ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
büyüdüğümü, bu ay yeni yaşıma girdiğimde, üzen ama olması gerektiği gibi olan bir düzene alıştığımı kabullenmeye çalışırken anladım. en özgür doğum günümdü. en ben olan. en kendi kendine mutlu olmayı bilmiş, en kandırmamış, kandırılmamış ve kendimle barışık olduğum.

edit: nah barışık, nah mutlu, nah özgür.
swing deneyiminden heyecanlanmıştım.
doğum günüm ile ilgili bütün hayal kırıklıklarımı çocukluğumda yaşamış birisi olarak doğum günlerimden beklentim sıfırdır. doğum günümde yaşanabilecek en kötü olay bile beni bozmaz. "zaten benim doğum günüm ne için var ki?" der geçerim. arkadaşlarla buluşur alkol alır sarhoş oluruz sadece. kutlamaya dair pek bir şey yoktur ve genel olarak efkar dağıtma modunda geçer.

bundan yaklaşık 3.5 yıl önceydi ve sevgilimle geçireceğim ilk doğum günümdü. sevgilimin ise kutlama yapalım teklifini sürekli reddediyordum. sevgilimle daha yeni birlikte eve çıkmıştık ve o gün arkadaşlarla hangi çıkmaz sokakta doğum günü yasımı tutacağımızı konuşuyorduk.

o sırada sevgilim elinde kocaman bir pasta ve bir şişe şarap ile eve gelmişti. yanında da büyüklü küçüklü oyuncaklar... kaçırdığı bütün doğum günlerimi telafi eder gibiydi adeta. çocuk gibi sevinmiştim resmen. bunu da kimseye söylememiştim ama arkadaşım az önce o doğum gününe dair bir fotoğrafımı attı ve "seni bu kadar mutlu gördüğümü hiç hatırlamıyorum." dedi. görünce ben de farkettim. çocuk gibi mutlu olduğumu söylememe hiç gerek yokmuş her halimden belliymiş zaten.
(bkz:https://ayisozluk.com/ayi-sozluk-itiraf-1575172257.html?entry_id=390599) gibi bir şey yazmışım, sonra ortadan kaybolmuşum. ilk geldiğimde çok yazmışım. az önce bir kez daha çok yazdım.

sildim. bu sefer tutmaya gerek görmedim.

yaşıyorum. ekonomik olarak, ruhsal olarak, güç ve kariyer olarak daha iyi yerlerdeyim ama içimdeki mutsuzluğu hala yenemiyorum. pazar günü yaklaşık 20 saat uyudum, sevdiceğe canım uyumak istedi, işten çok yoruldum dedim. halbuki kronik depresyonum tam güçlerinde yaklaşık 2 aydır.

her küçük mutluluğu biriktiriyorum. başkalarının büyük görebileceği mutlulukları da bölüyorum, küçük mutluluklar istifleyip büyük mutsuzluklarıma küçük küçük delikler açıyorum. daha iyisi için tepelerden yukarılara doğru koşuyorum, daha iyisi hiç olmayacaksa da bu ihtimali düşünmeden koşmaya devam ediyorum. nasılsa tak dediği yerde tak dedirtme gücü benim elimde. :))
(bkz:sad story)

bundan seneler evvel beraber vakit geçirdiğim yakın arkadaşım vardı. baktım bundan hoşlanmaya başlıyorum. kendimi frenlemeye çalışıyorum yok olmuyor. cinsel yönelimimi de tam olarak kabullenememişim. biseksüel olmam dolayısıyla ilgimi kızlara çekmeye çalışıyorum, yok bana mısın demiyor. birisiyle konuşsun, kıskanıyorum. kafam sürekli ona gidiyor. morali bozuk mu benim de bozuluyor. aç mı ona da bir şeyler alıyorum vs. derken açılmaya karar verdim ağzımın payını da alacağımı biliyorum. güzelce bir red yedim ve o red yaşanmamış gibi arkadaşlığımızı devam ettirmeye çalıştık. başaramayıp birbirimize girip kötü bir şekilde ayrıldık. kendisiyle başka başka illere gittik. hiç alakasız bir şekilde yıllar sonra iş yerimin karşısında çalışmaya başladığını acı bir tesadüfle öğrenmiş bulundum. yemin ederim bir anda karşımda görünce dizlerim titredi, olduğum yere çivilendim sandım. illaki denk geliyorum. bir yabancıymışız gibi geçip gidiyoruz. yani el insaf be adam. seninle her bu durumu yaşadığımda kalbim acıyor. türkiye'de başka çalışacak yer mi kalmadı yav. yazıktır bana da.
telefon melodileriniz çok kötü patates bey dedikleri vakit daha kötüsünü aramaya koyuluyorum. yeni mesai arkadaşlarımı sınıyorum.
annemden bu kadar şikayetçi iken sevince annem gibi seviyorum. benden başka kimse ile görüşmesine tahammül edemiyorum, arkadaşları olmasını istemiyorum, hatta dizimin dibinden ayrılmasın istiyorum. bugün anladım ki sevgi var olan bir şey değil, öğrenilen bir şeymiş.
sözlüğe ara vermemin gerçek sebebi, artık ayı sevmediğim gerçeğidir. no göbek, no kıl, yes kaymak!
böyle bir platformun olduğunu bilmiyordum. o kadar çok mutlu oldum ki tanıştığıma sayın ayı sözlük...
küçükken (10 yaş) sihirli annem dizisinde oynayan benim yaşlarımdaki cem karakterinden çok hoşlanıyordum.
küçük şehirler eşcinsel bireyler için cehennemdir. daha önce bahsettiğim ilişkilerle karışık bir şeyler yazmak istiyorum... neredeyse bir seneyi bulacak bu küçük yere gelişim. başlarda her ne kadar ortamla alakasız yaşasanız da zamanla eşcinsel yönünüzün içinizde açtığı boşluk zamanla büyüyor, ilginizi bu tarafa doğru kaydırıyor. o boşluk büyüdükçe; bırakın sex yapacak birini, sohbet edecek birini bulmak bile çok büyük nimet sayılır. böyle bir dönemde gabile'nin chat sitesinde bulunduğum şehrin kanalına girdim.- horneti oldum olası sevmedim. gabile hoşlandığım tipler (olgunlar) arasında daha yaygın olduğu için orayı kullandım. - kanalda aynı anda 5 online kişi bulmak mucize. o yüzden kim olduğuna bakmadan genelde bulunduğumuz şehrin ortam koşullarından dolayı karşılıklı sitem şeklinde birileriyle muhabbet ederdik. bi gün yine böyle bir muhabbet döndü. konuştuğum kişi 38 yaşlarında biriydi. ikimiz aynı şehirde farklı ilçelerdeydik. bulunduğum ilçeyi sorunca, burada tam aradığım tipte ve yaşta biriyle olduğunu söyledi. ismini ondan aldığımı söylemem şartıyla, adamın ismini ve mesleğini yazdı. ismini aldığım gibi facebook'tan böyle bir kişi var mı diye arattım. gerçekten vardı öyle biri, ismi aratınca çıkan kişinin mesleğiyle her şeyi uyuştu. yazıştığım kişinin bahsettiği kişi olduğundan emindim artık. hesabını biraz kurcaladım, bi açık yakalarım diye ama ortamla alakalı hiçbir şey yoktu. fake hesaptan istek attım kabul etti. biraz sohbet muhabbet ettik, olay kimsine döndü. direkt konuya girince de engel yedim. adam çok hoşuma gitmişti ama ne yapabileceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. eğer ortamdan olduğundan yüzde yüz emin olsaydım bi şekilde reelden tanışırdım ama diğer adamın yalan söyleme ihtimali de vardı. zaten bi kez daha gabileden yazınca kimsin, öyle bir şey yazmadım ayağına yatınca tamamen şüphelendim. bu adamı da sürekli inceliyordum bi işaret bulurum diye. bi gün reelde adamı yanımdan geçerken gördüm ama o beni görmedi. en iyisi dedim reelden ayarlamak. ne de olsa onu nerede bulabileceğimi biliyordum artık. aradan biraz zaman geçti, adamı unutmuştum resmen. bi gün yolda giderken 20 metreden farkettim. ortamdan da biraz deneyimimiz var. fırsat girmişti elime, adamda bir şeylerin olup olmadığı ve beni beğenip beğenmeyeceğini anlamak için mükemmel bir açıydı. adam beni gördüğü gibi gözlerimin içine girdi resmen, ben zaten bi saniye bile ayırmadım maksat ona hissettirmek için. kalbim yerinden fırlayacaktı, her şeyi kafadan atıp silsem, sadece bu an kalsa yine adamın ilgisi olduğundan emin olurdum. gün boyu aklım onda kaldı. bu sefer ınstagram'dan profilini arattım ve buldum fake hesaptan. tek bi resmini beğenip bıraktım öyle. bi gün baktım takip isteği atmış. bu sefer kendisi beni takip etmişti, işim daha kolay olur diye düşünüyordum. onunla ortam diliyle konuşmaya başladım, profil falan dedim. normal nasılsın, ne yapıyorsun soruları sorunca konuşurdu ama arayış ne falan sorduğumda kimsin tanıyamadım falan tarzı muhabbetler ediyordu. ben sinirlenip pornografik resimler atmaya başlamıştım. cevap yazmıyor ama resimlere like atıyordu. açık vermeyince engelledim hesabı, sosyal medyadan umudu kestim artık. bir nevi haklıydı da, ben olsam gerçek hesabıma biri yazdı mı cevap vermeden engellerdim. her neyse akışına bıraktım her şeyi. illaki bi gün tekrar karşılaşacaktık. geçen gün bizim iş yerinin oradan geçti sabah, geçerken yine beni gördü, gözlerimin içine baka baka yürüdü. sonraki gün ben içerdeyken geçti ve tam iş yerinin oraya gelince içeri bakıp selam verip öyle geçti. bu gün akşam tekrar gördüm ve yine beni kesti. onun aklından geçenleri, konuşursam ne tepki vereceğini o kadar meral ediyorum ki azıcık cesaretim olsa durmam peşinden koşardım ama sanırım bu iş böyle uzayıp gidecek.
sars geldikten beridir hiç sars'tan korkmadım ve uzun süredir bu kadar eğlenmemiştim. mart'ta türkiye'ye geldiğinde evde oturmak artık vakti boş geçirmek değildi. herkes evde oturuyordu ve bu nedenle oturup online oyun oynayabilirdim. oynadım da. sonra markete gitmek için dışarı çıkmıştım ve dışarısı bomboştu. bütün dükkanlar kapanmıştı. starbucks kapalıydı. kendimi walking dead'in daha hafif bir versiyonunda hissettim. insanlar sars'ı alt ettiği zaman üzülüyorum ve sinirleniyorum. sars "x sendromu da yapıyormuş dikkat edin" denilince "ohaa sars mükemmelsin haha" diyorum. aşı çıkınca biraz üzülmüştüm. sanırım biraz anti-sosyallik olabilir bende.

bu arada hastalığa sars demeyi daha çok seviyorum.
yoruldum be sözlük, yoruldum. her şeyden, tüm insanlardan o kadar yoruldum ki. çürümüş insan ilişkilerden, sevgililikten, kariyer yapma çabasından, ailemden saklanmaktan çok yoruldum. insanların birbirini bu kadar kolay aldatabilmesine karşı olmaktan yoruldum. içimdekileri anlatamamaktan, kimsenin beni tam olarak anlayamamasından yoruldum. bu entry'yi yazmaktan bile o kadar yoruldum ki...
eski sevgilimin benden önceki sevgilisinin hiv+ olduğunu söylemesinden sonra cinsel yolla bulaşan hastalıklar mevzusu bende bir tür travmaya dönüştü. sanırım şu an psikolojik yardıma ihtiyacım var. hastalık korkum o dereceye ulaştı ki, şu anda (bkz: prep) kullanıyor olmama, (bkz: hpv) ve (bkz: hepatit) aşılarım olmasına rağmen, beğendiğim veya beni beğenen kişilerle de sevişmeyi istemez durumdayım. nedense bir şey beni hep geriye çekiyor.

eski sevgilimle, ex'ten next olduğumuz bir dönemdi ve bir önceki ayrılığımızın sebepleri her an yüzüme vuruluyordu. eski sevgilisinin durumunu bana söylemesinden önceki son sevişmemizde de özellikle o gün korunmamı istememişti. o gün yanımda prezervatif yoktu ve "bana güvenmiyor musun" diyerek eczaneden prezervatif almamı da engellemişti. sevişmemizin üzerinden bi iki hafta geçti ve hiv belirtileriyle de benzer bazı şeyler yaşadım. tahmin edeceğiniz üzere oldukça endişelendim. neredeyse bi 6-7 ay kimseyle sevişmedim ve negatif olduğumdan emin olana kadar defalarca doktora gidip sürekli test yaptırdım. bu 6-7 aylık dönemde, ondan defalarca test sonucunu istememe rağmen de bana asla test sonucunu göndermedi. eğer ki, bu, bir tür intikam yöntemi idiyse, onun da hayatında benzer bir süreçten geçmesini dilerim.

bu dönemde sözlükten de tanıştığım bazı yazarları (onları cidden beğenmeme rağmen) bir şekilde başımdan savdım. muhtemelen "ne yapmaya çalışıyor bu salak" demiş olmalılar. özellikle bir tanesi vardır ki, sevgililer gününde beraber (bkz: grinin elli tonu) serisinin son filmine gitmiştik ve film bitiminde de onu evime götüremedim. normalde "atla gidiyoruz" demem gereken yerde, salakça bir vedayla evime döndüm.
son zamanlarda çok kişiyle seks ayarlayıp ekiyorum. insanların kalbini bu yüzden kırdığımı düşünüyorum.
erasmus hayatından sıkıldım, düzen içinde yaşamak ve sabahları uyanıp yulafımı yemek istiyorum
o kadar sevgiye ihtiyacım var ki o kadar. bu ihtiyacımı karşımdakine biraz göstersem her şeyi anlayacak çırılçıplak kalacağım gibime geliyor. ya da belki çoktan belli bile oluyordur.
kötü müzik dinlemeyi geylere yakıştıramıyorum. genelde bu beklentim karşılanır.

sen geysin büyük düşün

  • /
  • 181