kırsalda tıp okuyan gay
kırıcı olmak istemiyorum ve böyle açık olup, tecrübeler yaşadığı için medeni cesaretini takdir ediyorum ama bir-iki yazı okudum ve gay carrie diaries havasında biraz
göbeğini içeri doğru çekerek poz veren insan
giydiğim- özellikle de- gömlek genel görüntüde göbekten bir kesme yapıyorsa yaptığım eylemdir. olabildiğince iyi görünmek/görünmeye çalışmanın yanlış bir tarafı yok
ayı sözlük itiraf
her zaman batıcaksam savaşmadandüşmüyorum dedim ama gözüken o ki, boşa. geçen izlediğim bir diziden 'a soldier knows when the battle is lost.'
bazen elinden gelenin en iyisini yaparsın ama yine de batarsın. işte bu çok koyuyor.
hunky
ingilizce'de kaslı vücutlu, geniş omuzlu, göze çekici gelen seksi erkekler için kullanılan bir terim.
stephen fry
robert downey jr'lı sherlock holmes serisinden, alice in wonderland'den ya da v for vendetta'dan hatırlayabileceğiniz, 1957 doğumlu ingiliz aktör.
hadise
ilk çıktığı stir me up zamanları kendisini bir nebze de olsa sevmiştim : avrupai türk çizgisiyle - hani sesi, fiziği, tavırları, ingilizce şarkılardaki başarısı fena değildi ama ne zaman ki türkiye'ye deyim yerindeyse kesin dönüş yaptı, allahım... piyasadaki 564141 tane popçu bozması, her sene aynı kalitesiz muziği evirip çevirip allayıp pullayanlara döndü, hele ki bir dönem ki beyonce özentiliğine girmiyorum bile
nerde o brit awards'ta p.diddy tarafından sahnelere çağırılan, mini eteğini atıp sahnede korseyle all i want is a bad boy cause i wanna be a bad girl hadise, nerede o kral tv ayarındaki performansları...ooewh
tavuk döner
oldum olası sevemediğim, nedense bana hep bir türlü yavan gelmektedir. hele ki bir de bunun sebzeli versiyonu vardır ki,o daha da sevilmeyesi
türkiye'de gay olmak
ne kadar kendiniz olabileceğinizle ters orantılı - gibi sanki.
bir erkeği mutlu etmenin yolları
egoyu,gururu vs bir kenara bırakıp onu dinleyin, dahası seviyorsanız bunu apaçık söyleyin
çocukken yapılan saflıklar
kuzenim beni kızdırdığı için basından aşağıya zem zem dökmüştüm, 20 yıl gecti kendisi hala "ulu insanım" diye gezer
anna paquin
x-men'de de rogue olarak karşımıza çıkmıştır,her ne kadar kaşarlığından başına gelmeyen kalmasa da true blood ile kendisini sevdirmiş, ayrık dişlerine kurban olduğumun sookie'si
mor
maviyle mor arası olan - mavi mi mor mu tam karar veremediğimiz o tonu, neden bilemiyorum ama bana her duyguyu hissettirebiliyor
pretty little liars
22 yaşında olmama rağmen ilk sezonundan beri gözümü kırpmadan izlediğim, her ne kadar ergen işi dursa da gerçekten kendini izleten gerilim-drama dizisi. hele ki 5.sezonun geçen günlerde başlaması bizi sevindirmiştir !
(çok az spoiler içerir) dizinin konusu kısaca : 5 kız : aria, spencer, hanna , emily ve ali'den oluşan bir kız grubu, işçi bayramı olan gece bir sleepover ( pijama partisi ) düzenler ve kızlar uyandıkları sabah ali'nin kaybolmuş olduğunun farkına varırlar ve devamında ali'nin öldürülmüş olduğu gerçeği ortaya çıkar. kızlar ali'nin gidişiyle birbirlerinden uzaklaşmışlardır ve ali'nin ölümü ile kendilerine a adlı bir stalker musallat olur ve kızlar tekrardan yakınlaşıp, bir olurlar ve dizi a'nin kızlara oynadığı türlü türlü oyunlar, tuzaklar ve kızların hayatlarını mahvetmesi etrafında dönmektedir.
bu arada kanal yine geçen günlerde 6. ve 7. sezonlar için de yeşil ışık yakmış bulunmaktadır efendim.
all the lovers
bir get outta my way değildir
ayı sözlük itiraf
bunu burada böyle anlatmam belki doğru değil ama yakınımda kimseye anlatabileceğimi düşünmediğimden bir şekilde sistemimden atmam gerekiyor.
hayatım boyunca farklı olduğuma, tanrının benim için bir planı olduğuma inandım. gerek görünüm gerekse ilgi alanlarım, daha doğrusu çok küçük yaşlarda ne olduğumu içten içe bildiğimden, kendimi hep farklı gördüm bu sebeple. belki izlediğim sayısız gereksiz romantik komediden, belki de çevremdeki her ne kadar heteroseksüel de olsa gerçekten mutlu/aşık çiftlerden hep belli etmesem de aşkın varlığını kabullenen biri oldum. bu sebeple de, out olmamam da yüzünden duygusal ya da cinsel anlamda hiçbir şey yaşamadım diyebilirim. hep içime atıp, iç geçirmekle yetindim. hani biraz aptalca belki ama ' the one ' olayına inananlardanım. cinselliği de böyle gördüm, özellikle de ilk seferi. bunun uygun kişiyle, uygun zamanda ve uygun yerde yani her anlamda parçaların yerine oturduğu zaman olacağını düşünüyor(d)um.
birkaç ay önce, yine ' sıcak basmış' bir gecede farklı şehirden bir adamla tanıştım. tamamen cinsel bir çekim yaşadım hatta. kendisinin bana yakına geldiğini söyleyince, uygun olursak belki görüşürüz dedim...denk geldik. gecenin bir yarısında, neyin gazıyla bilmiyorum ama atladım ve adamla buluştum. kendisi hoş, bir o kadar da kibar-anlayışlıydı- ki benim gibi şüpheci-diken üstünde bir insan olarak iyi-kötü bir güven sağladı. belki kilolu olmaktan belki de hani engelleyemediğimden, çok kolay gıdıklanabilen biriyim. önsevişmede, adamın bütün hareketkerine rağmen kendimi tutamadım ve güldümi hatta kasıldım, bu kasılmalar da seksüel kasılmalar değildi zannımca. ilk sefere yüklediğim, belki de kezbanca olan bu önem sebebiyle bir birleşme yaşamak istemediğimi belirttim. olaylar ilerledi ve biraz da hızlı gelişti ve bir anda birleşme yaşandı ve ben gercekten rahatsızdım, bu da duyduğum acıdan çok yüklediğim anlam yüzündendi galiba. bu sebeple çok kısa bir süre sonra sonlandırdım. karşımdaki adam, bir anda gerçekleşen bu olay ve sonucu için gerçekten çok üzgün olduğunu belirtti ama benim için yaşanan yaşanmıştı, o an açıkcası bilmiyorum. sonrasında adam, sürekli bana hayat dersleri vermeye, öğütlere geçti ki bu beni sıktı gerçekten, üstüne hayatımda ilk defa gördüpüm ve cinsellik dışında bi şey hissetmediğim adamın bana karşı romantik tavırları, beni baya gerdi, korkuttu diyebilirim,çünkü en başta sadece 2 insanın iyi zaman geçirmesiydi olay. neyse, bu fasıl kapanınca bu sefer adam beni mutlu etmek istedi, bir anlamda yine bir ilki yaşatmak istedi, yaşattı da. her ne kadar adam beni cinsel olarak etkilese de , bütün birleşme boyunca pek bir haz olmadım, bir şey hissetmedim bu yüzden de ne yazık ki orgazm olmadığım halde taklit ettim. daha sonrasında biraz daha takıldık ve adamın bütün romantik jestlerine rağmen evden çıkıp yola koyuldum. yolda olanları düşündüm : pişman değildim zira belki gelmesiydim hep aklımda bir soru işareti olarak kalacaktı ancak kendimi de bir bütün olarak hissetmedim. eve geldim ve uyudum-hatta uyanmak istemedim. en sonunda uyanınca, geceyi düşündüm, olanları...işte o anda, her ne kadar adamın tutumu, davranışları bana karşı iyi de olsa, kendimi kötü hissettim. hatta kötüden çok ihlal edilmiş, değersiz, bir şeyi kaybetmiş gibi. erkekler olarak kadınlar gibi somut bir bekaret belirtisi yok ama belki de sekse yüklediğim anlam yüzünden, kendimi çok değersiz ve parçalanmış hissettim.
günün devamında dışarı çıktım birkaç arkadaşımla kahve içip olanları kendimce kapamaya çalıştım ve o sırada bir arkadaşım aradı. 4 yıldır okulda başarısızım ve her dönem kıyıdan köşeden bir şekilde olabildiğince yırtıyorum, bu sefer okulum uzadı ve son sınavlarım da başarılı geçmedi, iyi bir tablo olmayacağından emindim. arkadaşım telefonda derslerimin %60ından kaldığımı söyleyince, karnımdan yumruk yemiş gibi hissettim, göğsüme bir şey çöktü sanki. başarısızlığa, sürekli boş yere çabalamaya alışığım ama gece olanlardan sonra bir de bu, gerçekten beni yıktı. sınavlarımı telafi etmem için kurtarma sınavlarım var ancak ne yazık ki vize notlarım fazlasıyla düşük, gerçekten bir mucizeye ihtiyacım var. hayatımda hep güçlü görünen ve yapabileceğim konuda elimden geldiğince sonuna kadar giden, savaşmadan düşmeyen biri oldum, en azından öyle bir görünüm çizdim. şu noktada, zaten kendimi değersiz, ihlal edilmiş hissederken bir de bu sınavlarla da uğraşabilir miyim, daha doğrusu uğraşmak istiyor- o enerji o güç içimde var mı,bilmiyorum çünkü hiçbir şey hissetmiyorum.
hayatım boyunca hep ailem yüzünden mükemmeliyetçi biri oldum ve son 1 yıldır, özellikle de 6 aydır hem mental olarak hem de genel olarak kendimi iyi hissetmiyorum. dışarıya gülücükler saçıyor, herkesin gereksiz dramalarını yakınmalarını dinliyorum ama benim içimde olanları kimse bilmiyor. başarısızlıktan, bu aşağı çekilme hissinden gerçekten artık çok bıktım-usandım. hayattan tek istediğim, sessizlik, dinginlik, çok basit... huzur. hiçbir şey yapmadan, hiçbir şeyi düşünmeden pause'a basılmış gibi sadece öyle durmak istiyorum. kendimi bu halde kalabalıkların çevresinden akıp gittiği ve bunun farkında olmadan öyle duran insanlar gibi hissediyorum, daha doğrusu hayatımın böyle olacağını düşünüyorum. zaten yalnızlık, biriyleriyle bir şeyler paylaşamamak, birtakım şeyler yaşayamamak her gğn bu kadar canımı sıkarken, bu son olanlardan sonra, hayatımda ilk defa gerçekten ne yapacağımı-yapmam gerektiğimi bilmiyorum.
daha doğrusu yapmalı mıyım ya da yapacak istek, direnç içimde var mı ve ben bunu istiyor muyum, hiç mi hiç bilemiyorum. bu da çok fena koyuyor.
sia
chandelier zaten çok başarılı ama benim için sia'nın en güzel, en derin parçası i'm in here, özellikle de akustik/piyano versiyonu. sizi alır çok başka yerlere götürür
yalnız gay
maroon 5'ın love somebody'de dediği gibi, ' i really wanna love somebody - i really wanna touch somebody ' .
yalnız fena koyuyor
john legend
the roots ile seslendirdiği wake up everybody,bir sabah elinizde kahvenizle uyanmanın en güzel yoluyken all of me ile ' aşk nasıl anlatılabilir' cevabı veren amerikalı şarkıcı.
counting stars
everything that kills me makes me feel alive gibi tam bir dövmelik cümleyi bize kazandıran, mükemmel one republic şarkısı
katherine heigl
kendisini ilk olarak 3 sezon grey's anatomy'de izzie olarak tanıyıp, sevmişimdir ve ayrılışıyla üzmüştür. özellikle the ugly truth ve knocked up'da gerçekten başarılı bir oyunculuk sergilemiştir ( hatta benim için 27 dresses da bile iyiydi).
2000lere kadarki klasik amerikan romantik komedi meg ryan-julia roberts-sandra bullock üçlüsünün 2000lerden sonra kate hudsonla kendisinin devam ettirdiğini düşünmekteyim.