oblomov

Durum: 261 - 0 - 0 - 0 - 05.03.2015 00:41

Puan: 4826 - Sözlük Kezbanı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 14

limon yıkayan anne

yumurta yıkamışlığı vardı,poşet yıkamışlığı da vardı son bir kaç aydır birde bu çıktı başıma. hayır çok titiz bir kadın da değil ama artık pazarda ne gördüyse,eğer limon yıkanmadan salataya sıkıldıysa o salatayı bile yemiyor.

tek taraflı düşünmek

ben merkezcilik,empati yoksunluğu. dahada liste uzar gider.kolay aşılabilecek bir şey değil,neticede her insan az yada çok bencildir.

alttaki yazara soracaklarım var

oblomov hırkasını giydim,nevrotik kafadayım.kendimi bi hevesle alınmış ama hiç kullanılmamış yada bir kere kullanılıp bir köşeye atılmış salata kurutucusu gibi hissediyorum.
alttaki yazar,bir kitapta yazıyordu "insan,bu hayatta bir kere aşık olur"katlıyon mu?

arkona

rus pagan metal grubu.bu tür müzikle ilgilenenler bir şans vermeli.vokaldeki hatun maşa'nın sesi müthiştir,sağlamdır.
en beğenilen parçalarından birkaçı;
slavsia-


ot serdtsa k nebu(canlı performans)-


zakliatie(favorim)-
canlı performansı-

el değirmeni

tuz,karabiber vb baharatlar,tohum ve kahve öğütmek için kullanılan alet.

tanımımı yaptıktan sonra,beni ilgilendiren kısma;kahve çekmeye geleyim.eğer kahve çekmek için el değirmeni almak isterseniz,yıllar önce benim düştüğüm hataya düşüp;önünüze ilk çıkan,adı-sanı duyulmamış bir değirmeni almayın.bana da kahve konusunda uzman birinin tavsiye ettiği gibi,bende ilgilenenlere "sözen" marka olanı tavsiye ederim.tabi bu alet türk kahvesi çekmek için üretildiğinden daha kalın ayarda,örneğin french press için kahve çekmek istediğinizde bunu yapamazsınız.ancak ustalardan rica ederseniz,onlar değirmende ufak bir ayar yaparlar ve bu sorun hallolur.

birde hario ve porlex'in de seramik dişlileri olan el değirmenleri vardır.kimisi daha sağlıklı olduğunu düşündüğünden bu markaları tercih eder. orphan espresso amcanın kendi elleriyle ürettiği,hayran hayran baktığım,iç geçirdiğim lido 2 isimli el değirmeni de vardır.incelemek isterseniz http://www.oehandgrinders.com/OE-LIDO-2-...

insana yaşama sevinci veren şeyler

aha da bu
henüz rüyalarımda görsem de bu makineyi,elbet bir gün alacam.benim olacaksın sonunda,kaçarı yok.bu umutla yaşıyorum sözlük,kavuşacağımız günü iple çekiyorum.

pop art

pop art denince akıllara her ne kadar;andy warhol, roy lichtenstein isimleri gelse de,yıllar yıllar önce
marcel duchamp hazır bir nesnenin;bir pisuvarın üzerine imzasını atarak new york'da sergiler ve kavram olarak pop art henüz ortada yoksa bile bu abimiz bu yolu açar.

bu olay tümüyle sanata daha doğrusu tüketilen klasik sanata indirilmiş ağır bir darbedir. abimiz tabi bununla da kalmaz,hemen ardından dahada çok tartışılacak,kıyametleri kopartacak,rönesansın baş tacı edilen eserini;mona lisa'yı tam anlamıyla yerden yere vurup paçavraya çevirecektir.bununla da yetinmeyen çılgın abimiz mona lisa'yı yemek davetiyesine koyarak;"yiyin anam yiyin,kapitalizm,tüketim çılgınlığı yiye yiye bitiremedi,sizde yamulun bu sofraya tüketin"mesajı vererek gönlümde haklı ve apayrı bir yer kazanmıştır.


eduardo paolozzi'nin "i was a rich man's plaything"adlı eseri bu kavramında isim babası olmuştur.


hem duchamp'nın mona lisası,hem de paolozzi'nin"zengin bir adamın oyuncağıydım" adlı yapıtı,dikkatlice bakıldığında;meta olan,tüketilen,ağza ve zevke uyun sunulan "kadın" figürüne çok çok güzel bir cevaptır.

tütün

solanaceae(patlıcangiller) familyasından nicotiana türü olup 60 alt türü bulunur. nicotiana tabacum ve nicotiana rustica türleri üretime ve kullanıma elverişli türleridir.
nicotiana rustica; daha çok ilaç endüstrisinde,ziraide kullanılır,ülkemizde de yetiştirilir.maraş otu diye bilinen karışımın temelidir.
nicotiana tabacum; ise sigara,pura,pipo için üretilen tütünleri kapsar.bunun alt türleri de o kadar çoktur ki,sayısını bilmenin imkanı yoktur.benim bildiklerim;virginia, burley, corojo,oryantal tütünlerdir.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

Гостья из будущего - Прекрасное Далеко

azıcık nostalji.

ay

lunarregistry.com ay'da en fazla toprak sahibi olan 10 kişiyi açıklamış.aralarında bir türk de var.emre özerginli'nin ay'da 440.000 dönüm arsası varmış,bunu da yeni öğrendim.
http://turkish.ruvr.ru/news/2014_07_21/A...

koli

eşcinsel jargonundaki anlamını daha yeni öğrendikten bir kaç gün sonra,evdeki tadilatlardan dolayı boş koli lazım olmuştu.
neyse,hemen yanı başımdaki bakkala gidip "koli" isteyecektim ki,adama bir türlü söyleyemiyorum.tam adama "abi boş koli var mı?"diyecem ama olmuyor,gülesim geliyor.başka şeyler düşünüyorum,sakızlara göz gezdiriyorum kafam dağılsın diye.en son adam dayanamayıp "genç,ne lazımdı" diye sorunca,pat diye çıktı ağzımdan:"abi koli lazım"dedim ya.ama hala sırıtıyorum.aldığım gibi koliyi kaçarak uzaklaştım.

nana

lazca "anne" demek. birde didou'nun söz ve bestecisi megrel şarkıcı nana belkania vardır.(bkz: serbest çağrışım)

steward

genelde hepsinin hedefi; bir an önce kapağı mutfağa atıp aşçı olmaktır,olanlarda vardır.haklılar da,cidden zor iş,otel hiyerarşisinde en alt da bulunurlar. tabi bu steawar'lıktan şefliğe giden yolda ne savaşlar,ne entrikalar,ne oyunlar döner.biride otellerde dönen oyunların dizisini yapsa reyting rekorları kırmazsa ne olayım.

maltana

armut aromalısı iyidir,diğerleri peş para etmez.tabi birde ülker'in olmazsa olmazı glikoz şurubu var içinde.
emziren anneler,süt yapsın diye içiyorlar ancak bu detayı atlıyorlar.

davetsiz misafir

eğer bu davetsiz misafir kapıyı çaldığında,bir an için gaflete düşüp de kapıyı açmadıysanız,hala umut var demektir.kapının arkasından;"biz evde yoguuzz" diyerek davetsiz gelen misafiri yollayabilirsiniz.nasıl olsa çalar çalar gider diye düşünürsünüz ama bu yakın bir akrabaysa bu yöntem asla işe yaramaz.
gerekirse yumruklar,o kapıyı kırar yinede içeri dalar.olmadı "ayyy,bunlara bişey mi oldu acaba?" diyerek sokağı ayağa da kaldırabilir,yapar yani.daha fazla baskılara direniş gösteremeyip açarsanız da kapıyı,işte bundan sonrası tam bir rezilliktir. akrabaların bir araya geldiği her düğün,cenazede bunu yüzünüze vurup,çekinmeden hatırlatırlar.

eğer şanslıysanız,misafiri daha kapıya gelmeden görürseniz;hemen ışık hızında kapıya koşun. kapıda,onu en zayıf
anında yakalayın ve:"bizde tam çıkıyorduk,gördün mü.tüh tüh tüh? deyin.yine gelen bu davetsiz misafir yakın biri ise bu yöntem de işe yaramaz.o da size:"aman canım,sen git gel.ben belerim evde seni,onca yol geldim der."yada "aman!nereye gideceksen beklesin azıcık,kaçmıyorlar ya!"der.

bunların hiç biri davetsiz misafiri bertaraf edemediyse ve evinize girdiyse geriye mecnun'nun taktiği kalıyor.hiç çalmayan telefonu kaldırıp:"ne olmuş,neyyy!babam mı ölmüş!" diyerek ortalığı verveleye verip,o telaşla da misafiri postalaya bilirsiniz.tabi ertesi gün,baş sağlığına gelecek onlarca misafiri düşünürsek bu yöntem pek uygun görünmüyor.

sıdıka

bir bölümde sıdıka,amerikan başkanına;dünya barışı için taahhütlü kargoyla aşure yollar.babası da bunu duyunca:"elin herifine ne diye aşure yolluyorsun,kaltak" deyip,sıdıka' yı balkona kapatır.sabaha kadar ayazda kalıp üşüten sıdıka'yı annesi alır ssk hastanesine götürür.işte bölümün asıl bombası burada patlar.sıra çok olunca annesi kalkar öndekilerden fiş çalmaya gider. sıdıka:"anne,beni burada bırakma,bak vallaha böbreğimi,ciğerimi çalıp götürürler" der. annesi gider bir beş dk. sonra döner,elinde "abdullah" yazan bir fişle geri döner.kapıdaki hemşire:"abdullah gelsin" deyince,bunlarda ayağa kalkar kapıya yönelir.hemşire:"hoop!bacım. abdullah dedim,senin kızın adı abdullah mı?" der. annesi de "babası hep erkek bekliyordu,ondan adını abdullah koyduk" der.hemşirede inanmaz ama yinede alır bunları içeriye.
ne güzel diziydi be!

türkiye'den soğutan kurumlar

milli eğitimi tek geçerim. kokuşmuş,çürümüş,her bir tarafı dökülen eski,tutsanız elinizde kalacak binalar vardır ya,işte öyle bir şey. inatla hala ayakta tutmaya çalışıyorlar,bir tarafını düzelttik derken pat! başka bir yerden yıkılıyor.
dıştan istedikleri kadar sıvayıp kapatsalar da,temeller yanlış ve çürümüş.

fuck

bu kelimeyi en güzel brenda chenowith söyler.öyle bir: "fuck nate" diyordu ki hastasıyım.

kendi saçını kesmek

2 yıldır,elimdeki moser'ın primat model makinesiyle kendi saçımı kendim kesiyorum(sanırsınız çölde yaşıyorum).
ilk bir-iki deneme felaket gibiydi ancak zamanla rayına oturdu. zaten şekil mekil yaptığım yok saçıma,ne diye para verecem o kadar.

hieronymus bosch

sizde yıllarca "bu deliler kafalarına neden huni takıyor,bu nereden geliyor?" diye düşündüyseniz,işte kaynağı bu ressamdır. kendisi de biraz tırlaktır. yıllarca yeşilçam'da kafalarında huniyle karikatürize edilen delilere,ilham kaynağı olmuştur.işte "deliliğin tedavisi" isimli tablosu.

  • /
  • 14
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 261

nikolay aleksandroviç romanov

2.nikolay. 300 yıllık romanovlar hanedanlığının son imparatoru. kimilerine göre bir despot kimilerine göre bir aziz.

benim için hayatındaki en ilginç ayrıntı.grigoriy rasputin 2.nikolay'ın uzak akrabası prens yusupov'un sarayında öldürülmeden önce: "eğer öldürülürsem ve buna imparatorun akrabaları karışırsa,sarayda büyük karışıklıklar olacak.imparator ve ailesi hayatını kaybedecek" kehanetinde bulunur ve bir yıl sonra,imparator ve ailesi bolşevikler tarafından kurşuna dizilir.

trans sibirya demiryolu

rusya imparatoru 3. aleksandr döneminde(l3 haziran 1891) planları yapılmaya başlanan ve yapımı on yıldan fazla süren dünyanın en uzun demir yolu.

yapımı planlanırken imparator şöyle demiştir:"tüm sibirya’dan geçecek demir yolu yapımına başlamayı emrediyorum. bu demir yolu büyük doğa zenginliklerine sahip olan sibirya’nın bölgelerini iç demir yolu hatlarına bağlamalı."

ayrıcana eğer bu tembellikten kurtulabilirsem bir gün muhakkak tek başıma gerçekleştireceğim hayalimdir. son durak olan vladivostok'u(özel bir nedeni var) ve baykal gölünü acayip merak etmekteyim.

the l word

1. sezonu al bir kenara koy.sakla onu çünkü özel o,naif ve bir daha hiçbir zaman o tadı yakalayamayacaksın. nasıl oldu bende anlamadım ama diğer 5 sezon asla o ilk sezondaki tadı yakalayamadım. ilene chaiken nasıl becerdiyse,daha doğrusu beceriksizliğiyle diziyi harcadı.

--- spoiler ---

jenny'i kimse pek sevmemiş ama asıl tapılası karakter oydu. kötülüğü bile çocuksuydu. daha shane'le ev arkadaşı olmaya karar verdiklerinde ikisini birbirlerine yakıştırmıştım. buradan alır götürü bunlar dedik ama ilene,ah kahrolası ilene jenny'ciğimi öyle bir harcadı ki,yetmedi kızı maymuna çevirdi. sebebi neydi,neden 5 sezon bekledik birlikte olmalarını. muhtemelen bu çift,eğer ilene senaryonun altından kalkabilseydi, bette ve tina'yı bile geçerdi. jenyy aklımdan hiç çıkmıyorsun,öldün ama kalbimdesin kızım. dizinin bir sahnesinde; alice, helena ve shane ellerinde bir ışın tabancası gelen geçeni nişan alırlar. tabancanın ekranında,nişan alınan kişinin cinsel yönelimi görünmektedir;hetero,bi,gay diye. alice nişanı jenny'e alır ve ekranda aynen bu yazar "karmakarışık".*l ah jenny.

dizi nasıl başladı nasıl bitti,hala aklım almıyor. dizi jenny'le başladı ve jenny'le bitti.
hele o son sahne yok mu? en azından net bir lgbtt temalı mesaj bekliyor insan ama nirede. hepsinde bir şuh tavırlar,sanki "haydii kızlar,ip atlamaya gidiyoruz". 6. sezonun kendisi şaka gibiydi,neyse ki fazla uzamadı. dizideki her karakteri sevdim ama sadece şu max'e hiç ısınamadım.

--- spoiler ---

koli

eşcinsel jargonundaki anlamını daha yeni öğrendikten bir kaç gün sonra,evdeki tadilatlardan dolayı boş koli lazım olmuştu.
neyse,hemen yanı başımdaki bakkala gidip "koli" isteyecektim ki,adama bir türlü söyleyemiyorum.tam adama "abi boş koli var mı?"diyecem ama olmuyor,gülesim geliyor.başka şeyler düşünüyorum,sakızlara göz gezdiriyorum kafam dağılsın diye.en son adam dayanamayıp "genç,ne lazımdı" diye sorunca,pat diye çıktı ağzımdan:"abi koli lazım"dedim ya.ama hala sırıtıyorum.aldığım gibi koliyi kaçarak uzaklaştım.

carl gustav jung

psikiyatride önceleri "kompleks psikolojisi" olarak adlandırılan daha sonra "analitik psikoloji" olan ekolün kurucusudur. 26 temmuz 1875'de isviçre'nin konstanz gölü kıyısındaki kesswil köyünde doğan jung,içe dönük bir çocukluk geçirir.dokuz yaşında kız kardeşi doğana kadar tek çocuktur ancak kardeşi doğduktan sonrada onunla pek ilgilenmez.sekiz amcası gibi babası da papaz olun jung için ölüm ve cenazeler hayatının doğal bir parçasıdır.annesi sık sık depresyona giren bunalımlı bir kadın babası ise sert,hırçın ve geçinilmez bir adamdır ve bu mutsuz evlilikten dolayı üzülen jung sıkıntılarını tavan arasındaki kendi oyduğu oyuncağa anlatır.bir ara lise döneminde daha dışa dönük,atılgan olsa da fikirleri çevresi tarafından alaya alınca yine içine kapanmıştır.
hayatı boyuncada aslında kaderi ve kişiliği hep böyledir;metafiziğe,parapsikolojiye ağırlık vermesi akademide de
ciddiye alınmamasına neden olmuştur.

tıp öğreninimine başladıktan sonra psikiyatriye yönelmesi ise ilginçtir.evde onu çok etkileyen "paranormal activity" tadında iki olay gerçekleşir .bundan etkilen jung ruh çağırma seanslarına katılmaya başlar.krafft-ebing'in psikiyatri kitabını okuyunca da geleceğinin bu yönde olduğuna karar verir.

freud ileride onu en çok etkileyecek kişidir hatta aralarında baba-oğul ilişkisi başlar.ancak jung başına buyruk bir kişilik olduğundan ve freud gibi "işte bunlar hep seks" demeyince ters düşerler ve yolları ayrılır.bu olaylardan sonra ise hayatında başka bir dönem başlar.işin içinden çıkamayan jung yollara revan olur ve ilkel insanı araştırmak için tunus ve sahra çölüne gider.afrika'yada seyahatler yapar hatta yerel bir kaç dili de öğrenir ve ırksal bilinçdışı kavramını geliştirir.falcılık,yoga,telepati,ruh çağırma,uçan daireler,dinsel simgeler ve daha bir çok konuya dalan jung "psikoloji ve simya"kitabını yayımlar.bilimin hep şüpheyle baktığı bu konulara,dine ve mistisizme yönelmiş olması eleştiriye uğramasına neden olmuştur.kendisi dört arketip kitabında kuran'da ki 18.surenin de bir analizini de yapmıştır.

fairuz

françois hardy ile birlikte;zarafetine,duruşuna,naifliğine hasta olduğum kadın,dert ortağım,tanrıçam.bu özelliklerin hepsi sesine de yansımıştır,o sesindeki kırılganlık,incelik bir kadını bu kadar mı çekici yapar.


cinsel tercihini git evinde yaşa

aplanın menopoz beynine vurmuş anlaşılan.her kadın bir yaştan sonra bu dönemi yaşıyor,bir sinir bir buhran çatıcak yer arıyor,aynısı kaynıma da ahh!yok yalan yok anneme de olmuştu. o zamanlar salonda tırnaklarımı keseyim dedim o da ne! başladı kızmaya:
-seni allah kahretmesin oblomov, kalk git banyoda yap şunu demişti.bir keresinde de tv karşısında yemek
yiyeyim dedim ama yook yine olmadı:
-allah senin tependen baksın emi oblomov,çarpılacaz,çarpılacaz!kültürümüzde yok böyle bir şey git mutfakta ye yemeğini demişti.
seninki de o hesap be apla ama aplanın gözden kaçırdığı bir nokta var.siz hiç akşama sevişeceğini davulla zurnayla,konvoylarla cümle aleme ilan eden eşcinsel bir çift gördünüz mü?24 yıldır bu ülkede yaşıyorum,ben daha görmedim. kliplerde,reklamlarda,dizilerde;klişede olsa aşk acısı çeken,sevdiğine kavuşamayan,ikili ilişkilerde bocalayan yada evlenip çoluk çoçuğa karışan eşcinseller gördünüz mü?24 yıldır bu ülkede yaşıyorum,ben daha görmedim.
kafamı nereyi çevirsem her taraf hetero yada hetero ilişkiler.peki bu insanlar değil mi ailesine bile açılamayan,belki sadece bir kaç kişiye açık olabilen,kendini ifade edemeyen, değil sadece evde yaşamak nefes almasına bile tahammül edilmeyen insanlar.bu insanlar değil mi dört duvar arasında,gizli saklı yaşamaya mahkum olanlar.
merak işte,nerede gördü de bu kadar gözüne battı?belkide 40 yılda bir kendini ifade etme şansı yakalamış bu insanlar mı bu kadının gözünü korkuttu?merak işte.
o değilde 24 yıldır bu ülkede yaşıyorum,çoluk çocuğunu gençlerini bu kadar düşünen başka ülke görmedim.

six feet under

ölümü sıradanlaştırarak onu bir mizah unsuru gib kullanan ama alttan alta her zaman bize "ölüm olmasa,yaşamın değeri anlaşılamazdı" diyen dizi. buna diziden en güzel örnek ise "life's too short"(1*9) ve"the invisible woman"(2*5) bölümleridir. dizinin efsanesi bana göre; ruth o'connor fisher'dır
Henüz takip ettiği biri yok.
Henüz takip eden biri yok.