jack sparrow olarak şu anda show tv'de arz-ı endam eden muhteşem aktör. aslında film yıldızından çok rock stara benziyor. duruşu, karizması, bunca popülerliğine rağmen cool halleri bir erkek olarak nefes kesici yapmaya yetiyor. buna bir de oynadığı her rolde zerre kadar sırıtmadan, farklı kişilikleri içselleştirerek canlandırabilme yeteneğini ekleyince tüm zamanların en iyi on aktörü arasına girer zannımca.
edit: metot oyunculuğuyla şizofren arasında ince bir çizgi vardır derler. acaba jack sparrow'la johnny depp arasında şizofrenik bir bağlantı var mı diye merak ediyor insan. o kadar "o" olmuş ki jack sparrow gerçekmiş, johnny depp diye biri yokmuş gibi geliyor.
roger waters'ın, ilk karısından ayrıldığı sırada karısının başkasına aşık olduğunu öğrendikten sonra günlerce ağlayıp sonra bu şarkıyı yaptığına dair rivayetler var. sebep ne olursa olsun "yalnızlaşmanın" şarkısıdır, derindir, sarsıcıdır, ama asla umutsuz değildir! dayanışma ve birlik duygusuyla da insanı saran bir başyapıt. aha bu da şarkının en güzel dizesi:
çok uzun zamandır aksiyon görmedikleri için harekete geçmeye can atan topluluğun feveranı. bunlara biri "hadi vur!" dese var ya... memleket kan gölüne döner!
nihayet" bu ben değilim!" diyebildiğim insan modeli. okumak için resmen askeri disiplin uyguluyorum kendime. başka türlü olmuyor. müzik de her dakika çalıyor işte ps'de, mp3'de.
kendimi "kütük" gibi hissetmeme neden olan başlık! hiç olmadı bende böyle haller. kafayı vurdum mu uyurum. acaba yaşadığım aşk mı değildi? bilemedim bak şimdi!
bu da benim! açılan her başlığa uyum sağlıyor olmam başka bir ünitenin konusu da akıllı telefon meselesine gelirsek zaten çok ciddi bir internet bağımlısıyım. bir de akıllı telefonum olursa var ya ne iş yaparım ne yolda adam gibi yürürüm. evrim geçirip telefonla bütünleşmek istemiyorum. evde yeterince içli dışlıyız kendisiyle. dışarıda özgür olmak istiyorum.
şu an çalıştığım kasvetli ilçeden kurtulmak için tek çarem. söylüyorum eşe dosta geyik yaptığımı sanıyorlar. oysa çok ciddiyim. hepsi hepsi bir iki yıl evli kalırız. aynı evde oturmamız bile gerekmiyor. atama yapılsın valla tez elden boşanırız. niye inandırıcı olamıyorum ben ya! ruh sağlığım bozuldu bu yüzden!
aşk kurgudur'un gereği olarak gerçekleşen durum. uzun bir birikimin sonucunda kime aşık olacağımız konusunda bir veri tabanı oluştururuz ve karşımıza çıkan insanla o veri tabanı örtüşüyorsa aşk oluşur. hesapsızca oluşur aşk. tipe de aşık olur insan, bir gülüşe de, paraya da, karizmaya da... insanın önceliğine bağlı. ama gel gör ki karşıdakini tanımaya başladıkça kurguyla gerçek uyuşmaz ve sonuç genellikle hayal kırıklığı olur. işte o an herkesin dilinden şu cümle dökülür: "aşk da yalanmış be!"
son bölümü şu an yayımlanan, özleyeceğim dizi. son bölümde apar topar bitirelim diye canım senaryoyu mahvettiler. bütün küsler barıştı, kötü adamlar oyun dışı kaldı ya da iyi adamlığa terfi etti. sürse hayatın ta kendisi olacak dizi masallar gibi bir mutlu sona gidiyor ve hiç inandırıcı olamıyor. yazık oldu kayıp şehre!
kadınları kölelikten kurtarmaya aklımız yetmiyor, bari erkekleri de köleleştirelim, durum eşitlensin kafasının ürettiği muhteşem proje! allahım sana geliyorum! üstü açık tımarhaneye döndü memleket!
gönüllülük esasına dayanan, bilinen mesailerin tersine tek kuruş getirisi olmayan ama karşılığında keyif ve paylaşım( kimileri için eğlence) alınabilecek bir mesai türüdür. hafta içi işten eve gelinir, eşofmanlar çekilir, bilgisayar açılır ve doğru ayı sözlüğe... bakalım ayıcanlar neler yapmış, kim ne yazmış merakıyla hızlı bir göz atma... sonra dişine göre bir başlık bulup başlarsın yazmaya! hafta sonu öğleye doğru miskin bir uykudan zorla uyanma, çayı ocağa koyma, bilgisayarı açma hooooop doğru ayı sözlüğe... bu böyle sürer gider. hayır zaten yapı olarak bağımlılığa eğilimim var. kaptırdım mı iflah olmuyorum. bir de keyif alıyorsam bitti! resmen devlet memuru gibi mesai sorumluluğuna bağladım işi. şikayetçi misin diye sor! tabi ki hayır!
yaşamayanın neden sevildiğini anlamayacağı şehirdir. doğal güzelliklerden nasibini almamış, ayazıyla insanı bezdiren, gösterişsiz bir şehirdir. ama ruhsuz değildir. vefalı bir dost gibidir ankara. bir süre burada yaşayıp ayrılanlar ne zaman dönseler ankara sıcak bir arkadaş gibi karşılar onları. çünkü ankara'da insan ilişkileri kolay kurulur ve yapacak en güzel şey dostlarla zaman geçirmektir. bu şehirde iyi arkadaşlarınız yoksa şehir sizi tek başına oyalamaya yetmez. ama varsa şöyle güzel bir iki eş dost onlarla geçirilen zamana sessizce eşlik eder. artık burada yaşanan güzel anıların simgesi olur. mütevazi, efendi, görgülü şehirdir.
veeeee buyrun bir de benim! "edebiyat öğretmeninin yazısı böyle mi olur?" diyerek beni kınayan ve eleştirenlere cevap vermek istiyorum. güzel yazı yazabilmek edebiyatla haşır neşir olmakla değil, çizim yeteneğiyle ilgilidir. cin ali bile çizemeyen biri - örneğin ben- doğal olarak iyi bir el yazısına sahip değildir. kardeşim iktisat mezunudur. ama adamın çizim yeteneği var, inci gibi yazar.
lgbt bireylerinin ezildiklerini düşünmüyorum, diyen; yaşadığı toplumdan bihaber yaşam formu. duyarsızlığı ve bencilliği en homofobik insanı bile dumur edecek düzeyde.
takip etmediğim, tanımadığım bir medya fenomeni. ama ölümü nasıl koydu anlatamam. sonradan baktım videolarına. içim yandı. nasıl hayat dolu, neşeli, güzel bir insanmış. her ölüm erkendir ama bu da çok çok erken oldu, yazık oldu. ışıklar içinde uyu canercim.
kafası kesilmiş tavuk gibi ne tarafa gideceğini bilememek, bazen kendi kendine konuşuyor gibi hissetmek, bazen kenarda durup oynayanları uzaktan izleyen pısırık bir çocuk gibi oyuna girmeye cesaret edememek, bazen de "bu kadar hesapsız insanı nerede bulacaksın, güzel güzel takıl işte!" biçiminde kendi kendine gaz vermektir.
sözlüğe dahil olduğumdan beri uyku haram oldu. sabah altıda kalkıp yedi olmadan evden çıkmam lazım. gözümden uyku akıyor ama "şunu da okuyayım, bunu da okuyayım" derken uyku kaçıyor. yarın yine zombi gibi gezerim ortalıkta. bir hafta rapor alıp bütün başlıkları okuyup öyle mi devam etsem hayata?
ayı sözlük iki yaşında zirvesi için kalkıştığım kurabiye operasyonundan sonra yaşamaya başladığım süreç. daha önce konusu olmadı ya da ailemle yaşamadığım için bilmeleri gerekmedi. ama yazlıkta bir arada bulunduğumuz için telefon görüşmeleri falan derken kurabiyeleri yapan kuzenim dahil anne, baba, kardeş, komşular herkes bir lgbt sözlüğünde yazdığımı, bir sözlük dolusu eşcinsel arkadaşım olduğunu öğrendi. on gündür eşcinsellikle ilgili ne biliyorsam, yanlış kanıları düzeltmek için sayıp döküyorum. heterolar eşcinselleri yok saydıkları gibi onlarla ilgili sorunları, gerçekleri, olayları da konuşmaz, yok sayarlar. benim yakın çevremde bu konu hiç bu kadar açık seçik konuşulmamıştı. yığınla önyargının yanı sıra "aslında özel hayatları onları ilgilendirir." gibi sonuçlara da varıyorlar arada bir. ama hala eşcinselliğin ahlaki bir çöküntünün sonucu olduğunu düşünmeden de edemiyorlar. eşcinsel arkadaşlarım olmasına bir itirazları yokmuş, ama çocuklarından biri eşcinsel olsa ne tepkiler vereceklerini de az çok sezdim bu süreçte. sözlüğe katılmadan önce sizin dünyanızla, sorunlarınızla, mutsuzluklarınızla ilgili çok az fikrim vardı. sözlüğe katıldıktan sonra sizi daha iyi tanıdığımı ve anlamaya başladığımı sanıyordum, meğer hiçbir şey anlamamışım. birebir yaşamadan, o tepkileri, koşullanmaları görmeden insan kavrayamıyor hiçbir şeyi. kimsenin hayatı ve bedeni yalnız kendine ait değil bu toplumda tamam, ama hiç kimsenin hayatına ve bedenine de eşcinsellerde olduğu kadar müdahale edilmiyormuş, bir şeyleri değiştirmek ya da kabul ettirmek için buzdan ve ateşten bir duvara çarpa çarpa amansız bir mücadeleye girmek gerekiyormuş. gördüm, anladım, çok üzüldüm! işiniz ne kadar zor, şimdi daha iyi anlıyorum.
kafası kesilmiş tavuk gibi ne tarafa gideceğini bilememek, bazen kendi kendine konuşuyor gibi hissetmek, bazen kenarda durup oynayanları uzaktan izleyen pısırık bir çocuk gibi oyuna girmeye cesaret edememek, bazen de "bu kadar hesapsız insanı nerede bulacaksın, güzel güzel takıl işte!" biçiminde kendi kendine gaz vermektir.
yok bende fotoğraf falan. zaten sevmem de bear tipli erkekleri. ama birkaç gün önce (bodrum'da) tam bir bear gördüm. " şöyle çaktırmadan bir fotoğraf çeksem de bizimkilere- sizden söz ediyorum- göndersem." dedim gel gör ki izni olmadan bunu yapmak etik gelmedi. sonra düşündüm de sözlüğe gire çıka algımın seçiciliği değişmiş. erkeklere sizin gözünüzle bakmaya başladım, allah sonumu hayır etsin.
acınası olduklarına inananlara inat hayata 5-0 yenik başlamış gibi görünseler de kendilerini yeniden var etme becerisine sahip bir kadına dönüşebilme gücü olan kızlardır.
bu kadarı bardağı taşırır denecek bir haksızlığa maruz kalmıştır.fikir intihali'nin benim bilmediğim bir zararı mı dokundu sözlüğe, yoksa sırf sözlükle ilgili düşüncelerini özgürce paylaştığı için mi kapı dışarı edildi? sözlükte var olabilmek için hep sansürlü ve kontrollü mü konuşacağız? o zaman mecranın düşünce özgürlüğü nerede kaldı? çok bilinmeyenli, acil olarak cevaplanması gereken bir durum!
bir kanuni değildir, bir 4. murat da değildir. bir osman bey, orhan bey hiç değildir! belki biraz yavuz. ama kendini bunların toplamı sanıyor. oysa ola ola zalim, takıntılı, tükenmeye yüz tutmuş, itibarsız bir başbakan oldu.