serkan

Durum: 907 - 0 - 0 - 0 - 20.06.2020 12:44

Puan: 16406 - Sözlük Kaşarı

14 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar.

oyuna çıkıyoruz birer ikişer, bittimi oyun sandıktayız hepimiz...
  • /
  • 46

22 yaşında olup hiç bamya yememiş olan insan

dudak

dil ucu ve parmak ucundan sonra vucudun en hassas bölgesidir.
bu hassasiyeti başka bir dudaklar paylaşmak hissedilen en güzel duygulardandır.

sevgili sözlük

ben bir hiçtim ve gör ki gecelerin bekçisi oldum şimdi. simit kokusu hüzün verir oldu artık, yolda gördüğüm uzun boylu yapılı adamları sen sanıyorum hatta bir kaçını kolundan tutup çevirmişliğim var.
kremrengi mont gördüğüm de donup öylece kalıyorum, karşıdan karşıya geçmeye korkar oldum. şarkılar bana seni söylüyor ve ben bilmiyorum nereye kaçacağımı.
üzgünüm…
her şey için…
o lanet çıkmayan kalemlerle evinin önüne yazdığım seni seviyorum yazısı için, ve onu hala görmediğin için,
sürekli önünden geçmene rağmen muhtemelen tanımadığın boyacı mustafa abi için ve ona uzun uzun seni anlattığım için,
buzdolabındaki donmuş yiyecekler için,
insanların sadece sex yaptıkları için,
posta numarandaki peşpeşe dizilmiş 3 tane 0 için,
gülümseyen insanların bana seni hatırlattığı için,
beni unutmaya başladığını düşündüğüm için,
boş sigara paketlerini biriktirip sana masa yaptığım ve bunu sadece sana yaptığım için,
bağcıklı ayakkabılarımı hiç bi zaman bağlamadığım hatta bu yüzden sürekli düşme tehlikesi geçirdiğim için, sen olsaydın beni tutardın ve bağla artık şu lanet bağcıkları derdin gibisinden şeyler aklıma geldiği için...
sana küçük notlar yazdığım ve bunun çok hoşuna gittiği için,
mızmızlandığımda çocuk gibi olduğum bunu engellemek içinde bana sıkıca sarıldığın ve seni itmeme rağmen bunu başaramayıp kendimi kollarına bıraktığım için,
temizlikçi bayram abinin odama sürekli çat diye girdiği bunu bahane edip sana kaçtığım için,
yurtta kaldığım bu yüzdende sürekli beni kıskandığın için,
kabuslar gördüğüm için ve kabus gördüğümde hemen seni aradığım için,
o sinir bozucu bitmeyen yol çizgilerini saymayı sevdiğim, sayarken senide saymaya zorladığım için…
sürekli para çekerken beni çok beklettiğin için,
gözyaşlarımı gördüğün ve onlara dokunduğunda nehre dönüştükleri için,
beni bırakıp gittiğin için ve öylece gitmene izin verdiğim için,
sana son kez budala olduğunu sinir bozuculukta üstüne olmadığını söyleyemediğim için, bağırıp çağıramadığım için, her şeyim olduğun bu yüzdende unutmakta çok zorlandığım için… seni özlemiyormuş gibi yapmaya çalıştığım için… aslında seni gerçekten özlediğim için üzgünüm… seni hiç bi zaman tamamen unutmayacağım için ve hala yatmadan önce beni hiç duymayan, taaa uzaklardaki allaha olurya duyar diye dua ettiğim içinde üzgünüm…

veda

gözyaşlarına boğulmamak için çabalamanın en zor olduğu an.
dişlerinizi sıkarsınız da sıktığınızı bir kaç saat sonra algılarsınız.

six feet under

3.sezon 12.bölümde,
kayıp lisa nın rüyada gelip "ben bir fırsat değilim nate bir insanım" demesiyle beni yerle bir etmiştir.

düello

türkiye'nin interaktif sözlükler sıralaması

günlük mü ömürlük mü

zamana bırakmak lazım. o sana "ömürlük mü haftalık mı günlük mü " olduğunu söyler. anı yaşamak gerek sanki biraz...

sanal aşk

d vitamini

böyle birşey.



1,25 dihydroxivitamin d3 vucutta kullandığımız şekli. * *

detektivbyran

enstrüman olarak makas bile kullandıkları söylenen isveçli grup.
yann tiersen dinliyormuş hissine kapılsanızda bunu görmezden gelebileceğiniz kadar güzel müzik yapıyorlar, ritimler minimalist.



http://www.myspace.com/detektivbyran

nar

"hepimiz nar taneleri gibiyiz. bizi bir arada tutan kabuk; birbirimize duyduğumuz inançtır. peki ya o kabuk çatlar ve adalet duygumuz kaybolursa. ya her insan kendi adaletini aramaya başlarsa... çatlayan bir nar gibi taneler her yere yayılmaz mı?".

beklentilerimin dumur olma noktasına hiç zorlanmadan ulaştığı bir film.

anouar brahem

türkçesi "enver ibrahim" olan ud üstadı.
frankfurter allegemeine dergisi’nde wolfgang sandner’in de yazdığı gibi “tunus’dan gelen bu adamın yeni müzikler aramakla oldukça meşgul olan caz müzisyenlerinin çok ötesinde olduğu aşikâr”

14 ocak 2012 de crr de konser vermiştir.
"khomsaé (akordeon üstadi richard galliano eşliğinde bir albüm)
"la voyage de sahar "
"astrakan cafe"
albümleri şiddetle tavsiye edilir.


şarkısı en mutlu gününüzde size gözyaşlarına boğabilir.

angels in america

2003 yapımı mini dizi serisi. justin kırk,emma thompson, al pacino, patrick wilson, merly streep, mary-louise parker gibi önemli oyuncuların bir mesaj vermek amacıyla tony kushner ın oyunundan uyarladığı film.

mike nichols'ın yönettiği dizi, 2003'te kablolu yayın için çekilen filmlerin en çok izleneni oldu. iyi eleştiriler almasının yanında, birden fazla altın küre ve emmy adaylığı elde etti.

2006'da seattle times'ın aids'in 25. yılı nedeniyle yaptığı "filme çekilmiş en iyi aids tasvirleri" listesinde yer aldı.



al pacino- roy cohn
meryl streep - hannah pitt, ethel greenglass rosenberg, haham isidor chemelwitz ve avustralya meleği
mary-louise parker - harper pitt
patrick wilson - joe pitt
jeffrey wright - belize ve mr. lies
ben shenkman - louis ironson
justin kirk - prior walter ve parktaki adam
emma thompson - hemşire emily, evsiz kadın , amerika'nın meleği
james cromwell - henry
michael gambon - prior ın atası
simon callow - prior ın atası
robin weigert - mormon anne

emmy ödüllü besteci thomas newman imzalı grammy ödüllü soundtrack albümü mevcut.

----spoiler----

film, eşcinseller ve çevresindeki insanlar üzerine yoğunlaşmış. izlediğinizde "oha aynı tipler" diyebileceğiniz kadar gerçekçi.
yıllarını mesleğine vermiş fakat becilliğinden hiç taviz vermemiş sinir bozucu eşcinsell bir avukat.(dizi boyunca sövüyorsunuz)
kendisini olabildiğince kabullenmiş sevgilisine bağlı fakat kör talihinden aids e yakalanmış sıradan bir eşcinsel. ( filmin küçük emrahı sayılır, sonradan kafayı yiyor.)
belizenin tabiriyle "kızları diken üstünde tutmayı seven", sevgilisinin aidsli olduğunu öğrenincede hastanede pat diye bırakıp kaçan ödlek, aynı zamanda bu acımasızlığıyla yahudi savunuculuğu üzerinden siyaset yapan ahmak bir eşcinsel. (çok var bunlardan, üstelik ertesi gün başka biriyle gününü gün ediyor uyuz.)
filmde aklı başında bir insan olarak sivri dilli feminen eşcinsel belize. ( ağzından dökülen sözcükler bana hep psk konuşuyormuş izlenimi uyandırdı.)
dinine bağlı (kendisi bir mormon) yıllarca duygularını bastımış, güzel bir hatunla evlenip kızın da hayatını mahvetmiş bir eşcinsel( annesi duruma fena müdale ediyor sonraları).
yavrucağım mormon eşcinsel kocası(bir üstte bahsettiğim isminide verebilirim piç joe) yüzünden hap bağımlısı oluyor. allahtan en sonunda tokatı basıp gidiyorda içime sular serpiliyor. neyse. ha unutmadan joe nun anneside önemli karakterlerden, üstelik bu karakterlerin hayatları birbirleriyle fena kesişiyor.
en sonundaysa herzamanki gibi işler yoluna giriyor ve insanlık kazanıyor.

----spoiler---

ben şahsen bizzat kendim diziyi dört kez izledim. yine izlicem gibi görünüyor, hayat adına bizimle ilgili güzel dersler var.
birisi fragman mı dedi?
olur efendim tabiki, zaten diziyi sevmeniz için yeterli olacaktır.



(bkz: moon river )

ayı sözlük yazarlarının şu an yaptıkları

le petit prince

----spoiler-----

“çöl çok güzel” dedi küçük prens, “çünkü bir yerlerinde bir kuyu gizliyor.”
bense çölün o gizemli ışıltısının farkına varmış, şaşırmıştım. küçük bir çocukken çok eski bir evde otururduk. burada bir hazinenin gizli olduğunu anlatmışlardı belki de. ama bu hikaye evimizi büyülü bir ev yapmıştı.
benim evim, ruhunun derinliklerinde bir sır saklıyordu...
“evet,” dedim, “ne bir evin, ne yıldızların, ne de çölün güzelliğinin nereden geldiği bilinmez.”
“benimle aynı fikirde olmana çok sevindim” dedi küçük prens.
uykuya dalınca, onu kollarıma aldım ve tekrar yürümeye koyuldum. çok duygulanmıştım. sanki elimde çok narin bir hazine taşıyordum. hatta dünyadaki en narin şeydi bu sanki. ay ışığında onun solgun alnını, kapalı gözlerini ve rüzgarda titreyen buklelerini seyrettim. kendi kendime şöyle dedim: “bu gördüklerim sadece bir kılıftan ibaret. en önemli şeyi gözler göremez.”

---spoiler---

küçük kara balık

ırmağın sonunu görmek isteyen bir balığın hikayesi, küçük ve farklı bir balığın... iranlı yazar "samed behrengi" kaleminden.


(önce)

(sonra)

decbe

okurken haz alınan kitaplar

tekrar tekrar okuduğum ve haz aldığım üç büyüklerim,

(bkz: martı )
(bkz: küçük prens )
(bkz: küçük kara balık )

hoşlanılan arkadaşın aniden dudağınızdan öpmesi

ilk öpücüğün devamında susup sadece sarılmakla süslendirilebilir...
günlerce susarsınız...
tek kelime yok...
sözcükler yok...
aylarca ( yaklaşık üç ay) sarılmalar devam etsede sözcükler sonsuz boşlukta kaybolduğu için hala sessizlik hakimdir...
sadece elele tutuşursunuz, sarılırsınız, sarılır ve gider...
bir gece geç gelmiştir yurda...
siz merdivenlerde beklerken (herkes uyumuştur) sarhoş bir şekilde gelir... (sırılsıklam hemde)
son kez sarılır, ellerinizden tutar ve ilk kez konuşur, " sevgili yaptım, bir kız.." sonrada ağlar...
sözcükleriniz hala sonsuz boşlukta olduğu için sizde sadece sarılıp ağlarsınız...

aynı yurtta olduğunuz için ondan uzaklaşma şansınız yoktur...
köşe kapmaca oynamaya itilmişsinizdir...
kahverengi mont görünce "o" sanırsınız ve kalp atışlarıyla saklanacak delik ararsınız...
her zaman öyle bir delik bulmanız benim gibi şanssızlar için düşük bir olasılıktır...( üstelik yurt, bahcesi olan küçük bir yurttur)
bir gün( 1,5 ay köşe kapmacadan sonra) karşılaşırsınız...
- gözlerin marazlı...
+ seninde...
- gidiyorum ben...
+ hiç gelmedinki...
-kendine iyi bak...
+ kendime iyi baktığımı bilemeyeceksin hiç bir zaman..
-görüşürüz..
+belki...
(yurttan ayrılıp eve çıkmıştır, bir daha da görmezsiniz)

bir tutam baharat

2003 yunan-türk ortak yapımı bir film.

(orijinal adı politiki kouzina (Πολίτικη Κουζίνα) uluslararası adı a touch of spice, politiki kouzina kelime anlamı ile "şehrin mutfağı" anlamını taşır. şehir istanbul'dur. diğer bir türkçe isim olarak baharatın tadı da kullanılmıştır.

yunan yönetmen tassos boulmetis’in yönetmenliğinde çekilmiştir.

----spoiler-----

çocukluğu istanbul’da geçmiş yunan astrofizikçi fannis'in, yemeklerden yola çıkarak kendisine hayat dersleri veren dedesi için yıllar sonra bu şehre dönüşünü konu alıyor… türk-yunan mübadelesindeki ayrılıklar ve sonrasında fannisin ruh hali, hissettikleri yoğun bir şekilde işlenmiş. üstelik, ayrılık sonrasında ruh hali karmaşa içerisinde olan fannis, kendini iyi hissetmek için yemek yapmaya başlıyor. filmde ismini burdan alıyor diye düşünüyorum. bu durum ailesi tarafından "çocuğumuz eşcinsel yemek yapıyor" ibaresine dönüşmüş.

---spoiler----



2003 yılında selanik film festivali'nde tam 10 ödül birden almıştır.
10. nürnberg türkiye/almanya film festivali'nde "mahmut tali öngören ödülü" filmin yönetmeni tasos boulmetis 'e verilmiş.

aynı zamanda filmin ko-prodüktörü ve senaristi de olan boulmetis,senaryoyu bizzat kendi yaşadıklarına dayandırdığını belirtmiş.
  • /
  • 46
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 907

eleni vitali

*

ölümcül şarkıların sahibi yunan sanatçı. canlı dinlenecek kişilerin başında gelir.

votka limon

kürt yönetmen hüner salim tarafından yönetilmiş film. venedik film festivalinde en iyi film dahil, birçok ödüle layık görülmüştür. dicemidim adlı film müziği yüreğime cuk diye oturmuştur. film ermenistandaki bir yezidi kürt köyünde geçmektedir.

fairuz



insanlar seni bana sordu sevgilim
mektuplar yazdılar ve aşk onları götürdü
bana zor geliyor ( dokunuyor ), şarkı söylemek
senle ilk kez beraber olmadığımız icin **

insanlar seni bana sordu ... sordu
gelecek dedim, sakın bana sitem etmeyin
gözlerimi kapattım
gözlerimde olduğunu insanların farketmesinden korktuğum için

insanlar seni bana sordu sevgilim
mektuplar yazdılar ve aşk onları götürdü
bana zor geliyor ( dokunuyor ) şarkı söylemek
senle ilk kez beraber olmadığımız için **

gece bana geldi ve bana ışık tutmamı istedi
sonra ışığımı söndürdü
nasıl sana geldim sorma dedi
kalbim sana yetişmemi sağlayan kılavuzumdu
yanan da senin özleminden yandi
senle ilk kez beraber olmadığımız için

insanlar seni bana sordu sevgilim
mektuplar yazdılar ve aşk onları götürdü
bana zor geliyor ( dokunuyor ) şarkı söylemek
senle ilk kez beraber olmadığımız için **

diye bir çevirisi elime geçmiştir, ne güzel sözler bunlar demişimdir.

sevgili sözlük

sözcüklerim tükenmiş bugün sözlük, ne yazasım var ne de okuyasım... çocukken senem teyzenin bahçesine girerdim de gizlice, güzel çiçekleri koklardım ya, bi tanesi vardı da hergün koklamadan edemezdim. mübarek o tiftik gibi yapışan otlarla çevriliydi. koklucam diye her yerimi o yapışan şeylere bağışlardım.işte o yapışkan şeylerin ortasına düşmüşümde heryerim onlardan olmuş gibi şimdi. eriniyorum da dokunmuyorum hiç birine.

bahçelievler

ankara'nın katlanılabilir semtlerinden birisi. başta labirentmiş izlenimi yaratsada zamanla üçüne beşine yedisine alışıp, iki adımda okulunuza gidip gelip hem hareketli hem sakin bir öğrencilik hayatı geciriyorsunuz. sonbaharı sapsarı ilkbaharı yemyeşildir. hem nezih hem öğrencidir. hem eski hem moderndir. birtek o dökülmüş evlere verdiğiniz kiraya yanar insanın içi.

çıt sesine evi basan alt komşu

parmaklarınız üzerinde yürüseniz de sizin boş anınızı kollayıp kapıya dayanırlar. çoğunlukla 50-70 yaş arası teyzelerden hallicedir.

özellikle öğrenci evi olmasından istifade ederek emekliliğin sıkıcılığını üzerinden atmak için bu yola başvururlar.
hayır, o evde öğrenci olmasa dert edilmeyecek gürültüler öğrenci olunca kelebek etkisi misali kafalarında büyür de büyür. yapabileceğiniz tek yol çirkef yüzünüzü açığa çıkarıp bir daha gelmelerini engellemektir.

pazar öğleden sonra yaklaşık 14:30 ;
bizim teyze kalın gözlükleri ve pembe hırkasıyla kapıyı çalar.

- çamaşır makinanız mı çalışıyor sizin?
+evet teyze çamaşır yıkıyorum
- ses yapıyor, bu ne gürültüdür , bir rahat bırakmadınız zaten. gece patır patır yürüyordun sen yine.
+ dün evde yoktuk teyzecim
-sanki evde olsaydınız gürültü yapmayacaktınız!
- sesini kısın çamaşır makinasının! bıktım artık
+peki teyzecim kumandayı alıp sesini sıfırlıyorum hemen!!!!!!
- bişey söylemeyede gelmiyor bunlara anam, yeni nesil hep böyle!

yazarların hatırladıkları en eski anıları

hiç unutmam birgün okul sıralarında otururken* baktım köşede kızlar toplaşmış aşk mektubu falan yazıyorlar. bir tanesi sınıfın en yakışıklı çocuklarından ikincisine *, birtanesi sınıf üçüncüsüne falan böyle güzel manalı aşk sözcükleri yazıyorlar.

nasıl imrendim nasıl imrendim anlatamam.
akşam eve gittim vereceğimden değilde yazmak istiyorum. çünkü içimde böyle şeyler hissediyorum ve o yaşta bunları içine atmak çok zor.
aldım kalemi elime, bir tanede kırmızı kağıt. çarpuk çurpuk yazımla * başladım yazmaya.
yazıyorum da yazıyorum... nasıl dolmuşum. bir yandan da ağlıyorum çocukluk işte.
tüm gece yazdım. geç uyuduğum içinde sabah okula geç kalmamak için aceleyle fırladım evden.
sen git unut o mektubu masada. üstüne birde "anıl" yaz.
orada bıraktığımı bile unutmuşum, öğle arasına doğru hatırlayabildim ancak.
aklıma geldi sonradan ama nasıl huzursuzum, diken üstünde dersin bitmesini bekledim. sonra sınıftan ilk ben fırladım. tabana kuvvet, bir yandan ağlıyorum, bir yandan dua ediyorum. "allahım nolur annem bulmasın mektubu nolurrr yalvarırım"
o yaşta bile farkında oluyor insan diline eline düğüm atması gerektiğinin. okulla evimiz çok yakındı o zamanlar. hemen eve geldim. açtım kapıyı, baktım annem yok. "ohh " dedim. "bulmamıştır ozman" neyse odama geldim annem çalışma masamın başında elinde katlanmış kırmızı bir kağıt. nasıl ağlıyor bir görseniz oğlu ölmüş sanırsınız. bende başladım ağlamaya " anne özür dilerim lütfen affet."
annemin yüreğimde ömür boyu izi kalacak bir yara açması uzun sürmedi.

" benim senin gibi bir oğlum yok artık."

yüreğime ne oturmuştu o çocuk halimle. ani bir manevrayla aldım mektubu elinden annemin.
tabanlara kuvvet başladım tüm hızımla koşmaya. koşuyorum ağlıyorum, koşuyorum ağlıyorum...
merdivenlerden düşe kalka indim. ama canım öyle bir yanmış ki koşuyorum deli gibi.
saatlerce koşmuştum. şehir dışına kadar allah ne verdiyse...

dizlerimin kan içinde olduğunu hatırlıyorum düşmekten...
sonrasında bayılmışım. uyandığımda bir hastanede yatıyordum.

yaşlı bir amca beni yol kenarında bulmuş, hastaneye kaldırmış.
uyandığımda annem hala ağlıyordu. özür diledi benden beni çok sevdiğini söyledi. ilginçtir, sadece çocukluk buhranı olduğunu sanıyor. çünkü bakınca gayet normal bir erkeğim. kız arkadaşlarım olduğunu, bir gün evlenip yuva kuracağımı... ahh anne ahh.

buda böyle bir anı işte.

iran sineması

muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. arkadaşımın evi nerede?, kirazın tadı, hayat devam ediyor gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır. rejim dolayısıyla çoğu filmde olaylar çocuklar üzerinden anlatılmıştır. imgeler sıkça yer bulmuştur bu filmlerde. velhasıl, güzeldirler.


(bkz: cennetin cocukları)

kaplumbağalar da uçar

öyküye göre göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış.
küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş. ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi. "keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. "uçabilirsin" demişler kaplumbağaya. "kaplumbağalar da uçar."
bir dal almış iki kuş. iki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler." ısırmış kaplumbağa. yükselmiş yükselmişler. uçmuş uçmuşlar. kaplumbağa korkmuş yükseklerden. heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış. suya düşmüş kaplumbağa. ait olduğu yere. kendi yavaş, imkansız hayatına...

(bkz: turtles can fly)

liseli eşcinsellere tavsiyeler

erkeklere fazla güvenme, yarı yolda bırakmasını iyi bilirler...
arkadaşlıklara fazla güvenme, çıkar çatışmasında saman alevi gibi sönüp giderler...
melankolik müzikler dinleme konusunda iddialı olma, hayatın yeterince melankolik...
ilk amacın edindiğin meslek, kazandığın hayat olsun...
fazla hayalperest olma, ayakların hayallerden çok gerçeklere bassın...
kolay bir hayat yaşamayacağını, aşklarının çoğu kez boğaza dizilen düğümlerden ibaret olacağını bilmene henüz gerek yok çünkü bunu bilmek için çok tecrübe edineceksin....
bedenin, et pazarından daha değerli kucaklar hak ediyor unutma tatlım...
herşeye rağmen mutlu olma imkanına yeterince sahipsin...
tek önemli olan sen ve senin kendini geliştimeni bekleyen yanın... *

duyulduğunda küfür ettiren reklam replikleri

"alinin karnı acıkttııııııı" milupaydı sanki. yankılanmıyor mu birde o ses. * * *

beargi

tüm sayılarını okumaktan zevk aldığım, mükemmelitesi yüksek insanlarla tanışma fırsatı bulduğum gelecek sayısını sabırsızlıkla beklediğim dergidir. yoğun bir emek ürünüdür. okunması tavsiye edilir.

evli bir erkekle ilişki yaşamak

bolluk içinde, bir eli yağda bir eli baldadır. belki siz yağ karısı bal veya tam tersi, ne bolluk ne bolluk... sevdiğimi karısıyla nasıl paylaşırım bilemiyorum. hem kuzum kadına yazık ya. çocuğuda varsa bir de... yüreğim el vermez, öyle ki tecrübe etmemişim etmemeyi düşünmekteyim.
(bkz: genişlikte bir yere kadar)
tabi saygım sonsuz, alan razı veren razıysa beni ilgilendirmez.

ankara

4.yılını geçiren insanlara kafayı yedirtebiliyor, okul bitsede gitsem dedirten şehir.

iki erkeğin öpüşmesi