loranahmes2

Durum: 949 - 0 - 0 - 0 - 24.06.2013 01:18

Puan: 9670 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

ve düşünürüm: belki hiç yaşamadım, ne öğrendin, ne sevdin, ne de inandın... belki de kuyruklu yalanlar mutlu etti bazı bazı... kahrolsun bağzı şeyler!!
  • /
  • 48

tavla

yakaladığım kişiyle attığım/oynadığım oyun. çok iyi olmamakla beraber kolay teslim olmayan biri diye anılırım. zihni açık tutar. sohbeti kasmaz. çay, kahve ile şenlenir. arada iki lafın beli kırılır. dertleşilir. ve zarlar tavlaya atılır. sevdiğiniz bir dostunuzsa yahut sevgilinizse tavla bir araç olur. ancak muhabbetin bir noktadan sonra tıkandığı arkadaşlarla tavla amaçtır.

muhteşem yüzyıl

annem izlerken bir ara bakayım dedim. malum sülo gezi parkı direnişinde boy göstermiş oyunculardan. bir yalan dünya gibi acaba gönderme yapacaklar mı diye.baktım. yapmışlar. göndermişler. şöyle ki. süleyman bir yerdedir. galiba savaş ortamı. devlet adamlarına der:

-bir cami yaptırmak istiyorum. öyle bir yer seçin ki tek kulumun dahi gönlü kalmasın; gölgesinden rahatsız olmasın.

evet. taksime cami yaptırmak isteyenlere göndermeydi bu. ben öyle algıladım.

koşul

farsça ismi şerait(şartlar) olan film iranın, neredeyse avrupayla birebir olan sosyal hayatını gözler önüne seriyor. böylesi bir bakış açısının bence hayali olması kuvvetle ihitimal.

izlediğim lezbiyen temalı filmlerin en tatlısı buydu diyebilirim.
başroldeki kadın oyuncular çok güzellerdi. esmer ten, simsiyah ve uzun saçlar... fahriye evcen ile hazal kaya'ya da çok mu çok benziyorlar.

--- kilosu 12 rupiden yarım kilo bamya ---

ilk ön sevişmelerini sabah ezanı okunurken gerçekleştirmiş olmaları filmin radikal duruşunu anlatmam için yeterlidir zannediyorum.

--- kilosu 12 rupiden yarım kilo bamya ---

mommo

2010 senesinde trt'de izlediğim film. sonuyla beni de ağlatmıştı.

aşık gevheri

aruz vezniyle olan şiirleri tamamen aşağılık kompleksle ele alınmıştır. enderun şairleriyle boy ölçüşebilmek için yazılmış/söylenmiştir. başarılı mıdır belki de. zaten 17. asırdan sonra halk edebiyatı aruzla yazacağım diye kasan saz şairleriyle dolmuştur. bu da bir gerçek.

totalitarizm

ayı sözlük yazarlarının ortalama erkek beğenisi

duran adam

inci sözlük'ten sosyal medyaya yayılan "o benim arkadaşım, su götürün, 30 gün..." gibi bilgiler falan da kof çıkmıştır. duran bir adama müdahale ettiler. duruyor ve #duranadamlara yol açtı diye. halbuki duruyordu. halbuki içini dolduran ölümlerle acıyan memleketini sayıp döktü bakış bakış, sessiz sessiz...

duran adam

#duranadam artık tekil bir isim değildir. gramatikal açıdan ele alırsak #duranadam'lar olmuşlardır. -lar eki çokluk ekidir. duranadam'lardan bir kısmı kadındır. türkçede adam semantik açıdan eril ifadeden çıktığı için ayrıca #duranhatun gibi bir şeye ihtiyaç yoktur. sıfır eylem, sonsuz duruş ile bir reddiye olduğu tahmin edilen #duranadam simgesi 17 haziranı 18 hazirana bağlayan gecede mizaha yeni bir kapı aralayarak ilk meyvesini vermiştir.simge ayrıca #direnduranadam adıyla da anılmaktadır.

-anne ben eyleme gidiyorum!
-dur durduğun yerde!
-durmaya gidiyorum zaten!
-başıma sen de #duranadam mı olacaksın! *

öz tanım: umut ışığı nereden doğar belli olmaz. işte o umut ışığı olan adam.

erkek erkeğe rakı içenler gizli gaydir

the perks of being a wallflower

olay üzerine psikolojinin çok güzel serpiştirildiği bir film. eşcinsel temalı olmamakla beraber genç bir geyin sevgilisini saklama mecburiyetini, üzerine düşmeden başarıyla anlatmış bir filmdir.

film bittiğinde aklımda kalan en güzel sahne araba hareket halindeyken tünele girer girmez ayağa kalkıp kolları açmak ve oluşan hava akımında kendini kaybetmek idi. ve müzik... tabi aracı süren başka biri. *

fütursuzca gülen adam

"takla mı attın?" gibi gereksiz bir soruyla da fütursuzluğunu sürdüren adam.*

çağrılmayan yakup

edip cansever'in küçük çaplı destanı. yoğun imgelerden nefessiz kalabilirsiniz. ve dahası yakup olma ihtimaliniz artabilir. seviyorum. sevelim.

dört bölümden oluşan şiirin tahkiyesi oldukça kuvvetlidir ve yine oldukça uzun olduğu için hepsini buraya yazmanın bir anlamı yok. benim en sevdiğim ve bir anlamda şiirin nakarat bölümü sayılabilecek şu kısmı*paylaşmaktan kendimi alamıyorum:

kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi yakup
bunu kendine üç kere söyledi
onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
o kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
ben, yani yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli
daha hiç çağrılmadım
biri olsun "yakup!" diye seslenmedi hiç
yakup!
diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım
ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim
ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım
sonra bir güzel yıkanayım da.
ben size demedim mi.

edip cansever

çerkez

taksim gezi parkı direnişi şarkıları

orhan veli

--- cevap---
-ciğercinin kedisinden sokak kedisine-

açlıktan bahsediyorsun;
demek ki sen komünistsin.
demek bütün binaları yakan sensin.
istanbul'dakileri sen,
ankara'dakileri sen...
sen ne domuzsun, sen! (yaprak, 15.1.1950)

ironisi başka tatlı. geçenlerde taksimin marjinal gruplardan temizlenmesi de bu şiirle değerlendirilebilir. devlet algısı hiç değişmemiş.

nihat doğan

"başbakanın yanına giden sanatçı arkadaşlarımın samimiyetinden hiç şüphem yok halkım adına tşk ederim ama siz mevzuyu hiç anlayamamışsınız..." tivitiyle bizi sır kapısından geçirmiştir.

28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi

bugün ölenler ve yaralananlar için buluşmaya ev sahipliği yapacak.

gezi parkı direnişinin grafikle bir özeti için:
http://infografik.com.tr/yasam/gezi-park... *
taksim dayanışma platformu eylemin devam edip etmeyeceğini görüşeceklermiş.
referandum var bir de...
of.

eve ulaştın mı diye sormak yerine direkt eve kadar bırakan insan

"yaptık da ne oldu" diye sitem etmeme sebep olan başlık.
  • /
  • 48
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 949

bir ülkeden bir iç ülkeye

yılmaz erdoğan'ın sevebilme ihtimali adlı(?) şiirnde geçer. bir ülke: türkiye, iç ülke: kürdistan kodlamasını sıradan biri de anlayabilir.

liseli eşcinsellere tavsiyeler

bir günlük tutun. kimse okuyamasın diye başka bir alfabeyle yazmak isterseniz kendi alfabenizi oluşturup yazın. önce arap harfleriyle yazdım, sonra kril. kardeşim cin çıktı, tıkır tıkır öğrendi. sonra bir alfabe yaptım, mübarek hint alfabesi. ben okumayı unuttum. sadece ve anlaşılır bir şey olsun. sekiz yıldır kullanıyorum, misler misi bakıp bakıp ne bu diyorlar. dünyayı kurtarma planları diyorum. yutar gibi yapıyorlar, başka çareleri yok. ama o alfabeyi de bir ansiklopedi, efendime söyleyeyim yastığının iç yüzüne falan yaz ki hem uzun aralardan sonra hatırlayasın hem de kimse göremesin. niye mi bu? kardeşim, açılmaya ihtiyacın olacak ve her zaman etrafında birileri olmayacak, olsa bile anlatacak kelimeleri bulamayacaksın, bulduğunda sabaha karşı dört olacak. bu yüzden ulaşılabilir bir kuyu olacak yanında. istediğinde su çekersin. ya da kuyuyu gözyaşınla doldurursun. haa orta birde aşık olduğum çocuğun sivilcelerini uzun uzadıya yazmış olmak bu senelerde kendimden utanmama sebep vermiyor değil. ama sen boş ver, bunu gelecekteki sen düşünsün.*

bakir erkek

yozlaşmaya giden en kestirme yolun cinsellikten geçtiğini kavramış olması muhtemel erkektir.

aşk, sevgi, kıymet ve hürmet gibi insanın ruhuyla alakalı bir takım erdemlerin cinsel perhizle arttığı hakikatini de biliyor olabilir. meyvesi geçici bir haz olan cinselliğin ancak sevilen biriyle kalıcı olduğu fikrinden hareketle bu mahremini oburluk, zenginlik, alışveriş manyaklığı gibi kapitalist devrin bir neticesi olan 'başıboş' * cinsellik anlayışından uzak tutmayı müstakbel 'iyi insan' profilinin vazgeçilmezi kabul etmiştir.

peki, bu devirde ne zaman doğru kişi bulunacak da kalıcı olacağı tahmin edilen cinsellik yaşanacak? öyle zor bir soru ki insanın yanılması işten bile değil.

yanılmaktan korkup devamlı çekinmek ise faydasız bir hareket olur. "seni seviyorum" demenin bile aşkı yıprattığı ön yargısıyla sarhoş olan yeni insanın *tahriki rahat bırakmayacağından, korkunun ecele de fayda etmediğini fark edecektir. en önemli devre ise bundan sonradır. iş bittiğinde, maddi hazzın insanı soyarak çıplak ve bencil bir insana çevirdiğini; asıl bakirliğin, bedenî olanda değil de ruhî olanda saklandığını keşfetmesi en büyük bilgisi ve erdemi olacaktır. ve en büyük üzüntüsü... bazen dayanılmaz, kalıcı bir eziyet, endişe ve dehşetengiz bir ürkme hali. fakat her halükarda uçkuruna düşkün, beyniyle testisleri yer değiştirmiş insandan daha onurlu. peki onur?

neyzen tevfik

günümüde daha ziyade taşlamalarıyla tanınan oldukça yaratıcı bir şair. ayı sözlükte yazılan bu şiir doğru olmayabilir. sitedeki bu şiirin içeriği küçükler için uygun olmayabilir.

yürü be ehli deve endamını göreyim
sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim
mecnun gibi topmuyum bir am için öleyim
mecnunuda sikeyim leylayıda sikeyim
bana yar olmayan karının izzetini itibarını sikeyim
yansın karıların alayı su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
düşmüşüz bir orospunun belasına
koymadık diye ta amının ortasına
kader böyle yazmış hatırasına
ben böyle hatıranın hikayesini sikeyim
kerem dağları deler bir amcık uğruna
aslı gitsinde ona buna vurdura
bir karı için değermi hiç bütün bunlara
her taraf amcık dolu mala iyi vurana
fuzuli am peşine düştün gurbete
am serindir, am derindir, şifa verir millete
ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz göte
bu gidişle yarrağımı gidersin cennete

hayal kırıklığı

eşcinsellerin sevgi kulvarında alışkanlık haline getirdiği olumsuz bir "davranış".

yazmak

yazmak yıkanmaktır. yazmak özgürlük ve yazmak kimi zaman kusmak. yazmak kaçış, ardına bile bakmadan bazen. yazmak gün geliyor sessizliği bozmak belki de aksine sessizliğe boyun eğmek. yazmak mukaddes bir eylem ve yazmak masumiyet, naiflik ve bütün mevzuya inat nezaket. yazmak...

brokeback mountain

esasında roman falan değildir. annie proulx'un yazdığı kısa bir öykü. aralarında teorik bir ayırım olmasa da hikaye bile diyemiyorum bu öyküye.
everest'in film çıktığında popüler kaygılarla brokeback dağı diye türkçeye iğrencü'l-vahşet bir tercümeyle kazandırdığı öykü. bu kötü çeviriden olsa gerek -diye umuyorum- öykü hayli sıkıcı. onu okuduktan sonra kitabın başka hiç bir öyküsünü okumadım.

bu filmi sinemada izledim ben arkadaş. daha bir tane bile gay arkadaşım yokken. bir tane bile gay pornosu izlememişken. (aynı zamanda genel porno da izlememiştim.) bakırköy'de +18 mi ne yazıyordu o zaman. kimliğimi isteyecekler diye altıma sıçmıştım korkudan. ama bir kere beni kesmedi. sonraki hafta ikinci kez gittim. benim için ne kadar anlamlı olduğunu anlatamam. o zamana kadar yalnızca e2'de yayınlanan hollyoaks dizisinde gördüğüm eşcinsel sevgili muhabbetleri bir anda koca bir öykü olarak beyaz perde aracılığıyla gözümün önüne serilmişti. arkadaş o zaman ben de sonu böyle olmayan ama sevdiğimle güzel bir ilişki yaşayabilirim deyüpde sinemadan çıkararaktan eve koşmuştum. gözlerim de yaşlıydı efendim. ağlamamış değildim. son sahnede.

diğer yandan. sözlük, bu film sinemada izlediğim ilk filmdir. benim için önemini anlatabiliyor muyum? ve 2006 yılı benim için ne kadar mukaddestir. lise daha bitmemişken nihayet sinemaya gittim demek için sinemaya gitmeye çalışan ben'in -param olmazdı da gitmezdim, net zaten yoktu- gittiği ilk filmin brokeback olması hayli hoş bir tesadüf.

bdp milletvekili sırrı süreyya önder'in çevre duyarlılığı

gezi parkı eyleminin siyasal platforma taşınmasını sağlayan kişidir, sırrı süreyya. ne kadar bdp'yi sevmeseniz de kepçelerin önüne kendini atıp gezi parkı yıkımını durdurması aşkına saygıyı hak ediyor. taksim platformunun önceki gün ona konuşma fırsatı tanımaması tam anlamıyla nankörlüktür.

tanım: değinildiği üzere, çevreyi, onu korumak için kepçeyle burun buruna gelecek kadar sevmektedir. bu da çevre duyarlılığının gelişmiş olduğunu göstermektedir.

eşcinsellerin aslında demek istedikleri

-orayı biliyorum. güzeldir.

aslında demek istedikleri ya da içlerinden geçen tahkiye tam olarak tutunamayanların 43. sayfasına denk gelen dördüncü bölümünde yer almıştır. mukaddes muharrir adeta bir geyin on saniyelik hayatıni hülasa etmiştir. saygıyla anıp iktibas ediyorum:

turgut’un oturduğu apartman, büyük şehrin kuzey doğusunda, enlemi kırk bir derece sıfır sıfır dakika kuzey ve kırk bir derece sıfır sıfır dakika bir saniye kuzeyle boylamı yirmi dokuz derece on iki dakika doğu ve yirmi dokuz derece on iki dakika bir saniye doğu olan noktalar arasında sıkışan bir arsa üzerine kurulmuştu. apartmanın dünya üzerindeki bu konumunu anlayabilmek için biraz astronomi bilmek gerekiyordu. oysa, turgut’un arkadaşlarının karıları, bu bilgiden yoksun oldukları halde, apartmanı 'elleriyle koymuş’ gibi buluyorlardı. selim ise -bilimsel tanımları uygulamakta her zaman güçlük çektiği için- yarım saat oralarda dolaşıp durmuştu ilk geldiği gün. bina, enlem ve boylam noktaları arasına sıkıştığı gibi, daha yüksek birçok apartmanın arasında ezilmişti. bu nedenle, kuzey rüzgârlarına kapalıydı ve güneyindeki apartmana bitişik tavan, yağmurda biraz akıyordu. insanın kendi evi olmadıkça, bunlara katlanmak gerekiyordu. çocukların odasının penceresinden bakılınca -biraz da sola, dışarı sarkmak şartıyla- karşıdaki iki apartmanın çatı katları arasındaki küçük boşluktan, önce bir iki servi ağacı ve daha uzakta soluk mavi renkli bir çizgiden ibaret olan deniz görünüyordu.

(bkz: oğuz atayı içmek istiyorum)

öğle uykusu

tembelliğin en büyük belirtisi olarak yorumlanır. ve ben tembellikte garfield'ı geçermişim. çok seviyorum. hele üç buçuk dört gibi yatıp beş, beş buçuk gibi kalkması... "gece zombi moduna girip sabaha karşı uykuya dalıp sabah da ceset gibi kalk"mak* * işten bile değil. orası ayrı.

göğüs kaslarını oynatan erkek iticiliği

bir de bunların gel bi ellesene diyen türü vardır ki düşman başına. ego tavan. gel elle bir daha göremezsin. bir yerlerini yırtsan sen yapamazsın tadında sözler ve bakışlar. kasları dökülesice. **