utopya

Durum: 391 - 0 - 0 - 0 - 30.09.2016 16:04

Puan: 6166 - Sözlük Kezbanı

10 yıl önce kayıt oldu. 5.Nesil Yazar.

ütopyadan sevgiler.
  • /
  • 20

lgbti bireylerinin iş hayatındaki sıkıntılar

ben okuduğum için henüz bu tür bir ortamda böyle bir sıkıntı ile karşı karşıya kalmadım. fakat bu tür problemleri, motivasyon düşüklüğü, moral bozukluğu olan bir çok insan tanıdım ve var da hala.
iş yerinde sapık gözü ile bakılması. etrafındakilere bir zarar verebileceğini düşünmeleri. işten çıkartılmalar gibi gibi.
bizler paylaşmasakta, paylaşsakta bir şekilde patlayabiliyor. onun da nasıl olduğu meçhul.

lgbti bireylerinin okul hayatındaki sıkıntılar

fazlasıyla dedikodu, sözlü tacizler, şiddetler, dışlamalar.
dışarıda sanki yetmiyormuş gibi bir de buradaki gerzek insanlarla uğraşmak, uğraşmasan da duymak insanı rahatsız edebiliyor haliyle.

bana mı sordun yaparken

ebeveynlere karşı söylenen klasik bir laftır bu. aslında klasik olması dışında bir çok şeyi ifade eder. ailenin çocuğa olan tutumu, umursamamazlığı, ilgisizliği gibi. ebeveynler tarafından bu lafı duymak ne kadar ağırdır bilemeyeceğim hiç çocuk sahibi olmadım fakat bir çocuğa bunu dile getirtmek hiç hoş değil.

poyraz ali

yaklaşık 10 ay önce atipik otizm teşhisi konulan ve sağlık bakanlığı tarafından %40 engelli raporu verilen, annesi zeynep bakır ile birlikte bakırköy kadın cezaevi'nde kalan 3,5 yaşında bir bebek.

soma faciası

evde çıplak gezmek

malum havalar baya ısındı.

ne kadar sıcak olduğunu bugün eve girdiğim gibi hunharca üstümü çıkartmamdan farkettim.
sıcaklar hiç gelmeyecek sanmıştım fakat bu biraz ani oldu sanki.

karanlıkta sevişebilen insan

ışıklar ve perdeler asla açık olmayacak. zifiri karanlıkta sevişilecek diyen insandır.

sözlükte cinsiyetçi kelimelerin kullanılması

belki farkında değillerdir kullandıkları kelimelerin bilemeyeceğim ama en azından belirtmek istiyorum.

kadın kelimesi yerine bayan ve kız kullanılması, kadınlığı kalıplaştırmak gibi şeyler bir hayli rahatsız edici. hele ki böyle bir platformda görmek ayrı bir kafa karıştırıcı durum haline geliyor.

karı, bayan, kız diye bir şey yok. kadın, kadındır. o kadar.

19 mayıs gençlik ve spor şöleni

yasemin mori, mabel matiz ve pilli bebeğin katılacağı konser bugün saat 19:00'da kadıköy'de kalamış atatürk parkı'nda olacak.

yasemin mori geliyor. gitmemek olur muymuş?

erkek değil o

cinsel yönelimine dayanarak cinsel kimliğini yargılayan homofobik, transfobik insanlarımızdır bunlar.
eşcinsel bir erkek gördüklerinde "erkek değil o" derler.
evet çünkü sizin için erkek sadece heteroseksüel olanlardır. her şey de onların başının altından çıkar zaten. ama erkek olan adam olan onlardır. onlar tecavüz etsin, şiddet göstersinler ama siz onları genelleme yaparak adam deyin. evet siz haklısınız.

mezbahaların duvarları camdan olsaydı

dünyaya geliyorum. birilerinin lüks lokantalarında, parıldayan masalarındaki menülerinin bir milyon tanesinde yer alıyorum. evlere dağıtılan buzdolabı mıknatısları bile benim şeklimde ve insanlar bunu görmüyor.
her gün benim gibi milyon tanesi ölüyor. her gün sırf birilerinin ağzı tatlansın, karnı doysun diye ölüyorum. sanki sadece hormonlarla büyüyüp ölmek için gelmişim gibi. çocuğum oluyor. ne ona sütümü verebiliyorum ne de bir daha onu görebiliyorum. memelerime dayadıkları korkunç aletler her gün beni daha da kötü hale getiriyor.
bazılarının bir günü var. o gün her allahın kulu öldürüyor beni. sanki her gün öldürüldüğüm yetmiyormuş gibi. insanlar görüyor beni, öldürüyorlar canlı canlı. insanlar ne yediklerinin farkında değil. yolda gördükleri hayvanlara kıyamazken beni niçin bir besin olarak görürler ki? hayvan kategorisine bile girmiyorum. beni ancak restorant menülerinde görebilirsiniz.
kan revan her yer. eminim mezbahaların duvarları camdan olsaydı siz de anlardınız ne demek olduğunu bunun. köpekleri yiyorlarmış, öldürüyorlarmış. izleyemiyorsunuz bile değil mi? korkmayın çok uzakta değiller. bizler de aynı şekilde ölüyoruz.

ne güzel varlıktır insan. her şey ayaklarının altında. onun için kesilen bir ton ağaçlar, onun için kesilen bir çok can, onun için yapılan her bir yol.

peki ya biz?
  • /
  • 20
Henüz bir favori entry yok.

Toplam entry sayısı: 391

imam hatip

*öncelikle bunlar benim şahsi fikirlerim.


bir katil, katil olarak doğmaz. bir tecavüzcü, sapık olarak doğmaz. yetiştirilme tarzı, aile ve kültürden kaynaklanır. sen bu çocuğa dinen doğru şeyleri öğretiyorsun. *nereye bağladığımı anlayacaksınız* bu çocuk büyüyünce dindar olmayan insanlara karşı bakış açısı değişecek, açık kadına farklı bakacak. zaten çocukluğumuzda gittiğimiz kuran kurslarında bile öyle gerice laflar duyuyoruz ki. en azından ben duydum. yok efendim okumayalım ahirette lise diploması mı vericez, yok efendim kadınlar açık gezmemeli orasını burası açmamalı, yok efendim müzik dinlemek günah, resim çizerken göz çizmek günah biz allah'a şirk koşmuş oluyormuşuz bilmem ne.
kesinlikle doğru bulmuyorum. o yaştaki bir çocuk imam hatibe gitmemeli. he lise çağında gitsin eyvallah. 15-16 yaşına gelmiş az çok bir şeylerin bilincinde ve kendi iradesi ile gidecek. ama sen çocuğa niçin baskı yapıyorsun, yaptırıyorsun. sen sırf çocuğa bunu yapıyorsun diye ileride isyan edebilir ve o çok sevmediğin ateistlerin yerinde olabilir. bırakın çocuklarınız kendi görüşlerini, inançlarını kendi seçsin kendi karar versin. onlar sizin çocuklarınız siz onları seçemezsiniz size bir hediye paketi olarak gelmezler. sizin yaptığınız baskılardan ve öğrettiğiniz saçma sapan doğrulardan dolayı o çocuk ileride çok tehlikeli bir insan haline gelebilir. buna çok basit bir örnek. açık kadınları iyi kadın olarak görmez çünkü zamanında iyi kadın kapalı kadındır, müslüman kadındır. bir yabancıya veyahut müslüman olmayan bir kadına tecavüz edebilir çünkü bunu doğru bulur, çünkü o kadın kötü kadındır onun için. ve kötü kadına bir şey yapmak doğru gelir.
bu nesil geri kafalı bir nesil olacak eğer bu şekilde devam ederse. tek doğruları din üzerinden olacak. nasıl şuan çoğu müslüman insana insan diye bakmıyor, kişiliği ile değil de dini ile bakıyorsa ileride o çocuk da öyle yapacak.
örneğin küçük kuzenim kapanmak istediğini söylüyor ve 10 yaşında daha. neden kapanmak istediğini sorduğumda bir cevap alamıyorum zaten. ama o çocuğun beynine onu doğru olarak lanse etmişler. açık giymenin kötü olduğunu ve "kötü kadın" rolünde olduğunu sanıyor. dinlere, her dindar insana gerçekten sonsuz saygım vardır ama bu yaşta bir çocuğa hayatında neyin doğru neyin yanlış olduğunun söylenmesini doğru bulmuyorum.

1 milyon verseler sevgilini başkasının yatağına gönderir misin

o bir milyonu yüzünde parçalarım.

açık ilişkiymiş, yok fuck buddymiş bilmem neymiş. bana ne kadar da uzak şeyler. dünyaları verseler sevdiğim insanı satmam. o ne öyle cidden. paraya satıyorsun sevgilini. aman aman..

ayı sözlük itiraf

birilerine derdimi anlatmak hoşuma gitmiyor. bana kalırsa bu seni rahatlatmak yerine yükünü daha da ağırlaştırıyor. bir tek ben kendi sıkıntılarım ile baş başa kalıp bunlara çözüm bulabilirim. birilerinin verdiği teselli beni teselli etmiyor.

lgbti temalı kitaplar

homofobik ve transfobik psikologlar için yapılması gerekenler

lgbti destekçisi psikologlar olduğu gibi maalesef homofobik ve transfobik olanları da mevcut. ve bir aile çocuğunda eşcinsellik ya da ona göre "anormal" gelen şeyler farkettiği gibi bir psikoloğa götürmek isteyebilir. ailenin gözünde psikolog "en doğrusunu bilen" "iyileştiri" bir araç (araç demek ne kadar doğrudur) olarak gözüktüğü için ne dese haklıdır ve ağzından çıkan her şey onları etkiler. *şahsen psikolog lgbti destekçisi ise ve "bunlar çok normal şeyler, evet olabilir" gibi şeyler söylediğinde de onun kötü bir psikolog olduğunu öne sürebilir ve sinirlenebilir de.*
bu yüzden eğer bir aile homofobik bir psikoloğa denk gelir ve kafalarındaki "anormallik" psikolog tarafından da doğrulanır ise işte o zaman o dehşet süreç başlıyor demektir.

bu süreç çocuğun psikolojisini darmadağın ederken bir yandan da cinsellikten o kadar soğutacaktır.
hemcinsine karşı duygular beslemek "yanlış" olarak empoze edilirken öte yandan karşı cinsle beraber olması için zorlamak çocuğun duygusal ve cinsel hayatının içine sıçacak ve yok edecektir. halbuki kendini farketmesinde engel olunmasa ve içinden ne geliyor ise o şekilde devam etse onun hayatında hiçbir sorun olmayacaktı. bir çok homofobik kişinin kullandığı şu "psikoloğa gidince düzeliyor" denilen şeyin gerçeği o kişinin psikolojisinin içine sıçılması demek oluyor. kişiyi özünden koparıp başka biri yapmaya çalışmak ne kadar yapıldığı zannedilse de kişiyi ağır bir depresyona yol açıyor.

bir de kendimden örnek vereyim.
bundan yaklaşık bir sene önce sanırım, bir kadın psikoloğa gittim. o dönem bir ilişkim vardı. acaba ne sordu da ya da neyden konuşuyorduk hatırlamıyorum ama ben bir kadın ile birlikte olduğumu ve eşcinsel olduğumu söyledim.
o da bana bakire olup olmadığımı sordu. ben de hiçbir erkek ile birlikte olmadığımı söyleyince "o zaman nasıl bileceksin erkeklerden hoşlanmadığını?" ve sex yapmadan bilemeyeceğimi söyledi. o gün onun konuşmaları ile geçti ve ben bir şeyler diyemeden zaten seans süresi bitti, çıktım ve bir daha gitmedim. aslında şu ara tekrar gidip ağzının cevabını bir güzel veresim var ama.
homofobik psikoloğun sorularına ve dediklerine karşı şu soruları sormak gerekiyor bence. bir gün tekrar gitme çılgınlığını yaparsam soracağım en azından.

karşı cinse karşı ilk ne zaman bir şeyler hissetiniz?
karşı cinsten hoşlandığınızı sex yaptıktan sonra mı anladınız?
sex yapmadan cinsel yönelimimizi bilemez miyiz?
siz hiç hemcinsiniz ile sex yaptınız mı? belki hemcinsinizden de hoşlanıyorsunuzdur?
bakire ölenler sizce aseksüel mi?
illa sex mi yapalım diyorsunuz?
sex, sex, sex!
ay kafayı yedim.




cinsiyetçiliğin getirdiği saçma sapan klişe sorularla yola çıkarak cinsel yönelim ya da kimlik konusunda şüphede bulunmakta ayrı bir trajikomiktir.
bu kalıplaşmış şeyler yani oyuncak, renk, giyim tarzı vs şeylerle yola çıkarak asla yönelim, kimlik hakkında bir kanıya varamazsınız. ki bu tarz kalıplaşmış şeyleri yaratan da toplumdur. yani asılında böyle bir şey yoktur.
(bkz: kız oyuncakları)
(bkz: erkek oyuncakları)
(bkz: pembe renginin kadın cinsiyetini temsil etmesi)
(bkz: mavi renginin erkek cinsiyetini temsil etmesi)

biyolojik insan

istanbul ne büyük bir şehirdir. her tarafında farklı yaşantılar, farklı insanlar. kimimiz çok zengin, kimimiz gariban mahallelerin yoksul çocukları. kimimiz bir taraflarda hala ötekileştirilen insanlar..


istiklalin o tıklım tıklım yolu, zibirlar tane bar, her ırktan, her kültürden insan, meşhur sokak sanatçıları, cihangirin şımarık kedileri, fransız merdivenleri, ıslak hamburger, beyoğlu çikolatacısı. biraz aşağı inince daha çirkinleşen görüntüler. saçma sapan klüpler, tarlabaşının işlek memurları, ücretli polisler. geceye doğru ilerlerken göz, söz tacizleri, kavgalar, sarhoş insanlar, sabahlayan çiftler.
ne kadar kötü yanları da olsa insan bir kenara bırakıp hep güzel yönüyle görüyor değil mi? umursamıyor, aldırmıyor. çünkü cebimizde para var ve karnımız tok. sıcak bir evimiz, gecenin her saati dönebileceğimiz bir arabamız var.
peki hiç düşündünüz mü o sarhoş gecelerin karanlıklığında gizlenmiş insanları. aslında gizlenmedi, biz kçr olduk onlara.

banka kenarlarında bir battaniye ile örtünmüş, çıplak ayakları ile yatan insanlar. ellerinde mendil (kim bilir kimin zoru ile) satan ve her seferinde onda dokuzumuzun umursamadan geri çevirdiği onlarca çocuk. açlıktan bir deri bir kemik olup bir kenarlara atılmış, sahibi tarafından sıkılmış ve bırakılmış onca hayvan. bir de söylemeden unuttum. avrupa yakasının beykoz ve aydos ormanı çok meşhurdur. bir bakın cins cins hayvan göreceksiniz. kimisi sevgilisine hediye diye para ile alınmış ve sıkılınca da atılmış, kimisi fazlalık diye atılmış bir sürü hayvan.
hiç bir gününüzü huzurlu geçirmeyi denediniz mi? bir kere olsun bu karanlığın ardında saklanmış masum insanları, hayvanları görmeyi. bir sabah işinize giderken bir hayvanı okşamayı deneniz mi? hiç elinde mendil olan çocuğun karnını doyurmayı denediniz mi? kapınızın önüne bir kap su koymayı denediniz mi? bir bayram günü belki de evlatları tarafından hiç ziyarete gelinmeyen o yaşlı insanlara bir demet çiçek bıraktınız mı hiç? en son ne zaman komşunuza bir sabah aynı anda ayakkabılarınızı bağlarken "günaydın!" dediniz. ayakkabı boyayan amcanın halinden ne zaman anladınız? en son ne zaman birinin halini hatrını sordunuz? annesiz babasız onlarca çocuğu ne zaman ziyarete gittiniz! bilmem kaç liralık alışveriş yaptığınız marketten 18 saat boyunca çalışan bir elemana "kolay gelsin" diyerek çıktınız. en son ne zaman bir düşenin elinden tuttunuz! ne zaman yanıbaşınızda olan bir tacize ses çıkardınız! en son ne zaman dayak yiyen bir kadını o ellerden kurtarmaya çalıştınız!

bana insanlıktan bahsetmeyin.. siz sadece biyolojik olarak insansınız.

sarılarak uyumak

bir tarafını dönüp yattığında birinin sana arkandan sarılması. buna kaşık pozisyonu deniyordu sanırım. o şekilde uyumayı her zaman çok sevmişimdir. huzur ve güven vericidir.

eşcinsel olacağına uyuşturucu kullanmak

merhaba.
ben bir lgbt bireyiyim. çevremdeki herkes bunu bilmiyor. sosyal ortamda tanıştığım insanlar dışında. bu okul olsun, oturduğum semt, aile, akraba. zaten söylemeyi de düşünmüyorum bu işin sonu büyük ihtimalle aileden reddedilme gibi bir şey olacak. her neyse. çok yakınım diyebileceğim iki insan var. artık saklamanın bir manası olmadığını ve rahat rahat konuşabilmek adına ikisine de açıkladım. biri çok fazla tepki vermedi ne kadar konuşup dursa da, diğeri bir şaşırdı garip garip tepkiler verdi, konuşmadı benimle, hiçbir şey demeden evden gitti felan. aslında burada sorulması gereken bir soru da "en yakın arkadaşın olduğuna emin misin". işte daha sonra hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam ettik. en son bu muhabbetlere girdik. o sırada da sevgililer günü işte sevgilime hediye bakıyorum. bana alma ne gerek var bir kız için yaptığın şeylere bak gibi saçma sapan cümleler kuruyor. daha sonra bana "nereye kadar gidebileceğini düşünüyorsun" "nasıl evleneceksin" "kendini kandırıyosun" demeye başladı. bu arada ben uyuşturucuya çok karşı bir insanım. hiçbir şekilde kabul edemem ve sinirlenirim konusu açıldığında dahi. bana "eşcinsel olacağıma uyuşturucu kullanırım daha iyi" dedi. şimdi insan edilen lafa mı alınsın, bunu yakın arkadaşından duyduğu için mi alınsın. o cümleyi ondan duymak bana hayatımdaki en ağır kalp kırıklığını yaşattı zaten. kaldım böyle bir yandan sinir bir yandan üzüntü. başladık laf dalaşına girmeye. ne yaptım ne ettim unutamadım bu cümleyi. belki başkası dese beyinsiz deyip geçicem, veyahut umursamıcam. ama düşünün ki bu sizin en yakınım dediğiniz insan ve bunu duymak.. gerçekten hayatımın en ağır kalp kırıklığı idi.

ayı sözlük ikinci anadolu yakası muhabbet zirvesi

çok iyi insanlar tanıdım. iyi ki gelmişim.
sohbet desen zaman olsa hala otururduk herhalde.

sözlüğün güzel yazarlarına selamlar!

toplumumuzda kadının yeri

biyolojik olarak iki cinsiyet vardır dünyada. biri kadın biri ise erkek. fakat toplulumuzda kadının yeri ikidir. ya kızdır ya da kadın. bu dinden sebepte değil. dindar olmayan bir çok insan da böyledir. "kadın" dediğinde karşılık verirler kadın olduğunu nereden biliyorsun diye. komiktir bu oysaki. hele ki bu lafı bir kadından duyuyorsanız. bir güldürür bir de incitir bu söz. kadının kendine olan saygısını yitirmesini gözler önüne serer. oysa erkek erkektir değil mi? kişiliği güzel olana adam deriz. biz ise bizi bir yaşımıza kadar koruyan bir zarı namus edinmişiz. ne ağzımızdan çıkan iki lafın bir önemi var ne de kişiliğimiz. şu iki bacağımızın arasındaki şey gösteriyor nasıl bir insan olduğumuzu. bu toplumda iki cinsiyet için de bu yargı sürülse amenna. kendi kuralları, görüşleridir derim ne kadar ne kadar hak vermesem de. ama burada tek bir cinsiyet için bu öne sürülüyor ve burada bir eşitsizlik var ise burada hiçbir kadının, hiçbir erkeğin susma hakkı yok. bir erkek bunu övünerek anlatır iken ben fahişe damgası yiyorum. ben sevdiğim, arzuladığım insan ya da insanlar ile seviştiğimde fahişe oluyorum. bir söz var ya, kadın ile erkek sevişmiş. kadına fahişe demişler erkeğe milli. işte bu kadar acıdır bu gerçek. bu kadının değerini gösterir. yok mudur bizim cinsel arzularımız? sevişemez, seks yapamaz mıyız? hele de bundan sözüm ona çok iğrendiğini söyleyen "aseksüel" sıfatı altında gezen kadınlar yok mu. gülünç.. bir hediye paketi gibi saklıyoruz kendimizi. "helalimiz"i bekliyoruz. öyledir ya, seks yapmak için bir imza lazım. öyle ya, seks yapmamız için bir insanın himayesi altında olmamız lazım. biz kendi kanımızdan bile utanır iken ne haddimizedir seks yapmak(!) sen kirli dediğin, iğrendiğin, dalga geçtiğin o kandan geldin. eğer benim kanım kirli ise sen de kirlisin. heteroseksüel cinsel ilişkide pasif olan taraf olduğundan herhalde bu baskılar. evet sadece buna bakıyor. sana bir şeyler yapan benim ve her konuda üstünüm. bu psikoloji ister istemez yerleşmiştir cinsiyetçi erkeğin kafasına. kadın seni doğuruyor ama hala sürüyor şu erkekten gelme lafı. hani bayanız ya biz. hanımefendiyiz ya biz. saçmalık. sen benden çıkıyorsun. ben doğuruyorum seni. benim kanımdan besleniyorsun. ben mi senden yaratılmışım? yapmayın. güldürmeyin bizi. ben sokakta prezervatif buluyorum. siz hiç sokağın ortasında kanlı bir ped gördünüz mü? ya da kaç kere gördünüz. çantamızdan çıkarıp tuvalete gidene kadar oramıza buramıza sıkıştırıp utandığımız, en doğal şeyimiz olan şeyi saklar iken erkek prezervatifini sokağa fırlatabiliyor, bu yüzü bulabiliyor. farkında olmadığımız küçük şeyler bile belli ediyor aslında ne kadar büyük bir ayrım içerisinde olduğumuzu.

sokakta kendi kendine şarkı söylemek

sıkça yaptığım bir şeydi. fakat bir süreden sonra kendime yeter dedim. dışarıdan biri olarak bakınca aptalmış gibi gözükse de bunu yapan insanın mutluluğu onu umursamamaya yetiyor.

homofobik birine aşık olmak

kimilerimizin başına gelmiştir belki. açıkçası ben hoşlanma sürecini yaşadım fakat gerçekten olmuyordu. her gün anlattığı şu erkek bu erkek muhabbetlerinden gına geliyordu. kendi yönelimini de söyleyemiyorsun. homofobik olmasa en azından bunu saklamazsın ama ne onu ne bunu söyleyebiliyorsun. zor gerçekten.

aman ben ne hetero ne de homofobik birine aşık olayım. uğraşamam sizinle.

müslüman olmayıp dini bayramları iple çeken insan

müslüman olmayıp oruç tutmak

eğer gerçekten bir aç insanın halinden anlamak istiyorsanız evet mantıklı olabilir fakat susuz kalmayı saymıyorum. o kadar saat susuzluk ki eğer gününüz yoğun geçiyor ise pek de sağlıklı olacağını sanmıyorum ama evet o kadar saat susuz da kalıyor insanlar. ve oruç tutmanın organlar açısından iyi geldiğini duymuştum. eğer gerçek ise bu sebepten dolayı da tutanlar vardır elbet.
Henüz takip ettiği biri yok.