fiddy

Durum: 387 - 0 - 0 - 0 - 07.02.2013 22:38

Puan: 7522 - Sözlük Kezbanı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

-
  • /
  • 20

avatar

the last airbender ve legend of korra şeklinde iki versiyonu bulunan, en sevdiğim animelerden biridir avatar.

gilmore girls

başrollerinde lauren graham ve alexis bledel'in yer aldığı, 2000 yılında çekilmeye başlayıp 7 sezon süren, çok yakın bir anne kız ilişkileri olan lorelai ve rory gilmore'un stars hollow'da geçen hayatlarını konu alan bir amerikan dizisidir. amy sherman-palladino tarafından yaratılmıştır.

açık ve net bir şekilde söyleyebilirim ki, bu dizi bugün olduğum insan olmamı sağladı. 7 yaşındayken izlemeye başladım, ve 14 yaşımdayken dizi sona erdi. dizinin ana karakterleri sürekli olarak yazarlara, şairlere, müzisyenlere, filmlere, aktörlere vs vs pop kültür referansları veriyordu, ilk başta hiçbirini anlamıyordum tabii ki doğal olarak, 3. bölümden sonra verilen ve anlamadığım her referansı bir yere yazmaya başladım, daha sonra da araştırıyordum onları. bu şekilde yüzlerce yeni müzisyen, film, kitap, yazar, şair, şiir keşfettim ve sanırım aşırı kahve bağımlılığımın temelinde de bu dizi yatıyor olabilir.

seviyorum yani, öyle böyle değil, çok seviyorum.

how it ends

andrea gibson'ın devotchka'nın aynı adlı parçasına ithafen yazdığı şiirin adıdır aynı zamanda how it ends.

http://ayisozluk.com/lnk/andrea

bu şiirin en güzel tarafı, şiirin başında belirtilen geçen zamanın gerçek olması, andrea şiiri her okuyacağında zamanı gerçek güne uygun olarak değiştiriyor ve romantizmi beni eritecek düzeyde.

şiirin en sevdiğim kısmı:

you will never lose me to the wind
you are the lightning that made me fill my chest with candles
you are the thunder clapping for the poem that nobody else wants to hear
you are an icicle’s tear watering a tulip on the first day of spring
you melt me alive
you kiss me as deep as my roots will reach
and i want nothing more than to be an eyelash fallen on your cheek
then being collected by your fingers
and held like a wish
i promise
that whatever i do
i will always try my best
to come true *

how it ends

little miss sunshine filminin soundtrackinde yer alan, devotchka 'nın içimi eriten parçası.

sözleri:

hold your grandmother's bible to your breast.
gonna put it to the test.
you want it to be blessed.
and in your heart,
you know it to be true,
you know what you gotta do.
they all depend on you.
and you already know.
yeah, you already know how this will end.

there is no escape,
from the slave-catchers' songs.
for all of the loved ones gone.
forever's not so long.
and in your soul,
they poked a million holes.
but you never lettem show.
c'mon it's time to go.

and
you
already know.
yeah, you already know
how this will end.

now you've seen his face.
and you know that there's a place,
in the sun,
for all that you've done,
for you and your children.
no longer shall you need.
you always wanted to believe,
just ask and you'll receive,
beyond your wildest dreams.

and
you
already know.
yeah, you already know
how this will end.

you already know (you already know)
you already know (you already know)
you already love will end.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

devotchka - how it ends

dile kondom takmak

the smiths

babam sayesinde keşfettiğim gruptur.

babamla olan ilişkim pek derin değildir, en büyük ortak yanımız ve en iyi anlaştığımız konu her zaman müzik olmuştur. tıp kazanmamı iplemeyen adam, piyanoda 1 dakikalık kıytırık bir parçayı çalınca gururdan patlayacak gibi olur. ben küçükken beni yanına oturtup favori gruplarını/albümlerini dinletirdi, çok geniş bir koleksiyonu var. en sık dinlettiği gruplardan biri the smiths'di, özellikle this charming man parçasına bayılır, tekrar tekrar çalardı. aradan yıllar geçmesine, ben eşşek kadar olmama rağmen, hala babamla en güzel anılarım müzikle ilgili olan anılarımdır, the smiths'i her dinlediğimde aklımdan geçen ilk o olur.

fransızca

seksi, inanılmaz seksi bir lisan. en basit cümlesinin telaffuzu bile sevişirmiş gibi geliyor insanın kulağına.

ingiltere'de geçirdiğim yazda fransız bir kızla tanışmıştım, nasıl güzeldi, nasıl tatlıydı, bir de ne zaman bana fransızca bi'şeyler söylese içim erirdi, o zamanlar memlekette beni bekleyen bir sevgilim olduğu için hiçbir şey yapmamıştım ama, hala düşündüğümde içim bir hoş olur.

millionaire

millionaire

kelis'in andre 3000'le söylediği muhteşem parçadır, hayatımın fon müziklerinden biridir, tam bir sabah şarkısıdır ve sabahında bunu dinlediğim günlerim güzel geçer.


i said, her from the city so her, gotta be witty, witty
she said, him from the country so him, gotta be funky funky

momma i'm a millionaire, but i feel like a bum,
momma i'm a millionaire, but i feel like the only one.

i woke up early this morning, i don't think y'all heard me
i woke up early this morning, i don't think y'all heard me
i woke up early this morning, i don't think y'all heard me
i woke up early this morning, but i still ain't seen the sun

poppa i'm a millionaire, but sax fifth ave don't sell affection
poppa i'm a millionaire, but i ain't moving in the right direction
something ain't right, i know

i am rich, he is rich, she is rich, we is rich, oh,
i am rich, he is rich, she is rich, we is rich
i am rich, he is rich, she is rich, we is rich, oh,
i am rich, he is rich, she is rich, we is rich

where there is cheese there are rats,
wherever there are rats there are cats,
wherever there are cats there are dogs
if you got the dogs, you got bitches
bitches always out to put their paws on your riches
if you got riches, you got glitches
if you got glitches in your life computer
turn it off and then reboot her
now you back on
can't just put the cap on the old bottle once you pop it that'll spoil it
go on and drink it and enjoy your pop

mama i'm a millionaire

what's a girl to do when she just has dimes no time just play
what's a girl to do instead of me it's you who'll be true
what's a girl to do in a world of greed but kneel and pray
what's a girl to do when she's lost her long time friends, that's life

papa i'm feeling sad, like a million bucks

kelis

33 yaşında, amerikalı, özellikle milkshake parçasıyla adını duyurmuş, fakat benim gönlümdeki tahtını andre 3000'le söylediği millionaire parçasıyla kurmuş olan müzisyen kadın. *

trick me ve bounce da güzel parçalarındandır.

1.5 sene kadar önce konserine gitmiştim, sahne performansı da çok iyiydi, inanılmaz dans edebiliyor ve sesi muhteşem.

ayı sözlük yazarlarının hayat fonunda çalan şarkılar

kelis - millionaire,
bloc party - the prayer,
elvis costello - she,
michael jackson - you rock my world,
radiohead - jigsaw falling into place,
muse - glorious,
placebo - sleeping with ghosts... *

eski sevgiliye sözler

kelimeler çok şey ifade etmiyor, biliyorum ama, özür dilerim.

çıplak uyumak

kendi evime çıktığımdan beri neredeyse her gece gerçekleştirdiğim eylemdir, çok keyiflidir, çok rahattır. bir süre sonra rahatlığa alışınca evin içinde de böyle gezinmeye başlarsınız, sonra kapı çalınca panik içinde bir giyinme faslı yaşanabilir. *

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

redd - prensesin uykusuyum




"uykusuz, rüyasız, bana gelince hayat neden masalsız?"

sevişirken dinlenecek şarkılar

bonobo - silver
jeff beck ft. imogen heap - dirty mind
moonbotica ft. iamx - pretty little angel
bitter:sweet - drink you sober

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

fuckpony - i'm burning inside

nora

turkmsic'te üreme sağlığı ve aids alt komitesinin ulusal başkanına verilen sıfattır.

aynı zamanda yeni bir yazarımızmış, hoşgeldi.

ayı sözlük yazarlarının okul numaraları

ilkokul = 110
ortaokul/lise = 57
üniversite= 2011111222

dövme

bağımlılık yapıyor, ciddi anlamda bağımlılık yapıyor. dördüncü dövmemi geçen gün yaptırdım, dövmeler arasında geçen süre gittikçe azalıyor, çok yakında her yerim dolacak gibi bir hisse kapılmaktayım.

pişman değilim ama, seviyorum.
  • /
  • 20
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 387

hobisi gizli pasiflik olan heteroseksüel

benim yakın bir hetero arkadaşımla konuşmuştuk bunu, kendisi anal uyaranlardan zevk aldığını kabul ediyor, kız arkadaşlarıyla da çeşitli deneyimleri olmuş * henüz denememiş ama sevgilisine strap-onla pasif olabilirmiş dedi mesela, ama bu adam hetero yani. ben özellikle konuştum, beni de biliyor, açık görüşlü de bir arkadaş, gizlemezdi yani benden eğer eşcinsel olsaydı. sorduğumda söylediği şey:

"bana erkekler çekici gelmiyor, kadınlar beni tahrik ediyor, öyle erkekliği göt deliğiyle bağdaştıranlardan da değilim, zevk alacağım bir şeyse niye yapmayayım?" dedi bana, ki haklı. *

böyle de bir versiyonu var yani bunun.

lykke li

kleerup'la ortak çalışması olan until we bleed parçasına ölürüm!

(bkz: ben bunu yerim dediğiniz şey)

kıbrıs

memleketim. oradayken rahat edemediğim, orada değilken özlediğim, akdeniz'in 3. büyük adası.

fahiş fiyatlardan bahsedilmiş, haklısınız çok pahalı kıbrıs'taki fiyatlar, bunun sebebi de ticaret yapabildiğimiz tek yer olan tc'nin %50 gümrük vergisi alması. gazetelerde, dergilerde falan görmüşsünüzdür, kktc fiyatı neredeyse 2 kat daha pahalı her şeyin.

ingiliz hayranlığı konusuna gelince, böyle bir durum yok. varolan durum şu: kıbrıs'taki savaş ve politik belirsizlik sebebiyle yüzbinlerce kıbrıslı ingiltere'ye göç etti, kıbrıs'ta yaşayan kıbrıslı türk sayısı, ingiltere'de yaşayan kıbrıslı türk sayısından daha az. yurtdışında yaşayan bu insanların çoğu, gayet anlaşılabilir bir şekilde, bir süre sonra memleketlerine dönmek istediler, 20-30 sene ingiltere'de yaşadıktan sonra ister istemez ingiliz kültüründen alışkanlıklar kalıyor.
kıbrıs'taki eğitim sistemi zamanında ingilizlerin kıbrıslı rum ve türk öğrenciler için ortak olarak hazırladığı eğitim sistemiydi, kktc'nin en iyi okulları türk maarif kolejleri (eski adıyla, ingiliz koleji), 100% ingilizce eğitim veriliyor bu okullarda, üniversite başarı oranı da inanılmaz yüksek. doğal olarak, pek çok genç bu okulları kazanmak için çabalıyor ve ingiliz sisteminde eğitiliyor. ben öss öğrencisiydim, lisenin son 2 yılında farklı şekilde ders almaya başladım ve açıkça söyleyebilirim ki türkiye'nin sisteminden en az 4 kat daha iyiydi o sistem.
ada ingiliz sömürgesiyken ingilizler buraya kendi sistemlerini oturtmak için bayağı uğraşmışlar, hala daha devlet okulları dahil tüm okullarda 1. sınıftan itibaren ingilizce dersi veriliyor, turizm açısından da önemli bir yer olunca, aşağı yukarı herkes rahatça ingilizce konuşabiliyor.
bu tarz sebeplerden ingiliz kültürünün etkileri görülüyor kıbrıs'ta (trafik de soldan mesela) fakat bu hayranlıktan değil, yerleşmiş ve mantıklı sistemler olduğu için.

ayrıca, yavru vatan tanımını sevmiyorum, sevmeyeceğim.

kendisine ibne diyen gay

kelimeleri sahiplenmekle alakalı bir durum bu. sonuçta "homo" kelimesi de, "gay" kelimesi de, "eşcinsel" kelimesi de hakaret olarak, aşağılama amaçlı kullanılıyor. "ibne" kelimesi de bunlardan farklı değil, zaten aynı anlamda*.

eğer biz bu kelimeleri sahiplenirsek, kelimenin oluşturduğu etkiyi hafifletebiliriz.

kullanılış şeklinden dolayı "kötü kelime" olarak düşünüyor insanlar, gay ve homo'dan farkı yok bence, insanların algısında bitiyor olay.


benzer bir durum için (bkz: kadın denilmesini hakaret olarak alan kadın modeli)

iz bırakan kitap cümleleri

"one day i will find the right words, and they will be simple." * demiş jack kerouac dharma bums * kitabında.

benim için dövmesini yaptırmayı düşündürecek kadar değeri olan bir sözdür.

eşcinsel olduğunu belirtmenin yolları

mekana beğendiğim bir kadın girince jim carrey'in maske filminde yaptığı gibi gözlerimi yuvalarından çıkarıp, dilimi yerlere serip, kurt gibi uluyorum, anlamayan kalmıyor.

görsel için bakınız:

cennetin ırmakları

ceyl'an ertem'in ütopyalar güzeldir albümün 5. parçasıdır. "mabel'in şarkısı" olarak da geçer. albümdeki en sevdiğim şarkıdır.

bir hayatın tükürüldüğü yerde,
aktı şol cennetin ırmakları
bir bezden gördüm ben orda
ahla boyalıydı tırnakları

gözlerinde uykusuz masallar
dizlerinde hala kendi çocukluğunu sallar

ah beyim yapma dur, bir kızım var benim
aslında doğmadı henüz, ama kalbimi emer
beyim dur biraz, nerde benim düş payım
gönlüme geçmez liran, biraz izin ver unutayım

bir rüyanın büküldüğü yerde
yosun tuttu oyunun yorgun taşları
kapkara sürgüler çekildi sonra
çatıldı cennetin o şen körpe gül kaşları

gözlerinde uykusuz masallar
dizlerinde hala kendi çocukluğunu sallar

ah beyim yapma dur, bir kızım var benim
aslında doğmadı henüz, ama kalbimi emer
beyim dur biraz, nerde benim düş payım
gönlüme geçmez liran, biraz izin ver unutayım

beyim yapma dur, bir kızım var benim
aslında doğmadı, ama kalbimi emer
beyim dur biraz, nerde benim düş payım
gönlüme geçmez liran, biraz izin ver unutayım

kadın kadına seks

çok iyidir, güzeldir, dünyada daha çok olması gereken şeylerden biridir kesinlikle.

mitlerin aksine, "yapay bir girme çıkma" o kadar yaygın değildir, hatta oran olarak gayet azdır. penisimiz olmasa da çok şükür ellerimiz, bellerimiz, kollarımız, bacaklarımız mevcuttur, ve cinsellik - kadın erkek ayrımı olmadan - sadece tek bir organ temelli olmamalıdır zaten.

uzun tırnaklı lezbiyen olmaz, olmamalı, olmasın. travmatik deneyimlerim oldu.

oyuncak kullanmayı ben şahsen tercih etmem, fakat benim de bir strap-on'um var, adı recep, kendisi bir süredir dolabımda duruyor, fazla aksiyon görmedi. böyle "aksesuar" kullanan kadınlar tabii ki vardır, benim de arada bir canım çeker yani, ama bu tamamen roleplay şeklinde olur, en azından benim için. "yapay penis kullanacağına gerçeğini alsana işte!" diyen her adamı "benim yapay penisim 23cm ve ereksiyon problemi yok" diyerek itinayla morartıyorum. ayrıca, önemli olan genital organlar değil sadece.

en büyük bir diğer sıkıntı, lezbiyenlerdeki aktif - pasif dinamiğinin anlatılmasıdır. ben de bu konuda çok yardımcı olamayacağım.

lezbiyen pornosu izleyemeyen lezbiyen

lezbiyen pornosu genelde hetero erkeklere yönelik yapıldığı için, sahte göğüslü, kırmızı stiletto giyen, silikonlu dudaklı, uzun tırkanlı kadınlar yer alıyor çoğu zaman, izleyemiyorum midem kaldırmıyor.

ayrıca uzun tırnaklı lezbiyen olmaz arkadaşım! olmaz yani! * ağrıyor yahu! *

bir de malum, sürekli araya katılan erkekler oluyor. *

düzgün lezbiyen pornosu nadirdir, ve hepsi ücretlidir. * suicide girls tavsiye edilir.

kürk mantolu madonna

kitap okumayı çok seven, 3 yaşından beri sayısız kitap okumuş olan biri olsam da, türk yazarlara 13-14 yaşlarımda geçiş yaptım. bu kitabı bana çok sevdiğim bir arkadaşım önerdi, okudum ve aşık oldum. sabahattin ali'yle tanışmam, türk edebiyatı'yla tanışmam oldu aynı zamanda.

konusu da, dili de, anlatımı da ayrı güzeldir. benim gibi alıntı koleksiyonu yapanlar için müthiş bir hazinedir aynı zamanda, şiddetle tavsiye edilir.

"bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? fakat hep böyle değil midir? birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?"

homofobik homoseksüel

kendileri de gayet eşcinsel * * * * * olmalarına rağmen, eşcinsel insanlar arasında sınıf ayrımı yapıp, kendileri kadar "üst seviyede" olduğunu düşünmedikleri kişileri (bkz: elit gay) küçümseyen kimselerdir.

günlük hayatta en çok gördüğüm, kendileri dışardan anlaşılmayacak kadar maskülen olan eşcinsel erkeklerin, daha feminen olanlara bu şekilde davranmalarıdır.

+ lan bu x de tam bir puşt.
- abi ne diyorsun, sen de eşcinselsin işte.
+ ben eşcinselim oğlum ama puşt değilim.

şahsen duyduğum bir konuşmadır kendisi.

bu gibi insanların hızlıca nesilleri tükenmelidir, zira heteroseksüellerden gelen baskılara bir de homoseksüellerden gelen baskılar eklenince olay biraz sıkıntılı oluyor.

mortal kombatta hangi karakter

scorpion, kesinlikle scorpion, ama sub-zero'yu da severdim.

diş hekimi

lisedeyken tıp isteyen pek çok gencin mottosu "tıp olmazsa diş yazarım"dır, bu sebepten ötürü asıl isteği hekim olmakken dişçi * olan pek çok kişi "dişçi değil, diş hekimi!" şeklinde düzeltmeler yaparak, "tüm derslerimiz aynı zaten, bir de bizde el becerisi çok önemli" diyerek kendilerini iyi hissetmeye çalışır. tıpçılar ise kendilerini onlardan üstün hissettiği için * onları küçümser.

tıpçılar ve dişçiler arasında gerek üniversite süresince, gerek iş hayatında bu gerilim sürer. tabi ki herkes böyle yaklaşmaz, fakat her tıpçı ve her dişçi bunun bilincindedir.

büyük hastanelerde dişçileri kimse adam yerine koymaz çünkü hastanelerde inanılmaz bir hiyerarşi mevcuttur, ve bu düzende dişçiler gerçek hekimler olmadığı için en altlarda yer alır, en üstlerde ise cerrahlar bulunmaktadır.


edit: bir tıpçı olarak dişçilerle bir alıp veremediğim yok, pek çok diş öğrencisi arkadaşım var ve onların işi de gerçekten zor, bir yere kadar eğitim yakın olsa da 2. sınıftan itibaren yollar ayrılıyor ve farklılaşıyor, hekim değiller ve öyle olduğunu iddia edenler beni geriyor.

ekonomi üniversitesi

aynı özellikte bir diğeri için (bkz: yakın doğu üniversitesi)



edit: lisede eşit ağırlık öğrencisi olan, benim şahsen tanıdığım gerizekalı adamın biri şu an tıp 3. sınıf ise, ben o okula okul demem. şu an ydü diploması sahibi olan, veya sahibi olacak olan en az 100 moron örnek verebilirim, hangi ydü öğrencisi yazdığıma alındı bilmiyorum ama kader kahpe kader, okulun hali bu.

dipnot: okulun sahibini şahsen tanıyorum, eski sevgilim de orada çalışıyor, parayı vereni okula kabul ediyorlar (özellikle yabancı öğrencileri) ve para ödendiği sürece o diploma alınıyor.

kendisine ibne diyen gay

kelimeleri sahiplenmekle alakalı bir durum bu. sonuçta "homo" kelimesi de, "gay" kelimesi de, "eşcinsel" kelimesi de hakaret olarak, aşağılama amaçlı kullanılıyor. "ibne" kelimesi de bunlardan farklı değil, zaten aynı anlamda*.

eğer biz bu kelimeleri sahiplenirsek, kelimenin oluşturduğu etkiyi hafifletebiliriz.

kullanılış şeklinden dolayı "kötü kelime" olarak düşünüyor insanlar, gay ve homo'dan farkı yok bence, insanların algısında bitiyor olay.


benzer bir durum için (bkz: kadın denilmesini hakaret olarak alan kadın modeli)
Henüz takip ettiği biri yok.