yüceltilmiş sözlerle yazılan ve buradan hareketle seviye olarak bir basamak daha yukarıya taşınan kahramanın iyi bir durumdan kötü bir duruma düşürülmesiyle, seyircinin korkuya ve acımaya yönelerek duygusal arınmaya gittiği oyun türü.
aristoteles'e göre, tragedya kahramanının düştüğü bir yanılgı yüzünden talinide bir dönüş olmasıyla ortaya çıkan acılı durum. özellikle yunan tragedyalarında kullanılan hamartia, seyircinin duyguyu yakalamasını sağlar; kişinin yanlış yargıya varması, bilinçsiz bir hata yapması veya yaptığı yanlış bir seçimden kaynaklı olabilir ki incil'de bahsedildiği gibi illa bir günah değildir.
havaların serinlemesiyle birlikte o soğuğu iliklerimde hissetmeye başlamam, güneşin artık beni daha da erken olarak terketmeye başlarken gökyüzüne de kanlarını boşaltmayı hızlandırdığı, ölmüş yaprakların geride bıraktığı annelerin sevgisizlikten öylece çırılçıplak kaldıklarını hissettiği ve yağmur damlalarının tüm bu olanlara evimin çatısına vururken çıkardıkları sesleriyle eşlik etmeye başladığı şu günlerde artık sezonunun da açılma vaktinin geldiğini hissettiren müzik oluşumu; yine playlistlerimdeki yerlerini alarak bolca ağlatacak, bazen sersemletecek, zaman zaman güldürecek, düşündürtecek ama çok ama çok fazla hayal kurmama neden olacak.
orta doğu'nun içinde olduğu çıkmazı ve yaşanılan o sonsuz kısırdöngüyü bir ailenin dramı üzerinden öyle bir ele alıyor ki görkemli bir etkileyicilikle finaline kadar oturduğunuz yerde çakılıp kalıyorsunuz. ağıt tadında olan senaryosu öfke diye nitelendirdiğimiz gerçeği tekrardan sorgulamamıza neden olurken aşktan doğmuş mektupların yaşattığı o tarifsiz acıyı duyumsayamamak için pek bir neden göremiyorum.
1995 yılında yayınlanan ''sevdalım'' albümünde; sözleri yıldız tilbe'ye müziği ise bülent özdemir'e ait olan parça hazal tarafından seslendirilmiştir. bu parçada hazal'a niran ünsal o güzel sesiyle eşlik etmiştir.
yaprakları kaynatılarak yapılan çay düzenli olarak tüketildiğinde kabızlığa karşı en etkili silahlardan biri konumuna sahip oluyor. ancak çok da sık kullanılmamalıdır; bağırsaktaki yapıları tahrip etmekte ve bunu bağlı olarak kabızlık sorununu daha da kötü durumlara getireb,imektedir. hemen hemen bütün ''form'' çaylarında bulunan bitki vücuttan su atılımını hızlandırıdığı ve arttırdığı için kilo kaybına neden olduğu gibi bir yanılgıya sebebiyet verir.
therapy? grubunun 1995 yılında çıkan ''infernal love'' adlı albümünün dokuz numaralı parçası; klibi de oldukça ilginçtir; insana hisettirdiği ağır havası ve ele alınıp incelendiği takdirde pek de doğru düzgün bir senaryosunun olmamasıyla oluşturulmuş görüntüler cidden ilgi çekici.
fransızca bir sözcük olup, bilimsel amaçlarla böceklerin incelendiği, zararlı böcekleri yiyerek yok edecek böceklerin yetiştirilme işleminin yapıldığı bir kurum ismidir.
yayınlanan dördüncü oyunundan sonra hızla çöküşe geçen deli olunası, insanı çileden çıkaran oyun serisi. filmlerinin hala devam ediyor olması gişe başarılarına bağlansa da oyunla uzaktan yakından ilgisi yok denilse pek de yanlış konuşulmuş olmaz; alice kimdir yahu. (bunları yazarken ilk filmi es geçiyorum içimden; bu filmin soundtrack'i çok sağlamdı, izleyen birinde klostrofobi geliştirebilecek kadar iyi sahnelere sahipti ve alice'in giydiği, sonrasında yandan bir güzel parçaladığı kırmızı eteği, sarı saçları harika bir kombinasyon oluşturuyordu.
''annem göster ama elletme dedi '' repliğini kullanmış, evde kalmış cırtlak kız ikonu olan, yeşil gözlü beyaz tenli ve kızıl saçlı olduğu halde ortalama denilebilecek bir güzelliğe sahip (aslında hababam sınıfı zamanlarındaki haline tekrardan bakarsanız hiç de çirkin bir kadın değil bence), usta manevralarıyla tanınan ve on kaplan gücündeki vecihi'nin tek aşkı, çöpçüler kralı'nın hacer'i sevimli insan.
tanrıların en büyüğü olan zeus rheia ve kronos'un oğludur. gaia ve uranos torunlarından birinin ölümsüzler arasında olacağını söylediğinden dolayı, kronos doğan tüm çocuklarını yer. rheia zeus'u doğuracağı gün girit'e kaçar ve ida dağı'ndaki bir mağarada zeus'u doğurur ve sonrasında kronos'a bir bez içine taş koyup verir. kronos taşı yutar ve hiç bir şeyin farkına varmaz. bu olayları takiben zeus babası kronos'u yener ve kardeşlerini kusturur. böylece üçüncü kuşak tanrıların; olymposluların; hakimiyeti başlamış olur.
güzel izmir'in kalbinin attığı yer kısaca; hemen hemen her kesimden insanı aynı anda görebileceğiniz yegane yerdir izmir'de. kordon'a oldukça yakın olması nedeniyle istenildiğinde bolca yiyip içtikten sonra deniz sefasının da tadını rahatça çıkarabildiği güzide izmir durağı. her yönüyle enteresan, renkli, eğlenceli, ironik, acınası ve tuhaf bir caddedir kıbrıs şehitleri caddesi.
büyülü bir vocal ve müzik yeteneğine sahip, parçaları bana tarif edilemez hisler yaşattıran bir tanecik isveçli müzisyen. aşk acısı çekenlerin dinlemesi oldukça zararlı; içinizden birşeyleri koparır da götürür. şarkılarında ağlanılacak kıvama gelinir ki ağlamaklı sesi detaylarla dolu şarkı sözlerine ayrı bir derinlik daha katar. en sevdiğim ve onu tanıdığım albüm ''poison'' olmakla birlikte buradaki en değerli parça da;
bu albümün sound u ne kadar sağlamdır ellaaammm. **
her aklıma geldiğinde zuhal olcay'la birlikte rol aldığı ''gecenin öteki yüzü'' adlı filmindeki karakteriyle gözümde canladırdığım ve bulunması zor sesiyle içimizi her daim titretmeyi başarmış usta oyuncu.
sevmediğin birine asla "seni seviyorum" deme. içinde olmayan duygulardan varmış gibi söz etme. kimsenin hayatına kalbini kırmak için girme. sevgi dolu bakan gözlere asla yalan söyleme, çünkü birine verebileceğin en büyük acı, aşık olmadığın birini kendine aşık etmektir.
anlamı anatomi teriminin açılımından gelir. anatomi eski yunanca ana (içinden) ve tome (kesmek) kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. anatomi teriminin latince karşılığı ''dissection'' dır ve buna bağlı olarak günümüzde kadavranın bölgelere ayrılması ve bu bölgelerin kesilerek incelenmesi yöntemi için genel bir ifade olarak disseksiyon terimi kullanılmaktadır.
çok sayıda insan kadavrası üzerinde disseksiyon çalışmaları yapan ve insan vücudu üzerinde gelişim gösterilmesine olanak sağlayan andreas vesalius (1514 - 1564) ilk anatomist ve modern anatominin kurucusu olarak kabul edilir. 1543 yılında yazdığı "de humani corporis fabrica" adlı eseri avrupa ülkelerinde uzun yıllar anatomi ders kitabı olarak kullanılmıştır.
beş kitaplık bir serinin ilk ayağı olan felidae'de yazar, **** polisiye romanların tüm sıradan yapılarını kendine özgü alaycı üslubuyla harmanlayıp okuyucuya sunuyor; üstelik bunu yaparken romanın baş kahramanlarının hepsinin de kedi olduğunu düşündüğümüzde ortaya fabl türüne benzer; ama esasında polisiye masal görünümünde bir başyapıt çıkıyor. sabırlı okurlar için ki sürekli gerilim ve heyecanın alt üst edildiği bir anlatım mevcut sayfa aralarında, pek de o sabrı göstermek zorunda olduğunuz bir durum oluşmuyor okurken; sizi sürprizi bol bir son bekliyor.
not:
1. şu an okuduğum kitaplar bölümüne yazdığım halde sonunu biliyor izlenimini verdiğim bir yazı oldu farkındayım; biliyorum zira ki ilk okuyuşum değil bu eseri. hani beğendiğin bir parçayı tekrar dinlemek ya da sevdiğin bir filmi tekrar izlemek gibi bir eylemdir kitap okumak benim için.
2. kedileri seven bir yakınınız varsa mutlaka tavsiye edilesi türden bir romandır.
3. kitabı okuduktan sonra kedilere eskisi gibi değil de anormal gözlerle bakacağınızdan emin olun!
enteresan bir şekilde varlık bilimini ve onun gerçekte ne olduğunu açık bir şekilde gözler önüne seren bir sözdür. varlık bilimine; ontolojiye; göre temel sorun varlığın ne olduğu, varoluşun nedenselliği ve bu iki kavram arasında oluşturulan ayrım-birleşim köprüleri vasıtasıyla temelde varolan sorunsala tekrar vurgu yaparak varlığın mahiyetinde düşünerek varoluşsal süreçler içerinde varlıkları incelemektir.
şimdi bu yargıya göre söze tekrardan dönecek olursak; güzellik diye nitelendirdiğimiz olguya baktığımızda karşımıza çıkacak olan ana sorgu ''güzel''in ne olduğudur. varlığı güzel diye sıfatlandırmamızdaki etken nedir veya güzel sıfatını yanına koyarken seçtiğimiz o varlık ne gibi varoluşsal süreçlerden geçmektedir. temelde güzel dediğimiz, güzel diye nitelendirdiğimiz varlık bu sıfatı gerçekte/n/ güzel olduğu için değil onu gören başka bir varlığın görüşünde böyle bir anlamı kazandığı için güzel olma durumuna erişmiştir. kısaca güzel olmak varlığın içinde barındırdığı bir özelliği olmaktan ziyade ona dıştan bakan başka bir varlığın içerinde yarattığı bir illuzyondur.
görüldüğü üzere
bir kalçaya büyük boy rakı
bir göğse büyük boy sana margarini
iki göğüs olunca konserve ve makarna da ekleniyor listeye
dip not:
bakkalın elinin çıplak memesine değmesiyle kirlendiğinin farkına varan sevgili müjde ar hemen listeye sabunu ekliyor ve ardından listenin vazgeçilmezi kaşar geliyor; hem de eski kaşar!
cumartesi günleri içimde duyduğum burukluğun nedeni onlar. onları gördüğüm ilk günü; hatta ''an''ı hiç unutmuyorum, yine böyle soğukların tenimizi kavurmaya, yüzümüzü kesmeye başladığı zamanların birindeydi; o soğuğa rağmen bunca insan neden burada toplanmış diyordum kendi kendime; çünkü erken sayılabilecek saatlerdi meydan için. fark etmemek mümkün değildi onları, ki ortalık savaş alanını da andırıyordu bakıldığında; bir sürü polis ve onların sayısıyla yarışabilecek derecede köpek vardı etrafta, bir yandan da kimlik kontrolü yapılıyordu onlara yakın duranlara ve anlam vermeye çalışıyordum tüm bu olanlara. o zamanki aklımla uzaktan seyre durdum olan biteni, konuşmalarını dinledim, feryatlarını işittim, acılarını duyumsadım, yaslarını tattım... diğer yandan polislere ilişti gözlerim ve yanlarındaki boyu dizimi geçen köpeklerine; aç kurtlar gibi geldi o an hepsi bana, ağızlarından yere damlayan salyalarının kokusunu duydum sanki; polisler de çok tuhaf gelmişti baktığımda, sanki bir olay çıkacağının bilincindelermiş ve bu her zaman gerçekleşen kısır döngüsel bir süreçmiş gibi duruşları, bakışları ve davranışları vardı... bunları düşünürken olan oldu tabii...
şimdi biliyorum ki;
onlar terörist annesi değil!
onlar faşistlerin yandaşları değil!
onlar ''anne'' işte adı üstünde...
onların istedikleri tek şey sarılabilecek, ağlayabilecek oldukları bir mezar taşı. * onlar sadece ''anne''...
bunun cumartesi, pazarı olur mu?
bunun ırkı, soyu olur mu?
bunun doğusu, batısı olur mu?
tezer özlü'nün pazar günlerine karşı içten içe içe bir kin beslediğini düşünürüm; ona insan hayatının sıradan yanlarını, hep aynıymışcasına yaşanan o tipik sabah, öğle, akşam ritüellerini ve o burjuvazi geleneklerini yıkamayan insanın kırık boşluklarını anımsatırken varoluşsal sorularını çözümlemede bir takım yeni metod yolculukları yapmasına olanak tanıyor gibi belki.
tezer özlü pazar günleri için şunu der;
"pazar günleri... şimdilerde... sokak aralarından geçerken... gözüme pijamalı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... evlerin pencere camları buharlaşmışsa... odaların içine asılmış çamaşır görürsem... bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayımlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek.......... isterim hep."