porter

Durum: 1553 - 0 - 0 - 0 - 31.08.2019 00:34

Puan: 25466 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

3d artist
  • /
  • 78

kıran kırana

kelime içinde ki anlamını şarkıya vermişçesine; amansızca, öldüresiye içine işleyen, ruhunu döver gibi, zor bir şarkı.

gitmem daha

sezen aksunun, ferzan özpetekin son çekmiş olduğu magnifica presenza * filmi için yaptığı şarkı, tabi ki, yine aşk var her sözünde.

gitmem daha, kanım kaynıyor hala
gitmem doymadım ben aşka
bırakmam gölgemi ardımda
alırım yanıma onu da

her şeyden korkardım küçük bir çocukken
şarkı söylemeyi karanlık öğretti bana
yalnızlıktan öğrendim binlerce masalı
ve hüzünden öğrendim sevmeyi

bir gün daha perdeler kapanmakta
kaçmam ben pişman olsam da
hayat iştahla dişlediğim elma
kaçmam yaşarım inadına

cem adrian

sen ağlarsan

cem adrianın vurucu bir şarkısı. bu adam her seferinde iyi şarkı yapıyor. kendini buluyor ve binbir film karesinde onunla yaşıyorsun kafanda adeta.

sözleri;

bu yorgun sokakları adımlayıp gidiyorsun...
yarım kalan o mektubu buruşturup atıyorsun...
çok sevdiğin o şarkıyı fısıldayıp söylüyorsun...
ellerini ellerine tutuşturup üşüyorsun...

sen ağlarsan, ben ağlarım...
sen susarsan, ben susarım...
kalbini alır, alır zaman...
sen gidersen ben kalırım...

sen ağlarsan, ben ağlarım
sen susarsan, ben susarım
ellerini alır, alır zaman...
sen gidersen ben kalırım...

ellerin, parmakların... üşüyor mu yanakların?
kim bilir neler saklar titreyen dudakların...
kimsesiz, hiç kimsesiz o bomboş avuçların...
dur desem duramaz mı, duramaz mı ayakların?

eriyen kar gibiyim,
ellerinde.


ayı sözlük yazarlarının hayallerindeki meslekler

ilkokul dönemi: spor akademisi hayalleri *
ortaokul dönemi: edebiyat bölümü hayalleri * * *
lise dönemi ikiye ayrılıyor: ilk yarısı; iç mimar, ikinci yarısı; inşaat mühendisi *
günümüz: iç mimar *

sheldon cooper

zülfü livaneli

odam kireç tutmuyor

zülfü livaneli'nin bestelediği anonim bir türkü. etkisini daha türkü başlarken hissediyorsun o acıtıyor işte insanı.

sözlerini de yazalım tam olsun;

odam kireçtir benim
yüzüm güleçtir benim

soyun da gir koynuma
terim ilaçtır benim


odam kireç tutmuyor
kumunu karmayınca

sevda baştan gitmiyor
sarılıp yatmayınca

baba ben derviş miyem
hırkamı giymiş miyem

ben sevdim eller aldı
baba ben ölmüş müyem

cem adrian

hani bazen

iki sesin ancak bu denli yakışabileceği ve kendini tamamlayabileceği ender düetlerden cem adrian ve ayten alpman söyler.

sözler günün bir vakti aklına gelirse şaşırma; söyleyemezsin ama seni anlatır, söylemek istediklerine ufacık bir dokunuşla canlandırıverir, gözlerine bakıp korktuğu, ürküttüğü, ağladığı zamanlarda ona ulaşmak istersin. işte biraz daha yakınlaştırır, uzaklıkları yakın kılar.

şarkının sözlerini yazalım bari;

hani bazen, benim gibi karanlık seni de korkutuyor mu?
sessizlikte bir ses duyup seni de benim gibi ürkütüyor mu?

hani bazen, durup dururken bir şarkı seni de ağlatıyor mu?
güneşteki kar gibi okşayıp kalbini yeniden eritiyor mu?

sen aynı sen...
ben aynı ben...
yol aynı yol...
biz kaybeden...

sen, aynı sen...
ben, aynı ben...
yol, aynı yol...
biz, kaybeden...

hani bazen, yalnızlık seni de öldürüyor mu?

31

tahammülsüzlüğü zorlar bazen * *

izmir

bir araştırma ve analiz şirketinin yaptığı çalışmada dünya ülkelerinde en yaşanılabilir şehir izmir 6. sırada yer almış, istanbul ise 48. sıradaymış.

*

http://gundem.izmirgundem.com/haber/izmi...

bisiklet

geçen yaz dönemi boyunca neredeyse her gün inciraltı - konak - alsancak * sahili boyunca sürdüğüm, üzerindeyken bir kısım özgürlük hissini tattığım eski adıyla velespit. insanı sakinleştiren bir etkisi olduğu su götürmek bir gerçek.

şehir hayatına uyum sağlama konusunda çok anlayışlı gel gelelim ki, şehir buna alışkın değil. şehir içinde trafiğin olduğu yer de sürmeye kalkmak büyük risk; sana yol vermeyen, senin arkandan laf söyleyen sürücüler mi dersin, ceza yazan trafik polisleri mi * yoksa şehir içinde sana ayrılan bisiklet sürüşü yapabileceğin yerlerde araba park eden mi dersin, saymakla bitmez.

hayattan ve her şeyden bir anda soğutan şeyler

perdenin tamamını yanlış korniş boşluğuna takmış olduğunu farketmek ve sonra hepsini çıkarıp tekrar takmak.

rh

kanda bulunan +ların adı.

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

cemil meriç

iki ciltlik jurnal kitabıyla tanıştığım, kendi düşüncelerini özgürce yazdığı keza aşkını ithaf ettiği lamia hanıma ile mektuplaşmalarının olduğu kısım ayrı güzeldir.

--- spoiler ---
"mektuplarını üzülerek okudum. sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun... acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm ızdıraplarım çok mu çirkin; çok mu çocukça? onları senden mi gizleyeceğim? sahneye maskeyle çıkmak! ben aktör değilim.
sesinin tonunda minnacık bi soğuyuş hissettiğim an, yokum acılarımın kaynağı sensin, evet ama hayatımın kaynağı da sensin, senin için ve seninle yaşıyorum.
sen uçuruma yuvarlanırken tutunulan dal, sen vaha, sen bütün hayal kırıklıklarımın dudaklarında ümitleştiği kadın."
--- spoiler ---

ayı sözlük yazarlarının şu an dinlediği şarkılar

lavinya

sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.

sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

sana gitme demeyeceğim,
ama gitme, lavinia.
adını gizleyecegim
sen de bilme, lavinia

you will never know

mutluluk anlarına gebe değildir bu şarkı. ihtiyaç duyduğunuz/beklediğiniz kişiye elzem bir yakarıştır.



şarkı sözlerini de yazalım tam olsun;

bu benim kalbimi kırıyor.
çünkü biliyorum sen benim için tek olansın.
hissedemiyor musun çok açık?
onların asla kendilerine ait bir hikayesi olmadı.
asla olmadı.

hiç bilmeyecektin..
sana muhtaç olduğumda ne hissettiğimi
asla göstermeyecektim.

her tebessüm benim alaycı
gerçekliğimden geliyor.
ama sen asla beni öldüren şeyi
anlayamayacaksın.

beni göremiyor musun?
hayır asla bilmeyeceksin.
sev beni.
  • /
  • 78

porter

çanakkale geçilmez derlerdi de inanmazdım. yıkıp geçmişsin güzelim kenti. yeter kıskandırdığın dön köyüne!

üstteki yazar

çok seviyorum ahretliğim. izmir'in en en çiğdem'i en en en boyoz'u olur kendisi.

yara

(bkz:kalben) in sonsuza kadar albümünden bir parça, güzel sözleri olan bir şarkı.

kalpsizin biri demişsin hani?
bari, yorgun dargın bakışalım.

orhan pamuk

1 yıl boyunca evinin balkonundan çektiği fotoğraflar yapı kredi sanatta sergileniyor. seçkiler arasında çokta albenisi olan görseller göremedim. birara taksime gidende gezilir artık. gezmek için son gün 27 nisan 2019

grizzly ve lemmingler

ayı sözlük yazarlarına şarkı armağan etmek

@porter izmirin en alımlı yazarı gelmiş hoşgelmiş. savur röfleli saçları..

Toplam entry sayısı: 1553

babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”

küçük iskender

oldukça çarpıcı, duygularının ve düşüncelerinin cesaretini, kaleminin cesaretini aktarabilen şair, eleştirmen gerçek adı da derman iskender över'dir. * şiiri de sevilesi, tekrar tekrar okunulasıdır.


bir nedeni yok yalnızca öptüm

dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve 'hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. 'neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

bir nedeni yok. yalnızca öptüm.

anne

hayatımı kardeşin ve sana adadım diyecek kadar, fedakar ve dürüst
kardeşine köfte yapmıştım sana da yaptım diyecek kadar, düşünceli
yılbaşı hediyesi kırmızı boxer * * alacak kadar, muzip ve komik
kapı ağzında sana ilk tokadını attıktan hemen sonra acıdı mı diyecek kadar, merhametli
porter seninkisi gibi çerçevesiz gözlük istiyorum diyecek kadar ve bir melek kadar, saf
işteyken, porter akşam gelirken kendine ve bana ekmek bir de bana sigara alır mısın diyecek kadar, annedir benim annem...

candan erçetin'in annem şarkısında onu düşünürüm ve hep gözlerim dolar. hakkını ödeyemeyeceğim tek kişisin sen. ne yaparsam yapayım.

kırmızı fasulye

kırmızı fasulye, baklagiller familyasına aittir ve genelde kırmızı renkte yetişir. tıpkı böbrek şeklinde olan kırmızı fasulye, birçok vitamin ve mineraller bakımından zengin içeriğe sahiptir. et yemeyenler tarafından sıkça tüketilen kırmızı fasulyenin besleyici özelliği de oldukça yüksektir. *

son sözüm


bu yaz hazırlıklı olun. beachler’de duyacağımız ve sizinde özlediğiniz ses. işte o :)
*

hayattan ve her şeyden bir anda soğutan şeyler

perdenin tamamını yanlış korniş boşluğuna takmış olduğunu farketmek ve sonra hepsini çıkarıp tekrar takmak.

babanın ölmesi

ne çok isterdim sözlük; babamla yaşayamadığım her fırsatı oğlumla –oğlumla dedim, hep erkek çocuğum olsun isterdim- gerçekleştirebilmeyi. en basit anları dahi, zevkli hale getirebilen o mucize şeyle; dünyaya yeniden doğmuş gibi çocuklaşarak, huysuzlaşarak, mızıkçılık yaparak yaşamayı. çok hassasım bu konuda sözlük, tanıyamadım pek fazla ben babamı.

derler ya, parça parça hatırlanır işte öyle; bana arka odadan sataştığını duyar gibim halen daha “hababam sınıfı başladı gel izleyelim hadi” bende çocuk aklımla gitmezdim yanına. markete giderken onu koşullandırırdım “baba çubuk kraker ve negro alacağız değil mi?” o koskocaman cüssesiyle güler ve “alırız ama fazla şey istemeyeceksin” derdi, sesimi çıkarmaz, onun yanından yürürdüm. sanki korktuğum bir şeyler varda, onun haberi olmaksızın, beni koruyacağını düşünerek sırnaşırdım yanına, çocukluk işte. sonra o gece geldi çattı -pazar günlerini daha bir sevemez oldum o günden sonra- karşımda yığılıp kaldı o koskocaman adam ne olduğunu anlayamadan, idrak edemeden evde bir telaf, kalabalık bir güruh sonrası ise hissiz bir çocuk yüreği. hayatımda ki tek pişmanlığım onu o kapıdan çıkarırlarken “ya bir daha göremezsem, son kez öpsem babamı, çıkarmayın kapıdan” dedim. ama duymadılar, ambulans sesi çoktan mahalleyi baskısı altına almıştı.

gittiler…

bende balkondan ona bakıyordum, vedalaştığımı bilseydim koşmaz mıydım arkasından. babam, yoktu artık. beni koruyacak kimse yoktu, bir baba-oğul görsem hep yüreğim burkulur. muhabbetini duysam o ortamdan gitmemek için zor tutarım kendimi.

sonra sonra anladım ki; yazarın dediği doğruydu;

“işte bende ölüyorum, bir an önce ölmek istiyorum. babamın ardından başlayan bu ikinci hayatın bana neler getireceğini tam kestiremeden. belki de en zor ölümü yaşıyorum. bedenimin yarısını kaybetmiş, bir mucize; geri gel diye bekliyorum. gelmiyorsun, gelmeyeceksin bunu bilmek istemiyorum. kemiklerimi kırarcasına sımsıkı sarılmanı, öpmeni, kokunu, o güzel saçlarının tek bir telini rüyalarımda arıyorum. ve artık öğreniyorum; -öğreneli ve kavrayalı çok uzun yıllar oldu- babanın oğluna öğrettiği en son şeyin babasızlık olduğunu. ve yeniden doğuyorum. babasız bir hayata gözlerimi açıyorum; sensiz, yarım ve olgun..”

sözlüklerde kürtçülerin artması

kafada şekillenen, sorgusuz sualsiz tek anlamı oymuşçasına "terörist" tanımına yerleşen halk topluluğu. medeniyetsiz oldukları iddiası, medeniyeti sorgulatır bir halktır kürtler. medeniyetin doğduğu topraklarda bin yıllarca ikamet etmiş fakat gelinen noktada belleği zayıf olanların "medeniyetsiz!" ithamlarına maruz kalmışlardır. öyle bir milletiz ki; televizyon, gazete, sosyal ağlarda at gözlüklerimiz varmışçasına öylesine görmeye tahammül edemiyoruz ki bizden olmayan bir ötekini görmeye nefret söylemlerimiz hazır; o kürt çünkü; ülkeyi bölecekler ve kendi devletlerini kuracaklar. o kürt çünkü; pkk örgütlerine destek veriyor. akla kazınan şeyler, birçok nedeni sıralanabilir pekala. haklarında uyanan nefretin nasıl olup da bunca büyüdüğüne anlam veremediğim, veremeyeceğimdir. uyanın artık! bu safsatalar çok geride kaldı. eğer birşeyler yapabileceksen yap. lafla peynir gemisi yürümez
söz konusu sadece kürtlük değil, unutma ki sende bir ötekisin. senin; aşağıladığın, yaşama hakkının olmadığını, hiçbir hukuki hakkın tanınmadığı yerde yaşıyorsun. aynı onlar gibi.

ayı sözlük itiraf

halen daha bıraktığın gibi hatırlıyorum seni. farklı olan; daha çok büyüdüm, farklı gelen; senin evladın olduğum için gururluyum, farklı algıladığım; senin ismin geçtiği zaman, "baba" kelimesinin hecelerini işittiğim an artık daha az yaralanıyorum. alışılıyor baba, hayat herşeyi alıştırıyor insana, fakat onbir yıl önce bıraktığın, seni çok seven küçük oğlunum.

babamı çok özledim sözlük..

lbt kadın platformu

her zaman ikinci planda kalan lezbiyenler burada da kendilerini bu durumdan ayrıştıramadıklarını görüyorum. sözlüğü eleştirmek adı altında; baskı kurulan bir azınlık olmalarını, saklanma, kendilerini koruma, erkek hegomanyasından kendilerine başka bir özgür dünya yaratma çabalarını hak veriyorum. toplumun kalıplaşmış düşüncelerinden kendilerini nasıl koruyacaklar onu sorarım; “pornografik bir unsur olmaktan” kendilerini nasıl koruyacaklar? eleştirmek her zaman daha kolaylaştırılabilen bir eylem, fakat yanaşılamayan faktörleri de göz ardı etmemek gerekir. sizler kendi facebook sayfanızda sadece kadınsal haberlere, paylaşımlara v.b yer verirken biz burada onun daha fazlasını yaparak; burada var olduğumuzu, espiritürel, eğlenceli, gerekse olayları masaya yatırarak çözüm bulma uğraşındayız. sapıkça diye adlandırılan konuşma öğeleri tamamen kendi aramızda eğlence kriteri taşımaktadır. sözlükte gay olduğu kadar lezbiyenler de var. peki, neden buradalar? biz, sizi kendi dünyamıza alırken, -burada bir ayrımcılık söz konusu değildir- sizin bu savunmanız nedir? penis muhabbeti yapıldığı için mi ? bu noktada bir yere varamazsınız, kendi dünyanızdan dışarı çıkma zamanı gelmiş olmalı ki, siz lezbiyenleri toplumsal alanlar içinde bulunurken görüyorum –beraber zaman geçirdim de geçireceğim de- bir sanal platforma sıkışıp kalmak niye? ufak bir detay; hepimizin aynı baskı altında olduğunu unutmamamız gerekiyor, hepimiz koruma altına almak zorundayız kendimizi ama, bu şekilde değil.
lbt kadın platformu’nun yöneticisiyle karşılıklı oturup, konuşmuşluğum da vardır. kendisinin izmir’deki üniversitelerde homofobi ve transfobi klubü açma girişimini beğeni ile karşılamış, birkaç eşcinsel dostumla bunu desteklemiştik, böyle amacı olan faydalı şeylerin peşinden gitmek gerekmiyor mu? -lezbiyen, gay, biseksüel, transeksüel, travesti- hepimiz ötekiyiz!

ayı sözlük yazarlarının profilleri

ohaa boy ortalamalarını görünce yazsam mı diye düşündüm ama yazacağım

178 / 78 / 24

sik ve yarak geçen argo deyimleri am ile değiştirmek

sözlükten soğumak

sözlük, amaç çizgisinden saparak daha başka şeylere yönelip, bir araç muamelesi görmesi üzerine bir süredir entry girmememe sebep olan, doğal akış sürecimdir. son zamanlarda özgür bir platform olmasının hiçbir yansımasını göremediğim ve benim gibi düşünen onca yazarın da aynı düşünce de olduğunu düşünüyorum. sözüm ona; yaptıklarımı göz önüne sermekten çekince duymuyorum. bunu gizleyip örtbas etmekte hatasını bilmez kişilerin yapabileceği bir davranıştır. bir şekilde, eski enerjisini kaybeden sözlüğe birer atıfıımdır illegal sözlerim. sözlük kendi kurallarından bahsederken; kurallara uyulmaması, yazarların * başka zaaflarını gidermek ve bunlara çözüm yolu olarak sözlüğü mekan bellemekte bir etkendir.

izmir'in abartılmış bir balon olması

alttaki yazara soracaklarım var

1-karamsarlık, kişinin kendi penceresinden baktığı dünya ile alakalı. her pencere farklı bir duygunun tasarımı, ve bu tasarımı önceden nasıl ele aldığında ilişkili de biraz.

2-kendimden yola çıkarak bunu açıklamaya çalışayım; fil hafızası derler ya öyle bir hafızaya sahibim. kişi, olay, mekan farketmeksizin çoğu şeyi hatırlarım. bunun ne işe yaradığını bilmiyorum, ya da hafızamın neden bu denli geçmişteki şeyi, bana hatırlattığını bilemiyorum. kindarlık değil bence. eğer bu hafızanın hatırlattıklarını karşı tarafa öc alırcasına, planlı ve kumpas kurar gibi pusuda bekler gibi zamanını bekliyorsan kindarsındır. ben hatırladıklarımı unuturum çoğu zaman, o kişiyi gördüğüm zaman hep hatırlarım ve kendime göre de, savunma mekanizması yaratırım ya da bir önlem. kötü olmadım hiçbir zaman, çoğu zaman kötülük kindarlığı doğurur.


her zaman kendine söylediğin ve her seferinde inandığın en iyi yalanın nedir?
Henüz takip ettiği biri yok.