bir din daha yollardım bakayım buna da inanan çıkıyor mu diye.
bir hastalık daha çıkarırdım tedavisiz bakayım buna da şifalı meyve buluyorlar mı diye.
bir kıta daha eklerdim dünyaya bakayım demokrasiyi paylaşıyorlar mı diye.
bir cins daha yaratırdım bakayım eşcinseller de onları ötekileştiriyor mu diye...
merkezi istanbul alırsak; sırtımızı da taksime verirsek; şehir dışından bir kaç günlüğüne gelen yazarları yedirip; içirip; istanbul'un taşı toprağı tozu dumanı kafasını karıştırma ekibidir, max girişte çiçek takar, narin kıyafetini düzeltir, dark şehrin anahtarını verir, hestia lojistik sağlar, jedi ve gil'i doyurur.
şimdi moraliniz bozulmasın sevgili yazarcanlar da kendi karizmasını geçiyorum bir de dünyalar tatlısı ve yakışıklısı sevgilisi var ki toptan kapatıp dükkanı gidelim yani o derece... hadi birbirine yakıştın, hadi uzlaştın da 250 metrelik mesafede de olsa günün özetiyle bu derece * anlaşmanın ve içtenliğini paylaşmanın alemi nedir yahu... evlenin vallahi ayrı ayrı çeyrek takacağım...
kendisinin yaşı daha küçük olduğundan florence nightingale olmak ile idealist olmayı karıştıran ama zamanla bunun geçeceğini bildiğimden ayakları yere bastığında ve diplomayı aldığında dükkanın duvarına çerçeveletip asacağı o ilk kazanılan paranın benden geleceğine söz verdiğim akıl küpüsü çalışkan yazar.
max blumla kendisini çok yakıştırdığımız , arkalarından yahu bunların çocukları olsa ahmedinejad atarıyla herkesi yerden yere vururdu iyi ki mümkün değil dediğimiz, dul kadınların kendisinin ekmeğine taş koyacağı korkusuyla saldırganlaşmayı görev bilmiş, dukan diyetime sponsor olmuş, yine naifliğiyle göz doldurmuş, orada barboros şansal dururken milletin kıyafetini yorumlamayı kendine görev bilmiş, bir kedinin tırnaklarıyla bir gecede kamyon tekerini tırmalayarak aşındıracağını sanacak kadar realist yazar...
korsan dvd alarak veya netten izlediği türk filmlerinin yönetmenlerine,telif hakkı geçmesin diye içine 5 tl koyduğu zarfı postalayan, van gogh'un kesip bir fahişeye verdiği kulağının parçasının inşaatta evinin duvarlarının içine konduğunu düşünen ve o kulağa hikayeler anlatan mevta ve zaman adlı kısa filmin yönetmeni ve illüstrasyon sanatçısı.
bu gece iksv salonda konser vermelerinden suratsız olacaklarını* peşin bildiğimiz için garipsemeden ulvi sanatlarına eşlik edip, dirty blue adlı güftelerini dillendirmeden gidecek gibi olsalar da sonradan sahneye çıkıp ne idüğü belirsiz harika bir parçayla gönlümüzü fethetmiştir. daha da gelmezler zaten diyip video çekimi yerine keyfimize baktığımız yakışıklı basçılı grup.
doktorlara yüzde beş indirim yaptığından; doktorlar zengin olmadan önce bu arabayı kullanırlar. çok yaygın olmasına rağmen iyi kullanıcılar arasında fransız teknolojisi, özellikle şanzuman kısmı kilometre arttığında sorun çıkardığı için tercih edilmez. *
annemizin ceket vatkasından meme yapmak , mermer sehpada kafa yarmak, asansörde fahrenheit ve brüt kokusuna boğulmak, bankanın verdiği kumbaradaki paraları günde 18 defa saymak, dandik tencerelerdeki dibi tutmuş pudingi kaşıklamak, misafirlikte uzatılan çikolatayı kibarca reddetme terbiyesi, kullanılmayan koltuk üstleri örtülü salondan anne evde yokken korkmak, akşam elma ve portakal soyup bıçağın ucundan yemek, kozalak toplayıp boyamak, yabancı dizilerde görüp ev köpeği için tutturup en fazla balık ya da muhabbet kuşu izni koparıp; o kuşa pis cimbom dedirtmeye çalışmak, keşke babam cosby olsa diye özenmek, semt pazarında annenin arabasını tutup kaybolmamaya çalışmak, hemen sofraya oturmak için ellerimi yıkadım diye, hemen uyumak için de diş fırçasını ıslatıp; dişlerimi fırçaladım diye yalan söylemek, yara bandını çok mühim ilaç sanıp karın ağrısı geçsin diye göbeğine yapıştırmak, kanayan dizlere daha tentürdiyot sürülmeden üfleyip bağırmak, evden çıkmadan mutlaka çişini yapmak, o zamanın matematik kitabı yazarı ahmet buhanın ölmesini istemek, akşam ezanından önce evde olmak, muzlu şampuanın tadına bakmak, pilavı ketçapla yemek, gece apartman yöneticisinden gizli kapıcıya inip kazana kömür at diye yalvarmak, yazın gelen kapıya yığılmış kömürlerden ufak bir parça alıp yere sek sek çizmek, tebeşir yutup ateş çıkarmak, casio saatlerle mahalle arkadaşlarının yaşlarını hesaplamak bu dönemin çocuklarına has hareketlerdir.
annemizin ceket vatkasından meme yapmak , mermer sehpada kafa yarmak, asansörde fahrenheit ve brüt kokusuna boğulmak, bankanın verdiği kumbaradaki paraları günde 18 defa saymak, dandik tencerelerdeki dibi tutmuş pudingi kaşıklamak, misafirlikte uzatılan çikolatayı kibarca reddetme terbiyesi, kullanılmayan koltuk üstleri örtülü salondan anne evde yokken korkmak, akşam elma ve portakal soyup bıçağın ucundan yemek, kozalak toplayıp boyamak, yabancı dizilerde görüp ev köpeği için tutturup en fazla balık ya da muhabbet kuşu izni koparıp; o kuşa pis cimbom dedirtmeye çalışmak, keşke babam cosby olsa diye özenmek, semt pazarında annenin arabasını tutup kaybolmamaya çalışmak, hemen sofraya oturmak için ellerimi yıkadım diye, hemen uyumak için de diş fırçasını ıslatıp; dişlerimi fırçaladım diye yalan söylemek, yara bandını çok mühim ilaç sanıp karın ağrısı geçsin diye göbeğine yapıştırmak, kanayan dizlere daha tentürdiyot sürülmeden üfleyip bağırmak, evden çıkmadan mutlaka çişini yapmak, o zamanın matematik kitabı yazarı ahmet buhanın ölmesini istemek, akşam ezanından önce evde olmak, muzlu şampuanın tadına bakmak, pilavı ketçapla yemek, gece apartman yöneticisinden gizli kapıcıya inip kazana kömür at diye yalvarmak, yazın gelen kapıya yığılmış kömürlerden ufak bir parça alıp yere sek sek çizmek, tebeşir yutup ateş çıkarmak, casio saatlerle mahalle arkadaşlarının yaşlarını hesaplamak bu dönemin çocuklarına has hareketlerdir.
okulda öğrendiğimiz, ışık hızının ses hızından yüksek olmasıdır. şimşek çaktığında önce ışığın gelmesi bize ardından gök gürültüsünün kopacağının habercisidir. peki bu günlük hayatımızda ne işimize yarar ki * sesimizi tek tek duyuramayacağımız zamanlarda.., mesela batmanı çağırırken; ya da bir zamanlar erbakan döneminde yaptığımız gibi zaman aşımından düşen sivas katliamına karşı çıkarken..her gece aynı saatte ışıklar açılıp kapatılarak yakında gökgürültüsü geleceğini haber verebilir; öğrendiklerimizi pratiğe dökebiliriz..
yıldırım şimşek'in sabırsızlıkla beklenen; sosyal mahallelerde kaybettiğimiz benliklerimizin bizden de gizli olarak ortaya çıkması kurgusuna dayalı; tüm lgbtt camiasınca birbirlerine hediye edebilecekleri başucu olasıca kitap.
sözlükteki ilk eksi oyumu kullanmış bulunuyorum. herkese hayırlı olsun. hemen çat diye veremedim gittim geldim okudum döndüm bir daha okudum iyi niyet bulamadım verdim napiim. artık ben de seri eksi veren ibneyim holley.