anlamsızca mutlu eden şeyler
kalabalıktan - çalışmaktan - insanlardan sıkıldığın an da üzerine yıkılan yalnızlık hali.
dave made a maze
eğlenceli, kurgusu enteresan , yaratıcı senaryoya sahip, kağıt ve karton ile icatlar yapmayı sevenler için hayranlıkla izlenecek bir film.evinizde, odanın ortasına kartondan bir ev yapıyorsunuz ama düşünün ki içi dışından büyük...hayal gücünün sınırları yoktur- düşünün ve yaratın...dave öyle yapmış birbirine bağlı koridorlar, odalar ve bu labirentten çıkmak hiçte kolay değil eh içine biraz da bubi tuzakları koymuş.neden? çünkü kendi repliğin de belirttiği gibi; kolay olsa herkes yapardı.ölümler ise böyle bir labirentte haliyle ilginç- absürd oluyor tabi.bu gerilim dolu film sizi güldürerek geriyor.bu arada nick thune aşırı sempatik.film süresince meera rohit kumbhani'nin (annie) büyük gözleri dikkatinizi dağıtıyor ve labirentten bile daha korkunç görünebiliyor.james urbaniak (harry) sinir bozuculuğuyla güldürebilen biri.durumdan ruhani olarak sıyrılıp hala yönetmenliğini sürdürüyor olması insanın sinirlerini bozuyor.steven sears yazmış , bill watterson yönetmiş.
spoiler!
filmin 32.dakikasında herkesin karton borulardan aşağı kayarak kartona dönüşmeleri ve bunun
olması an meselesiydi zaten repliği müthiş oturmuş.
victor hugo
hayvanların cehenneme gitme gibi bi riskleri yok, zaten cehennemdeler.
victor hugo
brief einer unbekannten
(bkz:
stefan zweig) tarafından yazılan bilinmeyen bir kadının mektubu (brief einer unbekannten) okuduğum ve etkilendiğim en güzel kitaplardan...
---
spoiler---
'sana, beni asla tanımamış olan sana' şeklinde başlar mektup...kitap'ta r eline mektubu alır ve okumaya başlar.siz de r ile beraber yazan kadının içini açışına öyle kapılır gidersiniz ki 60 sayfalık hikaye size az gelir...bu kadar mı akıcı ve güzel yazılır bir kitap.böylesine bir aşk olabilir mi yaşadığımız gerçeklikte? böyle güzel duygulu , fedakar ve aşkın manasına erişmiş insanlar gerçekten var mıdır? uzaktan uzağa yaşarken aşkını sonuna dek merhametini koruyabilen insanlar var mıdır? ve uzak kalarak yaşanabilir mi bir aşk...içimi okurken o kadar çok acıttı ki - ağlamamak için ara ara soluklandım sayfalar arasında.stefan zweig' ın bir erkek olarak platonik aşkı bir kadının gözünden bu derece iyi ve akıcı olarak yazması takdire şayan.aşk diye birşey var mı diye soranlara aşk'ın varlığının kanıtı niteliğinde yazılmış..sağlam bir psikolojik inceleme kitabıdır bu aslında, yalnızca bir aşk bir sevgi romanı değildir.cümlelerin altında yatan kurnazlıklar kadın ruhunu ne kadar iyi analiz ettiğini gösteriyor stefan zweig'nın.
---
spoiler ---
ikimizin yerine
film romantik drama filmiydi.türk yapımı dingin romantik film çok fazla çekilmiyor.şiirlere- edebiyata- aile problemlerine- gençlik bunalımlarıyla çalkalanmalara ve aşka dayalı bir film olmuş. ahmet telli'nin çocuksun sen adlı şiirinin okunması bile filmin bendeki etkileyiciliğini arttırmadı..nejat işlerin film boyunca omuzlarına taktım.adamın omuz şekli mi öyledir yoksa kendini kasmak mıydı rolü bilmiyorum ama görsel rahatsızlık veren bir yanı vardı.filmi en iyi oynayan oyuncu serenaydı.gerisi eline tutturulan senaryoyu oynamak için oynamış gibi.zerrin tekindor oldukça hissizdi gerçekleştirdiği rolde.şaşırtma senaryo sevenler için cazip bir seçim olabilir.işin içinde nejat işler olunca daha farklı ve başarılı birşey bekliyor insan.izlesekte olur- izlemesekte.evde tv karşısında izlenecek bir film aslında.sinema da izlemek için kasmaya gerek yok.
---
spoiler ---
ikame çocuk olayının anneyi o derece etkilemesi ve annenin 2.çocuğa yaptığı davranış şekli ne kadar itici.annesin sen be...filmin gidiş hattında insanlar ensest ilişki hissiyatına kapılıyor ki aman yarabbim nasıl bir filme geldim derken sonuç iyi bağlandı.çok şükür...
---
spoiler ---
the bfg
yönetmen koltuğunda steven spielberg olduğunu görünce merakla beklediğim filmlerden olmuştu.içindeki çocuğun ölmediğini kanıtlamak istercesine çektiği roald dahl uyarlaması olan film müthiş bir görsellik içeriyor.belki de biz büyükleri ve (siz) küçükleri sadece görsellik açısından etkileyebilir.devin ilk sahnelerde insanlar ve arabalar ile karşılaştıgında kendini kamufle ediş şekli etkileyici tasarlanmış.başroldeki isimlerden en önemlisi tabi ki mark rylance.filmde mantık hataları yok mu? elbette her filmde olduğu gibi var.ama çocukların çokta sorgulamayacağı türden hatalar bunlar.( çocuk olsam sorgulamaz tadını çıkarırdım) çocuklar bayılabilir ama benim içim bayıldı yarıdan sonra..bu kadar havada kalmamalıydı bu film.filmin hizmet ettiği ve uyandırmak istediği duyguları sorgularken buldum kendimi.
sausage party
sausage party tamamen yetişkin animasyonudur.dalgınlıkla çocuklarınızla falan izlemeyin- izlettirmeyin.ben de çocuk animasyonu olduğunu düşünerek açtım ama film baştan aşağı cinsel göndermelerle dolu.filmi izlememe sebep olan yegane özellik seslendirmelerdi.kristen wiig, james franco, salma hayek, seth rogen, jonah hill, michael cera gibi isimlerin seslendirmelerini görünce bu filmi izlemeliyim dedim.bir sosisin kendi varlığı hakkındaki gerçekleri keşfetme hikayesi. raftan düşen kahraman sosisimiz ve arkadaşlarının rafa geri dönüşlerini anlatan filmin yönetmen koltuğunda greg tiernan ve conrad vernon oturuyor.filmin artı yanı olarak görebileceğimiz nokta; sıradan animasyonlardan sıkılan ve seth rogen, jonah hill ve james franco'nun hamurunu sevenlerin izleyebileceği kıvamda olması.bol küfür , bol cinsel tema, üzerine de din ve propaganda eklenince tadından yenmez diyorsanız benden size paketli gıdalar ile mutluluklar dilemek düşer...benim gibi paketli gıdalardan uzak durmayı yeğlemezsiniz umarım film sonrası.
arturo bandini
john fante'nin ilk romanı los angeles yolu'nun unutulmaz baş kahramanı.
"tanrım, artık bir ateist olduğum için beni bağışla, ama nietzsche'yi okudun mu? ne kitap! "
arturo bandini
virginia woolf
virginia woolf hakkında az bilinenler:
woolf, ablası vanessa bellin ressamlığına özenerek bir şövalede, yazılarına uzaklaşıp yakınlaşarak yazıyordu.
bir yaz, kuşların yunanca şakıdığına ve kral 7. edwardın yakındaki çalılıktan küfürler yağdırdığına inanarak delirmişti.
woolf daha 13 yaşındayken annesi julia öldüğünde şunları söylemişti: olabilecek en büyük felaket.
evlendikten sonra, ev işi becerilerini geliştirebileceğini düşünerek bir aşçılık okuluna yazılan woolf, en sonunda evlilik yüzüğünü pudingin içinde pişirmişti.
27 yaşında, seksten korktuğunu itiraf etti.
woolf, kendisiyle aynı roman tekniğini uygulayan james joycedan pek haz etmezdi. onun da içinde bulunduğu insanları, yer altı dünyasına ait ve yetenekten çok şöhrete değer veren bir grup insan olarak tanımlamıştı.
habeşistan prensi woolf! virginia woolf, 1906da ve 1910da istanbula uğramıştı. ikinci gelişinde, bloomsburyden dört yakın arkadaşı ve erkek kardeşi thoby ile birlikte birleşik krallık deniz kuvvetlerini, habeşistan prensleri olduklarına inandırmışlardı.
bir keresinde sigmund freud ile çay içmiş ve freud ona nergis çiçeği hediye etmişti.
küçük yaşlardayken kız kardeşi vanessaya tırnaklarını duvara sürterek işkence yapardı.
fotoğraf çekilmekten ve birinin ona dikkatle bakmasından hiç hoşlanmazdı.
daha 7 yaşındayken, kadınlar okula gönderilmediği için annesi ona latince, fransızca ve tarih öğretiyordu.
singer isminde dönemin lüks arabalarından birini çitlere çarptıktan sonra araba kullanmayı bırakmıştı.
woolf, yazı yazarken mor mürekkep kullanırdı.çocukken, düzgün cümleler kurmaya başlaması uzun zaman almıştı.
ilk intihar girişimini 22 yaşında pencereden atlayarak gerçekleştirmişti; fakat atladığı yer yüksek olmadığı için ölmemişti.
woolf, konuşmayı o kadar severdi ki bir keresinde aralıksız 48 saat konuştuğu olmuştu.
woolf, anoreksiya ile mücadele ediyordu.
bir kitabı yazmayı bitirince genellikle mutsuz olurdu.
dalgaları yazarken beethovenın son dörtlüsünü dinliyordu.
ilk makaleleri the guardianda yayınlanmıştı.
1941 yılının mart ayında cebine doldurduğu taşlarla kendini ouse nehrine bıraktı.
kış uykusu
karşımızdakini olduğu gibi görmeyip onu tanrılaştırmak, sonra da sanki böyle bir tanrı olabilirmiş de olmuyormuş diye ona kızmak.
kış uykusu, nuri bilge ceylan (2014)
the magnificent seven
western filmine yabancı olan ve olmayan herkesin ilgisine cevap verebilecek bir film olmuş.ben western müdavimlerinden olarak klişeleri yakalayıp nerede ne olacağını ve kimlerin öleceğini tahmin etmekte zorlanmadım.denzel washington ve ethan hawke'nin performanslarına diyecek yok ki filmi izleme sebeplerimden en asıllısıdır bu isimleri afişte görmek.7 adet gözü kara- deli - hapse atsan durmaz, at üstünde takladan korkmaz- yaman ve tehlikeli abiler- başka tehlikeli abilerle kapışıyor.emma cullen çok seksi değil mi? sen çiftçi eşisin üzme yazıktır atanı be kızım...
tehlikeli oyunlar
haklısınız albayım. fakat allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: nasıl? kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.
oğuz atay/tehlikeli oyunlar
arthur schopenhauer
gece ve gündüz , siyah ile beyaz gibidir. gün bize griyi verir. bazıları içinse pembedir. hayatın sırrına ermiş biri içinse, tüm günler renksizdir.
ahmed arif
ne alnımızda bir ayıp,
ne koltuk altında saklı haçımız.
biz bu halkı sevdik ve bu ülkeyi.
işte bağışlanmaz korkunç suçumuz.
victor hugo
sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık ! ölüm her şeyi yok edecek. ruhları sevmeyi deneyin.
dostoyevski
her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık.
yeraltından notlar
birinden soğumak için nedenler
bencil- yalancı - sadakatsiz ise exit yazısına doğru yerdeki kırmızı okları takip edebilir.
seni çok özledim diyen eski sevgili
eski sonuçta.eskicinin mahalle arasında dolaşıp eskiiiiiiiiiiiciiiyaaeeaağğ diye bağırmasından farkı yoktur benim için.
ayı sözlük itiraf
mutlu olmak nasıl birşey ? nasıl bir his? bilmiyorum.genel itibariyle mutsuzum.mutsuzluğu tanımlamak daha kolay geliyor bana.yüzün asık- gevşemeyen bir ağız- dişlerini her daim örten dudaklar.bu sadece fiziki anlatım- ruhun detayı 800 sayfaya da ulaşabilir.mutluluk ise hep dilimizde ama neye mutluluk deniyor bilmiyorum.sanırım ben reptilian ırkına karışıp evrene korku salıcam.pozitif degilim çünkü.ee negatifligin sonu da reptilian olmaksa evren korksun benden.belki evrene korku salarak aradığım mutluluğu bulurum.belki mutluluk reptilianlardadır.
hamari adhuki kahaani
125 dakikalik hint dramasi...uyari " aglatabilir " aşk'ın sinema perdesinde ve kitaplarda kaldığı günlerdeyiz.gerçek aşk'ı görmek ve hissetmek isteyenler bakabilir.derinden etkileyen bir tarafı var.ee tabi derinden etkilenme sebeplerinden başlıcası; emraan hashmi yani aarav ruparel rolüyle bizi sarsan bakışlara sahip adam.ne duygusal-ne içten-ne tutkulu.vidya balan ise tam bir hint kadını.hatta hatunu...filmi izlerken ister istemez aarav'ın o hoş bakışları eşliğin de sizde en az bir kere vasudha diye sesleniyorsunuz vidya balan'a.fotoğraf çekme mevzusu çok romantik geldi bana her ne kadar günümüzde sıradan hal alsa da filmin içinde hiç sırıtmıyor rahatsız etmiyor.hari karakteri obsesif aşıklardan.bencil - mantıksız - kendi için seven biri.buna aşık demek bile benim lügatımda yazmıyor.bu bir hastalık.asıl aşk aarav'ın sessiz-fedakar ve etkileyici aşkıdır.mahesh bhatt yazdı, mohit suri yönetti efendim.mahesh bhatt'ı nerden tanıyorsunuz bir kurcalayın derim :) mohit suri yine aashiqui 2 nin , ek villain'in , awarapan'in yönetmenliğini yapmıştı.referans filmleri en kaliteli filmlerden olunca hala izlememek için direnmemek lazım. ( konuyu yazasim gelmiyor supriz olsun)