bende olandır, hem de fena. boyum 1.77, insanlar bana kısa olmadığımı söylese de çocukluğumda büyüyünce 1.94, olmadı 1.87, o da olmazsa 1.84 olma hayalim vardı baya santimine kadar gelecekteki mükemmel görüntümü hayal etmiştim. gel gör ki evdeki hesap çarşıya uymadı sevgili sözlük.
geçenlerde yeni bir arkadaş edindim, kendisi boyunu sorunca zafer işareti yapıyor, bi de böyle biraz eğik yürüyor falan aramızdaki neredeyse 30 cm cetvel boy farkına rağmen çocuğu tenkit ediyorum. az burnu havada olsa da iyi de bir insan gibi, aklı fikri başka yerde olmayan arkadaş, hele de erkek, bulmak biraz zor. kendisine ilk tanıştığımda gulliver dedim çünkü yani 2 metre nedir allah aşkına. adı gully olarak kaldı arkadaş grubumuz içinde.
zaten kendimden daha seksi insanlarla değil arkadaş muhattap bile olmamaya özen gösteririm uzunlar bu kategoride çok ayrı, özellikle de arkadaş grubu içerisinde şanslıyım da benden maksimum 2-3 cm uzun olan varsa var da sorun yaşamıyoruz.
biraz da ailede ya da kişide mükemmeliyetçilik ve ufaktan takıntılar da varsa, ard arda gelen başarısızlıklar sonucu artık durumu sineye çekip devam etmeyi öğreniyor insan en azından bende böyle oldu. arkadaşlıklara, derslere, x y z 'e çok önem vere vere, kafaya taka taka ve sonu hep hüsran olunca bir süre sonra yerde sürünmektense kendini kaldırıp bu konuyu kafanızda açılmamak üzere bir klasöre koymak ve güçlü olmak- en azından güçlü durmaya çalışmak en iyisidir.
zira kimse sizi gelip yerden kaldırmayacak, kendi kendinizi yerden kaldırıp böyle şeylere takılmamaya önem vereceksiniz. kendimi hatırladığım yaştan, 6-7den beri, toplasan 3 kere ağlamamamışımdır. ağlamak, üzülmek hiçbir şeyi çözmez sadece ve sadece hedeften/çözümden sizi alıkoyar, kendinizin hakkından gelip devam edeceksiniz.
işte böyleleri beni çok yakıyor... böyle görüyorsun, belki konuşuyorsun ama işte asla olmayacak şeye medet umuyorsun. zaten yakışıklı ve seksi olması artı puanlarını arttırken bir de hetero olması sebebiyle o ulaşılamamazlık hissi kişiyi iyice gözümde büyütecek bir konuma gidiyor. bunlar yüzünden ne soğuklarda ne ateşler mi basmadı yoksa ne sıcaklarda cehennem azapları mı yaşamadım kendime hakim olucam diye.
bi de bunların radarım ( eskiden çok güvenirdim ama bence baya bi bozuk) sebebiyle gay gözükebilecekken gay olmayanları var ki... neden tanrım neden
her gün '' daha bu ülkede ne kadar iğrenç şey olabilir ? '' derken bir sefer daha beni şaşırtmayı başarmış vaka. bunları yapan değil insan değil, adam hiç değil. hakikaten çarpık zihniyetin de çarpıklığı
mutluluğu nasıl tanımladığımıza bağlı ama genel olarak mutsuzum: hiçbir şeyden zevk almıyor, her günüm birbirinin aynısı ve boş geçiyor kanaatindeyim, kısacası baya mutsuzum. alıştım bile denebilir artık.
gerçekten asla asla yapmam diyip de yaptığın/yapmak zorunda kaldığın şey var mıdır, varsa nedir ?
içimden bir ses bu da viral reklam çıkacak gibi diyor. hatırlarsanız galiba gittigidiyor bu tarz bi şey yapmıştı : sevgilisinden ayrılan ve bunun üzerine intikam videosu hazırlayan kız, fulya idi galiba adı.
yapmam gereken şeyleri yapmamak için o kadar büyük bir çaba gösterdim ki. günlerdir evde yatıp yuvarlanarak erteledim ve artık yapmama noktasında, hatta yapmamanın getireceği bütün o kötü durumu da kabullenme, bunun üstesinden gelme aşamasına hazırlanıyorum.
ayrıca kendisi rent'in benjamin'i ( ayrıca chicago ve private practice'den de hatırlanabilir ) taye diggs ile evli-idi, ikili 10 yıllık evliliklerini bu sene sonlandırdılar. hollywood'a kayan broadway oyuncuları arasında o muhteşem sesiyle, o kurnaz ifadesiyle kesinlikle her zaman bir numara olan diva. ayrıca glee ile çok başarılı coverları da bulunmakta :
çocukluğumdan hatırladığım aklımda kalan ilk kahraman. anime sevmeyen hatta neredeyse tahammül bile edemeyen biri olarak ciddi anlamda bayılıyordum . 15 sene içinde bir kere bile unutmadığım :
''seni sihirli ay adına cezalandıracağım görüceksin ( burda ellerini abidik gubidik şekillere sokardı fln). ''
ne zaman biri bir kurnazlık-cinlik yapsa, babam dumura uğradığında ( ki kendisi çok sakin, kibar biridir) :
' şu memleketin %49u ibne %49u puşt ' geriye kalan yüzde iki kim diyince de ' senle ben ' der.
yıllardır babamın bu lafla neyi kast ettiğini tam anlamıyla anlayamadım. kendisi her ne kadar eşcinsellik hakkında fikrini beyan etmese de ibne diyecek kadar katı görüşlü değildir zira bana her kızışında ' sizi çok rahat yetiştirdik ' der, tahminen herkes göt herkes şerefsiz gibi bir şeyi kast ediyor.
sonra çocukluğumda 5 -6 yaşındayken sürekli ' bana demagoji yapma ' demesi var ki tadından yenmez... milletin öğrendiği ilk -oji kelime psikoloji olur benimki buydu.
çok öyle büyük bir aşk değildi ama baya hoşlanıyordum. 5.sınıfın sonunda açıldığımda 'ben seni arkadaş olarak görüyorum' un karşılığını aldım, ha zaten tamamdı çocukluk bitti araya mesafeler girdi. komik olan, üzerinden neredeyse 10-11 yıl geçti ve bu süre zarfında kız beni görünce ne yüzüme bakıyor, ne muhattap oluyor bildiğin gözünü kaçırıyor fln. galiba kendisi ' ayy bu beni seviyodu' tribinde ama çocukluk yaşanmış bitmiş, nedense onun için bitememiş
scissor sisters'ın i don't feel like dancing ile açık ara en iyi şarkısıdır bence. klibinde ayrıca dansı da öğretilmektedir. sözlerini de yazalım :
what's up? it's pickles. leave a message.
hey, i'm calling you back.
oooh, she's been a bitch tonight.
and by bitch i mean this rain; no cab, nowhere.
so i had to put on the wig, and the heels
and the lashes, and the ears, and take the train, to the club
and you know the mta should stand for:
motherfuckers touching my ass
so then i get to the club
looking like a drowned, harassed rat
and i'm greeted, not by miss rose at the door
but our friend, johnny five-o
yes honey, the nypd shut down the party
so no fee for me, and i don't even know what's the tea!
so i hope you're up girl
because we are all coming over
lock the doors, lower the blinds
fire up the smoke machine and put on your heels
'cause i know exactly what we need
let's have a kiki, i wanna have a kiki
lock the doors, tight
let's have a kiki, motherfucker
i'm gonna let you have it
let's have a kiki
i wanna have a kiki
dive, turn, work
let's have a kiki
we're gonna serve, and work and turn
and h-h-honey
a kiki is a party, for calming all your nerves
we're spilling tea, and dishing just desserts one may deserve
and though the sun is rising, few may choose to leave
so shade that lid and we'll all bid adieu to your ennui
let's have a kiki, i wanna have a kiki
lock the doors, tight
let's have a kiki, motherfucker
i'm gonna let you have it
let's have a kiki
i wanna have a kiki
dive, turn, work
let's have a kiki
we're gonna serve, and work and turn
and h-h-honey
oh, what a wonderful kiki
this kiki is marvelous
(work it girl, very liberty, eww, you know girl
we were sitting back here just having a kiki)
(kiki, soso, oui oui, non non) [x4]
let's have a kiki, i wanna have a kiki
lock the doors, tight
let's have a kiki, motherfucker
i'm gonna let you have it
let's have a kiki
i wanna have a kiki
dive, turn, work
let's have a kiki
we're gonna serve, and work and turn
and h-h-honey
let's have a kiki, i wanna have a kiki
lock the doors, tight
let's have a kiki, hunty, drop her
i'm gonna let you have it
let's have a kiki
i wanna have a kiki
boots, turn, queen
let's have a kiki
we're gonna serve, and work and turn
and h-h-honey
ayrıca şarkının glee coverı turkey lurkey time ile mash-up yapılmasına rağmen bağımlılık yaratmakta, hatta orijinalinden biraz daha iyi olmaktadır :
şimdi bundan kaçmak için 1,5 yıldır pazartesi okula gitmedim, uyudum devam ettim ama sorun şu ki aynı şey pazartesi akşamı salı için gerçekleşti. salı da gitmediysem çarşamba için yine aynısı. cumaya kadar böyle gidilebilir tabi o zaman da bütün bir haftayı heba etmenin vermiş olduğu pişmanlık duygusu pazartesi sendromundan da beter
1. ingilizce 'yoluma çıkma yeter' benzeri anlama gelen bir ifade.
2. ayrıca aktris/komedyen fanny brice'ın hayatını anlatan 1968 yapımı müzikal funny girl'de barbra streisand tarafından seslendirilen, mükemmel parçadır. streisand bu rolüyle oscar kazanmıştır. aynı şarkının biraz daha caza kayan versiyonu american beauty'de annette bening'in arabasında da çalmakta ve buradaki cover ise bobby darin'e aittir.
şarkının son birkaç yılda tekrar hatırlanmasının en güzel sebebi ise glee'in ilk sezon sectionals'da lea michele tarafından bir kez daha yorumlanması ve buradaki başarılı performansıdır. hani öyledir ki sanki şarkı michele için yazılmış, ona kadar dolanıyormuş da kendisinin yorumu ile her şey yerli yerine oturmuş izlenimi verir.
don't tell me not to live,
just sit and putter,
life's candy and the sun's
a ball of butter.
don't bring around a cloud
to rain on my parade!
don't tell me not to fly--
ı've simply got to.
ıf someone takes a spill,
ıt's me and not you.
who told you you're allowed
to rain on my parade!
ı'll march my band out,
ı'll beat my drum,
and if ı'm fanned out,
your turn at bat, sir.
at least ı didn't fake it.
hat, sir, ı guess ı didn't make it!
but whether ı'm the rose
of sheer perfection,
or freckle on the nose
of life's complexion,
the cinder or the shiny apple of its eye,
ı gotta fly once,
ı gotta try once,
only can die once, right, sir?
ooh, life is juicy,
juicy, and you see
ı gotta have my bite, sir!
get ready for me, love,
cause ı'm a comer,
ı simply gotta march,
my heart's a drummer.
don't bring around a cloud
to rain on my parade!
ı'm gonna live and live now,
get what ı want--ı know how,
one roll for the whole she bang,
one throw, that bell will go clang,
eye on the target and wham
one shot, one gun shot, and bam
hey, mister arnstein,
here ı am!
ı'll march my band out,
ı'll beat my drum,
and if ı'm fanned out,
your turn at bat, sir,
at least ı didn't fake it.
hat, sir, ı guess ı didn't make it.
get ready for me, love,
'cause ı'm a comer,
ı simply gotta march,
my heart's a drummer.
nobody, no, nobody
ıs gonna rain on my parade!
yıllardır bana çektirmediği kalmayan, üzerimdeki en büyük lanet (ki karabahtımdan falan bahsetmiyorum bile). normal bir insansanız, alerjiniz ve değerlere göre birtakım ilaçlar kullanabilirsiniz veyahut az sayıda belirli alerjenlere alerjiniz var ise aşı tedavisi öngörülebilir ama... eğer ki hem alerjik bir babanız, hem de beyaz bir ten/hassasiyetiniz varsa (şekil a-1), değil her bahar ayları/yaz, yılın tümünde cehennem azabı yaşatır. öyle ki, birçok alerjene alerjiniz mevcut ve değerleriniz de yüksek ise, doktorunuz size bunun bir tedavisi olmadığını ancak ilaçların etkisini azaltabileceğini söyler.
ama azaltmıyor arkadaşlar. yıllardır denemediğim ilaç kalmazken; en son 3-4 yıldır dikiş tutturduğumuz rupafin de boşa çıktı. en son üst üste 47 kez hapşırmıştım birkaç dakika içerisinde. siz siz olun, evlenirken karşınızdaki alerjik mi ona bakın derim. adamlar cern'de atomu parçalarına ayırıyor ama alerjinin kesin tedavisi yok. bu hayatın mk. kaçın kurtarın kendinizi!
fiziksel olarak bakıldığında sanırım "ben böyle gözüküyorum ve en azından aynısını hak ediyorum" gibisinden, bize hep daha iyisini en iyisini elde etmemiz-kazanmamız söylendiğinden doğru olan önerme. zaten daha ilk entryde de çok güzel açıklanmış birçok kaslı beyin kendileri gibilerini beğenmeleri, veya 20 kilo kabarık saçlı erdemlerin yine kendilerine gitmesi gibi. ya da en basiti direkt, yüzeysel olunmasa bile çekiciliğin, cinsel kimyanın gücü azımsanayamacağından herkes seksi bireyleri talep ediyor.
belki bir sebebi de, yine bahsedildiği gibi narsisizm, belki istemli belki istemsiz. sorunlu ya da sıradan, normal bir insan da olsanız da kendimizi hep "okey" görmekle, yani aslında kişilik-romantizm bazında iyiyim, problemim yok kafasıyla yine insanın kendisi gibi birisini tarif etmesiyle kendisine göre "olağan"ı tanımlaması sonucu doğuyor haliylen.
1. asla istediğiniz-kafanızdaki kıyafeti bulamamak, bulsanız bile içine sığamamak ya da hayal ettiğiniz gibi durmaması. ha olur da iyi gözükürsünüz ama elbet bi yerden eksisi vardır. genelde yan profilden veya popodan fazlalıklar sizi dünya gibi geoid gösterir.
2. her zaman, istemeseniz de ''sevimli'' olmak. yahu ben belki içten içe annenin dikkat et dediği kötü çocuğum dimi ama yok, hep şiriniz.
3. dahası, sürekli bu sevimlilik üzerine yanak sıkmak, omzunuza yatılmak istenmesi. ben istiyorum sevdiğim adam omzuma başını koysun 2.sınıf bir amerikan filmi tadında anılar olsun ama yok hele de uzun yolculuklarda uyku yastığıyız.
4. siz boğazı sıkıp diyete girersiniz, spora gidersiniz ve bir haftada en iyi senaryo 1,5-2 kilo verirsiniz ama bütün gün obezlik yapıp, yatıp yuvarlanan metabolizmadan şanslı arkadaşlarınız hala zayıf kalır üstüne de kendilerini şişman bulup söylenirler. onları alıp duvara çarpmamak için kendi kendinize öfke kontrolü kazandırırsınız.
5. kilolu olduğunuz için genelde boyunuza göre bir numara büyük ayakkabı alırsınız, herkesin skinny jeanler altına giydiği hafiften sivri burunlu casual ayakkabılar yerine yuvarlak burun ayakkabılara mecbur kalırsınız ki 10 yaş üstünden sonra kocaman bir hayır yani.
6. kilodan kaynaklı bir sağlık problemi yaşarsınız. yoksa bile sürekli bir bel ağrısı, çabuk yorulma- tıkanma. en kötüsü oturduğunuzda göbeğiniz sizi rahatsız eder,dürter.
7. insanların kilolu olduğunuz için sürekli şişko vb sözlerine ek olarak bir da gayseniz bu laflar tam anlamıyla top, toparlak, yuvarlak vb olarak devam ederek 2 katı yaralar.
8. ha bi de kilolu olduğunuz için insanlar duygularınız olduğunu düşünmez, siz onların gözünde ya bir kapı ya da bir oyuncak ayısınızdır. hulk'ın bile duyguları var amk
9. hiçbir zaman, ne kadar ''yüzünüz güzel'' olursa olsun, asla grubun yakışıklılığı/güzelliğiyle öne çıkan olmazsınız. siz böyle düşünmesiniz bile gece çıktığınızda herkes ''iç güzelliğe'' önem verse de arkadaşlarınızın flörtlerini, yiyişmelerini uzaktan izleyip gece sonunda onları toplarak grubun velisi olursunuz.
10. ilk bile binerseniz binin ne zaman asansörde ağır yük yazısı çıksa herkesin istemsizce size bakması sorunsalı.
11. insanların sizi birine anlatırken muhakkak ama muhakkak en geç 3.seferde şişman, daha kibarı ''kilolu'' kelimesini kullanması. kimse kimseye anlatırken zayıf diye belirtmiyor dikkat ederseniz.
12. toplu taşımada yanınızdaki koltuğa normal bir insan sığabilecekken ''bu beni ezer'' vb düşünceler sebebiyle tıklım tıkış otobüste yanınız boş gidersiniz ve insanlar suçluymuş gibi size bakar. buna gerçekten ben değil ama 1 saatik yolculukta yaşlı bir teyzenin maruz kaldığını gördüm, içim parçalandı ( tabi ona böyle davranan kadını da bir parçaladım çenemle, o ayrı konu).
13. hiçbir vasfı/vizyonu olmayan normalde suratına pek bakılmayacak insanlar herkeste olan bir saç kesimi, birkaç ayağa düşmüş giyim trendi ve ortalama veya steroid şişkini kasılmış bir vücutla ''yakışıklı'' veya seksi kategorisine girerken siz buna girebilmek, en azından yaklaşmak için saçınıza, üstünüze başınıza ekstra önem gösterirsiniz, tabi iyi gözükmek isterseniz.
14. nasıl dans hareketleriniz, ritminiz olursa olsun ne yazık ki dans ederken en iyi haliyle böyle gözükürsünüz :
15. ve en kötüsü, yalnızsınızdır. arkadaşlarınız her hafta değişen sevgilileriyle ilgili mızmızlanır,söylenirler ve bir kum torbası gibi sizi dertleriyle boğarlar.halbuki her insanın ihtiyacı bu aptalca aşk-ilişki dramalarını , dahası sevmek-sevilmek, birinin kollarını size dolayıp her şeyin yerli yerine oturduğu duygusunu hissettirmesidir. bu insanı hayal edersiniz, tahminen kendisi hafiften bir film starı-manken görünümdedir ve dürüst olalım eşcinsel camiasında yağ oranı %5 bir iç çamaşırı mankeni gibi değilseniz hayalinizdeki o seksi ama iyi adam tahminen yine kendisi gibi seksapal fışkıran başkasının kollarındadır.
fransızca ''bohem hayat'' manasına gelen, bütün ekibin katıldığı enfes rent parçası. hele de idina menzel'in ''hey mister, she's my sister'' ve anthony rapp'in ''mucho masturbation '' kısımları ayrı bir güzel.
benny
you make fun - yet i'm the one
attempting to do some good
or do you really want a neighborhood
where people piss on your
stoop every night?
bohemia, bohemia's
a fallacy in your head
this is calcutta,
bohemia is dead
mark
dearly beloved we gather here to say our goodbyes
collins & roger
dies irae - dies illa, kyrie eleison
yitgadal v'yitkadash
mark
here she lies, no one knew her worth
the late great daughter of mother earth
on these nights when we
celebrate the birth
in that little town of bethlehem
we raise our glass - you bet your ass to -
la vie boheme
all
la vie boheme
la vie boheme
la vie boheme
la vie boheme
mark
to days of inspiration
playing hookey, making
something out of nothing
the need to express-
to communicate,
to going against the grain,
going insane, going mad
to loving tension, no pension
to more than one dimension,
to starving for attention,
hating convention, hating pretension
not to mention of course,
hating dear old mom and dad
to riding your bike,
midday past the three-piece suits
to fruits - to no absolutes-
to absolute - to choice-
to the village voice-
to any passing fad
to being an us for once ... instead of a them!!
all
la vie boheme, la vie boheme
mr. grey
ahhemm
maureen
hey mister - she's my sister
waiter
so that's five miso soup, four seaweed salad
three soy burger dinner, two tofu dog platter
and one pasta with meatless balls
roger
eww
collins
it tastes the same
mimi
if you close your eyes
waiter
and thirteen orders of fries
is that it here?
all
wine and beer!
mimi & angel
to hand-crafted beers
made in local breweries
to yoga, to yogurt, to rice and beans and cheese
to leather, to dildos, to curry vindaloo
to huevos rancheros and maya angelou
maureen & collins
emotion, devotion, to causing a commotion
creation, vacation
mark
mucho masturbation
maureen & collins
compassion, to fashion, to passion when it's new
collins
to sontag
angel
to sondheim
four girls
to anything taboo
collins & roger
ginsberg, dylan, cunnigham and cage,
collins
lenny bruce
roger
langston hughes
maureen
to the stage
bohemians
to uta. to buddha. pablo neruda, too.
mark & mimi
why dorothy and toto went over the rainbow
to blow off auntie em
all
la vie boheme
mr. grey
sisters?
maureen & joanne
we're close
angels & collins
brothers!
mark, angel & mimi
bisexuals, trisexuals, homo sapiens,
carcinogens, hallucinogens, men,
pee wee herman
german wine, turpetine, gertrude stein
antoniotti, bertolucci, kurosawa
carmina burana
all
to apathy, to entropy, to empathy, ecstacy
vaclav havel - the sex pistols, 8bc
to no shame - never playing the fame game
collins
in honor of the death of bohemia an impromptu salon
will commence immediately following dinner ...
mimi marquez, clad only in bubble wrap,
will perform her famous lawn chair-handcuff dance
to the sounds of iced tea being stirred.
roger
and mark cohen will preview his new documentary
about his inability to hold an erection
on the high holy days.
mark
and maureen johnson, just
back from her spectacular one-night engagement at the eleventh street lot, will perform native american tribal chants backwards through her vocoder,
while accompanying herself on the electric
cello - which she has never studied.
benny
your new boyfriend doesn't know about us.
mimi
there's nothing to know
benny
don't you think that we should discuss...
mimi
it was three months ago.
benny
he doesn't act like he's with you.
mimi
we're taking it slow.
benny
where is he now?
mimi
he's right... hmm, where'd he go?
mark
and roger will attempt to write a bittersweet, evocative song.
(roger plays a solo)
that doesn't remind us of "musetta's waltz!"
collins
angel dumott schunard will model the latest fall fashions
from paris while accompanying herself on the 10 gallon plastic pickle tub.
angel
and collins will recount his exploits as anarchist -
including the tale of the successful reprogramming of the m.i.t.
virtual reality equipment to self-destruct, as it broadcasts the words:
all
"actual reality - act up - fight aids"
mimi
excuse me - did i do something wrong?
i get invited - then ignored all night long
roger
i've been trying - i'm not lying
no one's perfect. i've got baggage
mimi
life's too short, babe, time is flying
i'm looking for baggage that goes with mine
twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.
bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:
''merhaba anne,
sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.
sevgiler -oğlun. ''
birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:
''sevgili oğlum,
ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.
güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.
gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.
sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.
ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!
ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.
birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.
öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.
siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.
sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.
çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.
yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.
ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.
üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.
eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.
arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.
eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...
yaşadığım onca başarısız date sonrası geçen sene bu zamanlar son çare ''bi de burayı deneyeyim'' derken pek de bir şey yaşamayıp; son 3 ayda beni allak bullak eden arkadaşla tanıştığım mecra olmasından da yeri bende ayrı. canımsın tinder. her açtığımda '' it's going down, i'm yelling tindeeeeeer'' diye bağırasım geliyor bir ke$ha'ymışcasına. kendimi ne zannediyorsam.
bu arada algoritmasında mı neyindeyse bi sorun olduğunu düşünüyorum zira %100 masc, saglamtip, gaybro bir errrkek olmama rağmen karşıma bazen kadınlar, hetero hetero abiler falan çıkıyor bir kendimi sorgulamama neden oluyor. gereğinin yapılmasını rica ediyorum yetkililerden.