sözlük yazarlarının twitter ve facebook sayfalarında mutlaka paylaşmaları gereken bir video! hepimize özgürlük için bu mücadeleye destek vermek zorundayız. pınar selek'i yok etmek isteyen güç bir gün bize de uzanacak!
duygusal ve duyarlı olduklarına işarettir. aşk birçok duyguyla karışır ama başlık gösteriyor ki gayler ilişkilerini mekanik bir algıyla yaşamıyor. işin içinde duygu varsa her şey daha renkli, derin ve güzeldir. ha iki gün sürer, beş ay sürer, yılarca sürer fark etmez. üç günün beyliği beyliktir. "aşk için ölmeli aşk o zaman aşk!" ( bir kadından ne bekliyordunuz ki? elbette aşkı alkışlayacak!)
bende "ilk kim yazacak hadi bakalım!" gibi bir heyecan yaratan entry! ben kafayı toplayana kadar bir cevval çoktan yazmıştır. bu da ikinci olsun. zaten benden hep ikinci adam oldu. yerleşemedim hayatım boyunca ilk sıraya.
sayın başbakanın izininden giden koyun sürüsüdür kendileri. yıllarca itibarına leke sürülmemiş, onuruyla ve olanaklar elverdiğince işini yapmaya çalışan, içinde şüphesiz iyiyi de kötüyü de barındıran bir meslek grubuna saldırarak aklınca bir meslek grubuna ayar vermeye çalışır böyleleri. neyin peşinde olduğu tartışılır, çünkü en sığ, en cahil, en sıradan öğretmenin bile böyle bir adamın aklına ihtiyacı yoktur. hem ne oldu da bu iktidar sırasında öğretmene, doktora, kadına şiddet, saldırı bu kadar arttı? her birinin altından onlarca sosyolojik tespit çıkarabilirsiniz. ama bu halk daha kaç kere cahilliğe mahkum edilecek? daha kaç kere eğitim sistemi hallaç pamuğu gibi atılacak? daha kaç kere karanlığa gömülmek istenecek? bir cehennem olmaya doğru hızla giden memleketimde öğretmene saldıranların bu durumu nasıl açıklayacaklarını merak ediyorum. çünkü öğretmenin işini yapmasına, öğrenciye ulaşmasına, sağlıklı çalışmasına onlarca yıldır sistemli olarak engel oldular. buna ses çıkarmayan herkes, hepimiz bu karanlıktan sorumlu olacağız.
bir bozkırı cennete çevirme becerisi olan mütevazi ağaç. baksan cüssesinden beklemezsin böyle bir beceri. şimdi okul yolundaki sonsuz bozkırda birer birer patladı çiçekleri. kavruk bir gelinin eline verilmiş gelin çiçeği gibi duruyor. iyi ki varsın badem ağacı! sen olmasan baharı hissedemeyecektik.
benim için polen alerjisi, depresyon, yazılıların yoğunlaşması anlamına gelen mevsimdir. tadını çıkardığımı hiç hatırlamam. hep yoğun, hep aksırık tıksırık... oysa aşık ol, kelebekler uçsun, böcekler ötsün... olmadı öyle saadet dolu baharlar!
kendisi benim kardeşim, arkadaşım, en değerli dostumdur. siyasal bilgiler fakültesini bitirip mali müşavir oldu ama en büyük aşkı müzikten hiç kopamadı. altı ay önce çıkardığı albümünün üçüncü klibi yayımlandı. beğenilerinize sunalım, bakalım sevecek misiniz?
50 yıllık bir efsane. rock tarihinde ne efsane gruplar dünyayı yerinden oynattı, rekorlara imza attı. ama elli yıl popülerliğini, enerjisini, çılgınlığını bu kadar koruyan olmadı zannımca. 70'lik delikanlılar sahnede hala çılgınlar gibi şarkı söylüyor, ne karizma da ne ses renginde en ufak bir bozulma olmadan! benim favorim keith richards! tek geçerim kendisini. veda turnesine çıkıyorlar. bir konserde olsun "keiiiiiiiiiiiiiiiith!" diye çığlık atmadan ölürsem gözüm açık gider.
suede adlı alternatif rock yapan bir grubun solistiydi bir vakitler. sonra gruptan ayrıldı ve solo çalışmalara yöneldi. rock starlar gençken ne kadar sert ve çılgınsa yaş ilerledikçe bir naifleşir- mick jagger'ı bunun dışında tutarım, o vakit deli!- daha duygulu şarkılar söyler. brett anderson da solo kariyerinde epey duygulu şarkılar yaptı. artık romantik şarkıların prensi kendisi. hiç eşcinsel deneyimi olmayan bir biseksüel olarak tanımlıyor kendini. öyle yapış yapış romantik şarkıları pek sevmeme rağmen beni benden alan bir şarkı gelsin ayı sözlük ahalisine. brett anderson söylüyor the ınfinite kiss
greas müzikalinin en kıvrak şarkısıdır. sırf john travolta'nın harika dansı için bile izlemeye değer bir görsel şölen. ( bu da benden olsun, cumartesi gecesi sözlükte şenlik olur.)
benim lise yıllarıma denk gelen yıllarda- aha yaşım çıktı ortaya- kızların olivia newton-john'u erkeklerin john travolta'yı taklit ederek dans ettikleri harika şarkı! her daim neşeli kımıl kımıl böyle!
her zaman özel ve güzel kalacağı anlamına gelir. yüz göz olmazsın, eksikleri yanlışları görmezsin, bir dolu güzel değer yüklersin. ha içinde bazı şeyler ukte kalır o ayrı.
acınası olduklarına inananlara inat hayata 5-0 yenik başlamış gibi görünseler de kendilerini yeniden var etme becerisine sahip bir kadına dönüşebilme gücü olan kızlardır.
bir ara sosyal medyada klibi fenomen olan muhteşem şarkı. seyircinin lara fabian'dan önce şarkıya girmesi, piyanistin seyirciye ufak ufak eşlik etmesi, lara fabian'ın yüzündeki şaşkınlık... çok güzel bir performans! dev bir koroyla düet! ayarlasan olmaz. şarkının büyüsünden söz etmeye bile gerek yok bence!
edit: gece gece ağladım ya durup dururken. tey allahım ya!
abd'nin hem kültür emperyalizmini gerçekleştirmek hem de dünyaya politikalarını empoze etmek için sinsice kullandığı, sinemanın başkenti. dünya sinemasının kalbi burada atıyor gibi görünse de yarattıkları ışıltıyla dünyanın dört bir köşesinde üretilen kaliteli filmleri gölgede bırakmaktadır. yaldızları kaldırınca yapılan işlerin ne kadar takdire şayan olduğu daha net görülebilir. alanında uzmanlaşmış insanların becerisini astronomik bütçelerle bir araya getirince şüphesiz iyi işler çıkar. ama "hollywood filmleri en iyisidir!" algısı da bir amerikan pazarlama ustalığıdır.
her ne kadar büyük bir hayran kitlesine sahip olsa da nazarımda johnny depp'in karşısında sönük bir yıldız gibi duran aktör. onun karşısında oynamayı kabul etmekle büyük cesaret göstermiş.
lgbt bireylerinin ezildiklerini düşünmüyorum, diyen; yaşadığı toplumdan bihaber yaşam formu. duyarsızlığı ve bencilliği en homofobik insanı bile dumur edecek düzeyde.
takip etmediğim, tanımadığım bir medya fenomeni. ama ölümü nasıl koydu anlatamam. sonradan baktım videolarına. içim yandı. nasıl hayat dolu, neşeli, güzel bir insanmış. her ölüm erkendir ama bu da çok çok erken oldu, yazık oldu. ışıklar içinde uyu canercim.
kafası kesilmiş tavuk gibi ne tarafa gideceğini bilememek, bazen kendi kendine konuşuyor gibi hissetmek, bazen kenarda durup oynayanları uzaktan izleyen pısırık bir çocuk gibi oyuna girmeye cesaret edememek, bazen de "bu kadar hesapsız insanı nerede bulacaksın, güzel güzel takıl işte!" biçiminde kendi kendine gaz vermektir.
sözlüğe dahil olduğumdan beri uyku haram oldu. sabah altıda kalkıp yedi olmadan evden çıkmam lazım. gözümden uyku akıyor ama "şunu da okuyayım, bunu da okuyayım" derken uyku kaçıyor. yarın yine zombi gibi gezerim ortalıkta. bir hafta rapor alıp bütün başlıkları okuyup öyle mi devam etsem hayata?
ayı sözlük iki yaşında zirvesi için kalkıştığım kurabiye operasyonundan sonra yaşamaya başladığım süreç. daha önce konusu olmadı ya da ailemle yaşamadığım için bilmeleri gerekmedi. ama yazlıkta bir arada bulunduğumuz için telefon görüşmeleri falan derken kurabiyeleri yapan kuzenim dahil anne, baba, kardeş, komşular herkes bir lgbt sözlüğünde yazdığımı, bir sözlük dolusu eşcinsel arkadaşım olduğunu öğrendi. on gündür eşcinsellikle ilgili ne biliyorsam, yanlış kanıları düzeltmek için sayıp döküyorum. heterolar eşcinselleri yok saydıkları gibi onlarla ilgili sorunları, gerçekleri, olayları da konuşmaz, yok sayarlar. benim yakın çevremde bu konu hiç bu kadar açık seçik konuşulmamıştı. yığınla önyargının yanı sıra "aslında özel hayatları onları ilgilendirir." gibi sonuçlara da varıyorlar arada bir. ama hala eşcinselliğin ahlaki bir çöküntünün sonucu olduğunu düşünmeden de edemiyorlar. eşcinsel arkadaşlarım olmasına bir itirazları yokmuş, ama çocuklarından biri eşcinsel olsa ne tepkiler vereceklerini de az çok sezdim bu süreçte. sözlüğe katılmadan önce sizin dünyanızla, sorunlarınızla, mutsuzluklarınızla ilgili çok az fikrim vardı. sözlüğe katıldıktan sonra sizi daha iyi tanıdığımı ve anlamaya başladığımı sanıyordum, meğer hiçbir şey anlamamışım. birebir yaşamadan, o tepkileri, koşullanmaları görmeden insan kavrayamıyor hiçbir şeyi. kimsenin hayatı ve bedeni yalnız kendine ait değil bu toplumda tamam, ama hiç kimsenin hayatına ve bedenine de eşcinsellerde olduğu kadar müdahale edilmiyormuş, bir şeyleri değiştirmek ya da kabul ettirmek için buzdan ve ateşten bir duvara çarpa çarpa amansız bir mücadeleye girmek gerekiyormuş. gördüm, anladım, çok üzüldüm! işiniz ne kadar zor, şimdi daha iyi anlıyorum.
kafası kesilmiş tavuk gibi ne tarafa gideceğini bilememek, bazen kendi kendine konuşuyor gibi hissetmek, bazen kenarda durup oynayanları uzaktan izleyen pısırık bir çocuk gibi oyuna girmeye cesaret edememek, bazen de "bu kadar hesapsız insanı nerede bulacaksın, güzel güzel takıl işte!" biçiminde kendi kendine gaz vermektir.
yok bende fotoğraf falan. zaten sevmem de bear tipli erkekleri. ama birkaç gün önce (bodrum'da) tam bir bear gördüm. " şöyle çaktırmadan bir fotoğraf çeksem de bizimkilere- sizden söz ediyorum- göndersem." dedim gel gör ki izni olmadan bunu yapmak etik gelmedi. sonra düşündüm de sözlüğe gire çıka algımın seçiciliği değişmiş. erkeklere sizin gözünüzle bakmaya başladım, allah sonumu hayır etsin.
acınası olduklarına inananlara inat hayata 5-0 yenik başlamış gibi görünseler de kendilerini yeniden var etme becerisine sahip bir kadına dönüşebilme gücü olan kızlardır.
bu kadarı bardağı taşırır denecek bir haksızlığa maruz kalmıştır.fikir intihali'nin benim bilmediğim bir zararı mı dokundu sözlüğe, yoksa sırf sözlükle ilgili düşüncelerini özgürce paylaştığı için mi kapı dışarı edildi? sözlükte var olabilmek için hep sansürlü ve kontrollü mü konuşacağız? o zaman mecranın düşünce özgürlüğü nerede kaldı? çok bilinmeyenli, acil olarak cevaplanması gereken bir durum!
bir kanuni değildir, bir 4. murat da değildir. bir osman bey, orhan bey hiç değildir! belki biraz yavuz. ama kendini bunların toplamı sanıyor. oysa ola ola zalim, takıntılı, tükenmeye yüz tutmuş, itibarsız bir başbakan oldu.