta get back
glitter on the mattress
glitter on the highway
glitter on the front porch
glitter on the highway

the love shack is a little old place where we can get together
love shack, baby (love shack, baby)
love shack, that's where it's at
love shack, that's where it's at

huggin' and a-kissin'
dancin' and a-lovin'
wearin' next to nothin'
'cause it's hot as an oven
the whole shack shimmies
yeah, the whole shack shimmies
the whole shack shimmies when everybody's
movin' around and around and around and around
sponsored links

everybody's movin', everybody's groovin', baby
folks linin' up outside just to get down
everybody's movin', everybody's groovin', baby
funky little shack
funky little shack

hop in my chrysler, it's as big as a whale and it's about to set sail
i got me a car, like, it seats about 20
so come on and bring your jukebox money

the love shack is a little old place where we can get together
love shack, baby (a-love shack, baby)
love shack, baby, love shack
love shack, baby, love shack
love shack, baby, love shack (love, baby, that's where it's at, yeah)
love shack, baby, love shack (love, baby, that's where it's at)

bang, bang, bang, on the door, baby
knock a little louder, baby
bang, bang, bang, on the door, baby
i can't hear you
bang, bang, bang, on the door, baby
knock a little louder, sugar
bang, bang, bang, on the door, baby
i can't hear you
bang, bang, bang, on the door, baby (knock a little louder)
bang, bang, bang, on the door, baby
bang, bang (on the door, baby)
bang, bang (on the door)
bang, bang (on the door, baby)
bang, bang
your what?
tin roof, rusted

love shack, baby, love shack
love shack, baby, love shack (love, baby, that's where it's at, yeah)
love shack, baby, love shack (love, baby, that's where it's at)
love, baby, love shack
huggin' and a-kissin',
dancin' and a-lovin'
at the love shack

gay men will marry your girlfriends

ilginç espri anlayışıyla ortaya çıkan mizah sitesi collegehumor'ın eşcinsel evliliğe destek bazında yapmış olduğu videosu. yayınlanmasının üzerinden neredeyse 2 yıl geçmiş ama yine de paylaşmak istedim. şöyle de beni benden alan bir kısmı vardır : '' straight men, you are death stars and we are an army of fabulous luke skywalkers. ''



bu da ayrıca gay women will marry your boyfriends versiyonu :

özel üniversite

o kadar çok şey söylenmiş ki daha üstüne diyecek birkaç şeyim var sadece :

hayatım boyunca başarılı bir insan oldum, üstüne bunun için de çok ders çalışmam gerekmedi. lisede insanlar daha limiti yapamazken ben integral-türev çözüyordum gözükapalı. ilkokulun bir kısmında kolejde okudum, geri kalanını da devlet okulunda okudum. ikisi arasında aldığım eğitim farkı uçurumlarda ( objektif bakış açısıyla, ikisinin de iyisi kötü var bu inkar edilemez). üniversite sınavında da ilk oturumum iyi geçmediği için ortalama bir puan elde ettim. yıllarca da hukuk da hukuk diye çıldırdığımdan ankara, istanbul ve marmara olmayınca özel üniversiteye girdim. ama komik olan şu ki, ben o puanla istanbul/ marmara işletme, ekonomi gibi bölümlere girebilecekken sırf hukuk istediğim için özele gittim. hatta girdiğim ortalama ''özel'' üniversite benim sıralamanın iki katıyla alıyorken, gözü kapalı girmemin kesin olduğu , yine iki katı olan ''özel'' okula da giremedim, yani öyle parayı veren düdüğü çalar gibi bir durum sözkonusu değil. en azından benim deneyimlediğim buydu.

sorarsanız, okulum benim girdiğim sene kulvarında iyiydi, sonrasında giden profesörler ve okulun tutumuyla bence kalitesi düştü (ki piyasada okul süreki amerikada kampüs açtık avrupada şunu yaptık diye velilerin gözlerini boyamakta). burada eleştirilen o ''zengin piçi'' hele de ''puansız girme'' gibi bir durum sözkonusu değil, ha sözkonusu olan bölümler de yok değil ama zaten o bölümlerin devletteki puanlarına da bakarsanız zaten yüz binli uzantılarda.

4 senedir okuduğum okulumdan da memnun değilim ama bu demek değil ki ''özel'' üniversitede okuduğumuz için sıfır kapasite conconlarız. hani bu, sadece eğitimde değil, bu ülkede her şeyde yaptığımız belki kıskanma belki beğenmeme belki de kendi bakış açısına uymadığından ötürü bi yaftalamanın sonucu. yalan değil, burada eleştirilen şeylerin yaşandığı okullarda var ama elmayla armut da bir değil hani. benim her perşembe, cuma gece klubüne gidip 3,5 ortalama ile mezun olan, x y z hukuk bürolarında staj yapan arkadaşlarım da oldu. bir o kadar öss'de ilk 500e girip hala 2.-3. sınıfta sürünenler de oldu. üniversite sınavının test mantığıyla okuduğunuz bölümün arasındaki bağlantı çok ince.

dediğim gibi, dürüst olmak gerekirse, bir tık adı da olan kendi okulumdan memnun değilim bu ayrı ama buradaki genel tutum bundan daha kötü. ha bu tutumu edinmiş arkadaşlar belki bunu yine diğer ''özel'' üniversite öğrenci profilinden edinmiş olabilir ama şöyle de bir şey var ki zaten o puansız girilen okullarda kıytırık bölümlere giden birçok kişinin kültürü, vizyonu bunu belli eder niteliktedir. benim 6 sene arkadaşım olup 4 sene önce arkadaşlığımı bitirdiğim ve puansız bir okulda hukuk okuyan kız imla yoksunu örneğin.

bu anlamda ben de bir ayrım yapıyorum ve bu her ne kadar doğru da olmasa, hayatta her alanda olduğu gibi burada da bir hiyerarşi var. nasıl koç sabancı bu piramitte ilk sıralamadaysa aşağı indikçe değişim yaşanıyor. zaten bunu belirleyen en büyük faktörlerden biri de öğrenci kitlesi. fakir-zengin fark etmez, iyi-kötü her okulun bir öğrenci profili var zaten kalite her şeyi belli eder nitelikte.

ayı sözlük yazarlarının unutulmaz pişmanlıkları

o kadar çok ki hangisini yazsam seçemedim : yıllarca isteyip de hukuk okuyarak hayatımı mahvetmek mi desem, 7-8 yıldır ne kadar sorunlu- psikopat insan varsa bunlarla arkadaş olma gafletine düşüp kendimi heba etmeme mi yansam, yoksa verdiğim kiloları geri aldığıma mı üzülsem, 18 yaşında ve hala da açılamadığım için kaçırdığım potansiyel aşkların mı derdine düşsem oy dağlar.

hani insanın pişmanlıkları insana ders veriyor, akıllandırıyor belki ama bunlar böyle mini mini şeyler olmalı ya böyle toptan bir gidişatı çöküşe geçirmemeli.

teen wolf

geçen yaz sıkıntıdan izleyip de sonradan hoşuma gitmeye başlayan, bu yaz da geriden de takip etsem bir günde 8 bölüm ile 3.sezonuna başladığım mtv dizisi. biz de liseyi dağda okuduk ama bizi kurtlar ısırdı da werewolf olamadık amk yani. işte bu scott'ı derek ısırıyor fln sonra kurtadamlar arasında fantastik zımbırtılar falan filan. hikayeden vampiri çıkarıp kurt adam ekleyin olay genelde bu çerçevede gelişiyor.

o eblek suratlı scott (tyler posey) için değil ama böyle geeky tip sevenler için styles (dylan o'brien) ve o yeşil gözlerine yandığımın mahkeme duvarı soğukluğundaki derek ( tyler hoeclin) için izlenebilir. ikinci sezonda da jackson ( colton haynes) vardı, daha çok jackson ve vücudu olarak görsel bir şölen vardı...muazzam

hele ki isaac ( daniel sharman)... o sarı kıvırcık saçlarına, maviş gözlerine boyuna posuna... bir de kendisi aslen ingiliz ama aksanını dizide duymuyoruz, tam bir jane austen romanındaki jön şirinliğinde kendisi.

bi de holland roden tarafından canlandıran pek bi amaçsız da dursa bi şeyler çıkan lydia diye kızıl saçlı, ırkdaşım bir kız var. kendisi de biraz bitchy, sevilesi.

sivilcelerden kurtulma yolları

hiç kozmetik ürünlerle uğraşmayın, direkt cildiyeciye gidin. kilolu ve yağlı bir cilde sahip olmama rağmen ergenlikte taş çatlasa 2-3 tane sivilcem çıktı ve bunlar için gördüğüm çok hafif tedavi ile 2-3 aya eser kalmadı, bütün lise hayatım sorunsuz geçti. diğer yanda, yakın ve baya fit bir arkadaşım, neredeyse krater surat kategorisine girebilecekken aynı doktordan gördüğü yoğun ve uzun tedaviyle şimdi bildiğin pürüzsüz bir cilde sahip.

o yüzden hiç canınızı sıkmayın, kulaktan dolma bilgileri boşverin ve iyi bir cildiyeciye gidin.

etraftakiler mutsuz olduğunu anlamasın diye şakacıktan gülen insan

mutlu görünen mutsuzlar... şekil a1, kendim. bence gereksiz triplerle, mızmızlıklarla üstlerine gelmeyin patlayabilir

nasıl daha iyi pizza yapamazsınız

hazır ekmek hamurunu biraz unlayarak yapılan gerçekten bir hoş oluyor. ama benim son zamanlarda kullandığım, çok pratik olanı da paylaşayım belki işinizi görür:

malzemeler:

1su bardağı ılık su
1 paket kuru toz maya
1 yemek zeytinyağı
3,5 su bardağı un
1 tatlı kaşığı şeker
1 tatlı kaşığı tuz

yapılışı :

geniş bir kaba unu koyalım. sonra ortasını açıp mayayı, ılık su ve şekeri koyup kabarması için biraz bekleyelim. daha sonra yağ, tuzu da katıp yoğuralım. zaten kolay bir şekilde kıvam buluyor. sonra üzerinde nemli bir bez bırakılığ gerçekten bir 45 dk - 1 saat bekleyelim.

bu tarife internette bir anne temalı blogda rastlamıştım, elinizden geldiğince ince açıp da yaptığınızda çıtır çıtır, ağırlığı çökmeyen bir hamur oluyor.

alttaki yazara soracaklarım var

benim nezlimde evlenene kadar her şey mübah,yani kız arkadaşlarıma da dediğim gibi evlenene kadar hiçkimse birbirine tam olarak bağlı değil bence, ama burada bahsettiğimiz hetero bir kişi ise açıkcası vicdan azabı çekeceksem duygusal boşluğu doldurdum diye çekerim yani gidip de nişanlısı için üzülmem. yanındakine hakim olamıyor ve yanındaki kendine sahip olamayacak bir tipse beraber olmasın bu benim derdim olmazdı.

şu hayatta kimseye güvenmemek, bi kendine bi de arkana güvenmek sence bir sorun mu ? ( psikolojik veya sosyal olarak)

ayı sözlük itiraf

1. burada aşk acısı ya da en azından romantik dramlar yaşayan insanlar görünce gülüyorum ve bu beni mutlu ediyor. yanlış anlaşılmasın, mutlu olmamın sebebi ben hiçbir şekilde romantik bir şeyler yaşayıp, bunun kavgasını dramasını yaşamazken 'normal' insanlar gibi, sadece ve sadece hep aynı şeyi günlerce yaşarken, bıkkınlık ve sıkkınlık, hayatta böyle acısıyla tatlısıyla şeyleri deneyimleyen, hele de eşcinsel bireyler olduğunu okuyunca bir nebze de olsa inancım artıyor dışarda birileri olduğuna ilişkin. insanlar seviyor-seviliyor sonu belki acı ama en azından hayatımızın kabul etmesek de merkezine koyduğumuz aşk-sevgi olsunu yaşıyorlar. sonuçta bu kadar insan bunları yaşıyorsa inancını kaybetmiş biri olarak biraz 'dışarda acaba birileri olabilir mi?' sorusuna evet diyesim geliyor yarımağız.

2. herkes gibi alışverişi çok seven, çok yapan ve ne yazık ki çok zor beğenen biriyim. 1,5 ay önce beğendiğim ayakkabıyı bugün tamamen içimden geçen ya hadi bir bakayım belki vardır dürtüsüyle bulunca, resmen son 1,5 -2 ayda ilk defa çok az olsa mutlu hissettim bir şeyleri başarmışcasına. belki çok yüzeysel olacak ama benim için alışveriş, özellikle de ayakkabı her zaman bir kovalamaca olmuştur. önce internetten beğenir, sonra o özel ayakkabıyı gerekirse haftalarca hatta aylarca arar bulmaya çalışırım, ille de bulamıyorsam diğer alternatiflere yönelirim. bu konuda da hayli başarılı olduğumu düşünüyorum ki bu seçimlerim hep takdir görmekte.

fatgalcga

bu karşılama için teşekkürler, kendimi bir-iki saniye önemli hissettim ( yazar burada ilgi açlığına dikkat çekiyor). şaka şaka, gerçekten çok onore oldum, geç olsun güç olmasın arkadaşlar.

nick hikayesi bakımından da şöyle : olay böyle kısa, nick vs bulmaya geldi mi yaratıcılığım kitleniyor, napsam ne etsem tam istediğimi bulamıyorum. bi de açık olmayan biri olarak ilk defa böyle bir ortama katılırken biraz farklı, ilgi çekmeyecek, öylesine araya karışacağım bir nick bulayım dedim. sonra aklıma, hatırlarsanız rihanna'nın instagramı kapatılmadan önce nicki badgalriri (kötü kız rihanna) idi ve ben de bunla alakalı hep arkadaşlarıma ben de fatpalcga (şişman dostunuz ) yapıcam diye takılmami böyle gülüp eğlenmem geldi. üye olmanın heyecanıyla pal yazacağım yerde hızla gal yazdım sonuna da adımın baş harflerini yazarken yine aceleden sıralama karıştı ve sonuç böyle oldu. bu konuda üzgünüm çünkü gal kız arkadaş anlamına gelirken pal daha geniş anlamda arkadaş ve genelde erkekler için kullanılan ingilizler tarafından bir kelime. seksist bir insan değilim ama gal yüzünden bir kadın olgusu oluşuyor gibi olduğundan bir erkek olarak biraz üzgün hissediyorum. ben şahsen fetgealcegea olarak okuyorum.

böyle komik ya da genelde herkes gibi anlam taşıyan bir hikayem olmadığı için üzgünüm arkadaşlar. genelde biraz telaşlı bir insanımdır bu da nickime yansıdı herhalde böylece.

ayı sözlük yazarlarının ilişki durumları

single. hep single zaten. pringles bile ikili pakette satılıyordur ama hala yalnızım.
  • /
  • 96
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1905

unbreakable kimmy schmidt

başrolünde the office'ten hatırlanabilecek ellie kemper'ın oynadığı 2015 yapımı komedi dizisi.

konusu ise: kimmy, 15 yaşındayken evinin önünden, kıyamet günü geldiği ve artık kimsenin hayatta kalmadığını iddia eden papaz tarafından kaçırılır ve kendisi gibi 3-4 kadınla bir yer altı sığındağında yaşamaya başlar. tabi bu hapsedilen kadınlar, 1800lü yıllardaki gibi bir hayat sürmeye mahkum kalıp dışarıdaki hayattan mahrum kalırlar. 15 sene sonra fbi tarafından kurtulan bu "köstebek kadınlar"dan olan kimmy, kendisini büyük bir pozitiflikle new york'a atar ve olaylar gelişir.

gerek kimmy ve ne kadar kötü olursa olsun durum her şeye pozitif yaklaşımı, gerek kimmy'nin ev arkadaşı titus'ın mükemmelliği ile epey komik, eğlenceli bir yapım. öyle ki, 13 bölümlük netflix yapımı olmasına rağmen hemen 2.sezon onayını almış bulunmakta. bu kadar iyi bir senaryoda herhalde tina fey'in de olmasının etkisi büyük. ayrıca inanılmaz komik, anında insanın beynine kazınan bir açılış müziği bulunmakta, izlenilesi!

sezon 1 -


sezon 2 -

still alice

julianne moore'a kazandığı oscar'ı sonuna kadar hak ettiğini gösteren, enfes bir drama. alice (moore), columbia üniversitesinde dil bilimi üzerine uzmanlaşmış, bu konuda kaynak sayılan bir kitap yazmış profesördür. bir gün üniversite kampüsünde koşarken kaybolduğunu hisseder. bunun ve birkaç şeyin üzerine doktora giden alice'e erken alzheimer teşhisi konur ve devamında alice ve ailesinin yaşadıklarına tanık oluruz filmde.

--- spoiler ---

julianne moore'u her filminde ayrı bir sevsem de, hep the hours'taki rolünün yeri bende ayrıydı ta ki alice'e kadar. julianne moore'un o güzelliği, hikayenin de epey iyi olmasıyla film boyunca ilginç bir etki doğuruyor insanda-ki alice pek de öyle süslü püslü bir kadın değilken. dahası, linguistik yani hayatı konuşmak üzere olan bir kadının anılarını unutması(alice kendisini anıları ile ifade ediyor) dahası filmin sonunda neredeyse konuşmayı bile unuttuğunu görüyoruz, epey sert bir yerden vuruyor insanı. ayrıca film boyunca alice'in annesi ve kardeşini içeren o anısından izlenen kesitler filmin sonunda beyaz bir ekran ile sonlanarak aslında alice'in film boyunca hep tutuntuğu o anısını da artık unuttuğunu göstererek bir kez daha üzüyor.

ve tabiki o alzheimer derneği'ndeki konuşması, her şeye bedel.



--- spoiler ---

transseksüel

onedio postlarını çaladursun, buzzfeed'in transseksüellere yönelik farkındalık yaratma yolunda çok güzel videoları bulunmaktadır.

bir insana trans olduğunuzu söylediğinizde neler olur? -


açılma süreci -


basmakalıp/ önyargılara ilişkin -

chris hemsworth

sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!

ray stevenson

rome, thor, book of eli gibi birçok yapımda rol alan, gözüme ise dexter'daki duygusal ama belli etmeyen, gay mafya babası isaak sirko olarak giren 64 doğumlu irlanda asıllı ingiliz aktör.

kendisi dünyadaki en üzgün ama bir o kadar da güzel bakışlara sahip beylerden. buna bir de ingiliz aksanını ekleyince kendisi daha da bir çekici hale geliyor. biz türkler'in ''karizma'' dediğimiz şeyin sözlük karşılığı kendisi.











aileye açılmak

twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''

16 eylül 2014 lady gaga istanbul konseri

güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.

gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.

sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!

hornet kezbanlarından inciler

''ben vodafone gibi anı yaşatmayı, turkcell gibi hayata bağlatmayı ve avea gibi ohhh be dedirtmesini bilirim...''

doğru insanı beklemek

ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.

hayaller :
vs gerçekler:


özetle -

çocukken hayal edilen tanrı şekli

sözlükteki hdp düşmanlığı

birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.

öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.

siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.

sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.

çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.

yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.

ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.

üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.

eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.

breaking bad

hemen hemen birçok yabancı diziyi izlediğim halde bir turlu isinamadigim ve herkesin bu kadar bayılmasının da biraz abartı olduğunu düşündüğüm dizi...

geçmişe dair silmeye kıyamadığınız fotoğraflar

arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.

eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...

slim fit kesim gömlek giyen göbekli erkek

göbeğine rağmen iyi gözükmek için elinden geleni yapan erkektir. kendi beden ölçüsüne göre olduktan sonra slim fit ile olduğundan bir nebze de olsa zayıf gözükebilir kişi(ki 120 kiloyu görmüş ve o zaman bile slim fit giyebilen bir kişi olarak söylüyorum). çiroz ve skinny gömlek içindeki dar gömlek beylerden olmaktansa, en kötü senaryo azıcık göbeğiniz belli olsun daha iyi!

tinder

yaşadığım onca başarısız date sonrası geçen sene bu zamanlar son çare ''bi de burayı deneyeyim'' derken pek de bir şey yaşamayıp; son 3 ayda beni allak bullak eden arkadaşla tanıştığım mecra olmasından da yeri bende ayrı. canımsın tinder. her açtığımda '' it's going down, i'm yelling tindeeeeeer'' diye bağırasım geliyor bir ke$ha'ymışcasına. kendimi ne zannediyorsam.

bu arada algoritmasında mı neyindeyse bi sorun olduğunu düşünüyorum zira %100 masc, saglamtip, gaybro bir errrkek olmama rağmen karşıma bazen kadınlar, hetero hetero abiler falan çıkıyor bir kendimi sorgulamama neden oluyor. gereğinin yapılmasını rica ediyorum yetkililerden.
Henüz takip ettiği biri yok.