loranahmes2

Durum: 949 - 0 - 0 - 0 - 24.06.2013 01:18

Puan: 9670 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 3.Nesil Yazar.

ve düşünürüm: belki hiç yaşamadım, ne öğrendin, ne sevdin, ne de inandın... belki de kuyruklu yalanlar mutlu etti bazı bazı... kahrolsun bağzı şeyler!!
  • /
  • 48

farsça

18. yüzyılda ingilizler yasaklayana kadar hindistan'da mahkemelerde resmi dil idi. delhi' deki kızıl kale' nin duvarlarında şu cümle yer alır:
"eger firdevs der cehan est hemin est o hemin est o hemin est";
'eğer dünyada cennet varsa, buradadır, buradadır, buradadır"

iran'ın resmi dilidir. öğrenmek için can attığım'dır. biraz bilmiyor değilim. ancak geçen yaz vefat eden iran büyükelçiliğinin verdiği kursun dinozor hocasıyla yıldızım barışmayınca bırakmıştım kursu. men xeylî poşman hestem.

bir ülkeden bir iç ülkeye

yılmaz erdoğan'ın sevebilme ihtimali adlı(?) şiirnde geçer. bir ülke: türkiye, iç ülke: kürdistan kodlamasını sıradan biri de anlayabilir.

şirinler

hafta sonları kanal d de yayınlanan küçüklüğümün vazgeçilmez çizgi filmidir.
sosyalist olan bireylerin çocukken en az bir kere göz attığını tahmin ettiğim bu ,küçük mavi adamları anlatan çizgi film bütün hayat tarzı ile kominizmi sembolize etmektedir.
şirinler için bir çok uydurma haberlerde üretilmiştir:
gay olup olmadıkları ,çizgi filmde ki -diğer şirinlerle yaşıt-tek genç kız olan şirine nin kaşar olup olmadığı, şirin baba nın karl marx a benzetilmesi...

not: çocukluğumu özledim yeminlen.

karışık duygular

stefan zweig in eşcinsel temalı romanı. gizli eşcinsel romanı demek de mümkün.

roman baştan sona bir solukta okunabilecek bir üslupla yazılmış.
birinci tekil şahsın ağzıyla yazılan bu eserin konusu, radlof adlı bir filoloji profesörün emekliye ayrılınca tüm yakınları tarafından hazırlanan ve bir minnettarlığının göstergesi olan; yaptığı işleri biyografik özelliklerle anlattıkları kitapçığın, hayatını değiştiren asıl kişiye yer vermemesini eleştirip bu hayatını değiştiren kişiyle nasıl tanıştığını ve ona olan aşk derecesindeki hayranlık ile sevgisini anlatmasıdır.

kitap sade ama çekici bir üslupla okuyanı hayran bırakan cinsten. üstelik radlof un hayran olduğu-aşık olduğu demek yerinde olur aslında- profesör x in ona çektirdiği acının, hayranlık ile nefret duygularının anlatıldığı satırlar inanılmaz derecede saygı duyulacak mısralar. bir mimari eser niteliği taşıyan bu satırlarda radlof un duyguları okuyucuya geçmektedir. işte zweig in ölümsüz olmasını sağlayacak şey bu özelliğidir.

profesör x eçcinseldir. bir berlin üniversitesinde filoloji profesörüdür. radlof profesörüm dediği bay x in kitap boyunca bu sırrını öğrenmeye çalışır ancak profesör ona aşık olunca onu her defasında terslediğinden asla senli benli olamaz. ilk sırrını profesörün karısıyla yattıktan sonra ondan öğrenir. sonra profesörün ara ara ona hiç haber vermeden ortadan kaybolmasına çok içerlenir. kendisini büyük bir aşkla terslemesini anlayamaması karısıyla sevgili profesörünü aldatması da buna eklenince artık o şehirden onun yaptığı gibi, tatlı bir nefretle ,haber vermeden gitmek ister. işte o zamn o tekrar ortaya çıkar ve radlof hayatı boyunca bir daha tadamayacağı sevgiyi görür. radlof ,profesörün ona sert davranmasını şu haranlık ve profesöre saygı uyandıran sözlerle açıklar:
"temiz samimiyetleri karşısında sert davranmaya ,her an özelliği ile savaşım vermek zorunda kalır."

kitapla ilgi bazı dedikodularda yok değildir. örneğin başta söylediğim aktaranın yazarın kendisi olduğu; yani radlof un stefan zweig olduğu söylenmekte.
aktaranın 'ben' olması nedeniyle radlof un ismi 128 sayfalık kitapta kitabın sonuna doğru ancak iki defa geçmiştir. bu profesör x in kim olduğu kadar insanda merak uyandırır bir özellik. ancak 'ben' ağzı kullanması onun eşcinsel olduğunu göstermez.elbette denilenler gibi her yaratı yaratıcısından izler taşır. ama ne kadar? asıl soru budur.

kitap yeşil elma yayıncılıktan temiz bir baskı ile çıkmıştır.
k dergisinin 2009 yılında çıkan bir sayısında filminin de çekilmiş olduğunu okumuştum. ayrıca şunu da söylemem gerekir ki ben bu kitabın tanıtımını yine k dergisinde acı duygular kitap ismiyle okumuştum. o tanıtım yazısını da herkese tavsiye ederim doğrusu.

edi ile büdü

susam sokağı'nın unutulmayan iki kuklasının adı. bizden önceki kuşak edi ile büdü'yü izleyerek büyümüş diyorlar. geçenlerde evlenmeleri için amerika'da imza kampanyası başlatılmıştı.

http://www.haberturk.com/medya/haber/657...

not: ukde sahibi keremce.

vatan sağolsun

"varlığım türk varlığına armağan olsun. ne mutlu türküm diyene!" ile başlayan varlığın yok sayılması durumunun devamı niteliğinde söz.

incelemekte yarar var:
(bkz: andımız)

ayı sözlük yazarlarının ilişki durumları

bu konuda yazmayacağım deyip de bu başlığı görünce fena oldum. ayrıldım. bekarım. bekar deyince sanki daha bir hoş oldum.*

diğergam

yengeç burcunun standart özelliklerinden biridir. bu başlık altında gündüz vassaf'ın cennetin dibi kitabını anmamak olmaz. terim olarak bana diğergamı öğreten kitaptır. siz siz olun diğerine saygı duyun, diğerini sevin ama onu kendi önünüze koymayın. bu sömürülmemenizi sağlar. aksi takdirde sömürülür ve üzülürsünüz. değmez bu dünyaya.

(bkz: batsın bu dünya)

biz ne zaman büyüyeceğiz

hiç sormadığım ve sormaktan çekindiğim bir soru. yirmimi aştığım ilk yıl ağlayıvermiştim. sevgilimden olduğumda da döküverdim gözyaşımı içime içime. her şey büyümenin belirtisi. lanet ediyorum. bir de alakasız olacak ilk defa kendim için hastaneye gittim, dün. iyice büyümüşüm. annem babam gelmiyorlar peşimden. tutmuyorum, duymuyorum seslerini. yapayalnız. sahi dedim bir de sevgilimden ayrıldım. seviyordum. aşık değildim ama fena seviyordum. içime sokmak gibi, yerleştirememek hiç bir yere yakıştıramamak gibi. büyüdüm işte aq.

not: çok salya sümük oldum bu aralar. okurun gözüne sokmak gibi bir niyetim yok ama gözüne sokmuş kadar oldum şu özeli. * * *

aigai, deli gibi aşıktım-aşığım diyemem ancak bir hukuk oluştuktan sonra insan nasıl da yabancılaşabiliyor. kimse kimseye mecbur değil de ne biliyim yediremiyorum beni tanıyamamış olmasını kendime. ama yine de geçiyor. geçmek zorunda.

küçükken zorla saçı kazıtılan çocuk

hüzün içinde berberden ayrılırken bir gün uzatacağım ve saçlarımın sebebi olanların gözlerine sokacağım diyen çocuktur. o günden beri o dayımı sevmedim. nasıl sevebilirdim ki üç mm olunca "hemşire çocuğun saçı uzamış gönder bana" deyip o bilek gücüyle çalışan saçma traş makinesini kafama sürte sürte saçımı keserdi. psikopat dayı. ve ben de yapacağımı yaparım arkadaş. kafamın üstünde bir topuzla yaklaşık 195 boyunda karşısına geçtim. nasıl içi içini yiyordu, saçlarımı kesmek için. fakat boyu yetmezdi. saç iyidir, güzeldir dayı diye bir de övdümdü nasıl tansiyonu fırladı, şekeri düştü, gözü karardı. baktım yaşıtım kuzenlerimin kafası hala birinci sınıftaki halimiz gibi. yazık dedim. öcümü alıp, kılıcı omzuma dağıttığım gibi atıma atladım. dört nala uzaklaştım o mekandan.

the fall

the fall

bir kaç hafta önce, tam olarak tecavüz-final haftasında bıkmadan usanmadan ve istemeyerek ama yine de yeniden kendimi tekrarlamayı göze alarak altı kere tamamen, üç kere de beğendiğim sahneler olmak üzere 9 kere izlediğim film. ilk izleyişimde ağladım. ikinci izleyişimde burkuldum, dövündüm, üçüncü izleyişimde sistem eleştirisi dördüncüde fikir akımlarını birleştiriciliği... derken çok şey öğrendim. ağlamak istediğimde artık yeşilçam dışında bir filme daha sahibim. üstelik yabancı. ecnebi. onlar da insanmış. gırmızı gulaklı dişlek dafşanıma o filmi şiddetle baskıyla zorla ve zulümle bana izlememi tavsiye ettiği için razıyım, şükranım, ve şakirim. şakir ne demek bilmiyorum o denli memnunum ondan.

bir de şu sosla tavsiye ederim: bir müddet önce sevgilim dediğiniz kişiden ayrılıp da her şeye rağmen ağlamak arzusundaysanız lütfen izleyiniz. pişman olmayacaksınız.

gizli anların yolcusu

çok sürükleyici ve asıl konuya geç giren ve ondan sonra ışık hızını alıp çabucak bitirilen, ee bu neydi şimdi diye bir kaç metrobüs seferinde okuduğum ayşe kulin romanı. çok ucuz bir şekilde sonlandırılmış olması doğrusu bora'nın kitabı'nı okumamı engelledi.
--- spoiler ---

bir sex manyağı iması güçlendikten sonra boranın boynu altında kalsın demekten de kendimi alamadım. tabi sex manyağı bir roman karakteri, gündelik yaşamla bağlantılı olabileceğinden hoşuma gitmeyen durum direk bu değildir. her bir şey cicili bicili, mutlu mesut giderken kitabın son elli sayfasında(sayı tutmayabilir üç aşağı beş yukarı) aman bora yemeği hazırlayıp beni postaladı bora napıyor, tabi ben yaşlıyım o genç, onu biraz daha şımartayım gibi biraz havada kalan okuru sonuca ve asıl istenen konuya alıştırma tekniği hayli zayıf.

--- spoiler ---

nedense bugün acım çok taze sözlük. rüyamda onu gördüğümden midir ne dersin?

sevgiliden ayrılma sebepleri

eften püften sebepler ayrılma sebebi olmaz çoğunlukla bu eften püften şeyler birikir birikir ve dağ gibi olur. koca bir sebep olur tek başına. ve sonra: ayrılmanın vakti geldi; çanlar her birimiz için çalıyor. brokeback mountain, serseri mayınlar ya da prayers for bobby yardımcı olmuyor böyle zamanlarda. daha sıradan olmak hissi ve daha az acı çekmenizi sağlayacak ancak yine de acınızı unutturmayacak filmlere ihtiyaç duyarsınız. çocukken brt(?) adında bir kanal vardı. cumartesi ve pazar sabahları, sanki hafta sonu sabahları için özellikle çekilmiş, romantik genellikle kış ya da sonbahar, bazen mevsimsiz filmler yayınlardı. onlar derman olur. bugünlerde tv2 bu görevi çok güzel görüyor.dediğim gibi bir heyecan ve terleme, yoğun düşünme olaylarını bastırsa da mesafeler, kişisel buhranlar sonucunda burun buruna geldiğiniz birbirini seven iki kişinin nasıl oldu da birbirine yabancılaştığı sorusunu sormaya devam edersiniz.

evet: budur. tüm ayrılma sebepleri yabancılık çekme ve yabancılaşma. geri kalan eften püften.

sevgi emek ister

tanım: aşkı bulmak ya da aşkı anlamlandırmak için kanun hükmünde bir karar gibi uyulması gereken durum.

aşk hadisesi tamamen gündelik yaşamda görülen bir mucize çeşididir. aşkıııımm ciiiiciiim tontoşum gibi aşkın ibare ve işareti sanılan çikletlere kanmamak gerektiği gibi, gündelik hayatta örneğini bolca görüyor olmamız da aşkın mucize olduğu gerçeğini değiştirmez

barda, kafede ya da sohbette tanışıp kaşını gözünü beğendiğin ve biraz da fikrini tuttuğun kişiye; ona karşı beslediğin hayranlık-beğeni ya da buna benzer diğer olumlu duygusal yaklaşımlar senin aşk duyduğun anlamına gelmez. fakat sevgi emek ister.
(ara not: sevgi kelimesini bu cümle bağlamında aşk sözcüğüyle eşdeğer tutuyorum; hani şu mucize ile)
sevgi emek ister cümlesinin işteşlik çatısında kurulmasını tercih ederdim (sevgi emek isteşir) ama mevcut yapıdan hareket etmeye devam edersek:

sevgi karşılıklı yapılan fedakarlık ve hürmet, biriktirilen hatıra, edinilen tecrübe ile inşa olur. ilk görüşte aşk palavra. bin milyon bir baloncukta bir görüldüğüne dair bir takım dedikodular da mevcut. doğrudur. bunun bile böyle olmadığını düşünüyorum. platonik olan tamı tamına "kendi kendine gelin güvey olma" ile ilgili bir durum. aşk değil aldatmacadır. aşk nedir biliyor musun kıymetli ayı okuru: aşk sevgilinin elini tuttuğunda onun derisini kendinin, kendi derinin onun derisi olduğu hissini yaşayabilmektir. tek bedendir. aşk kaç beden giyer hadisesine girmeyi en azından bu başlık altında doğru bulmuyor saygılarımı gönderiyorum.

bir de saygıyla izlemeyi tavsiye ettiğim bir aşk felsefesi olarak

(bkz: selvi boylum al yazmalım)

gay bar

cebi hala fakir biri olarak gitmekten korktuğum mekanlar. zira bir kere o gaflete düştüm bir kaç hafta belimi doğrultamadım. gay cafe denilen türü burdan ayırıyorum. oralara üç kere gittim. ne gerek var, otururum evimde sütlacımı yerken fransızca bir filmi i ngilizce altyazı ile takip eder efendime söyleyim kürtçe tepki verip türkçe ağlarım. budur. ha biliyor musun desen yok biilmiyorum. hem ingilizceyi hem fransızcayı hem de gay barları. tek yön ün bir ismini duydum. bir arkadaşımdan ve gizli anların yolcusu'ndan. her neyse bu cihette cehalet bana mutluluk getiriyor efendim. akşam altıdan sonra "oğlum nerde kaldı?" diye içimi burkan meraklı ve üzüntüye gark olmaya yazan ebeveyn sorusuyla karşılaşmak da var ki bunu da ayrıca istemem. velhasılı kelam adam kayıran, adam ötekileştiren ve adam yabancılaştıran gay barlara gitmeye de gerek yoktur. ama arkadaş/gay arkadaş grubu yoksa samimi olunan o zaman galiba yapacak bir şey kalmıyor, nefes almak için.

sevgiliden ayrılma

yanlışlar ve kısa bir ayrılık devresi ve bir yanlı ve sonra yengeç-aslan çatışması. ilk ilişkimden sonra evlenelim demiştim. o da kabul etmişti galiba. tahkiye etme arzusu içinde neler yapılabiliri ölçerken bir baktım ki soğuk davranıyorum. ilgilenmiyorum. aşık değilim ama seviyorum keratayı. bir arkadaşımdan kıskandı. hatırlıyorum ramazan ayında. iftar için taksim kfc ye gittik. tanrının bu iftarını kabul edip etmeyeceğini düşünürken kimden mesaj dedi. arkadaşım dedim. abuzzittin. görüşmeyeceksin. kimseye sormam. kişiliksizleşmektir bir başkası istedi diye akadaşlıkları bitirmek dedim. ondan üç dört ay sonra. pat diye değil, bildiğin sündüre sündüre bitirdim. ses çıkarmadı. kontörümüz yoktu. o ankarada ben istanbulda. sonra üç gün önce bir mektup yazayım dedim. seviyorum oğlum, nasıl özlüyorum bir bilsen dedim. bu son iki cümleyi açıklamak bir buçuk sayfamı aldı. daha titreyecektim üstüne ama adamı ağlatırsın dedi arkadaşım. ağlamasına kıyamam dedim. bıraktım. ve o da ne desin bana, değil tiwitinde. ben lafımı ortaya atarım alan alır, adresini tanır der gibi. liseli bir ergen gibi. tanrım. "senin içinde fırtına kopsa da bende yaprak kımıldamaz". mektubum tahkiye açısından onda estetik hazzı uyandırmış sorun yok. ağlatabilirmişim de... ama nasıl düşman olmuş, beni nasıl yönetmek arzusuyla tutuşmuş. o mektubu biri bana yazsa gözümü kırpmadan verirdim şerefsizim. yaşadığımız aşk mıydı? söyle bana sözlük! ben özledim yalan yok, düşünüyorum da. neticede ilk uzun ilişkim. o tivitini yamulmuyorsam sevgililik adlı ilişkimizin birinci yılında attı. kesintisiz yedi ay kadar günde üç beş saat telefonda görüşmeler. ve sonra heyecanlı tatil kaçamakları. iki kere. istanbulda görüşmeler. heyecan mı bitti. bana yazdığı mektupta --evet yengeçlik yaptım ve mektup yazdım ve aslanlık yaptı iade-i cevapçasına mektup yazdı-- bir aşkın biyolojik ömrü on yedi ay demişti. anlamalıydım. biyolojik aşk ergenlerin tek isteğidir. aslında biliyorum böyle olacak. üstelik aslanla çıkılmayacağını. biliyorum bir yanlış yaparsam aman vermez. neticede ben terk ettim ve dönmeyi istediğimde kapıyı suratıma çarpttı. hakettim. üniversiteye gidiyor olmak çocukluğu aşmak demek değilmiş. ders olsun bana. yaşıt olmak da akıllılıkla, ne istediğini bilmekle paralel değilmiş. anladım işte sözlük. ama kabul ediyorum suç bende. ama hiç mi hukukumuzun kıymeti yoktu! bunu sorarım, bir cevap. ha cevaplamıştım doğru: ergenlik yolları.

(bkz: entry yazacağım diye kusmak)

tavuk döner

çok ama çok sevdiğim en aparatif yiyecek. iki dakikada hazırlanır ve üç dakikada yersiniz. tek yorgunluğunuz elinizi cebinize atıp iki lirayı on numara dönerciye uzatmanızdır. ismi gibi kalası.
  • /
  • 48
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 949

bir ülkeden bir iç ülkeye

yılmaz erdoğan'ın sevebilme ihtimali adlı(?) şiirnde geçer. bir ülke: türkiye, iç ülke: kürdistan kodlamasını sıradan biri de anlayabilir.

liseli eşcinsellere tavsiyeler

bir günlük tutun. kimse okuyamasın diye başka bir alfabeyle yazmak isterseniz kendi alfabenizi oluşturup yazın. önce arap harfleriyle yazdım, sonra kril. kardeşim cin çıktı, tıkır tıkır öğrendi. sonra bir alfabe yaptım, mübarek hint alfabesi. ben okumayı unuttum. sadece ve anlaşılır bir şey olsun. sekiz yıldır kullanıyorum, misler misi bakıp bakıp ne bu diyorlar. dünyayı kurtarma planları diyorum. yutar gibi yapıyorlar, başka çareleri yok. ama o alfabeyi de bir ansiklopedi, efendime söyleyeyim yastığının iç yüzüne falan yaz ki hem uzun aralardan sonra hatırlayasın hem de kimse göremesin. niye mi bu? kardeşim, açılmaya ihtiyacın olacak ve her zaman etrafında birileri olmayacak, olsa bile anlatacak kelimeleri bulamayacaksın, bulduğunda sabaha karşı dört olacak. bu yüzden ulaşılabilir bir kuyu olacak yanında. istediğinde su çekersin. ya da kuyuyu gözyaşınla doldurursun. haa orta birde aşık olduğum çocuğun sivilcelerini uzun uzadıya yazmış olmak bu senelerde kendimden utanmama sebep vermiyor değil. ama sen boş ver, bunu gelecekteki sen düşünsün.*

bakir erkek

yozlaşmaya giden en kestirme yolun cinsellikten geçtiğini kavramış olması muhtemel erkektir.

aşk, sevgi, kıymet ve hürmet gibi insanın ruhuyla alakalı bir takım erdemlerin cinsel perhizle arttığı hakikatini de biliyor olabilir. meyvesi geçici bir haz olan cinselliğin ancak sevilen biriyle kalıcı olduğu fikrinden hareketle bu mahremini oburluk, zenginlik, alışveriş manyaklığı gibi kapitalist devrin bir neticesi olan 'başıboş' * cinsellik anlayışından uzak tutmayı müstakbel 'iyi insan' profilinin vazgeçilmezi kabul etmiştir.

peki, bu devirde ne zaman doğru kişi bulunacak da kalıcı olacağı tahmin edilen cinsellik yaşanacak? öyle zor bir soru ki insanın yanılması işten bile değil.

yanılmaktan korkup devamlı çekinmek ise faydasız bir hareket olur. "seni seviyorum" demenin bile aşkı yıprattığı ön yargısıyla sarhoş olan yeni insanın *tahriki rahat bırakmayacağından, korkunun ecele de fayda etmediğini fark edecektir. en önemli devre ise bundan sonradır. iş bittiğinde, maddi hazzın insanı soyarak çıplak ve bencil bir insana çevirdiğini; asıl bakirliğin, bedenî olanda değil de ruhî olanda saklandığını keşfetmesi en büyük bilgisi ve erdemi olacaktır. ve en büyük üzüntüsü... bazen dayanılmaz, kalıcı bir eziyet, endişe ve dehşetengiz bir ürkme hali. fakat her halükarda uçkuruna düşkün, beyniyle testisleri yer değiştirmiş insandan daha onurlu. peki onur?

neyzen tevfik

günümüde daha ziyade taşlamalarıyla tanınan oldukça yaratıcı bir şair. ayı sözlükte yazılan bu şiir doğru olmayabilir. sitedeki bu şiirin içeriği küçükler için uygun olmayabilir.

yürü be ehli deve endamını göreyim
sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim
mecnun gibi topmuyum bir am için öleyim
mecnunuda sikeyim leylayıda sikeyim
bana yar olmayan karının izzetini itibarını sikeyim
yansın karıların alayı su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
düşmüşüz bir orospunun belasına
koymadık diye ta amının ortasına
kader böyle yazmış hatırasına
ben böyle hatıranın hikayesini sikeyim
kerem dağları deler bir amcık uğruna
aslı gitsinde ona buna vurdura
bir karı için değermi hiç bütün bunlara
her taraf amcık dolu mala iyi vurana
fuzuli am peşine düştün gurbete
am serindir, am derindir, şifa verir millete
ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz göte
bu gidişle yarrağımı gidersin cennete

hayal kırıklığı

eşcinsellerin sevgi kulvarında alışkanlık haline getirdiği olumsuz bir "davranış".

yazmak

yazmak yıkanmaktır. yazmak özgürlük ve yazmak kimi zaman kusmak. yazmak kaçış, ardına bile bakmadan bazen. yazmak gün geliyor sessizliği bozmak belki de aksine sessizliğe boyun eğmek. yazmak mukaddes bir eylem ve yazmak masumiyet, naiflik ve bütün mevzuya inat nezaket. yazmak...

brokeback mountain

esasında roman falan değildir. annie proulx'un yazdığı kısa bir öykü. aralarında teorik bir ayırım olmasa da hikaye bile diyemiyorum bu öyküye.
everest'in film çıktığında popüler kaygılarla brokeback dağı diye türkçeye iğrencü'l-vahşet bir tercümeyle kazandırdığı öykü. bu kötü çeviriden olsa gerek -diye umuyorum- öykü hayli sıkıcı. onu okuduktan sonra kitabın başka hiç bir öyküsünü okumadım.

bu filmi sinemada izledim ben arkadaş. daha bir tane bile gay arkadaşım yokken. bir tane bile gay pornosu izlememişken. (aynı zamanda genel porno da izlememiştim.) bakırköy'de +18 mi ne yazıyordu o zaman. kimliğimi isteyecekler diye altıma sıçmıştım korkudan. ama bir kere beni kesmedi. sonraki hafta ikinci kez gittim. benim için ne kadar anlamlı olduğunu anlatamam. o zamana kadar yalnızca e2'de yayınlanan hollyoaks dizisinde gördüğüm eşcinsel sevgili muhabbetleri bir anda koca bir öykü olarak beyaz perde aracılığıyla gözümün önüne serilmişti. arkadaş o zaman ben de sonu böyle olmayan ama sevdiğimle güzel bir ilişki yaşayabilirim deyüpde sinemadan çıkararaktan eve koşmuştum. gözlerim de yaşlıydı efendim. ağlamamış değildim. son sahnede.

diğer yandan. sözlük, bu film sinemada izlediğim ilk filmdir. benim için önemini anlatabiliyor muyum? ve 2006 yılı benim için ne kadar mukaddestir. lise daha bitmemişken nihayet sinemaya gittim demek için sinemaya gitmeye çalışan ben'in -param olmazdı da gitmezdim, net zaten yoktu- gittiği ilk filmin brokeback olması hayli hoş bir tesadüf.

bdp milletvekili sırrı süreyya önder'in çevre duyarlılığı

gezi parkı eyleminin siyasal platforma taşınmasını sağlayan kişidir, sırrı süreyya. ne kadar bdp'yi sevmeseniz de kepçelerin önüne kendini atıp gezi parkı yıkımını durdurması aşkına saygıyı hak ediyor. taksim platformunun önceki gün ona konuşma fırsatı tanımaması tam anlamıyla nankörlüktür.

tanım: değinildiği üzere, çevreyi, onu korumak için kepçeyle burun buruna gelecek kadar sevmektedir. bu da çevre duyarlılığının gelişmiş olduğunu göstermektedir.

eşcinsellerin aslında demek istedikleri

-orayı biliyorum. güzeldir.

aslında demek istedikleri ya da içlerinden geçen tahkiye tam olarak tutunamayanların 43. sayfasına denk gelen dördüncü bölümünde yer almıştır. mukaddes muharrir adeta bir geyin on saniyelik hayatıni hülasa etmiştir. saygıyla anıp iktibas ediyorum:

turgut’un oturduğu apartman, büyük şehrin kuzey doğusunda, enlemi kırk bir derece sıfır sıfır dakika kuzey ve kırk bir derece sıfır sıfır dakika bir saniye kuzeyle boylamı yirmi dokuz derece on iki dakika doğu ve yirmi dokuz derece on iki dakika bir saniye doğu olan noktalar arasında sıkışan bir arsa üzerine kurulmuştu. apartmanın dünya üzerindeki bu konumunu anlayabilmek için biraz astronomi bilmek gerekiyordu. oysa, turgut’un arkadaşlarının karıları, bu bilgiden yoksun oldukları halde, apartmanı 'elleriyle koymuş’ gibi buluyorlardı. selim ise -bilimsel tanımları uygulamakta her zaman güçlük çektiği için- yarım saat oralarda dolaşıp durmuştu ilk geldiği gün. bina, enlem ve boylam noktaları arasına sıkıştığı gibi, daha yüksek birçok apartmanın arasında ezilmişti. bu nedenle, kuzey rüzgârlarına kapalıydı ve güneyindeki apartmana bitişik tavan, yağmurda biraz akıyordu. insanın kendi evi olmadıkça, bunlara katlanmak gerekiyordu. çocukların odasının penceresinden bakılınca -biraz da sola, dışarı sarkmak şartıyla- karşıdaki iki apartmanın çatı katları arasındaki küçük boşluktan, önce bir iki servi ağacı ve daha uzakta soluk mavi renkli bir çizgiden ibaret olan deniz görünüyordu.

(bkz: oğuz atayı içmek istiyorum)

öğle uykusu

tembelliğin en büyük belirtisi olarak yorumlanır. ve ben tembellikte garfield'ı geçermişim. çok seviyorum. hele üç buçuk dört gibi yatıp beş, beş buçuk gibi kalkması... "gece zombi moduna girip sabaha karşı uykuya dalıp sabah da ceset gibi kalk"mak* * işten bile değil. orası ayrı.

göğüs kaslarını oynatan erkek iticiliği

bir de bunların gel bi ellesene diyen türü vardır ki düşman başına. ego tavan. gel elle bir daha göremezsin. bir yerlerini yırtsan sen yapamazsın tadında sözler ve bakışlar. kasları dökülesice. **