benim için"seninle hiçbir şey yaşamak istemiyorum."dur. çok ağır gelmişti zamanında. "hiçbir şey"e dikkat! öyle insanca, arkadaşça bir iletişimi bile layık görmemişti. hala ana haber bültenlerinde ölüm haberini duymayı umuyorum.
aptallarla arkadaşlık etmem, babam dahil kimseye %100 güvenmem, misafirime iş yaptırmam, kimseyi aşağılamam, kimsenin özel hayatına karışmam, kimseyi de özel hayatıma karıştırmam! herkes işine baksın!
ankara'nın ünlü halk oyunudur. düğünlerin, nişanların, kutlamaların da vazgeçilmezidir aynı zamanda. adını ankara'da yaşamış,padişaha rakkaslık yapmış işveli, güzel bir kadın olan hüda'dan almıştır. ankaralı olan olmayan herkes kendince oynar fidaydayı-hüdayda olarak da bilinir- ama göründüğü kadar kolay olmayan, her dans gibi bir disiplin ve hüner isteyen, yalnız ağır abilerin, kıvırmadan oynadığı kıvrak oyundur. izlemesi bile keyifli, oynamak nasıl olur bilmiyorum. erbaplarından izleyin:
raj kapoor'un hem yönetmenliğini yaptığı hem de başrolünde oynadığı 1951 yapımı hint filmi. filmde zengin kız (rita) ve fakir erkeğin (raj) yaşadığı aşk konu edilse de ana teması "soylunun oğlu soylu, hırsızın oğlu hırsız olur" inancına sahip olan hakimin (raghunath) kendini sorgulamasıdır. filmde esas kızı (rita) nargis canlandırmıştır.
rahmetli dayım sinemada çalışırdı ve bana avare'nin bir afişiyle film müziklerinin olduğu bir kaset hediye etmişti. o zamanlar kasetler vardı internet, youtube, film siteleri, korsan cd satanlar yoktu. filmi izlemek zordu yani. vhs kasetler bile çok yaygın değildi. bak bak tevellüt nerelere dayanıyor! filmi izlemek için yanıp tutuşuyorum ama mümkün değil. filmin şarkılarını ezberledim- bütün dünya ezberledi sanırım gösterime girdiği yıllarda çünkü en az film kadar sükse yapmış şarkılar - afişe bakıp filmi hayal etmeye çalışıyorum. iki üç yıl sonra trt bir güzellik yapıp bir bayram akşamı filmi yayımladı. bir heyecan oturduk televizyonun başına. filmin birçok açıdan hollywood filmlerinden esinlendiği bir gerçek. yerel renkler ister istemez kullanılmış ama zengin insanların eğlence ve lüks merakını dışa vurumları tam bir batı özentisi içinde. özgün bir hikaye değil ama kendi içinde bir zenginliği de var. raj'ın serseri, sevimli halleri, tam komik bir atmosfer yakalamışken acıklı bir sahnenin soğuk duş etkisi... tabi hint filmlerinin malum uzun diyalogları... o dönem bütün dünyayı kasıp kavuran şarkılar hala zaman zaman ısıtılıp önümüze getiriliyor. izzet altınmeşe bile okumuştu ünlü avare şarkısını. renkli ve zarif bir atmosferi, ağdalı bir anlatımı vardı filmin. aşk en tutkulu ve çıkarsız haliyle anlatılmış. jar kapoor çok genç ve yakışılı. sıcacık bir gülümsemesi var. hayat en acı yüzüyle ve abartılarak verilmiş. iyiler çok iyi, kötüler çok kötü. tam bir romantizm hakim. keyifli filmdi ama ben filmin sonuna doğru uyuyakaldığım için sonunu ancak yıllar sonra cd'sini alınca izleyebildim. benim için başucu filmlerden birdir. az biraz acıklı, az biraz eğlenceli, bol aşklı...
filmin ünlü aşrkısını da verelim tam olsun. raj kapoor söylüyor:
pek emin olamadım ama zeka özürlüler için hazırlanmış origami sanırsam. bu kadar uğraşmaya ne gerek vardı anlamadım."hristiyan olursan cehenneme gidersin." demek bazıları için yeterince açıklayıcı olmuyor demek ki. altını çize çize göstermek gerekiyor. hoş bütün dinler kendilerinden olmayanların cehenneme gideceğini iddia eder ya o da ayrı mesele. cennete kim gidecek bu durumda o da başka bir ünitenin konusu.
indirim zamanını bekleyeceğim hadise. para çıkışmazsa kredi çekerim, o da olmadı üç beş arkadaş para katıştırır danaya girer gibi sözlüğe gireriz. gerçekten kaç para, hangi kartlara taksit yapılıyor ve kaç ay? taksit öteleme var mı?
bir tür göz dönmesi, kontrolünü kaybetme durumuna girip sonra da "valla kötü bir niyetim yok!" ayaklarına yatarak akşam akşam gözümden yaş getirmiş dayıdır. kestirdi birini gözüne, çocuk ne yaptıysa elinden kurtulamadı, sonunda trenden çıkmak zorunda kaldı.
aynı zamanda ayakkabıları içeride çıkarmaya da izin vermeyen anne modelidir. böyle annelerin evleri her zaman temiz ve düzenlidir. steril olma takıntıları vardır. sanırsın evde açık kalp ameliyatı yapılacak. sigara kokusu, toz, etrafa saçılmış eşyalar en büyük düşmanlarıdır. buna tepki olarak kendi evime çıkar çıkmaz evin her yerinde sigara içtim- hala içiyorum- evi on günde bir temizledim, eşyaları oraya buraya saçtım. iyi geldi ama epey rahatladım!
kendini çok akıllı - ya da kurnaz- beni de aptal sandığı için bir daha görüşülmeyecekler listesine ilk sıradan girecek insandır. hesabı öder miyim? hayır! tuvaletten efendi efendi gelir, birlikte öderiz!
son dönem üst düzey bürokratlarının dünyanın en normal işiymiş gibi yaptıkları eylem. ne kendisi utanıyor ne hukuki bir yaptırım uygulanıyor ne de halk tepki gösteriyor. ne bileyim belki o kadar da kötü bir şey değildir. belki biz büyütüyoruz. insan kendisinden şüpheye düşüyor ama bildiğin hırsızlık işte!
ülkenin adı türkiye cumhuriyeti ise bir anayasa değişikliği yapılmadan kimse tc kısaltmasını kaldıramaz ve kaldırmamalı. ülkenin adı değişecekse de bu halkın da mutabakatı ile yapılmalı.
alttaki yazar, hayatında koşulsuz ve hesapsız sevdiğin kaç kişi var?
temelde bilgi,düşünce ve duygu paylaşımıdır. forumlardan farklı olarak bilgi, düşünce ve duygular tanım biçiminde verilir. "bu nedir?" sorusuna cevap olacak biçimde oluşturulacak cümlelerle sözlük format açısından diğer sosyal paylaşım sitelerinden ayrılır. tabi bunun yanında karşıt görüşteki insanlara sataşma, küfretme, kendine benzeyen insanlarla dayanışma, partner ve sevgili bulma gibi işlevleri de vardır ki bu işlevleri herkes kendi meşrebine göre kullanır.
"ruhsal bozukluğu olan insanlar renkli kişiliklerdir, bu yüzden çok ilgi çekerler." gibi bir cümle okumuştum bir yerlerde. bir insanın hayatta karşılaşabileceği en büyük düş kırıklıklarından biridir sevdiğinin ruhsal sorunları olduğunu keşfetmesi. çok renkli, eğlenceli, belki duygulu, tutkulu kişiliğiyle önce ilginizi, sonra sevginizi ve daha kötüsü güveninizi kazanır ve siz tam kendinizi aşkın kollarına bırakacakken... sürpriz! insanı çıkardığı bulutların üstünden aşağıya itiverir. şimdi hiç "ama aşk onu her şeyiyle kabul etmektir." geyiğine girmeyelim. baktınız bir sorun mu var, arızayı ince ince seziyor musunuz? sakın "hele dur bakalım ne olacak? belki yanılıyorumdur!" falan demeden arkanıza bakmadan kaçın. kaçın, çünkü büyük olasılıkla yanılmıyorsunuz. sosyal yaşamda gördükleriniz sizi yanıltabilir. gördüğünüzle gerçek çok farklı olabilir. ama özel ilişkilerde ne görüyorsanız o'dur! bu kadar yakın mesafeden görüp de hala arızayı inkar ediyorsanız acilen kendinize bir psikolog hatta psikiyatrist edinin çünkü çok ihtiyacınız olacak.
şimdi çok ruhsuz bir tanım olacak biliyorum ama ağır alışveriş poşetlerini eve tek başıma taşırken! işte bu yüzden evde kaldım ben! sıfır romantizm, sıfır erotizm!
hala suçtur. ölümlerinin üstünden bu kadar zaman geçti, sözde ileri demokrasiye geçtik, ab'ye girelim diye bir tarafımızı yırttık, dünyada her şey değişti. bir tek bizde deniz, yusuf, hüseyin paranoyası değişmedi. hiçbir şey bıraktıkları izleri silemedi o ayrı da çok sınırlı bir kitleye mal oldular. ülkesini yürekten severken kafalara vatan haini diye işlendiler. yazık oldu çocuklara, çok yazık!
yine kaşıntı tuttu beni. 5 yılda bir her şeyi bırakıp bir yerlere kaçmazsam kudeşen döküyorum. istifa edip başka bir şehre gitme zamanı geldi ama alternatif bir iş ayarlamadan hiçbir yere kıpırdayamıyorum. gitmek lazım da nereye ve nasıl? ay, şiştim!
"bu gece beş mayısı altı mayısa bağlayan gecedir...
hızır'la ilyas her yıl dünyanın bir yerinde buluşurlar. onlar o yıl hangi yerde
buluşmuşlarsa orada bahar bir başka türlü patlar, o yıl çiçekler daha bol, daha
büyük, her yılkinin birkaç misli iri açarlar. arılar daha renkli, daha kocaman
olurlar. ineklerin, koyunların sütleri daha bol, daha besleyici olur. gök daha
arı,daha başka mavilenir. yıldızlar daha irileşir, daha parlaklaşırlar...insanlar o yıl daha sağlıklı olurlar, hiç hastalanmazlar..."
yaşar kemal-binboğalar efsanesi
bu gece hızır'la ilyas buluşacak. çok geç olmadan bir dilek tutun.kendiniz için, sevdikleriniz için, tüm insanlar için...
tanım: hızır'la ilyas'ın buluştuğu ve tüm dileklerin kabul edildiği varsayılan, bazıları için ise ise baharın gelişinin kutlandığı gün.
lgbt bireylerinin ezildiklerini düşünmüyorum, diyen; yaşadığı toplumdan bihaber yaşam formu. duyarsızlığı ve bencilliği en homofobik insanı bile dumur edecek düzeyde.
takip etmediğim, tanımadığım bir medya fenomeni. ama ölümü nasıl koydu anlatamam. sonradan baktım videolarına. içim yandı. nasıl hayat dolu, neşeli, güzel bir insanmış. her ölüm erkendir ama bu da çok çok erken oldu, yazık oldu. ışıklar içinde uyu canercim.
kafası kesilmiş tavuk gibi ne tarafa gideceğini bilememek, bazen kendi kendine konuşuyor gibi hissetmek, bazen kenarda durup oynayanları uzaktan izleyen pısırık bir çocuk gibi oyuna girmeye cesaret edememek, bazen de "bu kadar hesapsız insanı nerede bulacaksın, güzel güzel takıl işte!" biçiminde kendi kendine gaz vermektir.
sözlüğe dahil olduğumdan beri uyku haram oldu. sabah altıda kalkıp yedi olmadan evden çıkmam lazım. gözümden uyku akıyor ama "şunu da okuyayım, bunu da okuyayım" derken uyku kaçıyor. yarın yine zombi gibi gezerim ortalıkta. bir hafta rapor alıp bütün başlıkları okuyup öyle mi devam etsem hayata?
ayı sözlük iki yaşında zirvesi için kalkıştığım kurabiye operasyonundan sonra yaşamaya başladığım süreç. daha önce konusu olmadı ya da ailemle yaşamadığım için bilmeleri gerekmedi. ama yazlıkta bir arada bulunduğumuz için telefon görüşmeleri falan derken kurabiyeleri yapan kuzenim dahil anne, baba, kardeş, komşular herkes bir lgbt sözlüğünde yazdığımı, bir sözlük dolusu eşcinsel arkadaşım olduğunu öğrendi. on gündür eşcinsellikle ilgili ne biliyorsam, yanlış kanıları düzeltmek için sayıp döküyorum. heterolar eşcinselleri yok saydıkları gibi onlarla ilgili sorunları, gerçekleri, olayları da konuşmaz, yok sayarlar. benim yakın çevremde bu konu hiç bu kadar açık seçik konuşulmamıştı. yığınla önyargının yanı sıra "aslında özel hayatları onları ilgilendirir." gibi sonuçlara da varıyorlar arada bir. ama hala eşcinselliğin ahlaki bir çöküntünün sonucu olduğunu düşünmeden de edemiyorlar. eşcinsel arkadaşlarım olmasına bir itirazları yokmuş, ama çocuklarından biri eşcinsel olsa ne tepkiler vereceklerini de az çok sezdim bu süreçte. sözlüğe katılmadan önce sizin dünyanızla, sorunlarınızla, mutsuzluklarınızla ilgili çok az fikrim vardı. sözlüğe katıldıktan sonra sizi daha iyi tanıdığımı ve anlamaya başladığımı sanıyordum, meğer hiçbir şey anlamamışım. birebir yaşamadan, o tepkileri, koşullanmaları görmeden insan kavrayamıyor hiçbir şeyi. kimsenin hayatı ve bedeni yalnız kendine ait değil bu toplumda tamam, ama hiç kimsenin hayatına ve bedenine de eşcinsellerde olduğu kadar müdahale edilmiyormuş, bir şeyleri değiştirmek ya da kabul ettirmek için buzdan ve ateşten bir duvara çarpa çarpa amansız bir mücadeleye girmek gerekiyormuş. gördüm, anladım, çok üzüldüm! işiniz ne kadar zor, şimdi daha iyi anlıyorum.
kafası kesilmiş tavuk gibi ne tarafa gideceğini bilememek, bazen kendi kendine konuşuyor gibi hissetmek, bazen kenarda durup oynayanları uzaktan izleyen pısırık bir çocuk gibi oyuna girmeye cesaret edememek, bazen de "bu kadar hesapsız insanı nerede bulacaksın, güzel güzel takıl işte!" biçiminde kendi kendine gaz vermektir.
başı zorla kapatılmış bir kadın için yadırganmayacak açıklama. özgürlükten anladığınız şey okula gitmekse doğu'da okula gönderilmeyen kızlar bu özgürlükten yararlanmıyor sayın emine hanım. ayrıca eşinizin iktidarı süresinde kadın cinayetleri % 1400 arttı. birçok genç kız hatta çocuk namus cinayetine kurban gitti. adıyaman'da çarşıda adres soran bir adamla konuştuğu için bir kız çocuğu dedesi ve babası tarafından diri diri toprağa gömüldü. çocuk gelinler babası, dedesi yaşındaki insanlarla zorla evlendiriliyor. rızasının olup olmaması sorgulanamaz bile çünkü çocuk! biliyorsunuz ülkemizde kadına tecavüz etmek neredeyse suç olmaktan çıktı. bir çocuğa defalarca tecavüz eden bazıları kamu görevlisi "adam"lar- bu sıfatı hak etmiyorlar ya neyse- en az cezayla paçayı kurtardı. yine eşinizin iktidarı sırasında bir hırsız girdiği evde bir kadına tecavüz etti ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. yasaların bizleri korumaktaki gönülsüzlüğünü bırakın bir kenara toplumun yazılı olmayan yasaları da bizi ipsiz bağlıyor ve sözünü ettiğiniz özgürlüğü nedense biz hiç hissedemiyoruz. eğitimli, kendi ayakları üzerinde duran, düşünen, üreten bir kadın olarak ben, ayrı evde yaşamak istediğim için- bakın yalnızca kendime ait bir ev istediğim için- ailem tarafından cezalandırıldım ve iki yıl boyunca yüzüme bakılmadı! alın size özgürlüğün bedeli!
şu bir gerçek ki bu ülkede türk, müslüman, sünni, erkek ve heteroseksüel değilseniz ne özgür ne mutlu ne de güvende olabilirsiniz. bizzat eşiniz bu anlayışın en güçlü bayraktarıdır. boş laflarla komik duruma düşmeyin lütfen.
lgbt blok'u, kaosgl'yi, cinsel ayrımcılıkla mücadele lobisi'ni takip eden, her türlü ayrımcılığa karşı biri olarak, lgbt bireylere destek olmak için kayıt oldum. burada eşcisellerin sözlük aracılığıyla kamuoyunun dikkatini çekerek insanlara seslerini duyuracaklarını sanıyordum ama gördüm ki çok az yazarın böyle bir amacı ve çabası var. sıcak ve içten arkadaşlarım, dostlarım var şimdi burada. evim gibi seviyor ve benimsiyorum. ancak son günlerde sıkça şikayet edilen antidemokratik uygulamalar burada bulunma nedenimi çok sert sorgulatıyor bana.
bu kadarı bardağı taşırır denecek bir haksızlığa maruz kalmıştır.fikir intihali'nin benim bilmediğim bir zararı mı dokundu sözlüğe, yoksa sırf sözlükle ilgili düşüncelerini özgürce paylaştığı için mi kapı dışarı edildi? sözlükte var olabilmek için hep sansürlü ve kontrollü mü konuşacağız? o zaman mecranın düşünce özgürlüğü nerede kaldı? çok bilinmeyenli, acil olarak cevaplanması gereken bir durum!