mr nobody

Durum: 655 - 0 - 0 - 0 - 26.06.2018 03:37

Puan: 11994 - Sözlük Kaşarı

12 yıl önce kayıt oldu. 4.Nesil Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 33

mahmut alan

sevişmek istenilen ünlüler

alttaki yazara soracaklarım var

yalan yok pek beğenmedim *. hem şu kevin james ten ne buluyorsunuz hiç anlamıyorum. çok tipsiz geliyor bana

alttaki yazar ; birini özlemeyi en iyi anlatan laf sence ne ?

gelecekteki sevgiliye not

bearhairy'nin yaprak sarmaları

ayı sözlük'teki asabi yazarlar

çağatay ulusoy un sözlüğe üye olması durumunda olabilecekler

ulan ipneler bizim sabrımızı zorlamayın

sanırım artık gündeme gelmek için lgbti bireylerine saldırmak gerek . popüler olmanın çabasındaki insanların ilk yaptığı uygulama homofobik ve nefret söylemler . böyle iyi bi durumda olacaklarını zannediyorlar. çabalasınlar boklarında boğulsunlar


bbp il başkanı mahmut alan'ın onur yürüyüşüne karşı lgbti'lilere açık tehdit

f.s.mehmet siz ipne olun diye mi feth etti diyor bide yarrak he canım o yüzden fethetti.

(bkz: 20 yıldır porno izliyorum ilk defa konuşan yarrak gördüm )

http://ayisozluk.com/lnk/a939bc

(bkz: lgbti birey ve kuruluşlara saldırıların artması )

ayı sözlük yazarlarının en sevdiği seks pozisyonu

meğerse hepimiz birer sex tanrıçasıymışız . pozisyonla pozisyonlar

(bkz: yapma hayrettin daha kadroları saymadım)

ösym sınavlarındaki tuvalet rezilliği

lavabo diyecek kadar kibarlaşamadık

çok vahim bi durum olmakla beraber trajikomik bi durum. bu gün girdiğim sınavda yüzük, küpe, para vb. aksesuarla girmek yasak. adama diyorum ki ben başka bi şehirden geldim yol param bu , bu sıcağın altında beni 2 saat yürütecek misin . cevap yok içeri almıyor yanında 1 lira bile olsa . nedeni de kopya çekmekmiş. evet ben nasadan destek alıyorum öğretmen olabilmek için *

bu kadar güvenlik önlemleri alınıyor ama tuvalet ihtiyacı yasak . bu ne saçmalık . her sınav başına aldığınız ücretle ülke geçinir be. bi seyyar tuvalet bile mi koyamıyorsunuz ?
geçen gün bi arkadaşımın başından geçen olay . sınav görevlisi sınav sırasında * çocuğun biri yanına gelip tuvalete gitmek istediğini söylüyor ama görevli durumu anlatıp yasak olduğunu ama çıkarsan geri gelemeyeceğini söylüyor . tabii çocuk yerine geçiyor ama belli sıkıntılı yerinde duramıyor. işte görevli o an yanına gidip küçük mu diyor o da evet diyor ve isterse sınıfın köşesine geçip su şişesine yapabilirsin diyor
çocuk tabii kabul etmiyor ama görevli . ben ve buradaki diğer kişileri bi daha hiç bi zaman görmeyeceksin diyip ikna ediyo çocuğu


yani anlatmak istediğim lys yada teok mu ne haltsa zaten çocuklarımıza yeterince baskı uyguluyoruz . bu yaşta psikolojileri tam yerleşmemiş ve bu gibi durumlarda en azından bi seyyar tuvaletle çözüm getirebiliriz . saçma saban bi idrar sorunu yüzünden yakmayalım çocukları

sözlükçülerin nick hikayeleri

(bkz: geçen yine erginleşiyorum )

ama harbi ergenlik dönemime denk gelmişti . mr nobody filminden esinlendim. nedeni filmi çok beğenmem " seçim yaparsan diğerlerinden vazgeçmiş olursun ama seçmezsen her şeyin senin olabilme ihtimali var " mantığı beni bi kaç ay düşündürmüştü

ama şimdi bi değiştirme fırsatı verseler ve keşke verseler diyorum hayat felsefem olan hayat çok garip filler sikişiyor * dan fillersikisiyor olurdu.

*

ayı sözlük yazarlarına şarkı armağan etmek

ileri derece oral ilişki haramdır

ilahiyatçı ali rıza demircan'a ait bi tespit
ileri dereceden kastı deepthroat sanırım

belkide dibine girmeyin bademciklere inmeyin yazık olur demiştir hocamız. art niyetli olmayalım arkadaşlar.


http://m.milliyet.com.tr/sunucuyu-krize-...

(bkz: hayvan gibi şey yapıyorsunuz yahu )

bıyık bırakmak

bi ara düşündüm ve burak özçivit'e benzerim diye 1 yıldır bıraktığım ve burak'a yakından uzaktan benzemediğim ama ayrı bi güzellik kazandığım tüy yumağı . dudağınızın üstünde tırtıl varmış gibi duruyor

(bkz: hallelujah )

bakur



bu ülkede hiçbir şey, sansürleme mekanizması kadar sağlam değil.

hatta şöyle diyeyim "türkiye...senin bir sansürün sağlam!".


türk devleti ile savaşan kürd isyancıların,ayrılıkçı militanların hayatlarını kendi ağızlarından anlattığı için sansüre uğramış kanımca çok önemli-kıymetli ve cesur bir belgesel.gerçek bir sinefilin hangi gerekçeyle olursa olsun böylesi vb. bir engellemeyi hoş görmesi zaten mümkün değildir.asıl gerekçe pek dillendirilmese de belgeselin aslında örgüt propagandası yapmakla suçlanması.çünkü bu belgesel film,kürd ayrılıkçıların savaş kamplarındaki günlük yaşamlarını perdeye taşıyor.bu kimimizi rahatsız edebilir, bu herhangi bi pkk lafına bile önyargıyla yaklaşmasıdır

şunu söylemek gerekirse bu ülkede dillendirilmemesi konuşulmaması ve yayınlamaması gereken şeyler var . bunlardan biride kürt güçleri. belkide konuşamamamız dillendiremememiz tartışamamamız yüzünden toplumumuz bu kadar korkak ve önyargılı ve en önemlisi çözümü olmayan konular olarak kalması bu yüzdendir

zenne filmi için de aynı bahaneyi kullanarak filmi gösterime sokmamışlardı. hiçbir şey değişmiyor bu ülkede. susuz yaz, yol, duvar, büyük adam küçük aşk hepsi sansüre uğradı ve bunlar sadece aklıma gelenler

ankara'da lgbti aktivisti kemal ördek'e saldırı tecavüz ve polis vahşeti

kırmızı şemsiye derneği kurucularından ve önemli bir lgbti aktivist olan kemal ördek in ankara da evinde gasp edilip tecavüze uğraması ve saldırganların sanki hiçbir şey yapmamışlar gibi serbest kalıp, üstüne üstlük saldırıya uğrayan ördek in şikayet için gittiği karakolda nefret söylemine maruz kalmasıyla birlikte türkiye de homofobinin geldiği son noktayı gözler önüne seren vahşettir

yaşadıklarını şöyle anlattı :

kemal ördek, trans – seks işçisi – hak savunucusu

“ne zor bu yazıyı yazmak, vücudum ve ruhum ağrıyorken…

sadece bağırmak istiyorum, insanlar beni duysun, sonra da bir köşeye çekileyim, kopayım şu dünyadan.

kaç defa ağlar ki bir insan bu yaşananlardan sonra? kaç defa titrer, yaşananları düşünürken?

uzun yıllardan bu yana lgbti’ler ve seks işçilerinin maruz kaldıkları hak ihlallerini gündeme taşımanın derdiyle hak savunuculuğu yapıyorum. bu yaşananları bilmediğimden değil yani, biliyorum ayrımcılığın, şiddetin ne demek olduğunu
bugüne dek iki defa darp edildim, hastaneye kaldırıldım. iki defa tecavüze uğradım. tecavüzün ne demek olduğunu, erkekliğin nasıl bir tahakküm ile üzerime çöktüğünü, yalnız başına çaresizliğin ortasında hissetmenin ne derece acı bir gerçeklik olduğunu çok iyi biliyorum.

evime gelen iki erkek… telefonumu çalan üç erkek… evin dışında bekleyen bir erkek daha. bana tecavüz eden bir erkek… telefonuma ek olarak nakit paramı almak isteyen üç erkek… beni ölümle tehdit eden üç erkek… boğazıma sarılan bir erkek… “seni sikeceğim, paranı alacağım, gelip yine sikeceğim!” diye inleyen bir erkek… kapıma dayanan, para vermezsem “olacakları düşünmemi” söyleyen üç erkek… tehdit, tecavüz, ölüm ile eşleşen 3 erkek…

bu ikiyüzlü erkekliğin ortasında, bir seks işçisi, bir lgbti… bir hak savunucusu…
size anlatacaklarım, basit bir hırsızlık olayı değil. salt bir tecavüz vakası da değil. anlatacaklarım, cinayetle bitmesi muhtemel bir olaylar zinciri ve sonrasındaki umursamazlığın, görmezden gelmenin ve yalnız başına bir seks işçisi ve lgbti’nin kuşatılmışlığının hikayesi.

“seni sikeceğiz, paranı alacağız, yine sikeceğiz…”

iki kişi, telefonumu çaldı. biri bana tecavüz etti. bu esnada, akrabaları olduğunu öğrendiğim bir başkası ile telefonda görüştüler ve evimin adresini verdiler. üçüncüsü evimin önüne geldiğinde kapıyı açmamak için direndim, bana hakaret eden ve evimin içinde olan iki kişiyi bir şekilde ikna ettim. bu defa, telefonuma ek olarak benden para talep ettiklerini söylediler. beni öldürmekle tehdit ettiler, üzerimde nakit para olmadığını anlayınca, atm’den para çekmem için evden çıkardılar. üçüncü şahıs onlara katıldı, atm yolunda beni tehdit ettiler, bütün paramı istediklerini söylediler. bir tanesi, koluma girdi, beni “sikeceğini” söyledi. parayı çektikten sonra üçü tekrar eve geleceklerini ve beni “sikeceklerini”, direnirsem “sonumun kötü olacağını” söylediler.

yolda ilerlerken, ileride yolun köşesinde bir polis devriye aracının durduğunu gördüm. beni tehdit ile atm’ye doğru götüren kişiler de polisi görünce tedirgin oldular. başka bir sokaktan gideceğimizi, başka bir yerden atm bulacağımızı söylediler. alttan alarak, kendilerini şikayet etmeyeceğimi, parayı vereceğimi ifade ettim. nasıl oldu bilmiyorum, ama aralarında söz sahibi olan kişi, inandı bana. atm’ye gitmek için devriye aracının olduğu köşenin yakınından geçmek gerekiyordu. tam polislerin yakınından geçerken bağırarak polislere doğru koştum ve beni alıkoyduklarını, paramı gasp etmek istediklerini, telefonumu çaldıklarını söyledim.

“biz erkek adamız memur bey, siz bizim halimizden anlarsınız, bu ibnenin lafına inanmayın…”

ben derdimi anlatmaya çalışırken polise, polis beni susturdu. “sen sus, sormadan konuşma!” bu esnada, failler şunları söylerken polis onları gayet sakin bir şekilde dinliyordu: “biz erkek adamız memur bey, siz bizim halimizden anlarsınız, bu ibnenin lafına inanmayın…”, “memur bey, bu bizi evine davet etti, bilirsiniz bunları…”

iki polisten biri, kabaca üst araması yaptı, nasıl olduysa faillerin üzerinde bana ait cep telefonunu bulamadı. polislere iyice aramalarını, telefonun onlarda olduğunu söylediğimde, aramayı yapan polis, üzerlerini aradığını, telefonu bulamadığını, telefonumu çalıp çalmadıklarından emin olup olmadığımı sordu birkaç defa. üst aramasında faillerden birinin üzerinden çakı çıktı; bu nedir diye sorulduğunda, “önemsiz bir şey memur bey,” dendi, konu kapandı. faillerden biri, “yalan söylüyor memur bey, inanmayın ona,” diye tekrarlarken, polislerden biri bizi arabaya bindirmeye başladı. önde iki polis, arkada üç fail, “kafes”te yani devriye polis araçlarının en arka demirli bölümünde bana yer ayrıldı. suçluları tuttukları yere, beni layık gördüler. “midem bulanıyor, kusacağım memur bey, niye buraya biniyorum, iyi değilim” diye dert yanarken, “ya senle mi uğraşacağız, bin işte, başımıza çıkan derde bak ya…” diye söylendi.

“hele bir suç duyurusunda bulun, seni öldürürüz…”

faillerle aramızda ince bir demirlik, arkada sıkışmış bir şekilde oturmaya çalışan ben ve polisler ile failler arasında geçen koyu muhabbet… “nerelisiniz memur bey?”, “bize bir şey olmaz değil mi polis abi, sonuçta ailemiz var bizim?”, “bu ibne için bizi harcamayın, biz birbirimizi anlıyoruz sizinle, değil mi abicim?”

bu sohbet devam ederken, faillerden biri arkaya dönerek bana, “seni sike sike öldüreceğim, hele bir suç duyurusunda bulun, kafanı koparırım, seni öldürürüz,” diye tehditler savuruyordu. “memur bey, bunlar beni tehdit ediyor, görmüyor musunuz? “diye bağırdığımda, “ya bir kesin sesinizi, uğraştırmayın bizi” derken bir polis, diğeri de “korkmayın siz de, o böyle diyorsa siz de suç duyurusunda bulunursunuz iftira atıyor bize diye” diyordu faillere…
dernek başkanıyım, yaptığınız suç, bana bir şey yapmalarını engellemelisiniz”

esat polis merkezi’ne vardığımızda, polislerden birine, faillerin bana araç içerisinde defalarca tehditler savurduğunu, buna tanık olduklarını, aynı şeyi yapmaları halinde bunu engellemeleri gerektiğini söyledim. ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmadığımı, bir stk’nın başkanı olduğumu, bu gibi suçlarda atılması gereken adımların ne olduğunu bildiğimi ifade ederek, faillere yönelik toleranslı tutumlarının suç teşkil ettiğini söyledim. 10 dakika öncesine dek bana karşı son derece ters davranan iki polis memuru, bir anda lgbti/seks işçisi dostu olduğunu ifade etmeye başladı: “benim bir sürü travesti tanıdığım var, sizi biliyorum. ben cins ayrımı yapmam, merak etme…” şaşırdım, kaldım.

“seni hoplatırız, sen kimsin lan ibne!”
karakola varmış olmamıza rağmen, saldırganların tehditleri devam etti. polislerin gözünün önünde bana tehditler savuruldu, hakaret edildi defalarca. “bu işten vazgeç, vazgeçmezsen olacakları biliyorsun…”, “evini biliyoruz artık, nasılsa serbest kalırız, sen düşün artık…”

polislere defalarca buna engel olmalarını, kendimi güvende hissetmediğimi, faillerle yan yana nasıl tutulduğumu anlamadığımı, bana bir şey olursa sorumlusunun kendileri olacağını ifade ettim. bir şey değişmedi, aradaki bir metrelik mesafenin korunması dışında. birkaç saat tehditlerin ortasında işlemlerin halledilmesini bekledim.
telefonunu bulursak, suç duyurusundan vazgeçer misin?”

bir yandan tehditler devam ederken, diğer yandan faillerden biri sürekli yanıma gelerek, telefonumu bulacaklarını, suç duyurusundan vazgeçmemi istedi. o kişiyle aramda geçen bütün konuşma, birçok polis memurunun önünde gerçekleşti. fail telefonun kendilerinde olduğunu itiraf ediyor, kendisiyle karakol dışına gelmemi, telefonu vereceğini ama suç duyurusunda bulunmaktan vazgeçmemi salık veriyordu. bizi dinleyen polislere, tanık olduklarını kayda geçmelerini, telefonun faillerde olduğunun ortaya çıktığını belirttim. ne yazık ki, bütün söylediklerim havada kaldı.

bu muhabbet devam ederken, polislerden biri, faillerden biri ile karakol dışına çıktı, 5 dakika kadar konuştu. bir tür pazarlık gerçekleştirildi. sonra içeri girdiler, aynı polis beni dışarı çağırdı. karakolun önünde, bizi karakola getirdikleri aracın yanına götürdü ve konuşmaya başladı: “telefonunu bulursak, suç duyurusundan vazgeçer misin?” önce telefonu görmek istediğimi ifade ettim. polis telefonumu cebinden çıkardı; sım kartım telefondan çıkarılmıştı. ikisini o esnada teslim aldım. meğerse, failler polis aracına alındıklarında telefonu aracın içine atmışlar. bunu bana polis söyledi. suç duyurusunda bulunacağımı ifade ettim.

“şu lut kavmi de bir türlü bitmedi!”
avukatımı aradım, o gelene dek de karakolun bahçesindeki bir bankta oturmaya başladım. o esnada bir polis aracı karakola geldi ve içindeki polisler önümden geçtiler. bir tanesi, olayı öğrendikten sonra, “şu lut kavmi de bir türlü bitmedi ya,” diye söylenerek içeri girdi. sinirden titremeye başladım; adaletin peşinde karakola geldim, önyargı, nefret ve taraflılığın göbeğine düştüm. bir yandan failler, bahçeye çıktı ve laf atmaya başladılar, tehditler gırla gitti.

“gezi’de hükümet’e karşı ayaklandı bunlar…”
avukatım geldikten sonra, karakol bahçesindeki bankta oturup konuşmaya başladık. bu esnada, sahur vakti olduğundan, bahçedeki çardakta polisler sahurlarını yapmaya başladı… ne başlama… hakkımda konuşan, kahkaha atan, “basit bir gasp olayını ne hale getirdi” diyenler… polislerden biri yüksek sesle, “bunlar gezi’de hükümet’e karşı ayaklandılar” dedi diğerlerine. kulaklarıma inanamadım. sinirden titremeye ve ağlamaya başladım.
sen tecavüze uğramadın ki…”

failler sağlık kontrolünden geçirilmek üzere hastaneye götürüldüğünde, karakolda ifademizi alacak olan polis memuru, ben ve avukatımın yanına gelerek, bana ne yaşadığımı sordu. avukatım müdahale ederek, müvekkilinin şiddet mağduru olduğunu, sürekli travmatize edilmemesi gerektiğini, kendisine açıklama yapılmayacağını ifade etti. polis sinirlenerek, “size sormadım avukat hanım,” diye çıkıştı. o anda yüksek sesli bir tartışma yaşandı. yetmezmiş gibi, aynı polis bana, “sen tecavüze uğramadın ki, nerden çıkarıyorsun bunu…” diye çıkıştı. polis, üstelik ifademi alacak olan polis, bana tecavüze uğrayıp uğramadığımı anlatıyordu.

“ya sen ne biçim avukatsın, işi zorlaştırma!”
bir ara darp ve tecavüz ile ilgili sağlık raporunu almaya hastaneye gittikten sonra, karakola yeniden geldik. ben tecavüze uğramış, üzerinden 6 saat geçmişti. hala ifademiz alınmamıştı. bu kadar badire atlattıktan sonra bir de karakolda ifade işlemlerinin halledilmesi için saatlerce bekledik. üstelik karakola o esnada yapılmayı bekleyen hiçbir işlem yokken… karakola geldiğimizden beri bir tek ben, avukatım ve failler vardık karakolda. hangi iradeli veya sabırlı insan, tecavüz, tehditler, hırsızlık ve psikolojik şiddet mağduru olup bu kadar bekleyebilirdi ki? hangi insanın bu kadar bekletilmesi makuldür ki? bunun nesi doğru, nesi anlaşılır? sanki suç duyurusunda bulunmayalım da gidelim der gibiydiler…

ifade odasındaki bir polis memuru odadan çıktı ve polisin tutanağını bize imzalatmaya geldi. tutanağı okuduğumda, polislerin yaşananları tek taraflı bir yerden okuduğunu ve kayda geçtiğini gördüm. tutanağın büyük kısmı, faillerin anlatımlarından oluşuyordu. imzadan imtina ettiğimi ifade ettim. polisler sinirlendi ve bana bağırmaya başladılar. avukatım devreye girip müvekkilinin imza atmak mecburiyetinde olmadığını ifade ettiğinde ise, çevremizde aniden 5 – 6 polis birikti ve bize çıkışmaya başladılar. bu esnada, bir polis memuru son derece yüksek bir sesle avukatıma, “ya sen ne biçim avukatsın, işi zorlaştırma!” diyerek bağırdı. bu psikolojik işkence 5 dakikaya yakın devam etti. imza atmadım, polislerin kendi el yazıları ile imzadan imtina ettiğimi yazmalarını istedim; o şekilde de oldu.

“bu kadar uzun ifade yazılmaz, uzatmayın…”

olay sonrası karakola getirildikten 7 saat geçtikten sonra ifade odasına alındık. ifademi vermeye başladım. ifademi veriyordum vermesine ama ifadeyi alan ve bana birkaç saat önce “sen tecavüze uğramadın ki…” diye çıkışan polis memuru sürekli müdahale ediyordu. ifadenin ortalarına doğru, “yalnız bu kadar uzun ifade yazılmaz, uzatmayın. ben anlayış gösteriyorum da müsamaha gösteriyorum. kısaca anlatın,” diye beni “uyardı” (!) avukatım müdahale edip ifademi istediğim gibi verebileceğimi, bütün detayların önemli olduğunu belirttiğinde, avukatıma sinirlenip sesini yükselterek bir sürü işle uğraştığını ve bu işlerin böyle yapılmadığını söyledi. ifademi bile istediğim gibi veremediğim bir adalet arayışının ortasına düşmüştüm…

“serbestsiniz…”
ifademi imzaladım, koruma ve uzaklaştırma kararının çıkarılması için başvuruda bulundum. bu satırları yazdığım gün, yani olaydan bir gün sonra, faillerin savcılık tarafından mahkemeye bile sevk edilmeden serbest bırakıldığını öğrendim. yani, beni gasp etmeye çalışan, tecavüz eden, ölümle tehdit eden 3 kişi ankara’da elini kolunu sallayarak dolaşıyor. bu kadar mağduriyeti yaşayan ben ise saklanmak zorundayım. evime gidemiyorum olay yaşandığından bu yana. failler beni kendi cep numaralarından arıyorlar hala… açmıyorum, ama korkuyorum.

bütün samimi mesajlara teşekkürler…

telefonlarıma bakmıyorum, evinde kaldığım arkadaşım, yakın bir – iki arkadaşım ve avukatlarım dışında kimsenin aramasına cevap vermiyorum; konuşmaya hazır değilim. tanımadığım numaraları da güvenlik gerekçesiyle açmıyorum, haber için görüşmek isteyenlerin önce sms atması iyi olur.
psikolojik olarak çökmüş durumdayım. biliyorum, çok fazla kişi bana ulaşmaya çalıştı, iyi niyetlerini başkaları üzerinden ilettiler. hepinize çok teşekkür ediyorum. yanımda olduğunuzu hissetmek bana güç veriyor.

peki şimdi nasılım?

nasılım?.. iyi değilim. arada kaybolmuş durumdayım. dinlenebilmiş de değilim. niyetliyim dinlenmeye ama dinlenemiyorum. yolda yürürken gördüğüm kişilerden ürküyorum, arkama dönüp dönüp bakıyorum, arkadaşımın evindeyim ve evin çevresi dışında bir yere gidemiyorum, sürekli gittiğim mekanlara gidemiyorum, sosyal medya hesaplarımı temizliyorum…

korkuyorum kısacası. kabus görüyorum, uyanıyorum, yine kabus görüyorum. sıkışmış durumdayım. her muhabbet yaşadıklarımı hatırlatıyor. bir yandan yalnız kalmak ve her şeyden uzaklaşmak istiyorum, bir yandan da yalnız kalınca ortaya çıkan korkularımdan kurtulmak istiyorum.

soruşturma süreci ile sevgili avukatlarım ilgileniyor. tabii ben de sürecin dışında kalamıyorum. uzaklaşmam gerekiyor her meseleden ama uzaklaşamıyorum. alışmışım mağdurların işlerine koşmaya ama mağdur ben olunca yapamıyorum, ne psikolojim uygun ne de fiziksel gücüm var…
failler serbest, ne yapacağım? savcının tavrı nasıl, istediğimiz adımlar atılacak mı? mahkeme süreci ne olacak? neden hiçbir şey hızlı işlemiyor? neden kimse cinsel saldırı meselesine karşı hassas değil? göçebe hayatı mı yaşayacağım ömür boyunca? şehir mi değiştirmem gerekiyor? neden yasal merciiler benim içimde olduğum sıkıştırılmışlığın hallolması için çaba harcamıyor? tecavüzü ispatlamanın derdine düşmek ne derece doğru ve sağlıklı? beynime tecavüz demek değil mi bu?

dernek ofisine gidemiyorum, işlerimi yapamıyorum, süreci yeterince takip edemiyorum, ettiğim durumlarda da yeniden travmatize oluyorum. her gün bin defa olayı yeniden yaşıyorum.

iyi değilim…

kısa ama önemli bir son not…

“öldürülmem mi gerekiyor, iyi niyetli iki kelam etmeniz için?”

“neden evine bu kadar kişiyi almış?”, “amacı neydi ki?”, “kolay yoldan köşeyi dönemiyorsun işte…”, “isteyerek mi çağırmış evine, kim bilir ne oldu da bu yaşandı…” şeklinde yorumlarını duyduğum kişiler, lgbti’ler, seks işçileri, aktivistler oldu. bu kadar kötü tecrübeden sonra hala bu soruları sorabiliyorsanız, hala bu olayların ardında “hata yaptığım” sonucuna varmaya çalışıyorsanız, kısa bir geçmiş olsun diyemiyorsanız, çevremde olmanıza ihtiyaç duymuyorum.
biz bile birbirimize iyi gelemiyorsak, beraber mücadele etmemizin manası kalmamış demektir. bilin ki beni mağduru olduğum şiddetin failleri ve polisler kadar siz de yordunuz.”

kemal ördek, trans – seks işçisi – hak savunucusu

ayı sözlük itiraf

her şeye karşı motivasyonumu kaybettim.
beni heyecanlandıracak, mutlu edecek bir şey yok. geleceğe dair son derece karamsarım.

haftalardır rahat bir uyku uyuyamıyorum. yatakta nefesim kesiliyor gibi oluyor sanki. her gün..
sabah erken kalkmam lazım ders çalışmak için. kpss illetine son 2 gün zaten ilk sınavım berbat geçti bari alanda iyi yapıyım da atanırım belki diyorum . ama çok umutsuzum. verdiğim emeğe acıyorum

insanlarla görüşmek, konuşmak istemiyorum. hiçbir şeye takatim kalmamış gibi.
hatır gönül şeyiyle, aslında görüşmek bile istemediğim arkadaşlarla bozulmasınlar diye buluşmaktan nefret ediyorum. sık sık kendimden tiksiniyorum

kısacası ne yapacağım hiç bilmiyorum. sadece bitmesini bekliyorum, dayanamayacağım buna daha fazla diyorum sürekli. nolur bitsin, sadece 7-8 saatlik deliksiz bir uykuya bile razıyım.

ben sadece sağlıklı olabilmek istiyorum, normal olmak istiyorum ama her gün kanıyor bir yerlerim.

tam şu an mesela ne ıstiyorum biliyor musunuz? 4 yıldır aşık olduğum kişiye herşeyi anlatmak istiyorum. ama tatil için yurt dışına çıkmış . yüzüne söylemek istediğim o kadar çok şey var ki

bunları da yazabilmek istemiştim en azından. sadece yazmak istedim, elimden sadece bu geldi.
teşekkürler okuduğunuz için.

sinan akçıl

playback yaparken bile detone olan şarkıcımsı kişilik .

27500 tl'lik vibratör

sanırım uranyum ile çalışıyor ... bi nevi araba parası .
alanlara hayırlı olsuna gidilir. kutlama falan yapılır

(bkz: hayat çok garip filler sikişiyor )

imkansız aşk

sizi kardeşi gibi gören arkadaşınıza olan aşkınız buna en iyi örnektir...
  • /
  • 33
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 655

kürt

-hepimiz armutuz. ne mutlu armutum diyene.
-ben armut olmasam? elmayım ben. valla bak.
-olmaz. bir arada yaşamamız için hepimiz armutlukta buluşmalıyız. sen de armutsun ama haberin yok aslında, kandırdılar seni.
-yok valla ben elmayım.
-armutsun ulan pezevenk, bölücülük yapma.
-tamam hadi hepimiz meyveyiz diyelim mesela, orada buluşalım.
-yok ya. pışşşık. böyle böyle böleceksiniz bizi di mi? yemem ben. armut olmalıyız. armut derken bir meyveyi kastetmiyoruz biz, bu ülkedeki bütün meyveleri kastediyoruz.
-e ama bize tarihimiz diye gökarmut devletini anlatıyorsun, on bin kilometre ötedeki armutlardan "soydaşlarımız" diye bahsediyorsun, bu gayet tek bir meyvenin ismi, niye yalan söylüyorsun?
-tamam armut aynı zamanda bir meyvenin de ismi, hem de en güzel, en onurlu, en cesur, en yiğit meyvenin ismi, meyveler arasında en nadide, en gurur duyulası meyvenin ismi, ama bu ülkede yaşayan bütün meyvelerin de ortak ismi. yani yersen armut, yemezsen de armut.
-oğlum tamam sen armut ol, ben de elma olayım, hepimiz meyve üstkimliğinde buluşalım? birbirimize karışmayalım?
-oooldu gözlerim doooldu. yemezler. sen elma olacaksın diye ben armutluğumdam vazgeçecek değilim. armutum demek suç haline geldi bu ülkede. kendi vatanımızda garip duruma düştük, eziliyoruz artık resmen. kimliğimizi elimizden almaya çalışıyorsunuz, pis bölücüler, dış meyveler sizi kışkırtıyor, ülkemizi yıkmaya çalışıyorlar, siz de buna alet oluyorsunuz. bir arada yaşamamız için siz de armut olmak zorundasınız, bu işin başka çözümü yok.
-karpuz var yersin ?

*

recep tayyip erdoğan

kürtçe kasetler

anılara yolculuk günüm bu gün galiba çocukluk dönemimde evimizde bi 32 ekran kırmızı bi televizyon ve abimin askerlikten getirdiği bi radyo vardı ama köyde 5 gün elektirik yoktu sadece 2 gün ve belirli saatlerde elektirik vardı işte o zamanlarda ise televizyon yayın gelmez hepimiz radyo dinlerdik tabii o zmanlar kürtçe kaset bulmak zor ve zahmetli işlerdi ( yukardaki yazarın anlattığı gibi ) babam bi gün abimi merkeze gönderip tanıdığımızdan (bkz: dengbej şakıro ) nun kasedini almasını istemiş annem bunu duyunca abim çarşıdan gelene kadar kapının önünde ağlamıştı daha sonra tabii elektirik gelince 10 kişilik aile oturup elektirik gidinceye kadar dengbej şakıro'nun 3 şarkısını tekrar tekrar tekrar dinlemiştik işte ilk kez babamı gözleri doluyken görmüştüm hayat çok tuhaf değil mi ?

yeni güne uyanırken verilen ilk tepki

bu ne lan , dünün aynısı ..!

mr nobody

bugün itibariyle tezkeresini almış terhis olmuştur.
yaşasın özgürlük ve özgürce sakal bırakma hakkı
(bkz: hulooooooooggggggg)

ailenize eşcinsel olduğunuzu söylediniz mi anketi

yıllar önce lisedeyken 3 arkadaşla bi çılgınlık yapalım dedik teyzemin evine yürüyerek gitmeye karar verdik . doğuanadoludaki yerleşimleri bilenler bilir iki merkez arasında 7 yada 8 km falan var. bizde bu yolu yürüyerek geçmeyi karar vermiştik.
yollar arasında ise çobanlıkla uğraşan insanlarla doluydu
işte gel gelelim yolu bitirdik. teyzemin evine yetiştik nasıl geldiniz falan filan muhabbetleri açıldı bizde yürüyerek geldik dedik.
teyzem birden bire sinirlendi salak mısınız hiç mi korkmadınız derken hayatım boyunca unutmadığım lafı söyledi
" eğer yolda o çabanlar size birşey yapsaydı * sizi eve kapatır evle birlikte diri diri yakardım. ailemizin şerefine laf getiremezdim "
dedi. ki bunu söyleyen kişi beni acayip seven ve her zaman bunu dile getiren insandı.
şimdi bu örnekten yola çıkarak eşcinsel olduğunu ve malum aile şerefine laf getirdiğimi düşünün. doğu anadoludaki aileler birbirine çok yakındır. herkes kimin ne yaptığını hemen öğrenir
kısacası bazı ailelere bunu açıklamak gerçekten çok zor. anlamalarını beklemek daha da zor
en iyisi böyle kalması

terörist denmesine alınan hdp li

biraz sözlükten uzaklaştım da bakıyorum sığ , gerici , ölü zihniyet çoğalmış. ne oldu sana be sözlük ne güzel anılarımız vardı.

buna alınır mıyım ? alınırım tabii andaval. bende senin kadar hatta belki senden fazla bu ülkeyi seviyorum

öncelikle eğer barış ortamı sağlanacaksa bu karşılıklı olmalı ve karşılıklı görüşülmeli sonunda ortak karar ortaya çıkmalı. tek taraflı olunca barış değil dayatma olur ki önceki siyasi hareketler bu yöndeydi. sen şimdi mhp gibi biz pkk ile oturmayız masaya hdp de pkk nın uzantısı ve en önemlisi çözüm sürecine karşısındayız dersen savaş yanlısı politika izlenimi verirsin insana. burada hdp gibi barış ve kardeşlik bir yana en önemlisi selahattin demirtaş varken olayları çarpıtırsan değil senin torunun , torununun torunu barış ortamını göremez. burada da görüldüğü gibi savaş ortamına pirim vermek de bi nevi terörizmdir. senin mantığınla yola çıkarsak
(bkz: terörist denmesine alınan mhp li )

şimdi mhp yi biraz daha ele alalım
pantürkizm ve turancılıktan nem alan ve varolmasında en onemli etkenin kürtler olan parti. barış ortamı gelince oylarında %80 azalma olacak. bu seçimlerde de kürt karşıtlığıyla oylarını yükseltti. ellerinde iktidar olma gibi bi şans var ama muhalefet olmak istiyorlar . adama demezler mi seçim öncesi iktidar olacağız naraları atan kimdi ? bu nasıl iki yüzlülüktür. çocuk parkı siyasettir. neymiş hdp ile masaya oturmayız. akp ye de şartlarımız var çözüm süreci yani barış ortamı kaldırılmalı. siyasetten bi gıdım anlamayan kurtçukları sevindirebilir ama sonrasını düşünmek lazım. neymiş erken seçim cesarettir ve biz cesaretliyiz. bak bak bak. akp nin ekmeğine yağ sürmek demek bu ve hdp yi baraj altında bırakmak planı. dürüst ve cesaretli insanlara bakın . akp yan oluşumu olmaktan başka bi durum yok. zaten bunca yıldır elle tutulur tek siyasi görüşleri var o da kürt düşmanlığı.
kürtler yoktur dağdaki türklerdir mantığıyla paralel yürüyorlar hala ve 15 milyona yakın kürtlerin mecliste partilerinin olmasını istemiyorlar. nerede bunun vatan millet sakarya düşüncesi ? kürtleri yok saymak yada asimile etmek tek yaptıkları hareket

kürt siyasi hareketinin nedenlerini düşünün asit kuyularını , diyarbakır cezaevini , zilan deresi katliamını , dersim katliamını , maraş olaylarını azıcık araştırın , okumuş cahil olmayın

hayatım boyunca kürt olduğum için iğrenç mimiklere ve bakışlarla karşılaştım ve hemen ortamdan uzaklaştım bakıyorum burada da böyle bi oluşum var ve benimde kaçmam lazım ara verdiğim aktif sözlük yazarlığını tamammiylen sonlandırıyorum artık. bi hoşçakalın demeye gelirim bi müddet sonra

ayı sözlük'ün homofobik saldırıya uğraması

lgbti birey ve kuruluşlara saldırıların artması

sanırım yavaş yavaş öfke toplumu olmaya başladık yada belkide her zaman böyleydik farkına varamadık
son 2 haftadır yaşanılan olaylara bakarsak

1 ) onur yürüyüşünde yaşanılan saldırılar ve polisin orantısız güç kullanımı
2 ) ayı sözlüğe yapılan siber saldırı
3 ) istanbul lgbti'nin web sitesine yapılan siber saldırı
4 ) genç islami müdafaa grubunun lgbti bireylerini öldürün afişleri

bir yerde birileri panik butonuna basmış ve bi harekât içindeler gibi . sanırım eşcinsel bireylerin siyasi öneminin anlaşılmaya başlanması bu saldırıların başlangıç sebebi olabilir. ki bu geçen seçim buna en büyük örnek

daha çok birlik ve beraberlik içinde olmamız gerekiyor artık. bizim yalnız olmadığımızı ve bir güç olduğumuzu öğrenmeleri gerek . tabi bu karşılığı öfkeyle değil sevgiyle yapmamız gerekiyor.

son bir not olarak önümüzdeki günlerde yapılacak heybeli ada zirvesinin çok dikkat edilmesi ve koruma güvenlik gibi konuların ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

survivor turabi

sanki nefret ettiğim tip , hareket, düşünce, davranış, bakışları ben bi liste haline getirmişim ve acuna verip al bak böyle bi tip bul ki nefret edip yarışmanı izleyemiyim demişim gibi. adamının hiç bi hareketini beğenmiyorum yani seçsem bu kadar olmaz
(bkz: lanet girsin )

amedspor'a sivas'ta otel verilmemesi

http://www.hurriyet.com.tr/amedspor-kafi...
iti neden meşhur ? diye düşündüren şehrin yarattığı problemdir.
tabii ki de umursanmayacaktır
amed'te herhangi bir batı şehrindeki takıma otel verilmeseydi kıyamet kopardı. haberler üst üste yapılırdı. ama gel gör ki ırkçı , şövenişt milliyetçileri sevinçten göz yaşına boğmuştur
(bkz: anadolu çomarı )

pyd'nin amerikan bayrağını kalkan olarak kullanması

6. filoyu kıble belirleyip namaz kılanların torunlarına dert olmuş olay.
genel ev olayına girmiyorum bile.
(bkz: tarih çok güzel araştırsana)

sabah ezanı

sevgiden , ibadetten , dayanışmadan ve en önemlisi estetikten birinciliğe oynayan dini ritüeldir
sabah ezan sesine uyanıp dinlemek bana huzur veriyor. dinlemeyi de çok severim. o vakit o sokağın sessizliği güneşin doğma çabaları ve elimdeki sigara ile kahve birlikteliği en sevdiğim zamanlardan bi tanesidir
rahatsız olabilirsiniz herkesin sevmesi gibi bi durum yok ortamda ama homofobiklikten yakınıp da islamfobikliğe bayrak kaldırmak da bana tuhaf geliyor. her zaman derim sorun toplumdaki saygı eksikliği.
nar kabuğunu tarçınlı suda bi müddet bekletip sonra balla içerseniz vücudunuzdaki eksikliği giderirsiniz .
(bkz: komiklik yaptım )
(bkz: gülsenize lan )

selahattin demirtaş

şuan fox tv de söyleşide. çok mantıklı ve akıcı konuşuyor. özellikle türkiye cumhuriyeti içindeki etnik ve dinsel farklığı konuşması hayranlığımı kat be kat arttırdı
bu adamı seviyorum umarım duvarları yıkar
(bkz: umudumuz selo )

selahattin demirtaş'ın gözaltına alınması

ülkeden tamamen umudu kesme vaktinin geldiğinin habercisidir. nerede milli irade ? 6 milyon kişinin oy verdiği siyasi bi partinin başkanını ve millet vekillerini içeri almak 6 milyon seçmeni yok saymak demektir.
hdp kapattılıp yada baraj altında kalınca gör bakalım ne olacak. başkanlık geldiği zaman da ağlamayın.
yani bunun burada herkesçe sesiz izleneceğini mi sanıyorsun ? doğudaki kürtler ayaklanacak ve bu ayaklanma şiddetle bastırılmaya çalışacak sonra ise
(bkz: civil war coming )
iş egoya ve gösteriş meraklılığına gelince hepiniz hümanistsiniz zaten. arizona kertenkeleleri.
nazi almanyası sonrasında martin niemöller durumu çok güzel aktarmış.
"naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.
sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.
sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.
benim için geldiklerinde, sesini çıkartacak kimse kalmamıştı."


bugün bu hukuksuz uygulamaya sevinen güruh yarın kendi siyasi partisine yada ailesinden veya dostlarından biri içeriye aldığında bende kolamı çekirdeğimi alıp sadece gülerek izleyeceğim. sizin anladığınız tek dil bu çünkü.
cem yılmazın da dediği gibi
(bkz: beyni yok fikri var )

Henüz takip ettiği biri yok.