panda
sayıları gün geçtikçe azalan, nesli tükenen, ayıgıillerden sevimli hayvanlar... memleketleri çinin sichuan eyaletidir. bu gidişle panda adı gelecek kuşaklar için sadece bir dondurma markası adı olarak kalacak...
ayı sözlük yazarlarının en sevdiği filmler
pleasantville (yaşamın renkleri), sliding doors (rastlantının böylesi), eternal sunshine of the spotless mind (sil baştan), magdalene sisters (günahkar rahibeler), beaches (kumsalda) filmleri her daim ilk beşimde!
twitter
benim burayı keşfetmemi sağlayan, çok vakit geçirip, çok keyif aldığım, eğlenceli bir sosyal ağ.
demet sağıroğlu
şahane sesli olmasının yanı sıra, mesafeli görünüşü sadece bir görünüş olan ve gerçekten insan gibi insan ve muhabbeti çok keyifli olan, çok sıcak bir kişi olduğu tarafımca görülmüş olan, sansasyona bulaşmadığı için şu anda pop müzikte olması gereken yerde olmadığını düşündüğüm sanatçı. sesiyle siler süpürürdü istese ama biraz şans biraz hırs bu işler.
tanju okan
şarkıyı söylemeyen, adeta yaşayan sanatçı, hıçkıra hıçkıra ağlaya ağlaya hasreti söylediğinde içiniz parçalanır, gerçekten içinin acıdığını hissederseniz o şarkıyı söylerken... bu dünyadan bir tanju okan geldi geçti işte...
kültür endüstrisi
sanırım biraz da ciddi bir şeylerden bahsetmek gerek düşüncesiyle açtığım başlık. ayrıca 28 kasımda sunup mezun olduğum tezimin de konusunu oluşturmaktadır.
kültür endüstrisi
kültür endüstrisi kavramı, başını adorno ve horkheimerın çektiği frankfurt okulunun yaptığı eleştirilerin bir parçası olarak ortaya çıktı.
kültür endüstrileri, egemen güçlerin iktidarlarını medya üzerinden kitleleri etkileyerek, hakimiyetlerini sürdürmeleri temeli dayanır.
bu düşünce, iktidarın baskıyla ve zorla ele geçiremeyeceği kitleleri sinsi ve kurnaz bir şekilde ihtiyaçları olmayan şeyleri almaya ikna ederek, yarışmalarla, müziklerle ve tv programlarıyla düşünmekten ve iktidarı sorgulamaktan uzaklaştırarak, burjuva kahramanlar yaratıp işine yabancılaşan kişilerin kendilerini bunlarla özdeşleştirmesini sağlayarak ve bu şekilde sistemin kendini yeniden üretmesini sağlayarak hakimiyet altında tuttuğunu ileri sürer. böylece kitleler hegemonya tarafından kültürel budalalar haline gelir.
frankfurt okulu, kültür endüstrilerinin yapay ve anlık mutluluklar sağlayarak kitleleri düşünmekten uzaklaştırdığını ve bunun iktidarın işine yaradığını savunur.
kitle iletişim araçları sayesinde bireyler topluca harekete geçirilebilmekte ya da belli davranış kalıplarını benimsemeleri sağlanabilmektedir. kitle iletişim araçlarının eğlendirici ve dinlendirici niteliği de önemlidir. çünkü bu sayede kitlelerin kültür endüstrisinin egemenliği altına girmeleri de kolaylaşmaktadır.
sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan kitlesel üretimle birlikte 'kitle ve 'kitle kültürü kavramları da tartışılmaya başlandı.
adornonun popüler kültürün üretimine ilişkin oluşturduğu taslak 'standartlaştırma görüngüsü ile başlar. bu taslağa göre, bu endüstriler tarafından üretilen kültürel şeyler/mallar kapitalist birim ve kar elde etme amacına uygun biçimde hazırlanır ve üretilir. kitlelerin tüketimi için biçimlenip hazırlanırlar.
kültür endüstrisi, anlık zevklerle tüketicinin yorum yapma yeteneğini ortadan kaldırır, temelinde bütün gün çalıştırılan zihinlerin siz artık biraz dinlenin diyerek düşünceden uzaklaştırılması yatar. tabi bu sırada gerçekleştirilen bir başka manipülasyon da, yoğun bir ürün bombardımanı sunulup, aynı zamanda gereksiz ihtiyaçlar hayati ihtiyaçlar gibi gösterilerek insanlarda tüketim olgusunun yerleştirilmesidir.
kültür endüstrisine sanat açısından yaklaşımlarını adorno ve horkheimer, aydınlanmanın diyalektiğinde şu şekilde belirtmektedir:
kendi özerkliğini bırakarak, tıpkı sanayi ürünleri gibi pazarlanabilen ve alınıp satılabilen, diğer tüketim maddeleri arasında yerini almış bir metadır.
horkheimer akıl tutulması
da şöyle der:
eskiden bir sanat yapıtının amacı, dünyaya ne olduğunu söylemek, nihai bir yargıda bulunmak olurdu.
bugünse şeyleştirilmiş, bir müze parçası haline, starların performansı için bir vesile veya belli bir zümreye dahilseniz mutlaka katılmanız gereken bir toplantı aracı haline getirilmiştir. ama yapıtla canlı bir ilişki, yapıtın bir anlatım olarak işlevinin dolaysız, kendiliğinden bir kavranışı söz konusu değildir artık; yapıtın bütünlüğünü bir zamanlar doğruluk adını verdiğimiz şeyin bir imgesi olarak duymak, yaşamak mümkün değildir.
adorno ile benjamin arasındaki en temel fark, adornonun benjaminin aksine popüler kültüre son derece olumsuz yaklaşmasıdır. adorno amerikan popüler kültürünü hor görür, popüler kültüre benjaminin aksine olumsuz yaklaşır.
benjamin: sanatların bütününde artık eskisinden farklı gözlemi ve işlemeyi gerektiren fiziksel bir yan vardır; bu fiziksel yanın kendini çağdaş bilimin ve uygulamaların etkisine daha fazla kapayabilmesi olanaksızdır.
sözlük yazarlarının şu an düşündükleri
şu elimdeki çeviri bitse de zıbarıp yatsam. gene sabahın köründe kalkıp işe gitmek de cabası... pufff...
bugün kendin için ne yaptın
ekmek parası olarak halen bu vakitte çeviri yapıyorum. bitmeyecek gibi.
servet
hoş gelen yeni sözlük yazarı. ortam gitgide daha şenlikli hale geliyor.
ayı olmayıp ayı sözlük'te yazmak
benim de dahil olduğum grup.
sözlük entrisi şeklinde şöyle ifade edebilirim: buraya ayı olmadığım halde ayılara bayıldığım için geldiğim, paylaşımlar neticesinde de hepinizi ayrı ayrı çok sevdiğim, kimbilir nerelerde karşılaştık hiç birbirimizin farkında olmadan ama kısmet bugüneymiş geç olsun güç olmasın diye düşündüğüm, beni de aralarına kabul ettikleri için müteşekkir olduğum ve gerçekten çok sıcak bir karşılama neticesinde keşke daha önce keşfetseydim dediğim grubun sözlüğünde yazma eylemi...
p.s. yakışıklı olduğunuz kadar sıcakkanlısınız da...
pisuvar
yeni mekanlarda artık arasında bir fayans bile konulmayan hacet giderme aracı.
yaşar
albümleri:
1) divane
2) esirinim
3) masal
4) sevdiğim şarkılar
5) hatırla
6) sevda sinemalarda
7) dem
8) eski yazlar
yaşar
mehmet yaşar günaçgün hakkında ekstra bilgiler...
5 nisan 1970de adanada doğdu.
m.ü işletme fakültesi
i bitirdikten sonra, istanbul üniversitesi
de finans alanında yüksek lisans yaptı.
gitarıyla ilk flörtü 16 yaşındayken başladı.
gitarı sayesinde çok genç kızı tavladığını itiraf ediyor.
öğrencilik dönemini geçirdiği istanbulda hayli zor günler geçirdi.
öğrenci evinde kaldı. öğrenci harçlığı ile geçindi.
bu dönemde para kazanabilmek için turist rehberliği yaptı.
yine bu dönemde, gitarıyla yaptığı sololar ve söylediği şarkıların insanları etkilediğini fark etti. o gitarını eline alıp çalmaya başlayınca, çevresinde kitleler toplanıyordu.
kitleler onu yüreklendirdi ve barda çalmaya cesaret etti.
şöhretinin ilk basamağı, modadaki han bar oldu.
burada kendi eserleriyle bir hayli beğeni topladı. bir albüm yapma fikri de bu barda elde ettiği başarı sonucu doğdu.
ilk albümü, "divane" 1995 yılında piyasaya çıktığında, onun ismi de zirveye çıktı. albüm 500 bin üzeri satış grafiği çizdiği için "altın plak"la ödüllendirildi.
bu albüm, unutulamayan sevgiliye adanmıştı adeta. acı çeken bir kalbin ezgileri yankılanıyordu şarkılarda...
unutulamayan kadına şöyle bir seslenişi var yaşarın; "... ayrılmanın vahşi tadına, ezgiler tarafından satın alınmış yüreğim, çıkan her güneş, yaktığım her mum, kaybettiğim her yaş, emeğin her türlüsü, sevdanın en acısı ve sen canım hepsinden önemlisi, alın yazımın tek okunaklı yeri, sana, sırf sana, sırf varlığınla bu zalim dünyaya kattığın güzellik için sana adanmıştır... ah ne çok sevmişim seni..."
ama sevgili belli ki yaşara çok çektirmişti... o her ne kadar bir arkadaşımın hikayesinden etkilendim de yazdım dese de "o
un vedası"nda sanki o unutulmayan kadından söz eder gibi; "çok mu kolay bu son demesi, vermiyorum ki son nefesi... voltalar atıyorlar, içimde pişmanlıklar, şimdi sen mi ben mi, kıydılar ikimize..."
"divane", "kumralım", "bir tanem" hep bu sevgiliye ait şarkılar...
ikinci albümü, "esirim" çıkardığında da bu sevgiliden aldığı esinlerin hala sürmekte olduğu hissediliyordu;" sensiz olmuyor yerine konmuyor, kimsenin eli senin gibi dokunmuyor, karlara inat yürürüm yollarına, adını camlara yazdım okunmuyor..."
ona "sevgilin için ne yaptın?" diye sorduklarında onun verdiği yanıt şu oluyor; "iki tane albüm yaptım."
bu unutulmaz sevgilinin, yaşarın kalbinde bıraktığı izler, birçok kadının kalbinin kırılmasına da yol açtı. çünkü yaşar yaşadığı bu tutkulu aşkın ardından gerçek anlamda bir kere daha aşık olamadı.
yaşar, yaralı bir erkeğin çok tehlikeli olabileceğinin bir kanıtı. birlikte olduğu kadınlara karşı duyarsız tavırlarıyla tanınıyor.
ama o kendisini bir "aşk adamı" olarak tanımlıyor.
ama hemen ardından ekliyor, "ilişkilerinde başarısız bir aşk adamı."
yaşar kadınlardan anlıyormuş ama kadın dilinden anladığını sanmıyormuş. açıkçası bunu anlayabilen bir erkeğin varlığına da inanmıyormuş.
sanatçıyı besleyen aşk ve acıdır. bunun için yaşarda her bahar part time aşık olmaya başladı.
her erkek gibi o da güzel kadınları seviyor. özellikle de uzun bacaklı olurlarsa.
cüretkar ve laubali kadınlar onun hiç tipi değil.
yaşar, şiire tutkun bir sanatçı. bu konuda da hayli bilgili. adeta yürüyen bir antoloji...
en sevdiği şair cemal süreyya...
onun en çok "karne" isimli şiirini seviyor: "kısacası o yıllarda ben... iki kişiyi birden severdim, karnemde sevinç bir aşk iki..."
yaşar, o yıllarda bu şiiri çok sevmiş, sevmesine ama ne anlam ifade ettiğini anlayabilmesi için yılların acı tecrübelerini deneyimlemesi gerekmiş.
şarkı sözlerinde bol miktarda yer alan "kuşlar" da bu şairden etkilenimlerinin bir uzantısı.
cemal süreyya
ın "sevda sözleri" onun için bir baş ucu kitabı.
yaşar, utangaç bir erkek olduğunu her fırsatta dile getiriyor.
onun bir yanıyla maço, bir yanıyla kırılgan bir çocuk olduğu söyleniyor.
türk pop müziğinde, tarkanın sesini ve karizmasını çok beğeniyor. mustafa sandalın tarzını taktir ediyor. nilüfer, kayahan, mfö, bülent ortaçgil, barış manço onun en hayranlık duyduğu sanatçılar.
kayahan, onun idolü.
nilüfer ise, en sevdiği, hatta taptığı kadın vokal.
müzikte, çok bağırıp çağırmayan, şarkıları bir tarzda seslendiren sanatçıları seviyor. mesela brian adams onun en tuttuğu sanatçılardan biriymiş.
eserlerini, başka sanatçılarla paylaşma konusunda biraz tutucu. bunun kendisine biraz ters geldiğini söylüyor. bir keresinde zerrin özer ondan bir eserini istemiş. "ama, ona layık bir eserimi bulamadım. bundan ötürü de çok derin bir üzüntü duydum," diyor. ancak çok sevdiği ve tarzına güvendiği sanatçılara eserlerini verebileceğini söylüyor.
yemeye, içmeye çok düşkün... yemek konusunda bir gurme olmasa da yakın.
o, bir koç burcu erkeği. ve bir koç erkeğinin en erojen bölgesi neresi diye, merak ediyorsanız; "beyni" olarak nitelendiriyor astroloji uzmanları.
yaşar, bir hedonist yani keyfine oldukça düşkün bir insan. karnı toksa, elinde gitarı varsa, hele bir de bir yaz akşamı yıldızların altında, hamakta yatıyorsa... o zaman değmeyin yaşarın keyfine...
ama en güzel bestelerini keyfindeyken değil, azaptayken yaptığını söylüyor, mesela, "o
un vedası" ve "günahsız" şarkıları, askerde soğuk bir kış günü gece nöbetindeyken çıkmış. "gerçi vatan borcu kutsaldır ve nöbet azap değildir ama yine de soğuk insanı fena vuruyor" diyor.
o, her yanı kalabalık olsa da içsel yalnızlığını korumayı seven insanlardan.
yaşar
bunu başka bir yerde yazmıştım, burada bir yaşar başlığı mutlaka olmalı diye ekliyorum.
yaşar, idolüm o benim... sıkıldığım zamanlarda düşünüp sıkıntımı dağıtan kişi... hayatta ünlülerle tanışayım gibi bir derdim olmasa da keşke beraber bir demlensek muhabbet etsek, ben söylesem o dinlese o söylese ben dinlesem kadar yakın olmayı istediğim, onu tanınmış bir kişiden çok, farkında olmasa da dertlerimi dinleyen bir arkadaş gibi gördüğüm, tanışmayı başarabildiğim, duruşuyla, konuşmasıyla, zaten şarkılarıyla, kulislerde yorgunluğuna rağmen gösterdiği incelikle bizi kırmayarak beş dakika görüşmeyi kabul etmesiyle beni her seferinde gene kendine hayran bırakan tek sanatçı, müzisyen ve her şey...
derken tanıştık ve benim hiç sahip olmadığım manevi abim oldu. benim için mutluluk kafamda yarattığım yaşarı tanışınca aynen hayal ettiğim gibi bulmak oldu ve biz şu anda çok güzel bir iletişim halindeyiz. canım o benim.
2) türkiye içinde nerede konseri olursa gittiğim müzisyen. adana, mersin, izmir, manisa, antalya, kıbrıs farketmiyor, yaşar kazan ben kepçe arkasından tüm türkiyeyi dolaşıyorum bilfiil.
kredi kartı
adam gibi bilinçli kullanıldığında, geliri gideri dengeleyecek şekilde kullanıldığında çok fazla yararı olan araç.
ayı partner bulma teknikleri
benim çalışma alanlarım(!) toplu taşıma araçları, vapur, otobüs, metro. bir bakışta direkt kimden iş çıkar kimden çıkmaz şıp diye anlıyorum. internetten çok, toplu taşımadan tanışmışımdır tanıştıklarımla.
bara giderken yapılması gerekenler
bekarsam ve birileriyle tanışma olasılığı varsa bir güzel bakımımı, traşlarımı yapıp (ama feminenlik anlamında değil, makyaj filan değil yani... aman evlerden ırak) yüz ve vücut olarak pasparlak giderim.
sevgilim varsa (ki şu anda var), onun için hazırlık yapıp öyle çıkarım evden. her halükarda temizlik ve bakım benim için bara giderken yapılacaklar listesinde birinci sıradadır.
erdal bilingen
ayy ben de adını arıyordum, hatta entrime de yazdım çok seksi ve ahhh benim kocam olacaktı, önünde kırk takla atardım memnun etmek için dediğim aktör.
bir bölümde tam berrin ile sevişeceklerken berrin kazaktaki lekeyi görmesiyle adamı delirtti ve o anı izlemek isteyen en azından bir kere üstsüz görmeyi bekleyen beni hayalkırıklığına uğratmıştır.
ismail türüt
iğrenç adam, tenhada kıstırılası, birileri çıkıp sus be adam artık bi s.ktir git dese keşke dediğim, varlığıyla dünyayı kirleten kımıl zararlısı...