türk gayleri
garip insanlardır aslında.mesela hepsi de güzel bir aşk özlemiyle yanıp tutuşurlar,doğru adamı ararlar ama gel gör ki kendileri doğru adam olamazlar. kanka ayağına yatıp,sikişecek adam bulamadıklarında,birbirleriyle sevişirler,alkollüydük bahanesine sığınıp.
eğlencelidirler ama bir nokta da sıkıcı gelmeye başlarlar insana.
ortalama olarak çirkindirler.
bir erkeği onların gözünde kıymetli yapan aklı,dünya görüşü,enerjisi değil kaslarıdır
türk kızları
genellikle çirkin,kilo problemi olan,spordan habersiz,bakımsız,kaprisli ve fındık kadar ama sahip olmayla kendilerine gereksiz yere üstünlük yüklerler.aptal olmaları apayrı bir konu. facebook iletileri genelde "canım sıkılıo yaww","erkekler salaktır ve kötüdür üff","kıslarıda askere alsınlar :))" şeklinde gaarip ve akıldışı şeyler olurç
belki insan rus kızlarına falan bakınca,eşcinsel olmanıza içerleyebilitsiniz ama türk kızlarına bakınca,eşcinsel olmayı daha büyük bir şans olduğunu görürsünüz.
borderline kişilik bozukluğu
muzdarip olduğum psikolojik rahatsızlığım.
yaklaşık 7 aydır mücadele ediyorum kendisiyle... daha doğrusu 7 ay önce öğrendim... bilmiyorum kaç zamandır bunu taşıdığımı... 7 ay önce, ailemin isteğiyle başvurduğum klinikte, her ne kadar benden saklandıysa da hem aile, hem doktorlar tarafından bir şekilde öğrenmiştim uzun yıllardır beni kemiren şeyin ne olduğunu... bombok bir tanımlamaya sığmıştım...
"borderline kişilik bozukluğu varmış bizim oğlanda", babamın yakın bir doktor arkadaşıyla konuşurken üzgünce ve umut arayan tonla ağzından dökülen cümleleri gizlice duyduğumda...
ne diyebilirim bilmiyorum, allah düşmanımın başına bile vermesin...
resmen hayatım piç oldu, resmen bombok bir hale geldim...
greenday
duyumlarımıza göre spora başlamıştır...
kimse kusuruma bakmasın,ilk sırayı ben aldım hacılar...
slm,tanışalım mı?
*
hayata yabancılaşmak
söz vermişsinizdir arkadaşlarınıza,"bu gece sizinle çıkacağım ve sabaha kadar eğlencenin amına koyacağız" diye.sevdikleriniz,sizi önemseyen insanlar hazırlanır sırf sizin için,en güzel barların,en güzel cluplerin programları çıkartılır.süper bir program hazırlanmıştır ve bu program sadece sizin içindir...
sadece dostlarınıza değil,aslında kendinize söz vermişsinizdir."bu gece çıkacağım,çok yakışıklı olacağım,en güzel gömleğimi ve ayakkabılarımı giyeceğim ve onlarla uyumlu olan en güzel saatimle,kemerimi takacağım.ne kadar kanasamda halen dimdik ayaktasın oğlum" demişsinizdir her sabah aynada gördüğünüz yüzünüze.
sonra hazırlanırsınız akşam için,duş alırsınız,bakım yaparsınız,maske yaparsınız,kremlenirsiniz,en güzel kıyafetlerinizi giyersiniz...aynaya bakarsanız...çok yakışıklı ve şık olduğunuzu görürsünüz aynada...fakat gene de yabancısınızdır bu görüntüye...
akşam olur,program başlar...şehrin en sevdiğiniz barına ve sanatçısına rağmen,daha ilk başlarda sıkılmışsınızdır...
her zaman gelinen bar,her zaman dinlenilen sanatçı,her şeyi geçtim en yakın dostları bu kadar mı yabancı gelir insana...bunlarıda geçtim,nefes almak lan,nefes almak bile yabancı gelebilir mi bir insana?
"allah,allah" dersiniz,"nedir lan bu yabancılık" deyip dikersiniz önünüzdeki votkanızı...sırf tekrar eski halinize dönebilmek,sırf yabancı kalmamak,sırf endişe uyandırmamak için..
oysa bildiğiniz bar,bildiğiniz şarkı,bildiğiniz insanlar...
daha henüz eğlence yeni yeni başlarken,kalkıp evinize sığınmak istersiniz..çünkü kendinizle daha tam olarak hesaplaşmanız bitmeden,hazır değilsinizdir hayata,sevdiklerinize,eğlencelerinize,zaaflarınıza...bir yabancısınızdır hepsine...
ayağa kalkıp bir konuşma yaparsınız,"kendimi bir yabancı gibi hissediyorum,ama siz kaynaklı değil,kendimle alakalı sorunlarım var,kusuruma bakmazsanız sığınağıma dönmek zorundayım,lütfen hepiniz kaldığınız yerden devam edin,benim yerimede bol bol eğlenin" deyiip,tam kaçmak üzereyken insanların keyfine etmemek için,millette yarım kalan alkollerine rağmen kollarınıza giriverilerirler endişelerinden...
"beni rahat bırakın"diye bağırırsınız,allahtan huyunuzu bildiklerinden üzerinize gelmez dostlarınız...
sonra eve doğru yürürken,eliniz cebinizde bir şarkı tutturursunuz:
benim hala umudum var....
nejat işler
süper oyuncu. cool, havalı, karizmatik, yakışıklı, becerikli...
artık alkol mu, sigara mı, ot mu, hap mı, neyi çok aşırı içiyor bilmiyorum fakat o bağımlılığı her neyse bırakmalı. günbegün eriyen, cildi sağlıksız bir şekilde esmerleşmeye başlamış nejat istemiyoruz ulan.
ayı sözlükteki buglar
mesela şöyle bir şey var,çıkış yapmadığım halde,kendi kendisine çıkış yapıyor sözlük.bu bir değil birçok kez başıma geldi.
hani normalde sadece okurken önemli değilde,tam eşşek kadar yazıp,kaydete basıp yollayacağını beklerken,kendi kendisine çıkış yapınca insan ağır küfürler edebiliyor.
sixtiees
bu gece, gece yarısından sonra,sabahı edeceğim bardır.
cumartesi
oceanbear
sadece nickine bakınca bile sıcak ve bunaltıcı bir yaz akşamında serinleyebilmenize sebep olabilen yazar.
yazdıklarını da okuyuncada,"aaa,evet lan yanılamamışım" diyebileceğiniz yazardır.
hayatı sigaraya benzetmek
her koşulda bilirsiniz hayatın zararlı olduğunu ama yaşarsınız işte..tıpkı sigaranın bombok bir şey olduğunu bilipte içmek gibi...her ikisinde de ortada bağımlılıklar vardır...
hayatı tam istediğim gibi yaşayım dersiniz,bunun bedeli sevdiklerinizi ve sizi sevenleri hiçe saymak demektir...
sigarayı tam olarak ciğerllerinize çekmek istersiniz...bunun bedeli ciğerlerinizi,ses tellerinizi,ağız tadınızı hiçe saymak demektir...
ama gariptir ki her ikisinide göze almaya çalışırsınız..altından kalkacağınızı sanıp,soyunursunuz bu oyuna...
ve sonuç aynı:ölürsünüz...
o ya da bu şekilde...
aslında tüm insanların alınlarında görülmesi gereken yazı:
"sigara ve/veya hayat öldürür "olmalıdır...
memur olmak
az önce olduğumu öğrendiğim durum. bir anda yerleştirildiğimi görünce ekranda, kafamda şimşekler çaktı.küçükken ve üniversite yıllarında olmaktan en çok korktuğum şeylerden birini olmuştum.adım,soyadım ve az aşağıda yerleştiğim kurum yazıyordu.ben ki hayatım boyunca hep memurluktan korktum.hep düzene ayak uydurmaktan.hep düz düşünmekten.
daha dün gibi aklımda askerden geldiğimde,kafamda planlar kurarken,diplomamı kiralayacak kurumlar ararken,"memur olsana" diyen dayıma,nasıl çemkirdiğimi..
sonra tabi ayrı eve çıkıp,kiraladığım diplomamın paraları gelince,ayrı eve çıkıp,çoğu eşle dostla akrabayla irtibatı kesip, kendimi ne kadar körelttiğimi anlayıp,hayattan kopmaya başladığımı farkettiğimde korkmaya başlamıştım...tabi bir de dedelerden gelen tuz kuruluğu olayı var...
sonra gene öylesine bir gün saçmasapan bir tercih yapıp,korka korka ve saçmasapan...
sadece 3 yeri tercih edip,"ulan ne de olsa yerleşemem amk" kafasıyla...hani bunu samimiyetimden söylüyorum gerçekten...
sonra şakkadanak tutsun ilk tercih....elbette gitmeme olasılığımda var...
bakalım zaman,anbean değişen ruh hali çizecek istikameti...
2 aralık 2011 memurluk yerleştirmeleri
birkaç gün önce tercihleri öylesine yapıp,çokta sikimde olmayarak yollamıştım.meğersem dün sonuçlar açıklanmış,benim henüz yeni haberim oldu. ve sonuç yerleşmişim.
hem de ilk tercihime...
fakat sevindim mi,elbette hayır...
severthecraziesta
hoşgelmiştir öncelikle...içimden "daha bozulacağın neler ile karşılaşacaksın,o daha bir şey mi anacım" dediğim yazardır.
öpücük
sözlük yazarlarının dış görünüşleri
öhöm öhömmmm,devam edelim geyler.
greenday :zayıf,kirli sakallı,atletik.esmer,cool.
topakbear: kısa boylu,balık etli,saçları seyrelmiş,sarışın,yakışıklı.
naringergedan: aşırı zayıf,hiperaktif,gözlüklü,esmer,sempatik.
dearbear:yakışıklı,uzun boylu,göbekli,top sakallı.
kaynak:
götüm
hayata mektuplar
sevgili hayat,
beni neden yoruyorsun,karabiberim...
en muhteşem üçlü
cuma gecesi yapılabilecekler
evde tek başına içmek,
bira.fm dinlemek,ilerleyen saatlere doğru alemlere akmak arkadaşlarla.
bira fm
evde tekseniz,dışarı çıkmayıp,arkadaşlarınızı çağırmadıysanız evinize ve tek içiyorsanız evde,bir açın derim.cuma günü gibi bir güne en çok bu radyo yakışır,en güzel bu radyo eşlik eder.
hayata mektuplar
sevgili hayat,
sessizce,kaderinin çizdiği yolda yürümek...senin çemberin misali...hani derler ya"ya çemberin içinde olacaksın ya da dışında"...peki hiçbir yerde olamazsan...noluyor o zamani?...yalnızlık oluyor,acı oluyor,yara oluyor...görünenle görünmeyen sınır,aptal kalabalık arasında apaçık ve bağıran ortada olan yalnızlık...hani o yalnızlık diyorum,beklediğimizden daha iriyarı,korkunç olmayan..bir koca beden beklerken,sadece bir gölge olabilen...daha fazlası olamayan ama taşımakla zorunda kaldığımız olan...dımdızlak kışın ortasındayken,üşütmeyen daha doğrusu üşütemeyen...her gün daha da ıssızlaşan dünyada,katmerli umutlar katarak,tamda kışın ortasında...oysa aşina olduğumuz,bildiğimiz mevsimler,aylar,kalabalıklar,güneş,geceler değil mi bu?....nedir bu ahmaklık?...nedir bu üşümeler?...nedir bu anlamamazlık,anlamlandıramamazlık?....her defasında yürürken bende diyorum,"dilimin ucunda kelimeler..."...sonrası üç nokta...sen aslında üç nokta üzerine kurulusun hayat...kalanın fasa fiso...