aşk

  • /
  • 13
heyecandır.yaşarsan uyuyamazsın, yemek yiyemezsin, gögsünde bi kuş uçarda konacak yer bulamaz o misal. yanlış bilinen bi tarafı var. insanlar hayatı boyunca bi sefer tadar zannediliyor bu duyguyu. nefes alıp verdikçe aşık olabilir insan. kalbi boşsa doldurur yeni bi aşkla. kalp boşluk kabul etmez :)
kapitalizmin insanlara hediye ettiği karın ağrısı.benim midemde ekşime yapıyor.tam olacakmış gibi olunca atıyorum bi talcid,hop geçiveriyor.birbirlerini cinsel ilişkiye ikna etmek için uydurulan bir kelime.
doğrusu arzudur.birini arzularsın,onsuz yapamazsın,onsuz yaşayamayacağını sanırsın,sonra zaman geçer, duyduğun arzu biter,senin için sıradan biri olur çıkar.
aşk diye birşey yoktur.
aşk bir ruh kangreni,öyle hızlı yayılıyor ki. yalnız şöylede bir gerçek var;(bkz: il n'y a pas d'amour heureux)*

bir kişiye veya herhangi bir varlığa duyulan derin hisler bütünüdür. evrensel bir yara birimi olarak görülen "aşk" temelinde "sevgi"ye dayanmaktadır. kuramlar kuramı sevgi kuramının kurucusu erich fromm* sevgiyi insanlığın sorunlarına bir yanıt olan enerjiye dayandırdığı, aynı zamanda sevme eylemini de sanatla bir tutmuş ve uygulaması için de olgunluğun gerektiğini savunmuştur. ki gerçekten de sevmek bir sanat işidir.

kimileri öldürür severken, yok eder karşısındakini, eritir ve esamesi okunmaz.
kimileri iki avcunda kuş tüyü edasıyla gezinir durur, ağırlığını hissettirmez.
kimileri omuzlarında nasır tutturur
kimileri uzaktan uzaktan bakmaya kıyamaz
gibi.

bununla birlikte aşk ile sevgi iç içedir, hangisinin önce gelip yarışı kazanacağı belli olmaz. hiç belli olmaz. standart kalıplarımızın dışında gelişebilir bu durum, kriterler bütününe* ters olan kişilere de aşk duyulabilir, bu yüzden sipariş verirken veya en önemlisi de büyük konuşurken kendinizi çok da ciddiye almayın. aşk 9 canlı kedi gibidir, ölüp ölüp dirilebilir. aynı kişinin 9 veya daha fazla hakkı olabilir. menopoz dönemlerinde ısı kavramı ile tepinirken camlar pencereler üzerinize gelirken hoooopp bi bakmışsın 3. can zıplayıp gelmiş kucağına. çok da kurcalamazsın 3. veya 9. diye zaten teknik olarak aşk mantığa terstir kanki. akıllı insan aşık olur mu? olmaz. düşünsene sürekli ayılmalar bayılmalar, teknolojiden anlamazken teknolojinin en iyi kullanıcısı oluverirsin, önceliklerin değişir, sevmediğin şey'leri sevmeye ya da denemeye başlarsın, bahsi geçen* mesafe kavramı* iki kafa arasındaki* en uzun mesafe* yok olur gözünde* ya da kmler***, senelerce kendi evreninde dönen hatta yaklaşan cisimlerin olur, küçük detaylar bir dağ olur gözünde gibi tonla error veren durumlar normal gelir.

bir süre sonra bir ömrü beraber aynı yastığı çürüte çürüte geçirmeye de niyetlenmezsin artık vazgeçersin, kendi evreninde boşlukta dönüp duran cisimlerinle sevişir durursun. böyle bir şey aşk.

*
güzel bir cumartesi günü başlayabilecek bir felakettir...
yolcuyu da hancıyı da yiyebilir. hatta yolu yolcuya katıp, hancının içinde eriterek gökyüzüne savurabilir!
geçen gün dolmuşa bir çift bindi. kılıklarına bakacak olursak ait oldukları sınıf ortanın altıydı. çok çirkindiler. kadın başını yarım yamalak bir eşarpla örtmüştü. adamın elleri yara bere içindeydi ve o yaralı elleri kadınının ellerine sıkıca kenetlenmişti. ayakta, dolmuşçuya parayı uzatırken bile hiç ayrılmadılar. sonra en arkaya geçtiler. adam kolunu kadının omzuna attı, arada küçük öpücükler verdi. kadında onu öptü. gülüyorlardı. gerçekten mutluydular.

sonra kendimi düşündüm. üzerimdeki son moda kıyafetleri, son model cep telefonumu, yunan tanrılarını anımsatan vücudumu, saç kesimimi hepsini topladım ve hemen yanımda oturan çirkin adam ve çirkin kadın kadar mutlu olmadığımı fark ettim.
çölde serap görmek değilse, başka nedir ki aşk?
üç harften ibaret tanımı zor, mide gıdıklayıcı şey.
bir çember üzerinde köşe kapmaca oynayan iki körün dramına benziyor bazen.
sözlük yazarları arasında bir salgın gibi yayılmasını hayal ettiğim özel bir bağdır: sözlük aşkı!
canlı-cansız varlığa hissedilen yoğun duygular.
"
sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür;
sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
"
- özdemir asaf
nedenini bilmiyorum ama benim için ulaşılmazdır.
“ey aşk!” dedim içimden, “kutsal olan… bedenler yakan, bedenler çoğaltan aşk…”

bir akşam… sıradan bir akşam… eve dönme vakti… sıradan bir iş günü sonu… vakit alaca, hava ufaktan soğuk, gök dolu… ben diyeyim s1, sen de s2… bilemedim… hatırlayamadım…

bir otobüs işte; insanları evine, işine, sevdiğine kavuşturan… parlak sarı, başaklar gibi… dolu… tıklım tıklım dolu… tek bir koltuk boş ki, hem ters hem de en sevmediğim yüz yüze bakanlardan… gün çökmüş omuzlarıma, beden tarumar… sessizce süzüldüm koltuğa… iki kıpırdandım, konumlandım… görseniz, uzun yola vurmuşum kendimi edasıyla kuruldum… hepi topu 20-25 dakika sonra ineceğim… hepi topu her gün bindiğim otobüsteyim…

ama…

hayat burada güzel işte… ama dediğinde hoş… olağanın dışına sapınca keyifli…

karşımda bir çift… gözleri birbirine kenetlenmiş… dudakları kıpırdamıyor, ama elleri konuşuyor… o eller bir sımsıkı tutuşuyor, bir parmak parmağa geliyor, bir su olup diğerinin avucuna akıyor…

konuşuyor o eller; bir şiir okuyor, bir şarkı söylüyor, bir an oluyor, çığlık atıyor…

gözler kenetlenmiş… ikili koltuk en tasarruflusundan kullanılıyor… utanmasa, 3-4 durak sonra otobüse binen genç bayan ilişiverecek yanlarına… bizimkiler sığışmışlar bir buçuk koltuğa…

dedim ya gözleri kenetlenmiş diye… hani otobüs sarsmasa, göz bile kırpmadan gidecekler yol boyunca…

“aşk” dedim içimden… kulağımda cem adrian… daha bir hoş geldi görünen, gözüme… bakmayayım dedikçe, kaydı gözlerim o ellere… belli, fena aşıklar… belli, henüz evli değiller… besbelli, birazdan ayrılacaklar…

dedim ya… kulağımda cem adrian, mutlu yıllar diyor, siyah bir veda öpücüğü adlı kapkara albümünden…

otobüs gitti… otobüs durdu… binen bindi, inen indi… eller ateş, eller ter, eller aşk… birbirinde eller… derken kızın eli süzüldü, çantasına doğru gitti… oğlanın eli onu takip etti, dayanamadı tekrar kavradı, dudaklarına götürdü, öptü… “bu ne lan” dedim içimden… yanıyor bunlar aşktan… yazık! nasıl da hasretler birbirilerine…

kulaklarım cem’in, gözlerim onların esiri… kaptan sert bir dönüşle yolcuları sarstı… otobüs bir gitti, bir durdu… bir duracak, kız fısıldadı, oğlan düğmeye bastı… 1-2 dakikaları ya var, ya yok!

birden koltuğumda dikeldim… dönüp ardıma, şoföre, yolculara baktım… “kaptan dur! millet in! işıklar sön!” diye bağırmak istedim… sustum elbet!

indi kız… ellerini o gece için son bir kez daha kullandı… otobüste kalan oğlana sallamak için…

“ey aşk!” dedim içimden, “kutsal olan… bedenler yakan, bedenler çoğaltan aşk… bu kız adına, bu oğlan adına, kendi adıma teşekkür ederim… çünkü sen öğrettin bana yanmayı, tam sönerken tekrar ışık saçmayı…”
tanrının herkese sınırsızca yasaksızca bahşettiği yazıda somut normalde soyut bir kavramdır. aşk inancına kimse karşı gelemez !
değişik birşey. ifade etmesi güç. hayata tutunduran ender değerlerden...
aşk'ın tarifini yapabilenin aşık olmadığını düşündüğüm durumdur.
"öldüğümde ahmet'in bana aldığı sabunla yıkayın beni."
dün vefat eden bir akrabamın naçizane vasiyeti. vefatı sonrası hakkında konuşurken beni etkilemiş aşka dair inancı diri tutan söz öbeği. yaklaşık 20 yıldır sakladığı, gözü gibi baktığı ahmet'in sabunu sonunda tenine kavuştu. ahmetine de kavuştu. nurlar içinde uyu.
insan sosyal bir hayvandır. aşk da bu ikisi arasındaki bir kapıdır.
  • /
  • 13