serkan

Durum: 907 - 0 - 0 - 0 - 20.06.2020 12:44

Puan: 16382 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

oyuna çıkıyoruz birer ikişer, bittimi oyun sandıktayız hepimiz...
  • /
  • 46

yolculuk sırasında entry girmek

dün yaptım ben bundan, aklıma gelmeyen şeyleride yanımdaki dedeye sordum. beraber yazdık sağolsun.*

rüya mı görüyorum tanrım denilen durumlar

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

ezginin günliği ilk--aşkım sabahın kör saatlerinde başka ne dinlenirki. uff derste çalışamadım neyse.

kan kardeşi

dopamine

bilimsel olarak anlamı pons (beyin sapı)nda bulunan substantia nigra adlı yapıdan yoğun olarak salgılanan, exhibitasyon( aktive eden) ve inhibisyon(inhibe eden)da önemli roller alan nörotransmitterlerden biridir.

az göbekli orta kıllı 177 boylu tatlı ayı modeli

işte bundan istiyorum ben ya.bizim komşudada varmış bundan memnundu. kaç paraymışş? bir yerde görmüştüm ama çok pahalı dediler alamadım. *

kırkpınar yağlı güreşleri

her insan mutlu olamaz

ne güzel geldi gece gece..


her insan mutlu olamaz…
çünkü; gereğinden fazla özler dünü,
hak ettiğinden fazla düşünür yarını…
ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü…

her insan mutlu olamaz…
çünkü; gereğinden fazla özler hayatından çıkanları
hak ettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri
ve asla göremez yanı başındakileri…

tolstoy

sevgili sözlük

geceleri yaşayıp gündüzleri çatur çutur uyuyan biri oldum be sözlük. pervasız başıboş, kimseleri, dinlemeyen kulaklarına tren kaçmış biri. dilimse doğduğum günden beri yokmuşta varmış ayaklarındaymışım. böyle dünyayı yaksalar "aman ne halleri varsa görsün" diyecekmişim de demeye eriniyormuşuma yakın... ama ona da az kaldı sanırım. herneyse, botlarım ağırlaştı sözlük ayaklarımı hissedemiyor olmam onun ağarlaştığını tahmin edemiyor olmam demek değil tabi. tahminlerle yaşıyorum şu ara zaten ki, bi kaç aya "tahminler üzerine" konulu bir tez yazmaya başlayabilirim. öyleya, sergi açma planımı biri alıp savaşın tam ortasına koymuşda o planı ordan almam için iki taraftan açılan ateşlere matriks misali uzanmam gerekmiş(sanki). böyle eğilip büzülüp havada taklalar atmam gerekmiş (sanki). ne dicem, tatil planım da sergi planımın bulunduğu savaş mahaline yürüyerek gelmesinmi? (sanki). toparlanıp bişeylerin ucundan tekrar tutmam gerek sözlük yorgun olsamda( gerçek).

"ozman yürüde o kıçına girmek üzere olan 5 büte çalışmaya başla yarrak kafası " dediğini duyar gibiyim. off tamam gidiyorum, son olarak "kıyısız deniz" adlı azıma sıçan parçayı dinliyim gidicem söz. bu sefer gerçek valla bak.

haşlanmış mısır

bir kış akşamı sıcacık içini ısıtan kokusunu içine çekerken zevkten dört köşe olursun. havaya atıp ağzınla yakalamaya çalışırsın, konuşurken arkadaşının yüzüne püskürtürsün bitincede üzülürsün falan... çok severim...

bir erkeğin en güzel yeri

omuz, göğüs, eller sakallar, boyun gibi rakabet halinde olan favori bölgerim olsada, gözlerin yerini hiçbiri tutamaz.

zardanadam

"hepsi hepsi hayat nasıl olsaaaaa" iyi şarkıdır.

truva

2004 yapımı " wolfgang petersen" filmidir kendisi. brad pitt, eric bana, orlando bloom gibi üst düzey bir kadroya sahip. hector öldüğünde ağlama krizlerine girmiştim, yavrum benim ya.

pulera

lazca "sis" anlamına gelen eskişehirli etnik müzik grubu. "si illa" şarkısı tavsiyemdedir efendim.

genç kanatlar

türk hava kurumunun gençlik kolu. gönüllü olarak çalışan gençlerle dolu. çeşitli aktivitelere katılıp eğlenebilirsiniz paraşüt, yelken kanat alternatiflerden birkaçı. 15-29 yaş arası üyelerine genç kanat diyorlar.

http://kisalt.be/ju53kc

i doser

dijital uyuşturucu. halüsinasyon dozunu denememe rağmen hissettiğim tek duygu çişimin gelmesi olmuştu. gittim yaptım, hiçte halüsinasyon falan değildi.

ayılıktan aforoz edilme nedeni

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

summer wine- hım harbi şarkı.

en yakın arkadaşın sevgilini elinden alırsa

hem gencim hem güzelim nazarlara geldim anam bir sevgilim olsada arkadaşım elimden alsa falan diyemicem tabi. neyse hiçkimsenin olmaması kötülerin olmasından iyidir diyip avutayım kendimi. evde kalmşlar böyle der sanırım

biri sana tokat atarsa ona öbür yanağını dön

sınırına dikkat etmek gerekir. ilk tokatı yediniz, öbür yanakta kıpkırmızı parmak izi. ozaman tekrar öbür yanağınızı dönmeyin, verilmek istenen mesaj alınmamıştır.
  • /
  • 46
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 907

votka limon

kürt yönetmen hüner salim tarafından yönetilmiş film. venedik film festivalinde en iyi film dahil, birçok ödüle layık görülmüştür. dicemidim adlı film müziği yüreğime cuk diye oturmuştur. film ermenistandaki bir yezidi kürt köyünde geçmektedir.

gökyüzünde yalnız gezen ayılar

yeryüzündeki yalnız chaserların başlarına düşer inşallah.*

rufus wainwright

ben onu hallelujah ile bildim...

bahçelievler

ankara'nın katlanılabilir semtlerinden birisi. başta labirentmiş izlenimi yaratsada zamanla üçüne beşine yedisine alışıp, iki adımda okulunuza gidip gelip hem hareketli hem sakin bir öğrencilik hayatı geciriyorsunuz. sonbaharı sapsarı ilkbaharı yemyeşildir. hem nezih hem öğrencidir. hem eski hem moderndir. birtek o dökülmüş evlere verdiğiniz kiraya yanar insanın içi.

fullmetal alchemist-brotherhood

yeni başlamama rağmen saatlerce bıkmadan bölüm devirebildiğim, simyacı edward ve alphonse elric adında iki kardeşin hikayesini anlatır ki farklı bir konusu ve örgüsü var. hiromu arakawa animenin mangakası olur.

çıt sesine evi basan alt komşu

parmaklarınız üzerinde yürüseniz de sizin boş anınızı kollayıp kapıya dayanırlar. çoğunlukla 50-70 yaş arası teyzelerden hallicedir.

özellikle öğrenci evi olmasından istifade ederek emekliliğin sıkıcılığını üzerinden atmak için bu yola başvururlar.
hayır, o evde öğrenci olmasa dert edilmeyecek gürültüler öğrenci olunca kelebek etkisi misali kafalarında büyür de büyür. yapabileceğiniz tek yol çirkef yüzünüzü açığa çıkarıp bir daha gelmelerini engellemektir.

pazar öğleden sonra yaklaşık 14:30 ;
bizim teyze kalın gözlükleri ve pembe hırkasıyla kapıyı çalar.

- çamaşır makinanız mı çalışıyor sizin?
+evet teyze çamaşır yıkıyorum
- ses yapıyor, bu ne gürültüdür , bir rahat bırakmadınız zaten. gece patır patır yürüyordun sen yine.
+ dün evde yoktuk teyzecim
-sanki evde olsaydınız gürültü yapmayacaktınız!
- sesini kısın çamaşır makinasının! bıktım artık
+peki teyzecim kumandayı alıp sesini sıfırlıyorum hemen!!!!!!
- bişey söylemeyede gelmiyor bunlara anam, yeni nesil hep böyle!

yazarların hatırladıkları en eski anıları

hiç unutmam birgün okul sıralarında otururken* baktım köşede kızlar toplaşmış aşk mektubu falan yazıyorlar. bir tanesi sınıfın en yakışıklı çocuklarından ikincisine *, birtanesi sınıf üçüncüsüne falan böyle güzel manalı aşk sözcükleri yazıyorlar.

nasıl imrendim nasıl imrendim anlatamam.
akşam eve gittim vereceğimden değilde yazmak istiyorum. çünkü içimde böyle şeyler hissediyorum ve o yaşta bunları içine atmak çok zor.
aldım kalemi elime, bir tanede kırmızı kağıt. çarpuk çurpuk yazımla * başladım yazmaya.
yazıyorum da yazıyorum... nasıl dolmuşum. bir yandan da ağlıyorum çocukluk işte.
tüm gece yazdım. geç uyuduğum içinde sabah okula geç kalmamak için aceleyle fırladım evden.
sen git unut o mektubu masada. üstüne birde "anıl" yaz.
orada bıraktığımı bile unutmuşum, öğle arasına doğru hatırlayabildim ancak.
aklıma geldi sonradan ama nasıl huzursuzum, diken üstünde dersin bitmesini bekledim. sonra sınıftan ilk ben fırladım. tabana kuvvet, bir yandan ağlıyorum, bir yandan dua ediyorum. "allahım nolur annem bulmasın mektubu nolurrr yalvarırım"
o yaşta bile farkında oluyor insan diline eline düğüm atması gerektiğinin. okulla evimiz çok yakındı o zamanlar. hemen eve geldim. açtım kapıyı, baktım annem yok. "ohh " dedim. "bulmamıştır ozman" neyse odama geldim annem çalışma masamın başında elinde katlanmış kırmızı bir kağıt. nasıl ağlıyor bir görseniz oğlu ölmüş sanırsınız. bende başladım ağlamaya " anne özür dilerim lütfen affet."
annemin yüreğimde ömür boyu izi kalacak bir yara açması uzun sürmedi.

" benim senin gibi bir oğlum yok artık."

yüreğime ne oturmuştu o çocuk halimle. ani bir manevrayla aldım mektubu elinden annemin.
tabanlara kuvvet başladım tüm hızımla koşmaya. koşuyorum ağlıyorum, koşuyorum ağlıyorum...
merdivenlerden düşe kalka indim. ama canım öyle bir yanmış ki koşuyorum deli gibi.
saatlerce koşmuştum. şehir dışına kadar allah ne verdiyse...

dizlerimin kan içinde olduğunu hatırlıyorum düşmekten...
sonrasında bayılmışım. uyandığımda bir hastanede yatıyordum.

yaşlı bir amca beni yol kenarında bulmuş, hastaneye kaldırmış.
uyandığımda annem hala ağlıyordu. özür diledi benden beni çok sevdiğini söyledi. ilginçtir, sadece çocukluk buhranı olduğunu sanıyor. çünkü bakınca gayet normal bir erkeğim. kız arkadaşlarım olduğunu, bir gün evlenip yuva kuracağımı... ahh anne ahh.

buda böyle bir anı işte.

iran sineması

muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. arkadaşımın evi nerede?, kirazın tadı, hayat devam ediyor gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır. rejim dolayısıyla çoğu filmde olaylar çocuklar üzerinden anlatılmıştır. imgeler sıkça yer bulmuştur bu filmlerde. velhasıl, güzeldirler.


(bkz: cennetin cocukları)

kaplumbağalar da uçar

öyküye göre göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış.
küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar."
bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...

(bkz: turtles can fly)

hoşlanılan arkadaşın aniden dudağınızdan öpmesi

ilk öpücüğün devamında susup sadece sarılmakla süslendirilebilir...
günlerce susarsınız...
tek kelime yok...
sözcükler yok...
aylarca ( yaklaşık üç ay) sarılmalar devam etsede sözcükler sonsuz boşlukta kaybolduğu için hala sessizlik hakimdir...
sadece elele tutuşursunuz, sarılırsınız, sarılır ve gider...
bir gece geç gelmiştir yurda...
siz merdivenlerde beklerken (herkes uyumuştur) sarhoş bir şekilde gelir... (sırılsıklam hemde)
son kez sarılır, ellerinizden tutar ve ilk kez konuşur, " sevgili yaptım, bir kız.." sonrada ağlar...
sözcükleriniz hala sonsuz boşlukta olduğu için sizde sadece sarılıp ağlarsınız...

aynı yurtta olduğunuz için ondan uzaklaşma şansınız yoktur...
köşe kapmaca oynamaya itilmişsinizdir...
kahverengi mont görünce "o" sanırsınız ve kalp atışlarıyla saklanacak delik ararsınız...
her zaman öyle bir delik bulmanız benim gibi şanssızlar için düşük bir olasılıktır...( üstelik yurt, bahcesi olan küçük bir yurttur)
bir gün( 1,5 ay köşe kapmacadan sonra) karşılaşırsınız...
- gözlerin marazlı...
+ seninde...
- gidiyorum ben...
+ hiç gelmedinki...
-kendine iyi bak...
+ kendime iyi baktığımı bilemeyeceksin hiç bir zaman..
-görüşürüz..
+belki...
(yurttan ayrılıp eve çıkmıştır, bir daha da görmezsiniz)

duyulduğunda küfür ettiren reklam replikleri

"alinin karnı acıkttııııııı" milupaydı sanki. yankılanmıyor mu birde o ses. * * *

ankara

4.yılını geçiren insanlara kafayı yedirtebiliyor, okul bitsede gitsem dedirten şehir.

sırtı ve omuzları kıllı erkekler

kıyafetler çıkarılmadan sevişilecek erkektir.

ayı sözlük üçüncü ankara zirvesi

evet, yine aynı sebebler.* * *

ötekileştirilmek

hoşlanılmayan, ezilmek istenilen insana, gruba uygulanan tavır. her insanı kapsayacak şekilde ötekileştirmeler uygulanabilir, lakin bazıları daha da ötekileştirilir. sanırım sebebi hepimizin eşit olması fakat bazılarımızın daha eşit olması. öyle ki eşcinsel bireyler bu" daha eşitler" arasında değildir.