fatgalcga

Durum: 1905 - 0 - 0 - 0 - 05.10.2016 22:59

Puan: 27534 - Sözlük Kaşarı

11 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

dağlar dağlar.
  • /
  • 96

finding prince charming

sadece ''aşk'' arayan seksi iç mimarımızın mr right'ı olacak 13 yarışmacı belli olmuş.

2eb9b

britney spears

james corden'ın carpool karaoke'sinin son konuğu. it's britney, bitch!

sözlük yazarlarının hayat sloganları

''allah'ın verdiğini kuldan saklama.''

''yiğidin malı meydandadır.''

''if i worried what every bitch in new york was saying about me, i'd never leave the house.''

''if i had time to worry about every person who admired, imitated, or stalked me, i wouldn't have time to be my fabulous self.''

ve 2008'den beri-

türkiye'deki suriyeliler

birkaç ay önce yarım yamalak okuduğum, yanlış hatırlamıyorsam suriyeli eşcinseller ve buradaki ilişki dinamiklerine ilişkin şöyle bir yazı vardı. ilgililerine,

http://www.buzzfeed.com/katebubacz/the-s...

ayı sözlük itiraf

son 3-4 haftadır, ciwan'ın nick altındaki şuna gülüyorum:

''naaber kız sinsi? yılan belgeseli izliyordum da aklıma sen geldin.''

ciwan'ı birkaç zirveden üstünkörü bildiğimden tenzih ediyorum ama öyle böyle değil yani aklıma geldikçe katıla katıla gülüyorum. sanırım sinirlerim çok bozuk, bana bayağı bi gelmişler.

leviathan

hobbes'un, bir elinde kılıç diğer elinde asa olan levithan ile devleti ve devletin mutlak gücünü anlattığı metaforu/eseri. yanlış hatırlamıyorsam, toplum sözleşmesini destekler nitelikte kişilerin devlet mülkiyet vb haklardan ödün vermesini gerektiği ve devlet olgusunun gerekli olduğunu vurguluyordu.

mariano di vaio

kendisi (yanlış hatırlamıyorsam) lookbook'ta ilk çıkışını sağlamıştı; tarzı ve tipinden çok kendisine ün getiren börek kafası sayesinde. sonra instagram çağına geçilince popülaritesini orada da devam ettirdi, yoksa ahım şahım fashion bir bey olduğunu düşünmüyorum. bir adam gallagher değil, o da zac efron kırması saçlarıyla ünlü oldu da neyse.

(o zamanlar) gaydar'ına güvenen birisi olarak nasıl heteroseksüel olduğuna inanamasam da, düşündüğümüz kadar hetero bir arkadaşımız değil diyebilirim birkaç sene önceki türkiye ziyareti ve çekimde olanları duyduktan sonra. tabi kendisi hem çikolatayı hem vanilyayı seviyorsa kendisine ve hala devam eden börek saç stiline başarılar diliyorum.

aşık olunabilecek bir erkeğin özellikleri

matt bomer enter.

yüzeysel bir insan değilim ama öyle olduğu sürece hiçbir sorun yok, ben bir mevlana'ymışcasına onu her haliyle olduğu gibi kabullenebilirim. hatta matt bomergiller'den de olabilir hiç sorun yok.

hatırlamayanlar için (arkada bihter ziyagil-ölüyorum anlasana eşliğinde)

cüzdanda prezervatif taşımak

bu kadar anlam yüklenmesini anlamadığımdır. aktif seks hayatı olup-olmamasıyla da çok alakalı olduğunu düşünmüyorum. cüzdanında yara bandı taşıyan insanlar 3 günde bir kendini kesmiyor, sonuçta bir önlem ve baktığınızda ''keşke'' denmemesi gereken bir olay. her yerde ''korunmaktan'' bu kadar bahsedilirken dikkate almamak biraz saçma açıkcası.

kaldı ki, shameless'tan da hatırlanacağı üzere cüzdanında prezervatif taşımanın hatırı sayılır bir artı olduğu da fun fact olsun.

sevgilinin hornet'i silmesi

bunu ''sevgilinin kendi hornetini silmesi'' gibi algıladığımdan relationship goals diye haykıracaktım ki arada kaldım.

kimsenin herhangi bi şeyine bu denli karışması gerektiğini düşünmüyorum zira kimse kimsenin sahibi değil; anneniz-babanız bile değil ki size bir şeyi yapma-ma/kısıtlama getirsin 20+ bir insansanız o bile saçma bi durum. böyle olunca biraz ürkünç bi tablo çıkıyor ortaya. tabi şöyle de bir şey var: biriyle ilişkiye başlayacak kadar uyum-iletişim içerisindeyseniz(kaldı ki 3. günde sevgili olmadıysanız bir süre geçmiş, bir şeyler paylaşılıyordur), sonuçta diğerleriyle ilgilenmiyorsanız (öyle olunmalı) kişi app'leri kullanmamalı diye düşünüyorum, çünkü malum herkes günün sonunda ''sarılıp uyuyacak'' birisini arıyor ya. hem çikolataya hem vanilyaya sahip olamazsınız, ne yazık ki ilişkilerin çok sürmemesindeki en büyük sorunun da sürekli hep bir dışarıda birilerini arama-gözü olma olgusu olduğunu, bu maymun iştahlılık olduğunu düşünüyorum.

yazarın notu: 1,5 ay boyunca haftada 8-10 kere görüştüğüm, bayağı bayağı bi şeyler paylaştığım kişi de hornet kullanmazken yanımda hornet açıp milletle konuşmaya başlamıştı. 1,5 ayın sonunda da ortadan kayboldu, bu da öyle bir fun fact olsun.

suicide squad

henüz ülkemizde vizyona girmese de, yabancı basından gelen hemen hemen neredeyse tüm yorumlar filmin beklenenin çok altında-kötü olduğu yönünde. kadroya ve yayınlanan trailerlara bakıp ne kadar kötü olabilir denilse de, altında yatan sebep stüdyonun kararı olarak geçiyor. yayınlanan bohemian rhapsody trailer'ıyla herkesin ağzına açık bırakan film, stüdyonun mali/gişe korkusuyla çizilenin/izlediğimiz trailerların dışında kurgulanmış (anladığım kadarıyla) ve bu yüzden de kötü olduğu söylenmekte.

britney spears

birkaç hafta önce haberi ve kendisi duyulan make me'sinin klibi de çıkmıştır.



söylentiler aslında make me'nin başka bir klibi olduğu ancak ne olduysa son dakikada tamamen farklı sıfırdan bir klip çekildiği yönünde. kötü olmamış kanımca çünkü o michaellar, michael'ın arkadaşları, michaelgiller...allah allah!

ayrılık mesajı

tyler hoechlin

supergirl kadrosuna superman olarak katılmış eski alfa kurt. beacon hills seni özledi...

http://www.buzzfeed.com/whitneyjefferson...

anton yelchin

önce fright night'la dikkatimi çeken, sonrasında star trek'teki aksanını yediğim chekov'la kalbimde taht kuran aktör. only lovers left alive'da da ayrı bir başarılıydı. bu kadar gelecek vaad eden bir oyuncunun bu kadar abuk bir şekilde ölmesi üzücü. ailesi kazaya konu olan jip hakkında firmaya dava açmış.

hairography

özellikle 2000'li yıllarda zirve yapan, kadınların saçlarını bir o yana bir bu yana havaya savurmasıyla izleyici üzerindeki etkisini arttırmaya yönelik dans hareketi. buna en iyi örnek olarak pussycat dolls ve beyonce klipleri verilebilir. konuyla ilişkin glee’nin bir bölümü de bulunmakla birlikte, katıldığı her davette saçlarıyla dikkat çeken laverne cox nasıl yapıldığını açıklamış.

spice girls

geçenlerdeki wannabe’nin 20.yılı şerefine melanie b, geri ve emma bir video yayınlamış ve yollarına gem olarak devam edeceğini çıtlatmışlardır.

stranger things

tanıtımından beri heyecanla beklediğim, izleyinceyse beni arada bırakan yapım. kesinlikle kötü değil ama beklediğim kadar iyi de değil, yine de merakla bir çırpıda kendini izletiyor diyeceğim ama ilk 3 bölüm açıkcası bana epey sıkıcı geldi, ondan sonraki bölümleri epey beğendim diyebilirim. yoksa konusu ve müzikleri, 80ler havası şahane. kaldı ki gözlerini pörtlete pörtlete gezen winona ryder’a döktürmüş ama esas takdiri eleven hak ediyor, çocuk oyuncular arasında sanırım en iyisiydi (bi o abuk dustin’i sevemedim).

sahip olduğu stephen king vari havasına ek olarak, birçok yapıma göz kırpan sahneleri ile de konuşulmakta.

http://www.buzzfeed.com/abagg/stranger-t...

http://www.buzzfeed.com/danieldalton/goo...

ikinci sezon onayını da almış. ikinci sezonu daha çok bir devam filmi niteliğinde, birinci sezonda ucu açık bırakılan konular hakkında geri dönüşler, hikayenin derinliğinin artması ve birtakım yeni öge/karakterlerin eklenmesiyle karşımıza çıkacakmış.

crazy ex-girlfriend

başrolünde ve senaristliğinde rachel bloom'un olduğu, 2016 yılı müthiş müzikal komedi.

rebecca (bloom), kafayı işiyle bozmuş, başarılı-biraz da çatlak bir avukat(hanım kızımız demiyorum çünkü kendisi bayağı bi psycho). ilk ve tek aşkı 15 yaşında katıldığı yaz kampında tanıştığı josh iken, kamp sonu ayrılmalarıyla rebecca kendini durdurak demeden çalışmaya vermiş; önce harvard sonra da yale'den mezun olmuştur. 20li yaşlarının sonunda herkesin hayal ettiği bir hayatı yaşarken rebecca, bir gün işe giderken gördüğü reklamla ''en son ne zaman mutlu olduğunu'' sorgulamaya başlar. tam da o sırada josh'a denk gelir, josh ise ny'da tutunmayı başaramamış ve memleketine dönmektedir. bütün bunların bir işaret olduğuna inanan rebecca, anında(gerçekten) her şeyini toplayıp josh'ın peşine new west covina'ya taşınır ve olaylar gelişir.

gerçekten olaylar gelişir çünkü rebecca über dramatik, epey zeki ve bir o kadar da çatlaktır. rebecca her bölümde (öğreniyoruz ki josh'ın sevgilisi var) josh'a yakınlık kurmak için elinden geleni ardına koymuyor. bunu da her bölümde 3 tane birbirinden başarılı müzikal performans ile gerçekleştiriyor çoğu zaman.

örnek olarak, seksi hazırlanma şarkısı,




bir modern family gibi kahkahalara boğmasa da ilginç, sevimli bir çekiciliği var dizinin. kaldı ki, rachel bloom ve performansları parmak ısırtır cinsten. orta halli bir komedi dizisi arayanların beğenebileceği yapım 7,5 imdb puanına sahip ve 2.sezon onayını aldı önümüzdeki dönem için.

trailer-

scream queens

2.sezonda kadroya colton haynes, taylor lautner ve josh stamos katılmasıyla 20 eylül'de başlayacak dizi.

we're back, idiot hookers!
  • /
  • 96
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 1905

kanada

ilk başta master için gitmeyi düşünürken daha istanbul'da 1 derecede dünyanın kaç bucak olduğunu gördükten sonra değil içlik vs, kafaya ugg geçirsem bile hayatıma devam edemeyeceğimi tahmin ettiğim soğuklar ülkesi, adeta frozen - let it go. oysa ne güzel gölleri, ormanları, beyleri falan vardı...

kalıplaşmış yalanlar

(fikrim sorulduğunda) ya çok güzel, zaten senin beğenmen önemli, sen beğendiysen sorun yok

ayı sözlük yazarlarından iyi görünme taktikleri

klişe de olsa ' always dress like you're going to meet your worst enemy', yani her zaman en kötü düşmanına rastlayacakmış gibi giyinin. zira yaşayıp kanıtlandı 3-4 kere, en paspal halimle can düşmanlarımın arasından karışık saçlarım ve 2,5 gün uykusuzluk yüzünden kızaran gözlerle alnım açık başım dik yürümek zorunda kaldım

eğer bu mottoyu beğenmiyorsanız, ' dress everyday like you're going to get murdered in those clothes ' , yani her gün o kıyafetler içerisinde öldürülecekmişsiniz gibi giyiyin ki inanın bu böyle sizi hayata bağlayan, yaşama sevincinizi bir gıdım da olsa tetikleyen bir hareket, kimse çirkin gözüktüğü şeyler içerisinde ölmek istemez bence.

chris hemsworth

sokak ortasında esneme-gerilme yaparken görülmüş kendisi. hayatımda böyle güzel bir esneme hareketi görmedim, pilates lastiğin ebru şallı'n olayım chris!!!

joe manganiello

one tree hill ve spider man'deki roller ile öne çıksa da; esas ününü true blood'daki alcide karakterine ve magic mike'daki vücudunun bilimum santimetrekaresine borçlu olan yarı italyan yarı ermeni kökenli amerikalı aktör. ayrıca modern family'in sofia vergara'sı ile beraber.

kendisini unutmak mümkün değil ama hala hatırlamayanlar varsa,

aileye açılmak

twitter'da rastladığım 4 fotoğraflık bir öyküyü, ve siz sevgili sözlükçüler için olduğunca çevirdim. sanırım esasen bir tumblr postu, epey de gülümsetti beni.

bir anne, ev arkadaşıyla beraber yaşayan oğlunun evine yemeğe gider. yemek sırasında, anne oğlunun ev arkadaşının ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştir. oğlunun cinsel yönelimi hakkında şüpheli olan anne, iyi bir anne olarak doğru zaman gelince oğlunun kendisine açıklayacağını düşündüğünü için sesini çıkartmaz. ancak bu durum kendisini daha da meraklandırır. yemeğin devamında anne, oğlu ve ev arkadaşı arasındaki iletişimi, bakışmalarını izlerken dahası olup-olmadığını düşündü. annesinin bakışlarını hisseden oğlu ''aklından geçenleri biliyorum anne ve içini ferah tut, biz sadece ev arkadaşıyız ve dahası yok.'' der. bir hafta sonra, ev arkadaşı diğerine ''anne buraya geldiğinden beri gümüş servis tabağı/tepsi kayboldu, sence o almış olabilir mi?'' der. bunun üzerine oğul ''onun almadığına eminim ama yine de bi sorayım'' der ve mail atar annesine:

''merhaba anne,

sen aldın demiyorum, sen almadın da diyemiyorum ama durum o ki sen bizim eve yemeğe geldiğinden beri gümüş tepsi kayıp.

sevgiler -oğlun. ''

birkaç gün sonra oğul, annesinden yanıt alır:

''sevgili oğlum,

ev arkadaşınla yatıyorsun demiyorum ama ev arkadaşınla yatmıyorsun da demiyorum. seni sevdiğimi biliyorsun ve durum ne olursa olsun ki seni daha az önemsemem ama eğer ev arkadaşın yatağında yatıyor olsaydı gümüş tepsiyi yastığının altında bulurdu.

ikiniz ne zaman bana yemeğe geliyorsunuz?

sevgiler, annen.''

16 eylül 2014 lady gaga istanbul konseri

güzeldi. muazzam değil ama mükemmeldi. bunun en büyük sebebi de konsere gelen kitlenin hakikaten alakasızlığıydı.

gaga'nın o kusursuz sesi, performansı, içtenliği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile şov harikaydı; öyle ki set list'in dışına çıkıp you & i söyleyerek mest etti. bir an olsun eğlenip-eğlenmekten durmadı, durdurmadı. sahaiçindeydim, gitmeden önce diyordum ki ''herhalde tıklım tıkış, herkesin tek vücut olduğu bi şey olur'' ama öyle olmadı, çılgınlar gibi dans ettim. hele de bad romance'e sıra gelince kendimi kaybettim. en öndeki aşırı little monster arkadaşlar dışında öyle her şarkıya eşlik edilmediğini duyunca açıkcası benim bile moralim bozuldu, anca paparazzi, alejandro ve bad romance'te biraz tüm kalabalık da eşlik etti. bad romance zaten başlı başına efsaneydi (harajuku olaylarından hoşlanmasam bile), resmen 6 yıl beklediğime değdi diyebilirim.

sadece müzik değil, her ne kadar bir pazarlama stratejisi de olsa gaga gerçekten bir kez daha neden bu kadar benimsendiğini gösterdi. o iran'lı hayranını sahneye çıkartıp hepimizi kıskançlıktan çatlatırken ona sarılması, born this way söylemeleri... hangi şarkıda hatırlamıyorum ama o yaptığı ''farklı olmaktan korkmayın!'' konuşması ve ''bu gece buradaki gaylerin ellerini kaldırmalarını istiyorum, bu dünyada farklı olmak zordur ve ne olursa olsun tanrı sizi seviyor'' diyerek gönlümü bir kez daha fethetti. hani gerçekten, belki çok banal gelicek ama o an orada hissettiğim o kabul edilme, o huzur hissini, o samimiyeti anlatamam."tonight we celebrate acceptance, tolerance, and love" diyerek pride bayrağını daha da yükseğe kaldırmasını söyledi.

ölmeden önce yapılması gerekenler listesinden bir tanesini daha sildik, bir dahakine en önden bilet alıp gaga'yla karşılıklı dans etmek daha harika olur!

hornet kezbanlarından inciler

''ben vodafone gibi anı yaşatmayı, turkcell gibi hayata bağlatmayı ve avea gibi ohhh be dedirtmesini bilirim...''

doğru insanı beklemek

ilk başta bekleyenlerdendim, daha doğrusu ikinci sınıf bir romantik komedi tadında onun ''gelip'' beni bulmasını falan bekliyordum. ne bileyim insan az-çok hak ettiğini düşünüyor, kimler kimleri buluyor yani. baktım kimsenin geldiği yok, moralman tam gaz düşüşteyim ufak ufak, kendimce atılımlar yaptım ama değil erkeklere, insanlığa olan inancım sıfırın altına düştü. zaten ölsem ilk adımı atacak ya da birilerine yürüyecek biri değilim, kısa sürede doğru dürüst bir şey yaşamadan ilişkilerden falan her şeyden soğudum. hayır zaten insanlar nereden, nasıl tanışıyor da böyle aşık oluyor falan onu da bilmiyorum, ıskarta mı oldum acaba diye düşünmüyor değilim ara sıra.

hayaller :
vs gerçekler:


özetle -

çocukken hayal edilen tanrı şekli

sözlükteki hdp düşmanlığı

birazdan söyleyeceklerim için tahminen (yine) aforoz edileceğim ama çok "renkli" bir sözlük olmamız sebebiyle, konu hakkındaki fikrimi söyleme ihtiyacı duydum buradaki birçok birey gibi.

öncelikle, haftalardır troll diye eleştirdiğiniz yazarlar gibi karşıt demeyeyim ama aynı paydada olmayınca hemen bir şeyin "düşmanlık" diye adlandırılmasını ne bileyim, doğru bulmuyorum. birini kendinize düşman ilan etmeniz için gerçekten bir şeylere kast etmesi ve karşılıklı bir süregelen çekişme, baskı olması gerektiği kanaatindeyim. öyle ki, sözlükteki birçok birey de gayet hdp'yi destekliyor-ki bunda negatif bir şey görmüyorum çünkü herkesin istediği şekilde hareket etme hakkı var, ben kimim ki diğerlerini düzeltme ihtiyacına gireyim daha doğrusu, düzeltme doğru bir kelime değil ama diğerlerine kendi düşüncemi kabul ettirmeye çalışayım? nasıl güzellik göreceli bir kavramsa, iyi-kötü de belirli sınırları olsa da kendi içerisinde yine göreceli bir kavram benim gözümde. sonuçta (sözümona) burası özgür bir ülke, keza bu platform da.

siyasetten hoşlanan birisi değilim çünkü benim için başa kim çıkarsa çıksın aynı güç savaşından, açlık oyunlarından başka bir şey değil. evet, şu anki 12 yıldır süregelen durum gerçekten iyi değil ama keza bundan önce de(çok önce de) öyle belirli bir refah seviyesine ulaşmış bir ülke değildik. neyse, hayatım boyunca ırkçı bir insan olmadım keza kendimi de böyle görmüyorum çünkü ırk, aynı insanın ailesini seçememesi gibi kan yoluyla atanan bir bağdır. bununla ne kadar ilgili olacağınız sizin elinizde (kültürünüzü bilmek vs) olan bir şey. benim nezlimde insan ne olursa olsun insan olsun, karakteri düzgün olsundur.

sırf desteklemediğim için sanılanın aksine hdp'den nefret etmiyorum, ama hoşlandığımı da söyleyemem; bu konuda nötrüm. saygı duyuyorum ama benim değer yargılarıma veyahut doğrularıma oturmuyor, keza diğer hiçbir parti de böyle. böyle düşünmemin de birkaç sebebi var. ilk olarak, ırkın bir insanı saf bir şekilde tanımlayabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. (bilgim dahilinde) eğer osmanlı torunu değilseniz ya da türkmenistan kökenli değilseniz, teknik olarak kimse türk değil. aynı amerika'da italyanı, ispanyolu birçok farklılığın bulunması gibi ülkemizde de kürt,çerkes,macır,boşnak birçok koldan insan var. büyüdüğünüz ülkenin çerçevesinde, türk milletine mensup oluyorsun, ırkına değil-keza amerika'da doğup büyüyen anne-babası türk olan bir türk amerikan olarak adlandırılır mı? bence adlandırılamaz. insanların bu ırkçılık yüzünden dünya'nın her yerinde ne acılar çektiği aşikar, keza ülkemizde de öyle. bunu anlıyorum. benim bu konuda anlamadığım ve anlatamadığım, bir ülke içerisinde, özellikle de ırk ayrımı ile bir ayrıma gidilmesi. birçok devlet, çok uluslu yani a,b,c birçok ırktan insanı barındırıyor. böyle bir oluşumda, herkes kendi kültürü çerçevesinde bir şeyler gerçekleştirmek isterse, o zaman her şeyin çok farklı yönlere gidebileceğini düşünüyorum.

çerkesim, bu kültürle hayli içli dışlı, bilimciyle büyüdüm. benim de annemler yeri gelir evde çerkesce konuşur, paylaşımlar yapılır. benim yaptığım çıkarımla, o zaman haydi çerkes'i de laz'ı da macır'ı da hepimiz bir kendi içimizde içselleşmeye gidelim. türkiye gibi "medeniyetler beşiği" diye anılan ülkede bu kadar farklı insanın olması çok normal bir şey. insanların haklı olarak hakkını arama ihtiyacını anlıyorum ama o zaman iş bir süre sonra yine, daha da beter bir bölünmeye yol açacağı kanaatindeyim. o zaman biz de hakkımızı talep edelim, x'de etsin y'de böyle gider.

yazdıklarım da aksi anlaşabilecek olsa da, gerçekten kendimi turancı, milliyetçi biri olarak görmüyorum. sadece dediğim gibi, türkiye gibi her devlet altında birçok farklı milleti barındırıyor ve bence bu devletin bir kurum olması gereğinden olağan bi yapı.

ikinci olarak, sırf kürt/gay ya da herhangi bir azıklıktasın diye ille de "hdp benim partim hörörörö" dümdüz gitmeni anlamlandıramıyorum. evet, diğer partiler de baktın mı hiçbiri ne benim ne senin tamamen düşüncelerini, ideallerini karşılamıyordur ama zaten işte olay burada ortaya çıkıyor, kendini bir şeye ait hissetme zorunluluğu. evet, vatandaş olarak senin mecliste, ülke yönetiminde söz sahibi olman en doğal hakkın ve kendine-en yakın diyelim-partiyi destekleyerek bunu onlar üzerinden yapıyorsun diyelim, ama gerçekte o adam seni ne kadar temsil ediyor? toplumun geneliyle birlikte senin iraden, senin ideallerin orada ne denli hayata geçiyor? bu zamana kadar hiçbir milletvekilinin toplumun birebir aynası olduğunu göremedim (hatalıysam seve seve öğrenmeye açığım). eğer hdp öncelikli olarak lgbtileri savunsa, gerçekten sözlükteki bu denli yoğunluğu anlayabilir, bizzat destekler ve önlerinde şapkamı çıkartabilirdim ki ancak "halkların, azınlıkların" hakkını savunma adı altında biz yine ikinci, hatta üçüncü plandayız. değil hdp hiçbir parti bence en az önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde(ki kimse bu kadar beklememeli) seni sevdiğin adamla evlendirebilecek, seni anayasada ve hukukta, gerçek hayatta herkesle aynı seviyeye koyacak, öyle erkek arkadaşınla beyaz çitli ev ve 3 çocuk gibi toz pembe hayallerini gerçek kılmayacak. sözde özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyle bir kabullenme ortamı yok, avrupa'nın da biraz daha iyi olduğu söylenebilir. o yüzden "hdp'ye oy vermeyen eşcinsel" dışlaması, kötülemesini doğru bulamıyorum.

üçüncü olarak, bunların hepsi bir yana, bir bebek katilini öncü edinen bir oluşumu ben kabul edemem, hayatım boyunca da edebileceğimi sanmıyorum. her ne kadar hakkında çıkan şeylere rağmen demirtaş'ın birçok söylemini, politikacılığını bir yere kadar doğru, beğenilir bulsam da "apo'nun heykelini dikeceğiz"den sonra bende film koptu. evet, barajı geçmelerini, iktidara karşı olmalarını gerçekten takdir ediyorum ama özgürlük kisvesi altında köyleri tarayan, nicelerini katleden, terör örgütünün başıyla ilişik olan bir yapılanmayı ben kabul edemiyorum ne yazık ki. eğer öcalan ile bu bağ olmasa, barış sağlanması yolunda etkisi azalan pkk'ya rağmen hdp'yi gerçekten anlayabilir ve kabul edebilirdim bir yere kadar sözlük. ama edemiyorum. aklıma çocukken o dönen haberler, üst üste kadın cesetleri, kucağında bebeğiyle anne ve duvarda apo, pkk yazıları geliyor. diyeceksiniz ki, kürtler'in canı yanmadı mı? yandı, hem de allah bilir nasıl , hele de şu son birkaç senede, ama cana karşı can alarak özgürlük kazanılmaz, adalet sağlanmaz benim düşüncem. doğru demek bana düşmeyebilir ama en azından makul değil bu olanlar.evet geçmiş geçmişte kaldı, önemli olan geleceğin neler getireceğidir ama benim gözümde geleceği şekillendiren de geçmişteki etkilerin tepkisidir.

eğer bıkmayıp, sonuna kadar okuduysanız ve kendimce bakış açımı bir nebze de olsa anlatabildiysem; düşünceniz ne olursa olsun yine de teşekkürler.

breaking bad

hemen hemen birçok yabancı diziyi izlediğim halde bir turlu isinamadigim ve herkesin bu kadar bayılmasının da biraz abartı olduğunu düşündüğüm dizi...

geçmişe dair silmeye kıyamadığınız fotoğraflar

arkadaşlık anlamında, biriyle gerçekten bitmişse hiç tereddüt etmeden sildiğim, benim için önemsiz olan bir konudur, çünkü o resim artık geçmişte kalmıştır ve her bakışta o zamanları hatırlayıp iç çekmek-hatırlamak bana geçmişe takılmak gibi geliyor. hele de o kişi bu durumda suçlu olan ise.

eğer resimde çok iyi çıktığımı düşünüyorsam resmin kendim olan bölümünü kesip ayırma bencilliğini de yapmışlığım vardır...

tinder

yaşadığım onca başarısız date sonrası geçen sene bu zamanlar son çare ''bi de burayı deneyeyim'' derken pek de bir şey yaşamayıp; son 3 ayda beni allak bullak eden arkadaşla tanıştığım mecra olmasından da yeri bende ayrı. canımsın tinder. her açtığımda '' it's going down, i'm yelling tindeeeeeer'' diye bağırasım geliyor bir ke$ha'ymışcasına. kendimi ne zannediyorsam.

bu arada algoritmasında mı neyindeyse bi sorun olduğunu düşünüyorum zira %100 masc, saglamtip, gaybro bir errrkek olmama rağmen karşıma bazen kadınlar, hetero hetero abiler falan çıkıyor bir kendimi sorgulamama neden oluyor. gereğinin yapılmasını rica ediyorum yetkililerden.

aldatıldıktan sonra intikam alma yolları

benim aklımda tonla şey var ama mesela çok da iyi bir film olmasa da the other woman'ı izleyin, belirli kısımlarını uygulayın. mesela şampuanına tüy dökücü eklemek ya da içeceğine östrojen katarak göğüslerinin büyümesini sağlamak, veyahut her ne kadar bayat bir yöntem de olsa yemeğine müshil katmak gibi gibi. tatmin edici olabilir. demokrasilerde çareler tükenmez!
Henüz takip ettiği biri yok.